05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

O K U R L A R A Nevra Bucak W2 ythnda htanbul'da doğdu. Kadtköy Ktz Koleji'nde öğrenciliği strastnda edindiği opera tutkusu nedeniyle htanbul Belediye Konservatuvan'mn şan bölümüne girdi. Beş yıllık bir şan eğitimi gördü. îlk öyküsü varlık dergisinde yayımlanaı. Bunu Beyoğlu'ndan Bir Portre adlı röportajları izledi. Bu röportajlarda; Aynalı Pasafın kırk beş yıllık düğmecisi Berç usta, Tünel'in kırk yıllık korsecisi Borya, kırtasiyeci Eleni, Hacopulo Pasajı'nm yarım asırlık şapkaası Madam Katya, şemsiye tamircisi Mtgır Baba gibi kişilerin yaşamlartndan kesitler sundu. Bu röportajlart daha sonra "Beyoğlu'nun Eski Ustalan" adtyla kitaplaştı. Nevra Bucak'ın yayımlanmış yapıtlanndan 'Issız Kadtnlar' ve 'Aşkın Kutuplart', kadın dünyasını irdelemeye çalışan romanlardı. uört tane de çocuk romanı yazan Bucak, son romanı Kule ile geldi şimdilerde okur karsısma. Yunus Nadi Öykü Ödülü de alan Nevra Bucak'ı tanıtmaya çalışttk sizlere. Ayla Kutlu, Erendiz Atasü'nün "Gençliğin O Yakıcı Mevsimi" için bir yazı yazdı. Bir kadın yazann bir başka kadın yazara bakışı çok ilginizi çekecek. Mehmet Ergün ise ilginç olduğu kadar üzerinde düşünülmesi gereken bir konuya parmak basıyor "Yazannt Buharlaştıran Yazılar"da. Bol kitaplı günler!.. FETHIIMACI zırlığı yapmadıklarını sanıyorum. Istanbulda döndükten sonra sadece CNN Türk'te (Mehmet Ali Birand) böyle bir program izleyebildim. Yılbaşı gecesini, ışıklar kenti Paris'i anlatmaya gerek yok, nasıl olsa televizyonlarda izlemişsinizdir. Unutulmaz görüntüler, unutulmaz kalabalıklar, unutulmaz bir sevinç... Grip, varlığını hissettirmeye 3 Ocak'ta başladı. Ûğur Hüküm'ün davetlisi olarak, Nazar Büyümler'le birlikte, Seine Nehri üzerindeki adada ilginç bir meyhaneye gitmiştik. Daha birkaç yudum şarap icmiştim ki (Paris'te o kadar çok şarap içtim ki belki de bu yüzden hastalanmışımuır! On günde içtiğim şarabı, îstanbul'aa, bir yılda içmiyorum) birden şarap da içemeyeceğimi, yemek de yiyemeyeceğimi rark ettim. Dahası: Oturacak halim de yoktu. Bir araba bulundu, otele döndük. Ertesi gün lstanbul'a dönüyoruz. Bende garip bir yorgunluk. Yeşilköy. Taksi. Sonunda evimizdeyiz. Bende hızla yükselen ateş. Sayıklama. Lâle ateşime bakmış: 40. Bunun üzerine dostum Dr. Saim Oral'a telefon etmiş. Saim de bağlantısı olan Alman Hastanesi'ne. Gece, saat ona doğru, üç delikanlı geldi. Beni ambulansla hastaneye götürecekler. Bir süre bekledik. Ambulans bizim sokağa girememiş. (Oysa, doğalgaz gelmeden, mazotlu kat kaloriferi yaptırmıştım, koskoca tankerler giriyordu bizim sokağa!) Beni sedyeye koyarak bir süre taşıdılar, sonra ambulans geldi. Ben Kumrulu Sokak'ta oturuyorum, bu sokakla Alman Hastanesi arasındaki yol, olsa olsa en çok 500 metredir. Serum taktılar. Sabahleyin uyandığımda ateş düşmüştü. Doktor kontrol için geldi. lyi olduğumu, çıkmak istediğimi söyledim. Tutturdu," Akciğere de bakalım!" üiye. "Gerek yok, her yıl çeıcap yaptmyorum" dedimse de doktor dayattı ve kazandı. Sonuç? Doktor, "Gribe bağlı bir ateş yükselmesi" dedi, "Eee?" dediğim zaman da "Böylece akciğerde bir şey olmadığını öğrenmiş olduk" dedi. Bu "öğrenme , bana 153.000.000'a patladı. Faturada "ambulans" için alınan para da yazılı, 500 metrelik yol için ne almışlar biliyor musunuz? Tahmin etmeniz olanaksız: 70.200. 000 (YETMİŞ MÎLYON ÎKİYÜZ BÎN) lira! Toplam fatura tutarı: 584.634. 048 lira! Türkiye'de siyasal iktidarlar, halkın sağlık sorunlarına boş vermiş durumdalar. Yeni devlet hastaneleri yapdmıyor. Kamu sağlık hizmetleri çökertiliyor. Özel sağlık sektörü, tek seçenek haline getiriliyor. Halk, yılda 2 milyar dolara (bir yıl öncesinin rakamı!) yakın parayı sağlık sektörüne ödüyor. Devlet eliyle yaratılan sağlık pazarı, kendi ilkelerini halka dayatıyor: Parasız sağlık olmaz! Hizmeti alan öder! Yirmi yıldır uygulanan liberal politikaların sonucu, bu! • Cltangir'deUrhastm 15 vıllık bir haval O zamanlar Nevizade Sokak'ta, Kadir'in Yeri'nde içiyorduk. Yıllardan 1985. Kasım ayının sonlan. Günlerdir bende takıntı haline gelen bir düşünceyi sonunda masadakilere açıyorum: "Var mısmız 2000 yılını Paris'te kutlamaya!" Masadakı bütün dostlar bu öneriyi büyük bir heyecanla kabul ediyorlar: Melih Cevdet Anday, Mücap Ofluoğlu, Nuri Akay, Prof. Ahmet Yücekök... Cüzdanımdan çıkardığım küçük bir kâğıt parçasına imzalar atılıyor. (Sadece bir imzayı tanıyamıyoruz. O kâğıt parçasının fotokopisiniyayımlayacaktım, ama birkaç gün önce bir acaip grip sonucu atesim 40 dereceye yükselince hastaneye yatmak zorunda kaldım, filmlerde sağlam nastaları da sedyeye yatınp sonra ayaklanndan kollarından tutarak ambulansa koyarlar ya, beni de hiç gereği yokken aynı biçimde ambulansa koydular ve bu arada cüzdanım kayboldu! O imzalı kâğıdı tam 15 yıl cüzdanımda taşımıştım, son günlerde de sık sık eşe dosta göstermiştim!) imzalar atıldıktan sonra bazı öneriler de gelmişti; bunlardan birini hatırlıyorum: Melih Cevdet Anday, Paris'te Kültür Bakanlığı'nın temsilcisi olarak çalışırken, Yahya Kemal Beyatlı'nın sık sık gittiği bir kahvede sürekli olarak oturduğu masaya bir plaket çaktırmıştı. Bu iş için epey uğraştığını natırlıyorum. "O masaya da otururuz" diyordu. On beş yıl sonra, bu topluluktan bir ben gidebildim Paris'e. On beş yıl boyunca beni terk etmeyen bir hayalin gerçekleşmesi elbette çok güzel bir ey. Güzel, şaşırtıcı, hatta inanılmaz. Ama 'aris'e gidişim kadar beni mutlu eden bir durum da on beş yıl önce 2000 yılını Paris'te kutlamak için imza atanlardan hepsinin bugün de hayatta olmaları... Oysa son 15 yılda o kadar çok yazar ve şair öldü ki... Hatırladıklarımı, tarih sırasına bakmadan yazıyorum: Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Oktay Rifat, Metin Eloğlu, Onat Kutlar, Atila Tokath, Yusuf Atılgan, Rauf Mutluay, Asım Bezirci, Aziz Nesin, Metin Altıok, Salah Birsel, Bilge Karasu, Samim Kocagöz, Ahmed Arif, Sabri Altınel, Orhon M. Anburnu, Sunullah Arısoy, Selcuk Baran, Tarık Buğra, Adnan Benk, Fakir Baykurt, Sabahattin Kudret Aksal, Can Yücel... Kaldığımız otele sadece Figaro gazetesi geliyor, 1 Ocak 2000 tarihli sayısında, bir sayrayı, 1 Ocak 1900'deyayımlanan L'Aurore a ayırmışlar, gazetenin ilk sayfasım tam olarak yayımlamışlar. O sayfayı gözden geçirirken birden gazetenin ikinci sütununda kısa bir yazı gördüm: Damat Mahmut Pasa'nın Jön Türkler'in en önemli adlarından biri olan Ahmed Rıza'ya yazdığı mektup! Mektubun sonrası şöyle: "Fakat, ne yazık ki, ceset durumuna getirilmiş hemen hemen bütün halk, doymak bilmez kargalann avı olmuştur. Gözleri vardır, görmez; kulakları vardır, duymaz; dilleri vardır, suskunluğa mahkum edilmiştir. "lşte bu yüzden bizim milletimiz gibi büyük bir millet, bugün Abdülhamid kadar cahil ve baskıcı bir adamın zulüm pençesi altında ezilmiştir. "Insanlık davasına hizmet ettiklerini iddia eden bazı hükümetler, bu mutsuz halka hiçbir yardımda bulunmuyorlar; bunlar, tersine, bu halkın daha da ezilmesine yardım ediyorlar..." Mahmut Paşa, "Nereden medet umacağız?" sorusunu soruyor ve şu cevabı veriyor: "Kalbimiz üzgün olsa da kendi kendimize şunu söylemeliyiz: Içinde çırpındığımız felaketten kendimizi kendimiz çekip kurtarabiliriz. O halde, umutsuz olmayalım, el ele verip çalışalım, memleketin kurtuluşu gözlerimize görünmekte gecikmeyecektir." Ne dersiniz, tam bir yüzyıl sonra da Mahmud Paşa'nın sözleri gerçekliğini sürdürmüyor mu? Paris izlenimlerini yazmaya kalkışmayacağım, yalnızca bir noktaya deftinmek istiyorum: Paris'e 25 yıl sonra bu gidişimde hızlı bir yapılaşma gördüm, ama adamlar bunu ellerinden geldiğince genel yapı dokusunu bozmadan yapmışlar: Çok katlı bir apartman yapmışlarsa, aynı bolgede, az katlı daha fazla bina yapmışlar, en önemlisi "tarihi doku"yu korumuşlar. Bunun için Paris'te dolaşırken "tarihi yaşıyorsunuz . (Oysa biz yüzyıllardır "tarihi yok etmeye" çalışıyoruz, tarini parselleyip paraya çeviriyoruz.) Bazı müzeleri gezdim ama Müze d'Orsay'deki empresyonist ressamların bölümü beni büyüledi. " 1 Ocak'ta bazı televizyonlar "yirminci yüzyıl" gerçekliğini tartışmaya başladılar. Bu konuda gazetelerimizin de, televizyonların da gerekli ha Î TURHANGÜNAY Imtiyaz sahibl: Çağ Pazarlama cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berln Nadl o Yayın Danı$mani: Tuıtıan Cünay • sorumlu • Müdür: Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkoruro Baski: Çaâdas Matbaacılık Ltd. $ti. o Idare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C CUMHURİYET YözyH önce, yüzyıl sonra Yazının başlığı, "Mahmud Paşa'nın Bir Mektubu", Paris'te 25 Aralık 1899'da, Grand Hötel'de yazılmış. L'Aurore, "Meşveret gazetesi, Sultan'ın kayınbiraderi Mahmut Paşa'nın Ahmed Rıza'ya gönderdiği mektubu yayımhyor" notuyla yayımlamış mektubu. Mektubun ilk üç paragrafında Mahmud Paşa'nın Ahmed Rıza'ya övgülerini okuyoruz. SAYI 518 KİTAP SAYFA 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear