05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Iki Ucu Yolculuk... Peki yaaraşı? Çocuk ve gençlik kitapları yazarı olarak da tanıdığımız Aytül Akal'ın yazın hayatında ortaya koyduğu tüm eserleri, yazarın bir uçtan bir uca geniş bir perspektivde sürdürdüğü cfuyarlı bir yolculuğun göstergesi gibi. Okul öncesi yazınından yetişkin edebiyatına, yetişkin edebiyatından tekrar gençliğe ve çocukluğa, renkli, coşkulu bir hareketîilik içinde, bir uçtan bir uca yol alarak, eserlerinde durmaksızın yaşamı yansıtıyor Aytül Akal. SELAHATTİN DİLİDÜZGÜN ytul Uncu Akal'm Bılgi Yayınevi'nden çıkan son öykü kitabı Iki Ucu Yolculuk, gerçekten de ilk anda, yaşama gelişi ve yaşamdan ayrılışı çağrıştırıyor; ancak öykülerdeki temel sorunsal, bu iki uç arasında yer alan yaşamı anlatmak. Anlatılan bu yaşamlar, sıradanlık ve alışılmışlıkların ötesinde, hep duyumsadığımız, ancak dile getiremediğimiz sorunlarla içten hesaplaşmayı amaçlıyor. Yazın tarihinde doğum ve ölüm kuşkusuz çoğu yazar ve sair tarafından efe alınmıştır. Iki Ucu Yolculuk'ta bu iki uç bağlamında birbirinden farklı öyküler yer alıyor. Hayatı doğum ve ölüm arasında bir yolculuk olarak gören yazar, bu yolculuk sırasında insanların yalnızlıklarını, acılarını, ailede ve toplumda yitip gitmelerini kendine özgü, zengin betimlemeci bir anlatımla gözler önüne seriyor. Yani yazar bu öykülerde, dünyaya geliş ve gidiş gerçeğinden çok, bu iki süreç arasındaki yaşamın kendi içindeki güzellikleri, çirkinlikleri, heyecanları, aksaklıklan, kavuşma, ayrılık ve yitirilişleri, varolus ve ölüm iliskisi bağlamında değerlendıriyor. Bu bakımdan her öykünün kurgusuna canlı ve doğal bir etki egemen. Bu da bizlerin öykudeki kahramanlarla mesafeli bir aralıkla özdeşleşmemiz ve yaratılan sorunsal hakkında eleştirel bir tutum geliştirmemizi sağlıyor. Ön öyküden oluşan kitaptaki öykülerin çoğunda, karşıt değerlerin birbirleriyle olan çatışması veya uyumu, hayatın insana kattıkları vc aldıldarı yan yana verilmeye çalışilmış. Örneğin ilk öyküde, bir mağazada, yalnızca bir adet kalmış olan çiçekli bir şapka, biri genç, diğeri yaşlı olan iki kadın arasında bir sorunsala dönüştürülur. Çiçekli ve beyaz olan bu şapka, aslında yaşamın, renkliliğin, canlılığın simgesi. Yaşlı kadının şapkaları saatlerce denemesine başta sinirlenen genç kadın, daha sonra bu şapkayı alması için yaşlı kadını ikna etmekle, yaşlılara yakıştmlan alışılagelmiş giyim kuşam kalıplarını yerlc bir ediyor. Ote yandan bu şapka, genç ve yaşlı kışilerin yaşam içindeki karşılıklı doğal ilişkileri, diyalogları için de siıngesel bir anlam kazanıyor Çiinkü mağazanın deposunda bulunan son şapkayı alan genç kadın, yıllar sonra bu şapkayı yitirmesini, yaşlı kadının ölumüne bağlıyor. Hepimız yaşamımızda kişıleri nesnelerle özleştirmişizdir. Öykü, duygusal bir söylem biçimiyle, genç ve yaşlıyı diyaloreyi algıladığınuz duyulardan birinin yok olmasıyla, bir başka duyu organının du yarlıhğının daha güçlenmesi bilinen olaylardandır. Görme özürlülerın belleklerinin çok güclu olduğu bilinır örneğin. Işitme engelliler de işaret ve mimikleri cok daha rahat aynmsayabilirler. Öykudeki kişinin adeta delice, bu ses ya da içsesiy le ılişkı kurması, bir tur kisilik bolünmesi olarak da yorumlanabilir. Çünkü bir duyu organının geçici de olsa yitirilmesi, onda başka yeteneklerin, örneğin burada olduğu gibi, bilınçaltında yapılan bir yabancılaşma sorgulaması olarak karşımıza çıkabilmektedir. Öyküde yer alan adam, bu gizli kişiya da ses ile olan diyalog sayesinde, daha önce bir şekilde rahatsızlığını duyumsadığı, ancak bilinçli bir şekilde ayrımına varamadığı kendisinin, artık farkına varmayı öğrenir. Başta yaratılan tez yazamama sorunsalı, gözlerin yeniden iyileşmesiyle birlikte sorun olmaktan çıkar. Gözleri iyi görmediği sırada yapılmasına inandığı şeyler için tutarlı neuenler bulan bu adam, hastalıkla ve sağlıkla, yaşamın olumlu ve olumsuz uçları arasında gidip gelerek kendi varlığını ve olanakiarını tanır. Yaşam ütopyalardan değil, gerçeklerden ibarettir. Yapılacak bir çalışma gerekli olduğuna inanılmadığı zaman ya iyi olmazya da hiç olmaz. Öykü böylesi durumları yaşamın karışık uçları içinde ele alırken, geçici bir kisilik. bölünmesini insanın Tcendini daha bilinçli görebilmesi yolunda bir araç olarak kullanıyor. Benzeri özelliklerin olduğu çoğu öykülerde hayatm sıradanlığıyla ezilen kahramanlar, karamsar, bazen de mücadeleci ve bencildir. Bu özelliklerin günümüz kitle insanının umarsız hayat savaşını simgelediği düşünüldüğünde, bu karamsar navanın aslında hepimizde bir parca olduğunu görüveriyoruz. Bu nedenle Aytül Uncu Akal'ın İki Ucu Yolculuk adlı öykü kitabı, içerdiği içten öykülerle hem hepimizi kuşatacak nitelikte, hem de kendimize biraz dikkatle bakabilmemiz için uyancı nitelikte. Kendimize ve yaşama yabancılastıkça, yaşamın iki ucunun neresinde olduğumuzu görebilmemiz güçleşiyor. Oysa kimi öykülerin de belirlediği gibi, bu iki uç arasındaki her noktanın kendince güzellikleri vardır. Ama bizler kendi yanılgılarımız ve hatalanmız ile bu güzellikleri çirkinliklere çevirebiliyoruz. Çocuk ve gençlik kitapları yazarı olarak da tanıdığımız Aytifl Akal'ın yazın hayatında ortaya koyduğu tüm eserleri, yazarın bir uçtan bir uca genis bir perspektivde sürdürdüğü duyarlı bir yolculuğun göstergesi gibi. Okul öncesi yazınından yetişkin edebiyatına, yetişkin edebiyatından tekrar gençliğe ve çocukluğa, renkli, coşkulu bir nareketlilik içinde, bir uçtan bir uca yol alarak, eserlerinde durmaksızın yaşamı yansıtıyor. Yaşama gelerek başladığımız yolculuğun diğer uca doğru ilerlemesi kaçınılmaz. Ancak bu iki nokta arasında yaşananlar, insan olmaya asıl rengini veren şeylerdir. Yazar bu sureç içindeki değişik yaşam biçimlerinı gözlemleyerek, iç ten itiraflar ve nesnel hesaplaşmalarla, kendisini sıkı bir özeleştiriye tutarken okurunu da kaçınılmaz bir •özeleştiriye davet ettiği kanısındayım. • (*) Doç. Dr, Istanbul Üniversıteu tki Ucu Yolculuk/ Aytül Uncu Akal/ Bilgi Yaymcvi /l 7S s Aytül Uncu Akal'dan ikinci öykü kitabı A » • * * « » » 1 * * • * * * , r,s • ğa sokarken, genci ve yaşlıyı aynı yaşam bağlamında, onlan kendi bakış açılarıyla tanıtabiliyor. Kitaba ismini veren öyküde ise bir annenin yabancı bir ülkede yabancı bir kızla evlenen oğlunun kendisine ne kadar yabancılaştığım bütün burukluğuyla gözler önüne serer. Uzun süre birbirlerini görmeyen anne ve oğul karşılaştıklarında, beklenilenin tersine bildik biçimde özlem gideremezler. Bıınun nedeni, yabancı bir ülkeye yerleşerek farklı bir kültürün hegemonyası altında kimlik yitimine uğranıış olan oğlanın yabancılaşmasıdır. Anne duvgularıvla olumlu bir şeyler arayışı içindedir. Nle var ki, oğlu artık onun oğlu değüdir. Bu gerçeğin ayırdına varan ve yaş'amının ikinci ucuna doğru ilerleyen anne, düş kmklığı yaşarken, yaşamm ilk ucundan henüz hareket etmiş çocuk için, bu tür kaygılar basit duygusal tepkidir Oyküler duygusal oldukları kadar, yaşam bağlamında gerçekçidirler. Zaten yaşamın kendisi de zaman zaman acımasız değil mi? Ütopyalar olmadığına göre, hepimiz iki uç arasındaki böylesi ezici ve insanı tüketici gerçekleri sıklıkla yaşamıyor muyuz, duymuyor muyuz? Ve böyle tükenmişliklerde, bizi iç huzuruna götürecek çıkış yollarını aramıyor muyuz? Bir başka ilginç öykü de, hazırlamakta olduğu bilimseı bir çalışmaya defalarca ara verip tekrar başlayan bir adamın öyküsü (Çiçek Kokuları). Öyküde göz rahatsızlığı geçiren adamın, az gören gözleri nedeniyle kendini fazlaca dinlemesi (!) sonucunda ilginç olaylar meydana gelir. Hani bir yerimize bir sinek, böcek falan kondu sanırız ya, işte aynen bu şekilde başlayan tuhaflıklar, adamın giderek yan deli bir hal almasına kadar devam eder. Kondıığunu sandığı böce;i göremez. Bu yüzuen evinde çırılçıpak dolaşmaya, olmadık yollar denemeye başlar. Bir süre sonra da, duyduğunu sandığı (!) bir sesle konuşmaya başlar. Bu ses kaynağı, kendisinin aslında her zaman var oluuğunu, içinde olduğu kişinin kendisini görebilmesi için ancak uygun ortamların yaraülması gerektiğini söyleyince, giderek artan gerilim, cioruğa ulaşır. Çünkıi adam artık göremediği ama var olcluğuna inandığı bir varlıkla konuşmaya başlamıştır. Bu olayların ortaya çtkması, adamın göz ameliyatı geçirmesi ve önemlı bir duyu organının duyarklığını geçicı bir süre yitirmesiyle ortaya çıkması, öykünün dönüın noktasını oluştııruyor. Çünkü çev Hayat savaşı Aımeçocuk Hlşklsl Oykü, anneoğul yabancılaşmasını kültürel farklılıklar bağlamında açıklarken, bir bakıma anneçocuk ilişkısinde çocuğun buluğ çağı dönemine girdikten itibaren duygusal olarak kendi içinde bütünleşmeye başlamasına, annebağımlılığından giderek uzaklaşmasına da gönderme yapar. Yetişkin bir erkek ya da yetişkin bir kı? olan çocuğunun artık kendi kafasındaki kalıplara uymayacağını ve bağımsız birer bırey olarak algılanması gerektiği gerçeği, her anne için bir düş kırıklığı olsa da, gerçeğin kabullenilerek, çocuklara bir bircy olarak davranılması gerçeğine alışılması gerekliliği anlatılır. Î Oykünun dönüm noktası CUMHURİYET KİTAP 'SAYI 603 SAYFA 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear