08 Ocak 2025 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

kuşağın evlileri birkaçı ayrı tutulursamutsuzdur. Kimileri üç dört evlilik yapmıştır. Işte o cinsel simgelerle donanmış evrenin her yanında açhklarımızı giderecek bir şeyler bulmak için türlü boyalara boyanıyorduk. Genç evlileri, adları kötüye çıkanlan, metres yaşayanlan izliyor, röntgencilik yapıyorduk. Kuvtularda, bahçeIerde, parklarda sevişenleri tedirgin ediyor, oğlanlan bir güzel pataklıyor, kızlan, kadınlan ellerinden alıyor, denizde, sandal sefasıyla kendilerinden geçenleri avlıyorduk. Gözlerimizin ve başlanmızın iyice döndüğü bir gün 1954 yazı Yddız Parkı'nın içindeki yıkık bir köşkün duvarlarında gördüğümüz yazılardan birisini," Yağmur yağar yer için/ Kızlar büyür er için/Biz kızlan severiz/îki parmak yer için" nemen ezberledik, not defterlerimize yazdık. Ve belleklerimizdeki boşluldarı cinsellikten, kadından söz eden, çağrıştıran sözlerle doldurmaya başladık ve cinselliğin baş kahramanı kadının çevresinden hiç aynlmadık... ona ilişkin ne varsa, onun için üretilenleri, yazılanları serüvenlerimizin temeline yerleştirdik. Bu anımsatmanın arkasından Hulki Aktunç'un 'ErotologyaP'sına dönüyorum. Orda da erkeklerin beslendiği resimsel kaynaklar, minyatürlerden söz edilir yeri geiince. "Hamsei Atai için çizilip boyanmış bir resimde, sarhoşlar bir sâki ile cinsel ilişki kurmaktadır. Ayyaşlardan birisi genç oğlanla çiftleşirken diğerleri önlerinde içkileri, ellerinde kamışian sıra beklemektedir. Sâkî de, bir kız ya da kadının birkaçıncı elden sureti, kopyasidır, kalcalarıdır onlann, ikonasıdır. 'Ersatz'ı gibiair. Çiftleşme ile birleşme niçin esanlamlı görünür, daha düşünecek. Dişi ile erkek çiftleşebiîir, dişi ile erkek ve erkek ile erkek ve dahi dişi ile dişi, birleşebilir./ îlginç değil mi? 'îbne' diyc anılır köcekler, sâkîler, edilgin hemcinseller halk dılinde; ve 'ibne', Arapçada 'kız çocuğu' anlamına gelir./ Acem minyatüründe, cinsel ilişki önde durur; geride, olağan doğaya bir güzelleme, ama ihmal ediîmiş günlük toplumsal yaşam vardır; Osmanlı meclislik lerinde ise, sosyal yaşam, cinsel ilişkinin fonunda yer alır; cinsel ilişki varsa, mahalle baskını da vardır; meyhane ortamında sâkî, cinsel işlev taşıyabilmektedir." Benim Reşat Ekrem Koçu'nun kitaplarında gördüğüm 'Kasık mancası' deyimi, cinsel ilişkileri zenginlestirdiği için bana çok ilginç gelmişti. Kasık yemeği demekti... ve o işleve 'yemek' adını koymuştu. Biz, Balkanlılar'ın atalan, büyükleri, yemeğe hep 'manca' derlerdi. Annem, babam, "Hadi bakalım, mancaya koşun!" diye seslenirlerdi. Istanbul'da ise kedilere yedirilen koyun, dana ciğerlerinin ak'ına, ak bölümüne 'manca' dıyorlardı. Hulki Aktunç, (Erotologya?)da bu konuya açıklıkgetiriyor. "Celâli isyanlan döneminde, eşkiyanın kullandığı bir deyimdir... Köyleri basıyorlar, para pul can, ne gerekse alıyorlar... Ve de 'manca' yemek istiyorlar. ltalyanca mangiare, 'yemek'ten Bununla da yetinmiyor, diierbir gerekle kasık mancası da istiyorlar: Kadm kız oğlan, kimi kestirirlerse gözlerine ırzına geçiyorlar./ Kasık mancasınm tipik ve uyancı olması, başka bir deyimle de bitişmesinden ötürü... Yadigâr ne demektır bilirsiniz, annesi doöum sırasında ölen, özellikle de, babası öîdükten 'örneğin şehit olduktan' sonra doğan çocuğun adı. Cinssiz bir ad, kıza da erkeğe de veriliyor. Ama çok eski bir anlamı daha var: Celâli'den gebe kalıp doğuranlar, o dönemde genelükle Yadigâr adını koymuşlar çocukIatına! Sevecenlik dolu ve acıklı. Ve ekliyor Hulki Aktunç. "Eğer günün birinde bir Türk erotologyası oluşabilecekse, bu tür deyimleri herhalde arayıp taramak, saptamak, tarihlemek, tanımlamak, bunların sosyolojisini 'yapmak' gerekecektir." Böyle bir ummanın derinliklerine dalma cesaretini gösterdikten sonCUMHURİYET KİTAP SAYI S2S ra 'Erotologya' oluşturma görevini senin üslenmen daha verimli, dana yerinde olmaz mı Hulki Aktunç? 'Erotologya?' varlıkları hareketlendiren, zihinlerdeki yüz yıllık, bin yıllık uykuları silip atan, uykusuzluklan getiren, düşünme getiren, bakma, görme getiren bir yapıt. Ben, insan vücudunun bazı organlanna ilişmeyen ama bazı organların edinimlerini de, resimlerini de yasaklayan yobaz anlayışın tahribatını duydum benliğimde. Bu yasaklar kaldırılmadan, kaldınlmadıkça insanın "Ben yaşıyorum" demesi olanaksızdır. Çünkü cinselliği evrensel boyutlara ulaştıran dişilikerkeklik organlannın özünde hem bireyin soyunu sürdürmek, hem de onu mudu etmek, yaşama, dünyaya bağlamak vardır. Cinselliğin, cinsel ilişkinin verimidir insan. O olmadan evrende bulunan ve şimdi 'mucize' gibi görülen her şey beş para etmez. Her şey insan içindir. İnsan bilendir, bilen de var edendir, yaratandır; bilinçtir, değerlendirendir, yorumlayandır. Yeryüzünü anlamlandıran, kişileri, toplumlan, ülkeleri yücelten her şey, o ilişkinin eseridir, o ilişkiden kaynaklanır. Ama siyasi erki eline geçirir geçirmez insanı insanlığından soymak, yaratığa dönüştürmek isteyen kafasızlar, kakavanlar, kendine kütülük yapan hainler çoktur. Binlerce yıldan beri bu geri zekâlilar demeyeceğim, tam tersi, ileri zekâlilar, çıkarlannı sonsuza dek korumak için düzen kuranlar... kitleleri susturarak, yasaklarla köleleştirerek cevherlerini hiçe indirmişlerdir. îşte şimdi biz, bu gerçeğin farkına varanlar, o gerçek insanı; örtünmeyen, çıplak, numarasız, gıllıgışsız özgür insanı, yeniden inşa etmek, onunla birlikte bambaşka bir yaşam biçimini başlatmak zorundayız. Ama önce bu iğrenç yasağı, bu iğrenç sansürü, bu iğrenç uygulamayı kaldırmalıyız ortadan. Hulki Aktunç, "Cinsellik var olalı beri cezayı, cezaları bulmuştur karşısında. Adem ile Havva, insanın ilk ülkesi sayılan Cennet'ten kovulmadı mı? Ceza... Niçin kovuldu ikisi? Birbirlerini bildikleri için. Ceza. "Bu belâyı başından defetmek istemeyen bir yazar var mı? "Doğulu, sıradan insanın yaşamında cinsellik, Batılılara göre daha büyiik bir yer tutmaktadır./ Doğuda cinsellik insanın varolduğu en doğal alanlarından birisi diye görümüğü için, kıstırılmıyor, bastınlmıyor. Doğulu birey de Batdı birey kadar cinsel dir." Hulki Aktunç, 'Erotologya?'nın içerdiği pornografiden ülkelerdeki durumlannı kıyaslayarak söz eder." Iskandinav pornografisinde, soğuktan korku ve tiksinti vardır. Aylarca süren gecenin insanları, günün ışığını, sıcaldığını aramaktadır. îki insan birleşmiyor da ısınıyordur sanki. Isınmaya çabalarken, pek becerikli değildirler./ Alman pornografisinde 'fenig zihniyeti' calısır gıbi: Parasını ödediğine göre, işte kaaınuğı da erkekliği de göreceksin. 'miktarı kadar'. ÜsteOk, yine fenig ideologyası ile erkeğin boşalması mutlaka gösterilmelidir. ödenen para, karşdığını ödemiş orgazm ile, kanıdanmış orgazm üe almış, ejekülasyon, fışkırma gösterilmiştir... Yüzlerde, ağızlarda, kasıkta, karında, göğüslerde, kalçalarda... Bunun 'içerde'si 'aslı ve güzeli olduğu halde./ Fransız ve Italyan pornografileri, birbirini çağnştınr. Ikisinde de insan sıcaklığı vardır. Senli benlidir; işi işleyenler, izleyici değil de kendi keviflerini düşünür gibidir." Her denemede insanın cinselliğiyle ügili bir yanı titizlikle irdelenir Hulki Aktunç tarafindan ve Hulki Aktunç'un 'Erotologya?'sı, büyük bir yazann büyük bir ürünüdür. Kitap hakkında son olarak diyeceklerimizi Hulki Aktunç'un tanımıyla noktalayahm. "Cinsellik, erkeklik değildir. Cinsellik, kadınlık da değildir. Cinsellik, yaşamdır, insanlıktır." • Erotologya?/ Deneme/ Hulki Aktunç/ Sel Yayınalık/ 217 s. Odalarda Annem Yok HAÜDE ŞEKER itseydim. O zaman her şey bana batmayacaktı. Görüş yorgunu annem; gün hesabı, ay hesabı, parmak hesabı, yaz hesabı, güz hesabı görüş biriktiren annem; yüzüme bel bel Dakıp dualar mınldanmayacaktı. Şimdi; Içimde bir oda. Sızılı. Kapılan, pencereleri çivili. Ocağa çay koyarım. Radyoyu açanm. Dağlara bakarım. Aöaçların, otların, toprağın kokusu havada. Bir ince yel güneşe verdiğim sırtımda. Bütün odaları kuzeye bakan bir evde sızılar dolaştırırım. Annemin elleri, annemin gözleri, kolları, kokusu.. odalar. Odalarda annem yok." "Odalarda Annem Yok" Zehra Tınl'ın, geçtiğimiz günlerde Can Yayınlan'ndan yayımlanan, ilk öykü kitabı. Kayseri'nin Bünyan ilçesinae 1960 yılında doğan Zehra Tırıl, ilk, orta öğrenimini Bünyan'da tamamladıktan sonra Isparta Meslek Yüksekokulu'nda okudu. 7 yıldır Uşak'ta yaşıyor. Evli, bir oğlu var, çalışıyor. Kendisiyle yaptığım söyleşide sorularımı yanıtladı; Yazmaya ne zaman başladınız? Nerelerde yayımlandı? Eleşliriler nasıldı? Ben ortaokul yıllarında şiirle başladım yazmaya, öyküye yirmi beş yaşından sonra başladım. Aşağı yukarı on iki yıldır öykü yazıyorum. Çok uzun zaman.. on iki yıla dağılmış öyküler onlar. Bir çok dergide yayımlandı ama daha çok Trabzon'da yayımlanan 'Kıyı' dergişjnde yayımlandı. Kıyı, Varlık, Adam Öykü, Damar, Fayton, Dört Mevsim anımsayabildiklerim. , Varlık'ta yayımlanan iki öyküm vardı, 'Ölümlü Kalımlı Dünya' ve 'Kadim Gelenek', bunlardan 'Ölümlü Kalımlı Dünyayı" Inci Aral seçmişti. Orada "Ustaların Seçtikleri" köşesi vardı, oraya gönderiyordum. O ay seçici kurulda Inci Aral görevliydi. Daha sonra bu köşeye baska bir öykümü gönderdiğimde, bu dera Feyza Hepçilingirler görevliydi ve onlar hos şeyler söylemişlerdi. Gözlemlerime aair, yazma yeteneğime dair ve öykülerimin artık olgunlaştığına dair, iki yazardan hoş şeyler duydum. Kıyı'da vayımlanan öyKulerimden de Ahmet Özer olumlu şeyler söylemisti. Kitaptaki öyküler kaç ytlltk bir birikimin sonucu ve içinde sac sobalarm, sac çatılartn, baktr siniierin olduğu öykülerin öyküsünü anlatır mıstmz? Dediğim gibi ben on iki yü önce yazmaya başladım. Bunlar içinde on iki yıl önce yazılmış öykü de var kitapta, üç av önce yazılmış öykü de var. Vani çok uzun bir zaman süresine yayılmış öyküler.. Hepsinin belirgin bir öyküsü yok. Çok uzun bir süreye yayıldığı için yaŞanmış bir anısı, öyküsü yok. Yazan bir insansanız, öykü yazma, yazma ihtiyacını duyuyorsunuz, ya da bir şeyler yazmanız gerekiyor. Küçük bir yaşanmış olav, küçük bir anı, küçük bir gözlem sizde gelişerek bir öyküye dönüşebiliyor. Yani belirgin bir anı, şu şöyle oldu da bundan doğdu, bu böyle oldu da burdan doğdu gibi bir şey söyleyemeyeceğim. Yaşam koşulları değişiyor tabi ki.. Ka "G § dnsett vecaza Kank mancatı' sabalarda ve küçük kentlerde daha hâlâ sac sobalar kullanılıyor, sac çatılar, bunlar yaşamın içinde var. Ben o çevreyi, o yörede yaşayan insanları anlatırken bu ayrıntılar doğal olarak öyküye giriyor. Sevdiğiniz, etkilendtğiniz yazarlar hakkında bir şeyler söylemek ister misintz? Özellikle okumayı tercih ettiğim veya etkilendiğim yazarlardan bir kaç isim veremeyeceğim, çünkü birçok yazan beğeniyorum ben. Her vazann kendineözgü bir kanalı ya da aamarı oluyor. Onu öyküsünde, romanında, kitabındahissediyorsunuz. Bir farklılığı oluyor, kendine özgülük oluyor. Onları beğeniyorum ve hayranükla okuyorum. Isim vermem erekırse Yaşar Kemal'i, öykücülerimizen înci Aral, Feyza Hepçilingirler, Buket Uzuner, Adalet Ağaoğlu, Osman Şahin'i sayabilirim. Çoğunun farklı özellikleri var. Özellikle ben şunu beğeniyorum değil de, severek okuduğum yazarlar çok. Çehov da tabii beğendiğim yazarlardan. Kadm karakterinin açtlımının daha etkin olduğu öykülerinizdeki karakter çözümlemelerinde hangi noktalar üzerinde duruyorsunuz? Kadının ezilmişliği, sömürülmesi, özgürlüğünü, mutluluğunu yaşayamaması, kişiliğinin tam gelışememesi, bunlar kadınlann Türkiye'de büyük çoğunluğunun ortak kaderi ya da ortak yazgısı gibi bir şey.. Kadm böyle de erkek öyle değil mi? Erkek de tabii.. kişiliğinin gelişimi ya da özgürlüğü ya da mutluluğu engelîi. Genellikle bu ortamda mutsuz insanlar. Mutsuz olunca ruhsal problemi olur insanlann.. Baskı altında yaşayan insanlan anlatıyorum. Baba ya da anne ya da kadın değil de insan.. Sağlıksız ortamlarda sağlıksız insanlar oluyor. Ama daha çok kadın olmuş olabilir belki de ben kadm olduğum için. Büyü'kşehir • Anadolu arasındaki/ark sizce nasıt? Aslında büyükşehirle Anadolu arasında kalın bir çizginin varlığına inanmıyorum ben. Büyükşehirlerin de Anadolu'ya dönüştüğünü düşünüyorum. Hatta ben îstanbul, îzmir ve Ankara hakkında, belirgin bir kaç semtleri dışındabüyük bir köy olduklarını düşünüvorum. Hatta îstanbul'un dünyanın en büyük köyü olduğunu düşünüyorum, bir kaç semti dışında.. Çünkü hepimizin bildiği gibi ekonomik problemler insanlan büyük kentlere göçmeye zorladı. Ve o göçte de insanlar, kendi yaşamsal birikımlerini, adetlerini, geleneklerini, cöreneklerini o kentlere taşıdılar. Tabii yoksulluklannı da taşıdılar. Kentler de renk değiştirdi, yüz aeğiştirdi. Ama tabii ki varsıl ya da eğitimli insanlann ya şadığı semtlerle merkezlerle Anado lu'nun kırsal kesiminde uçurumlar var. Var ama bu bir îstanbul haritası içinde de var. Varoşta yaşayan bir insanla varsıl bir semtte yaşayan insanın yaşamı arasında da zaten çok büyük uçurumlar var. Bu uçurumlart kapatmamızdaki eksikliğımiz nedir? Eğitim, eğitim ama insanın kişiliğine, irade özgürlüğüne önem veren eğitim, SAYFA 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear