05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Yazarını buharlastıran vazılar Bir sanatçının zamanla gözünden düşen ve doğal olarak da görmezden geldiği, dahası belki de unutmak istediği verimlerinin kitaplaştırılarak adına bağlanması ne ölçüde yerinde bir . tutumdur? Soruna işlevsel yönden bakıldığında, olumlu yanıt verilebilir bu soruya. Bu tür kitaplaştırma girişimlerinin "okur" için değilse bile, "eleştirmen" ve "yazın tarihçileri" için son derece yararlı olduğu görulür. MEHMET ERGUN gerçek Shakespeare, yan aydın) üzerinde duruyor. Bunu yaparken, dolaylı olarak, "sanat anlayışı"nın öğelerini de sergdiyor. Değerlendirmelerinde yaslandığı ölçüder, birer "ipucu" bu konuda. Sözgelimi Ibsen'in yaşarlığını yitirmesini "o kadar mühim olarak ortaya attığı teorder(in) bugün (...) bir mesele bde" olmamasına bağlarken (s.43), Hamsun'una geleceğe kalma şansını "... romardarına bizi her zaman meşgul edecek meseleleri almış" olmasına bakarak tanıyor (s. 43). Böylece de yazınsal metinde önemsediği öğenin "insaruük" olduğunu açığa vurmuş oluyor. Nitekim "...roman kahramanlarının ölmezliği(ni) hakikattekinden daha hakdu" olmaları de açddıyor. Öte yandan Rıfat Ilgaz'ın YarenHk'ini değerlendirirken de bireytoplum diyalektiği üzerinde duruyor. "Bireysel olan 'ın nasd ele alınması gerektiğine dişkin düşüncelerini sergdiyor: "...Onun asd kudreti, ferdîÜkten kurtulup cemiyetin malı olabdmesinde, kendi küçük dünyasmdaki bütün şahsî meselelerin sosyal mahiyetini kavramasında ve bunlan bir üçüncü şahıs bitaraflığı de ardatabdmesindedir. Yarerddc bize, bir sanadcârın fddişi kuleye kapanmadan da kendisini verebildiğini, kendisi de beraber bütün bir cemiyet parçasını da eserlerinde aksettirmek suretde sahici sanatkâr, halk sanatkân mertebesine uluşabdeceğini göstermiştir." (s.92) Böylece de "sanat anlayışı"nın bir başka öğesini ortaya koyuyor. De Profundis üzerine yazdığı yazıda ise, "Kitabın en büyük hususiyeti, wdde'ın yazdığı yazdarın en samimisi olmasıdır. Baştan itibaren bütün sahifelerde bir insan, ısürap çeken bir insan vardır." diyor. (s.66) Bu da "sanat anlayışı"nın bir başka öğesini ortaya koyuyor. Insanî olan"ın odaklaştırdması, "bireysel olan"ın "toplumsal olan"la bağlantdarı içerisindeverilmesi, "samimiyet"... birerdeğerlendirme ölçütü olduğu kadar, "sanat anlayışı"nın öğeleridir de! Sabahattin Ali'nin sanat konusunda doğrudan konuştuğu da oluyor. O zaman sanatta derigeri, eskiyeni gibi ddlemleri yapay ve yanlış bulduğunu; "hakdd sanat" / yalancı sanat" aynmını benimsediğini öğreniyoruz: "...Sanatta sadece hakdd sanat, yani içinde geliştiği kitleye organdc bağlarla bağlı olan ve bir şeyler vermek isteyen sanatla, kendi içine lcapandc gaflet uykusuna yatm«; yalancı oyunlar davası vardır." (s.31). Doğrudan konuştuğu durumlarda, bir de, sanatın son kertede "propaganda" olduğuna inandığmı öğreniyoruz Sabahattin Ali'nin. "Edebiyat, nattâ alelumum sanat, bence sanatkârın düşündüğünü ve duyduğu bir fîkrin ve bir hissin ortaya atdması, tamim eddmesi demektir; yani bir nevi propagandadır. Ben hiçbir zaman sanatın maksadsız olduğuna kani olmadım." diyor ve ekliyor: "Sanatın bir tek ve sardı maksadı vardır: Insanlan daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselme arzusunu uyandırmak." (s.19) 19351945 arasında kaleme aldığı yazdarla yaptığı konuşmalar, bu anlayışını değiştirmeden koruduğunu gösteriyor. "ötekder"de yer alan yazdannda yalnızca sanat konusundaki görüşleri de değd, "kişddc özelldderi" de de karşımızda Sabahattin Ali. Ddi potasında eriterek kendinin kdmayı, kişdiğinin damgasını taşıyan ve kişdiğini yansıtan bir biçem geliştirmeyi başarmış çünkü. Düşüncelerınin olduğunca Sabahattin Ali'nin 'Markopaşa Yazılan ve Ötekiler'i S anatçının değişik zamanlarda ve değişik yayın organlannda yayımlanan ürünlerini kitaplaştırırken gözettiği "ölçüt" bellidir: "Sanatçı kindiği"ni temsil edecek nitelikte olmalan... Öyle gördüklerini kitaplaştırır, diğerlerini ise unutulmaya bırakır. Bu yüzden de sanatçının sağlığında kitaplaştırmadığı verimlerinin ölümünden sonra kitaplaştırdması, çokluk tartışma konusu olmuş ve şu soru nep sorulmuştur: Bir sanatçının zamanla gözünden düşen ve doğal olarak da görmezden geldiği, dahası belki de unutmak istediği verimlerinin kitaplaştırılarak adına bağlanması ne ölçüde yerinde bir tutumdur? Soruna işlevsel yönden bakddığında, olumlu yanıt verilebilir bu soruya. Bu tür kitaplaştırma girişimlerinin "okur" için değilse bile, "eleştirmen" ve "yazın tarihçileri" için son derece yararlı olduğu görülür. Söz konusu girişimlerin öznesi olan yazarlar, alanlannda önemli işler başarmış ve "kilometre taşı" olmayı başarmış kişilerdir çünkü. Onların serüvenlerinin biünmesi salt doğru değerlendirmeleri bakımından değil, sanatsal sorunların irdelenmesine sağlayacaği katkılar bakımından da önemlidir. Sabahattin Ali de böyle bir sanatçı. Roman ve öykücülüğümüzün "kilometre taşları'ndan biri. Onun da gazete ve dergi sayfalarında kalmış verimlerinin kitaplaştırdması benzer yararlar sağlayabilir. Üstelik kuraldışı / ayrıksı bir durumu da var: 41 yaşındayken, yakın arkadaşlarının tanıklığina emanet ettiği pek çok tasarısını da gerçekleştirmeye olanak bulamadan, gizi yarım yüzyıldır çözülemeyen bir cinayete kurban gitmiştir. Onu "ölüme uzanan yol"un ağzına getiren, diğer bir deyişle de "buharlaştıran yazıları ise dergilerin perdesinin aralanmasına olmasa bde, neden öldürülmüş olabileceğinin anlaşılmasına katkıda bulunacağı ÇOK açık. Bu yüzden "Sabahattin Ali yaşasaydı verimlerini kitaplaştmr mıydı" diye sormaya da pek gerek yoK aslında. O yazılann kitaplaştınlmaması bir "boşluk'ru çünkü. Markopaşa Yazıları ve Otekiler(l), altı çizilen "boşluk"u doldurmayı, diğer bir deyişle de Sabahattin Ali'nin gazete ve dergi sayfalarında kalan yazdarınıbir araya getirmeyi amaçlayan bir derleme. îlk basımı on üç yd önce, 1986'da yapdmış.(2) "Derleyen"i, Hikmet Altınkaynak. "Derlenenler" açısından iki basım arasında herhangi bir ayrım yok. Gerçi ikinci basıma yazdığı önsözde, "geçen on iki yıl içinde, (...) Sabahattin Ali de ügili yeni ınceleme ve araştırmalar yayımlandı divor. Altınkaynak (s. 11). Ama anlaşdan aradaki sürede "derlenecek" yeni bir yazısına ya rastlamamış Sabahattin Ali'nin ya da rastladıklannı "derlenmeye değer" bulmamış! iki bölüm gibi düşünülebilir yapıt: "ötekiler" ve "Markopaşa Yazıları". Sabahattin Ali'yi daha iyi anlayabilmek için tümü önemli bu yazılann. Ancak ikinci bölümdekiler özellikle önemli. mevecek derecede uyuşuk olduklan ve 'ideopnobie' diyebileceğimiz bir nevi 'fikrî faaüyetten korkma' illetine tutulmuş bulundukları için yanlannda her hâdise nakkında hazır birer hüküm reçetesi taşırlar... Bahis mevzuu olan birçok mesele için düşünmeye lüzum kalmadan ortaya sürülebilecek selahiyetli kararları vardır ve bunlar üzerinde asla münakaşa kabul etmezler. Her türlü itirazı, yine dağarcıkta hazır olarak bulundurdukları birbayat nükte, istifhah dolu bir hayret pozu ile önlerler." (s.93 94) "Ötekiler"de, yine tanıyanlarınm altını çizdikleri gibi kendine güvenen, doğru bildiğini açıkça söylemekten çekinmeyen, üzerinde durduğu adların ünü karşısmda ezilmeyen bir insanla yüz yüze geliyoruz. "Klim Samgin"ini "en çok sevdiği ve tekrar tekrar okuauğu beş kitap" arasında anmasına karşın (s.22), geleceğe kalma açısından Gorki'nin durumunu kuşku ile karşdadığı nı belirtmekten kaçmmıyor sözgelimi (s.41). Öte yandan Hamsun'la Dostoyevski arasında koşutluk kuran "Fransız edebiyat tarihçisi Van Tigem"i düpedüz "cahd"liklesuçlayabdiyor (s.43). Yine Burhan Toprak'ın De Profundis çevirisi için, "bu tercüme, birçok Avrupa ddlerindeki tercümelerden üstündür. Muharririn melankolik, zaman zaman hiddet, yeis, teslimiyet arasında değişen üslubu ancak bu kadar nakleddebdirdi." diyecektir (s.67). "Öteldler"de bir de bdgiçlik taslamayan, düşüncelerini olabddiğince yalın ve açdî bir biçimde sergdeyen, mantığı son derece sağlam bir "insan la yüz yüze geliyoruz. Dd düşünceyi perdelemiyor bu yazılarda; kurgu anlaşdırlığa hizmet ediyor. "Markopaşa Yazdan"nda ise "siyasal düzlem"de söz alıyor Sabahattin Ali. Ancak bunlar "siyasal konular" çevresinde dönenen yazdar değd. Günün "siyasal sorunlan"nı ele alan, değerlendiren ve seçenek önererek eleştiren yazdardır. Diğer bir deyişle de bu yazdarında ele aldığı sorunlar karşısında açdcça "yan"dır Sabahattin Ali. Yalnızca saptayan, değerlendiren değil, aynı zamanda çözüm üretmeye çahşarak eleştirendir de. aabit verileri var: Ulusal bağımsızldctan, gerçek demokrasiden ve eşitsizliklerin giderdmesinden yanadır. Bu nedenle de "Markopasa Yazdan"na "kavga yazdan" olarak bakmak yanlış olmaz. Dolayısıyla da üzerinde duruimayan, zaman zaman da yoksaydan bir yaruna, "siyasal kimük"ine ışdc tutuyorlar. "Markopaşa Yazdan", îkinci Dünya Savaşı'nın bitimini izleyen günlerde "egemen sınıflar"ca yapdan "temeî tercüdere açdcça karşı çdcan yazdardır. A.B.D. de kurulmaya çauşdan dişkderi ulusal bağımsızhk açısından sorgulayan; "yabancı sermaye"yi büyüteç altına alan; demokrasi tarihimiz"in"46 dönemeci"nin sınıfsal özünü açığa vuran; eleştirel "muhaüf" yaklaşımı meşruluk sınırlan'nın dışına duşürmeyi amaçlayan ve "soğuk savaş strateüsi"nin iUc sinyallerini veren "kökü aışarda edebiyatının içyüzünü sergdeyen; Mdlî Şef Dönemi boyunca yapdan yolsuzluklarla siyasetçiyer alo dünyası iç içeliğinin üzerine giden.. bu yazdar, aynı zamanda dergiye kimliğini kazandıran yazdardır da. Diğer bir deyisle de "siyasal bir mizah dergisi olarak Marko Paşa'vı Marko Paşa yapan bu yazılardır. îkincd kaynaklarla ordardan yola çıkdarak üretden yazdarda söylenen ne olursa olsun, derginin önayağı ve yönlendiricisi Sabahattin Ali'dir. Sabahattin Ali'nin tutumu, ele aldığı sorunlara nasd yaklaştığına bakdarak belirlenebdir. Ancak yazdarındaki öğeleri eklemeyi gereksiz kdacak yazdan da var. Bunlardan biri "Fdcir ve Küfür". Bu yazı, Sabahattin Ali'nin Marko Paşa'da sergdediği tutumun özlü bir anlatımıdır: "Biz demişiz ki: Bu memleketin istddâli her şeyden üstündür: Mdletin oluk gibi kan akıtarak kazandığı bu istddâli siyasî oyunlara âlet edip, elden kaçırmayalırn. Sömürücü devletlerin elinde oyuncak olmayakm!... (...) Biz demişiz ki: Yabancı sermayeye imtiyazlar vermeyelim, memleketin malî ve as ( kerî işlerine yabancdar burunlannı sokmaCUMHURİYET KİTAP SAYI 518 sabahattin Ali. Roman ve öykücülüOümüzün "kilometre taslarrndan blrl. "MarkopaşaYUan' "kişilik özellikleri"nin de taşıyıcısı onda dil. Bu nedenle de "Ötekiler"i oluşturan yazılan okurken yalnızca düşündüklerini aktarmaya çalışan değil, "kişilik özellikleri"ni de açığa vuran bir insanla yüz yüze geliyoruz. Sabahattin Ali, öncelikle, tanıyanların tümünün altını çizdikleri "alaycdık'ı ile karşımızda. Yanlışlan düz bir anlatımla değil, dilin tadını çıkararak sergiliyor. "Bıyıkaltı gülüş" eşlik ediyor yargdarına. "...Anmed Hamdi Bey'in 'Pol Valeri' hakkında bir yazısı var. Bu makale de zannımca lüzumsuzdu." demekle yetinmiyor örneğin (s.38); "Keşke bu çok meşhur adamın birkaç şiiri tercüme eailse idi de hep okusaydık, ve eğer bu mümkün değilse, bu dâhiyi okumak Fransızca bilmeye vabeste (bağh) ise o zaman hakkındaki makaleleri de o lisanda arasaydık." diye de ekliyor (s.38). Ikinci dilden çeviri sorununu Ali Kâmi Akyüz'ün Werther çevirisi aracılığı ile tartıştığı yazıda ise, geçerliliğini bugün de koruyan görüşler ileri sürüvor. Akyüz'ün çevirisi ile Goethe'nin nasıl kendisi olmaktan çıktığını, neredeyse bir melodram yazanna dönüştürüldüğünü belirttikten ve buna yol açan atamalarla eklemeleri örnekleri ile sergüedikten sonra, şöyle diyor: "...Ali Kâmi Akyüz'ün sadece rena bir mütercimin kurbanı olduğunu zannediyorum. Çünkü bizim kanaatimizce Ali Kami Akyüz, ne Goethe gibi bir muharririn dünyaca tanınmış bir eserinin en güzel yerlerini lüzumsuz bulup atacak kadar zevksiz, ne de Goethe'ye manâsız ibareler ilâve edecek kadar düsüncesizdir." (s.7879). Mehmet Saffet'in Muâsır Avrupa Felsefesi'ndeki yanlışlan sergilemeye kalkışmadan önce ise, şöyle diyecektir: "Bu yaşıma kadar (28 yaşındayım) birçok yanlısla dolu kitaplar okumuştum, fakat bu kadar hatanın bir yere toplanabileceğine ilk defa rast geliyordum. (s.61). Yine tanıyanlarının vurguladıkları gibi "ince alay"ı "yergi''ye dönüştürdüğü de oluyor. "Yanm aydın nın portresini çizerken, şöyle diyor sözgelimi: "Ömürlerinde asla bir fıkir sahibi olmayacak kadar ruhları tembeldir, bugün şu fikir, yarın öteki fikir kırpıntısını beraberlerinae gezdirmek suretiyle münevver insan olduklarını kendilerine isbata kalkarlar. On dakika içinde maddi ve manevi her çesitten en aşağı on mevzua dokunup geçtiklerini görmek insana adetâ dehşet verir. Bir meseleyi başından alıp sonuna kadar götüre "Ötekder"i oluşturan yazılarda, "sanatsal düzlem"de söz ahyor Sabahattin Ali. "Kisiler" (Ignazio Silone, Knut Hamsun, Maksim Gorki, Oscar Wilde), "sorunlar" (sahneleme biçimi, oyunculuk, sahne dili, ikinci dilden çeviri, "birey"den "insanlığa açdma"nın kosulları, sanatta eskiyeni / ilerigeri), yapıtlar (Fontamara, De Profundis, Antigone, Yarenlik) ve "olgular" (sahte / SAYFA 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear