Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
da etki ama Saolmuşlaruyandırmışlardır bazdabaşan mıdır? Hayır. Terör ister bireysel bazda ister toplumsal olsun başan getiremez. Kısa vadede başan getirse bıle, uzun vadede uygulayıcılarına yönelmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden romanımdaki katil, Patasana'nın o ünlü giriş cümlesiyle konuşmasını sonlandırır: "Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım." înançla ölüm ve öldürme duygusu arasında bır bağ var mt? Inançlar çoığunlukla dogmalardan oluşur. İnancı tartışamazsınız, eleştiremezsiniz. Kuşku duymaya başladığınız an inancınız sarsdmaya başlar. tnançla bağnazlık arasındaki sınır son derece kolay aşılabilir bir engeldir. Bağnazlar ise tek doğrunun kendı inançları olduğunu söylerler. Bunun bir adım sonrası ise kendi inancında olmayanların aşağılanması, küçümsenmesi, giderek yok edilmesidir. Yani \. inançtan vazgeçmek, çoğu zaman ölümle eş anlamlıdır. Bu yüzden bağnazlar kendi inançlannı terk eden yandaşlarını ölümle cezalandırmaktan çekinmezler. Bağnazların gölleri başka sulara bağlanmaz. Onların farklı ildimlerden geçen akarsuları, nehirleri yoktur. Onlar öteki gölleri denizleri tanımaz ve tanımak istemezler. Ölüm gibi tek yönlüdürler. İnsana başka seçenek bırakmazlar. înançları için öldüren kimse de bu tek seçeneğin uygulayıcısı olan basit biriaır. Basittir çünkü yaşamın karmaşıklığı yerine, yalnızca bir alanla kendini sınırlamıştır. Davası için sıraladığı bütün o süslü püslü lafların ardında kimliğini bulamamış bir zavallı yatar. Öldürmek çaresizliktir. Arsızlık ya da aldırmazhk, çaresizliği kaldırmaz, katilin daha az acı çekmesine neden olur yalnızca. Ölümle inanç arasındaki bir ütüm ve öMünne duygusu başka ilişki daha vardır: Ölüm, inancın sağlaması gibidir. inancın doğru olmak gibi bir sorunu olmadığına göre yöntemi de kuşku ve tartısma olamaz. O halde inancı kutsayacak en önemli etken özveridir. Özverilerin başında ise kendi canından vazgeçme gelir. insanlık tarihi boyunca inancı kutsayan daha önemli bir olgu ortaya çıkmamıştır. İnanç da bu önemli yardımcısını "şenitlik" payesiyle ödüllendirmiştir. Patasana'daki katilimiz ise bunlara inanmaz. O yalnızca kendi yazgısının farkında olan biridir, çaresiz olduğu için ,belki yazgısını değiştirebileceği umuduyla öldürür. Nietzche'nin bır sözünü antmstyorum. "Ceza insant eğitmez ancak evcilleştirir." Insantn kendini sorgulamast bir anlatnda kendi kendine ceza verme yürekliliğını göstermesı değil mi? Bastn toplantısındakı açıklamalar tnsanlart kendı kendılerim sorgulamaya mt tesvik etmek isttyor? Eğer böyleyse evcıllestirmek için mi, eğitmek için mi? Nietzche'nin sözüne tümüyle katıldığımı belirtmeliyim. Ben polisiye roman yazmaya başladıktan sonra kendime şu soruyu sordum. Neyi yazıyorsun? Bu sorunun yanıtını bulmam kolay olmadı. Ben konusu cinayet olan romanlar, öyküler kaleme auyordum. Ama Bir insanlık traiedisi: Patasana VEDAT GUNYOL atasana, yetkin öykücü, usta romancı Ahmet Ümit'in son romanının adı. Islenen cinayetlerin, akıl dışı, yasa dışı, vicdan dışı olayların giz perdelerinin çözümünde eli kolu bağlı kalmanın acısını, umutsuzluğunu dfle getiriyor bu roman. Konusunu kitabın iç kapağındaki yazısından aktarıyorum: "Fırat kenarındaki antik Hitit kentinde bir grup arkeolog kazı yapmaktadır. Kazıda yeryüzünün resmi olmayan ilk tarihi belgelerinden biri olan Patasana Tabletleri bulunur. Patasana, geç Hitit Kent Deyletleri'nden birinin sarav yazmanıdır. Öteki yazmanlardan farklı olarak kil tabletlere kralın istediklerini değil, kendi görduklerini, yaşadıklarını yazmayı seçmiştir. Tabletlerin bulunmasıyla birlikte kazı çevresinde cinayetler başlar. Geçmişteki izleri takip ederek tarihi gerçeklere ulaşmaya çalışan Kazı Başkanı Esra, kanıtlardan yola çıkarak cinayetleri bulmaa çalışır. Tam bu noktada güncel olan^a tarihi olan iç içe geçer. Böylece insanoğlunun en eski ve en kanlı geleneği ortaya çıkar. Bu gelenek, kendısinden olmayanı, farklı olanı, yabancı olanı yok etme alışkanlığıdır." Dedektiflikkonularını çağnştıran öyküleriyle başlattığı bu türün romanlaşmış ürünlerinde ustalığa ulaşan Ahmet P î Ümit, "Çıplak Ayaklıydı Gece", "Bir Ses Böler Geceyi", "Sis ve Gece", "Kar Kokusu", "Agatha'nın Anahtan" gibi öykü ve romanlarıyla vardığı yetkinliğe Patasana ile bir yenisini daha eklemiş oluyor. Bu roman, yabana atılmayacak araştırmalarla, somuta bulanmış bir içerikle, arkeoloji alanındaki derin bigilerle, dört dörtlük somut bir düzeyde sürüp gidiyor. Bu romanda beni en çok ilgilendiren şey, serüven yüklü olayfan dfle getiren yirmi sekiz bölümlük olaylar dizisinin yanında, kazıda ele geçirilen Patasana'nın yirmi sekiz tableti oldu. Yirmi sekizi de sanal olan bu tabletlerin ele geçirilmesi değil, romancının bilgi ve sezgiyle kotardığı gerçek çarptı beni ilk ağızda. Romancı, araştırmalar sonucu ortaya çıkan bilgilere dayanarak, yorumlayıp dile getirdiği gerçekleri bize sunarken, tabletlerin gölgesinde, insanlığın acınası durumunu koyuyor ortaya. Romancının düş gücünden yola çıkıp, sürdüregeldiği durumlar, dünyamızın dününü bugününü kapsayan bir anlayışta buluyor özünü. Yirmi sekiz tablet, Ahmet Ümit'in Hitit kaynaklarına dayanan engin bilgisiyle beslı, çağdaş dünyamıza bakışını yansıtıyor. Patasana adlı saray yazmanı, tabletlerde Hitit sarayının yaşamından çok kendi yaşamını dile getiriyor. Zamanın iğrenç despotluğuna kafa tutarken, kendısinin de, o yönetimin alçak bir üyesi olduğunu saklamıyor. Ben, alçak bir yönetimin alçak bir üyesiyim, ama alçaklığı mın bilincindeyim, diyor. "Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak. Alçaklann en acınacak olanı, en tiksinti vereni. Yüreğini dalkavukluk, aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı." Roman, birbirine koşut iki olay örgüsü, iki yaşam çizgisi içinde gelişip gidiyor. Kazı DÖİgesinde, günümüzde yaşanan cinayetler, serüven yüklü olaylar ve onların yanı başında Hitit krallığının çöküş dönemini anlatan Patasana tabletleri. Bu tabletlerde resmedilen zamanın acımasızlığı, yazman Patasana'nın kendi yaşamı, aşkı, nefreti. Pisiris adlı kralın tahta oturduğu günlerde, Patasana gençliğinin ilk kaygılanyla uğraşıyor, uyanan bedeninin amansız gerginliğiyle baş etmeye çalışıyor. Bu ara âşık olduğu kız, kralın gözdesi oluyor. Aralarındaki eizli aşk, kızın gebe kalıp kendini kayalıklara atmasıyla hazin bir sonuca vanyor. Patasana artık krala düşman olmuştur, akL ile vüreğinin arasına sıkışıp kalmıştır. Kralaan öç almak isteyen Patasana Asurlular'la anlaşıp Hitit kraluıı pusuya düşürüyor... Bir yanda kazı başkanı Esra'nın çözümlemeye çalıştığı cinayetler, öte yanda Patasana nın traiik yazgısı. Romandaki bu iki koşut olay örgüsü sonunda beklenmedik biçimde birleşiyor. Ve ortaya acınası bir insanlık durumu çıkıyor. Patasana adlı roman, bilimsel ve sanal yanlanyla, polisiye romanlannın en başarılısıdır. Mutlaka okuyun. • gerçekte neyi vazıyordum? Poe da, Dostoyevski de, Agatna Christie de, Dashiell Hammet de cinayeti yazmıştı ama hepsi farklı tarzda yazmıştı. Biçimden değil, içerikten söz ediyorum. Sonunda bu soruyu şöyle yanıtladım. Ben şiddeti yazıyorum. Içimizdeki şiddeti; tarih boyunca insanın insana, toplumun topluma, toplumun insana uyguladığı şiddeti. Bu şiddetin gerçekliğini. Yani bize dışandan gelmediğini, içimizde, genlerimizde, güdülerimizde yer aldığını. Kuşkusuz bu ıçimizdeki şiddeti, sömürücü, ırkçı, faşist, totaliter sistemler kendileri için en iyi biçimde kullandılar. Ama onlardan önce bu şiddet duygusu vardı. Nietzche'nin sözünü bu nedenle haklı bulurum. İnsan şiddetten kurtulamaz. Kurtulursa evcilleşir. Yani doğallığını yitirir. Bu kesin bir mutsuzluktur. Ama insan başkalarına zarar vermeden bu şiddeti doyurabilir mi? Işte benim oluşturmaya çalıştığım soru budur. Çünkü bilindiği üzre iyi romanlar evrensel yanıtlar vermez, evrensel sorular sorar. "Ceza insanı eğitmez ancak evcilleştirir." Basın toplantısındaki sözlerin cezalandırmayla bir ilgisi yok. Çünkü bir tehdit yok. Ama insanların kendilerini sorgulaması için yapıldığı kesin. Fakat bu konuşmaları yapan roman kahramanları. Yani ben değilim. Bu paradoks gibi görünüyor ama değil. Ben görüşlerimi kahramanlarım aracılığıyla anlatmam. Onların kendi görüşleri vardır. Benim yapmaya çalıştığım, kahramanlarımın tartışmasıyla ortaya çıkan gerçeği okura sunmaktır. Ama bu gerçeğe okuyucu karar vereceği için, oîdukça tartişmalı bir durumun ortaya çıkacağını dakabul etmeliyim. Yapmaya çalıştığım tam da budur. Konu üzerine tartışmak. Okurun düş dünyasını, düşünce dünyasını harekete geçirmek. Kesin konuşmaktan, insanlara doğrular sunmaktan nefret ederim. Yaşaıngımız çağın sorunları Son bır soru, romanlarımzın ve öteki yazınsal ürünleriniztn, ınsanlar üzerindeki en güçlü etkisınin ne olmasım tsterdint'z; eğıticı, öğretict, eğlendtnci, hoşça vakit geçıncı, sorgulattct. Başarılı bir sanat yapıtı bu söylediğiniz özelliklerin tümünü üzerinde banndırır. Hem eğitir, hem aydınlatır, hem eğlendirir, hem estetik haz verir, hem hoşça vakit geçirtir, hem düşündürür. Ama ben, yapıtlanmı yalnızca bir oyun olarak görmem. Patasanada birçok oyun banndırır. Yapısı ve içeriği çözülmesi zevldi bir dizi matematik ve düşünsel denklemlerle oluşturulmuştur. Okuyan herkes bunu hissedebilir ama ben aynı zamanda yaşadığım çağın sorunlannı da anlatmak isterim. Öteki yazarlar için bir şey söyleyemem ama kendi adıma romanımdaki oyunun, kurgunun, eğlencenin, hoşça vakit geçirmenin, korkutmanın, heyecanlandırmanın bir gerçeklik üzerinde yapılmasını tercih ederim. Dilleri, dinleri, ırklan, cinsiyetleri, etnik kökenleri farklı olduğu için insanlar hâlâ birbirlerini öldürürken, yalnızca oyun olan yapıtlar yazmayı kendı vicdanıma uygun bulmuyorum. Belki demode gibi gelecek ama ben hâlâ insan olmanın, atalanmıza, torunlarımıza ve yeryüzüne karşı sorumluluk duymak olduğuna inanıyorum. • Patasana / Ahmet Ümit / Om Yayınlart/477s ' CUMHURİYET KİTAP SAYI S2S J SAYFA 5