22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kalıcı sonuçlar hakkında konuşmak için erken olmakla biılikte, Sol'dakı partıler şimdiye kadar gördükleri en büyük oyu aldılar. Tek başına bu bile büyük bir değişim. Almanya Oskar Lafontaine'de neoliberalizme karşı olan bir maliye bakanı buldu. O ve kansı Hilda Müller Keynesçi ekonomiyi ve Keynesçi politikayı savunan bir kitap yazdılar. Almanya neoliberalizmden kesin olarak uzaklaşıp Fransızlarla bir blok oluşturursa, Avru1 pa'y bu yöne itebilir ve bu büyük bir getişme olalbilir. Soî'da uluuararası bir a? kurmayt yeniden zorlayacak ihtimaller konusunda ne düşünüyorsun uz ? Ekonominin şimdiki küreselleşmesine bakarsak, munalefetin bu kadar parçalı olması zaten başlı başlına bir ironi ve trajedi. Niçin Endonezya büyükelçiliklerinin dışında, firmaların Endonezya diktatörlerine silah satmasına karşı gösteri yapan kimse yok? En azından şu ana kadar böyle bir şey olmadı. Son yirmi yılın politikasına damgasını vuran şey 1989 ve komünizmin çöküşü. Sistem bu çöküşü hak etmiyor değildi. Ama milyonlarca insanın durumunda bu çöküşün anlamı başka bir alternatifin bulunmamasıydı. Dolayısıyla pasifliğe, hatta korkuya yol açan bir atalet yarattı. Insanların uç dinsel formlara sığınmasını bir bakıma seküler politik alternatiflerin bulunmamasıyla da açıklayabiliriz. Politik mücadeleyi canlı tutmaya çalışan bizler için şu noktada yokuş yukan verilen bir mücadele bu. Şimdi Güneydoğu Asya'yı, Güney Amerika'yı ve elbette Rusya'yt etkileyen ekonomik kriz Avrupa ya ve Kuzey Amerika'ya yayılırsa, politik mücadelenin ve muhalijolmanın yeniden canlanabilecegini düşünüyor musunuz? Belirli bir birlik olma duygusu yaratabilir. Yine de bir şeyi küçümsememek gerekir: Resesyonlar ve ekonomik krizler nareketleri umutlandıracak en iyi zamanlar değildir. Resesyonlar ve ekonomik krizler toplumda keskin bir kutuplaşma da yaratırlar. Böyle bir krizde gerçek problemlerin dışındaki her şeyi ortaya sürerek kolay çözümler sundukları için faşizm ve bazı aşırı sağ hareketler de popülerleşebilirler. Bu durum Avrupa için de geçerlidir. Fransa'da ve Italya da yaygın protofaşist örgütlenmeler var; dana küçük çaplı olmak üzere Almanya'da da öyfe. Sanırım polıtika daha da kutuplaşacak. Sol'dakılerin nasıl hareket etmesi gerektiğin konusuna gelirsek, bunıı bilmiyorum. Bence Sol'un tek çözümü uluslararası örgütlenmeye gitmek ve küresel koalisyonlar kurmak gibi geliyor. • Çeviren: Osman Akınhay Ayna Korkusu /Tank Ali / Çeviren: Mehmet Harmana / Everest Yaytnlart / 333 s Kopkutan aynalar SERHAT UYURKULAK Elinizde bir zarf var; üzerinde 'Stalin Yoldaş'ın özel dikkatine' diye yazıyorBirinci derecede öncelikli olduğu belirtilen bu mektupta Luchvik adında bir 'baş ha in'in infazı ile ilgili bilgiler varOkudukça midenizin inanılmaz bir korkuyla bur kulduğunu hissediyorsunuz; en sonunda bulunduğunuz çatı katının penceresinden aşağı atlamak istiyorsunuz. Siz kim misiniz? Yukanda adı geçen iki kişiden birinin oğlu... Tank Ali Avrupa'daki sol hareketin 60'lardan bu yana en tanınmış yüzlerinden biri. Pakistan doğumlu Oxford öğrencisi Ali, doğulu olup da Batı'nın politik mücadelesinde öne çıkmayı başarmış oldukça renkli ve etkili bir yazar. Çeşitli sol dergilerin editörlüğünü yapan, oyun yazarı, gazeteci ve romancı Tank Ali, Türkçeae yeni yayımlanan bir romanıyla yeniden karşımızda; Ayna Korkusu (Fear of Mirrors) Aynalardan kim korkar? En güzelin kim olduğunu aynaya sorup duran o ucube ve onun gibi ucubeler elbette. Onlar aslında aynaya bakamazlar ve bir an gelip de aynanın doğruyu söyleyivereceğinden korkarlar. Tarık Ali'nin bu romanı da bir ucubeye, geçen yüzyıla damgasını vurmuş hilkaç garibesi bir komünizme ayna tutuyor. Uç kuşağın öyküsü ile harmanlanmış bu Avrupa tarininde hem kişisel hem ae politik çöküşlerin acı duygusu var. Hemen başındaki Ekim Devrimi ile büyük bir heyecan uyandıran yirminci yüzyüın daha aa büyük bir trajeaiyle sona ermesini ve umudun mutlak bir umutsuzluğa dönüşmesini okumak pek kolay olmuyor. Tank Ali'nin ustalığı tam da burada açığa çıkıyor kuşkusuz; bizi sadece politik Dİr sıkıntıyla (belki de kahırla) değil aynı zamanda komünizm idealine sıkı sıkıya bağlı kişilerin uğradığı ihanetler, her şeye rağmen hâlâ sol hareketin içinde kalabilmek için durmadan gayret eden devrimciler ve temelden sarsılmış yaşamlannı sürdürmenin yolunu bir biçimde(!) bulan kişiler ile bizi adeta aynı kitabın içinde başbaşa bırakıyor. Ayna Korkusu bu yanıyla okuyucu için, hele bir de kendini bu tarihin bir parçası olarak gören ve ağırlığını omuzlannda duyan okurlar için bir korkunun ustüne gitme anlamı taşıvor denilebilir. Örümcekten korkanları örümcek dolu bir odaya kapatırlar, yüksekten korkanları yerden metrelerce yukarıda bir camın üstünde yürürürler, geçmişini unutmaya çalışan veya onunla bir dana karşılaşmamak için dua eden solu ise Tank Ali felaketlerle dolu kendi tarihiyle yüzleştiriyor. Elimizdeki zarfa dönelim; hani şu bizi çatı katından atlatacak kadar korkutucu olan mektuba. Bu mektup bir bakıma Ayna Korkusu'nun kendisidirya da biz hem Ludwik'in hem de Stalin'in çocuklarıyız dersek yanlış olmayacaktır. Ne de olsa, az önce de belirttiğimiz gibi Tank Ali'nin bu romanı ya okuyanı sözünü ettiği tarihin dışına atacak ya da onunla hesaplaşmasını saglayıp içinde tutacak bir ayraç niteliği taşıyor. Yani ya pencereden atlayacağız (buna sıvışmak da denebilir belki) ya da hem o mektubu hem de Ayna Korkusu'nu kendimizi kaybetmeden ve ders alarak okuyacagız. Diğer yandan Stalin'in mi yoksa Ludwik'in mi hain olduğu veya bugünün güçlükle emekleyen komünist hareketinin gerçek babasının kim olduğu sorulan ise Ayna Korkusu'nda acıkça tartışüıyor. Ayna Korkusu Vlady Meyer'in, Doğu Almanyalı eski bir karşılaştırmalı edebiyat proresörünün oğluna yazdığı mektuplarla ve roman anlatıcısının ağzından aktanlanlarla gelişiyor. Ali bu ikıli anlatımla birden fazla öyküyü belirli tarihsel ve kisisel anlarda çakıştırarak son derece akıcı Dİr olay örgüsü meydana getirmeyi başarmış. vlady Meyer romanın merkezinde gibi görünse de aslında Ayna Korkusu niçbiri birbirinden daha önemsiz olmayan üç farklı düzlemde ilerliyor. Bunlardan birincisi profesörün kisisel tarihi ki bunu esas olarak oğlu Karl a yazdıklanndan takip ediyoruz. Yirminci yüzyılın ilk kuşağına mensup Ekim Devrimi'ni yaşamış devrimci bir annenin oğlu, kendini bildiğinden beri komünist ve Doğu Almanya'da muhalefet üyesi olan ve bu yüzden göreyinden uzaklaştınlan Vlady gerçek bir dinozor. Bu tanımlamayı da zaten kendisi kullanıyor. Duvar yıkıldıktan ve birleşik Almanya kurulduktan sonra geçmişiyle bir başına kalan Vlady yeni Aİmanya'nın liberal partisinde kendine iyi bir mevki edinmiş olan oğluna düzenli olarak mektuplar gönderivor. Bu mektuplar adeta birer günah çıkarma vesikalan, içten ye dürüst itiraflar. Fakat yine de inanmış bir solcu olarak Vlady'nin yalnızca geçmişin lekelerinden annmaya çalışmadığını, bunun yanında oğlunu kıyasıya eleştirdiğini ve onu açıkça gerici bir kapitalist olmakla itham ettiğini görüyoruz. Romanın aktığı diğer bir hat ise Vlady'nin annesi Gertrude'un Bolşevik Devrimi'ni yaşayan ateşli ve heyecanlı kuşağının öyküsü. Beş genç arkadaş (bunlardan birisi Ludwik) devrimin yarattığı dalgaya kendilerini bırakıyorlar ve sonunda Çeka'ya katılıp Sovyetler Birliği için Avrupa'da aianlık yapmaya başlıyorlar; Gertrude'da aynı örgütte çalışan bir ajan. Ludwik Avrupa'nın en geniş casusluk ağını kurmayı başaran oldukça çahşkan ve etkileyici bir devrimci olarak Sovyetler Birliği'nde ve Avrupa'daki komünistler arasında adeta bir efsane haline geliyor. Ludwik'in hayatı romarun üçüncü boyutu üe, yani bizzat Bolşevizmin ve Avrupa'daki komünist hareketin tarihi ile örtüşüyor. Ekim Devrimi, Lenin, Troçki ve Stalin'in devrim süreci ve sonrasındaki gelişmelerde takındıkları roller, Alman Devrimi'nin yenilgisi, faşizmin yükselişi, îspanya Iç Savaşı ve MosKova Duruşmalan Ayna Korkusu'nun pelikülü olarak sürekü arka planda beliriyor. Peki ya o zarf? Başta da belirttiğimiz gibi zarfta 'baş hain' Ludwik ile ilgili son derece önemli bilgiler var ve bunlar Stalin'e iletilmek üzere yazılmış. Bu zarfı elinde tutan gerçekte Vlady'dir ve mektubu okuduğu anda babası Ludwik'in uğradığı alul almaz ihanetten haberdar olur. Romanın bu kısımlannda Stalin'in devrim zamanı kadrolarını ve eski Bolşevikleri ortadan kaldırttığı o korkunç terör dönemi ve yıllarını aktif bir komünist olarak geçirmiş Ludwik'in kendini içinde bulduğu çıkmaz tüm şiddetiyle göz önüne seriliyor. Inançları uğruna mücadeleye devam etmek veya smmek, kaybolmak arasında yapılması gereken bir seçim hem Ludwik'ın nem de Vlady'nin öykülerinde öyle bir çakışma mevdana getiriyor ki solun tarihi içindeki iki geriye çekilme dönemi bu yoÛa hem tarihselpolitik hem de kisisel trajediler boyutuyla tam ve eksiksiz bir tablo yaratıyor. Tarık Ali, Ayna Korkusu'nda solu yalnızca kendi geçmişiyle karşı karşıya getirmekle yetinmiyor. Hayatını özverili ve sadık bir Bolşevik olarak yaşamış Ludwik'in, inandığı tüm ilkeler bir bir ayaklar altına alınırken ve kendisiyle en çok güvendiği yoldaşlannın hayatı Stalinist bürokrasi tarafindan tehdit edilirken tercih ettiği yol veya duvarın yıkılıp da solun itibarının aibe vurmasından sonra Vlady'nin sergilediği tutum Tank Ali'nin çeşitli tarihseldönüm noktaları ve bugünün solu hakkında ne düşündüğüpü açıklayan unsurlar olarak öne çıkıyor. Orneğin Vlady, KarFa gönderdiği mektuplardan birinde "Marx'ı birçok açıdan eleştirebilirsin, ama onu sözdesosyalist deneyimlerimizden sorumlu tutmak haksızlık olur. Lütfen, bunu demagoglara bırak " (1) diye yazıyor. Ludwik ise nareketten çekilme veya kalma nedenlerini içeren iki tane liste hazırlıyor. Birincisi kalma nedenlerinin bulunduğu liste ve en önemli maddesi şu: Devrim onanlamayacak kadar yozlaşmıştır. Ikinci listede ise kalmak için hiçbir politik neden yer almıyor. Fakat "SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne" başlığıyla yazdığı mektupta öyle ifadeler kullanıyor ki bunları okuduğumuzda Ludwik in (ve Tarık Ali'nin) titiz ve açık bir biçimde sosyalist hareketin vardığı noktaya dair bir yargıda bulunmaya çalıştığını görüyoruz: "Şu ana kadar hep yani başınızda yürüdüm. Ama bundan böyle tek bir adım bile atmayacağım. Yollanmız aynlıyor! Bundan sonra sesini çıkarmayan Stalin'in suç orta£ı olur, işçi sınıfma ihanet eder. Ben yirmı yaşımdan berı sosyalizm uğruna savaşıyorum...Sosyalizmi kurtarmak için her şeye yeniden başlayacak gücüm var. "(2) Bunun da ötesinde Ludwik SSCB ile ilişkisini kestikten sonra "Amsterdam'daki bir güvenilir arkadaşı, özelükle Hollandalı muhalif komünist Snevliet'le temasa geçmek, onun aracılığıyla hizmetlerini ve sistemin içyüzü hakkındaki geniş bilgilerini Troçkı'ye sunmak" istiyor.(3) Sosyalist davanın kendine ve başkalanna verdiği zararlar yüzünden Avrupa devrimcilerinin en uygun sembolünün yara olduğunu yazıyor Tarık Ali. Ayna Korkusu'nu okurken insan bir yerinde bir yaranın kabuğunun soyulduğunu hissediyor. O kabuğun altından çıkan deri galiba tüm dünya sosyalistlerine ait bir natıranın izi olarak kalacak. Yine de Ali'nin tüm soğukkanlı anlatımına rağmen iç buran romanı bir düğüm anıyla kazınıyor okuyucunun aklına. Tekrar o zarfı açalım ve Stalin için yazılmış Ludwik'in infazını anlatan o raporu okuyalım: "Tenha bir yerde durup Ludwîk'i arabadan indirerek infaz ettık. Son ana kadar ihanetini sürdürdü. 'Stalin'in sistemi terör üzerine kunıludur. Fazla devam etmevecektir. Yaşasın Dünya Devrimi...' diyebağırdı." Zaferle başladığı bir yüzyılı ağır bir yenilgiyle bitiren sosyalizmin ve onun için yaşamlarını adayan yani başınızdaki, evinizdeki, içinizdeki insanlann öyküsünü bulacaksınız Ayna Korkusu'nda. Hem de bu Doğulu bir devrimcinin yakaladığı çarpıcı aynntılarla bezenmiş bir Avrupa romanı. • Danlel CohnBendltt ve Tank Ali. 1968in Ikl OncmU Onderl bir gösteri yürüyüşünde (l)Ibid. sl30. (2) s 292. (3)s297. SAYFA S CUMHURİYET KİTAP SAYI 5 4 6
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear