Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
den de gerekli İ2ni aldım demek, şu dizelerdeki şair (ya da insan) kırgınlıgını nasıl yorumlamalı peki: "Ve insan şaşar ne lcadar çok şeyi hoşgörmek zorunda oldufcuna, / Sonunda hoşgördüğü şcylere bakıp neredeyse sevgiyle ağlamak gelir içinden!" Ya da: ZavaUı insaruar! Hepimiz, her yerdeki biz zavallılar!" Ya da, şiirin sondan bir önceki sayfasında: "Salınışın öyle doğal, öyle sabaha özgü ki, / Lizbon limanından çıkarken bugiin, / Garip, bildik bir sevgiyle dolduruyor içimi... / Niçin mi? Nerden bileyim!.. Ilaydi... Git... / Ilafif bir ürperişle / (Tttt...) / Duruyor içimdeki volkan." dizelerini yazdıran nedir Campos'a.bilemiyorum... Sonra da: "Geç git, yavaş geıni, geç git, durma sakın... / (...) / Ben kim oluyorum ağlayıp sızlayacak? / Ben kiiB oluyorum scninle konuşup seni sevecek? / Ben kim oluyorum sana bakıp akh başından gidecek? diyecek zaten Canıpos: Kitap ya da dolu dolıı 39 sayfaşür ya da Alvaro ue Campos'un Denize Ovgü adlı şiirkitabı, birkaç dize sonra bitiyor... Ben, kendi adıma, dana 12. dizesinue kaçınılmaz biçimde çekildiğim dil uğruna 511. dizeye kadar (uönen dızelcri saymıyorum) adım adım (ya da kulaç kulaç) gitmek zorundaydım; gittim ve bulunmaz bir ülke buldum; ki aynı zamanda hayran da olmak demekti bu bana sunulan ruhun düşlerine ve böyle, birçok bakımdan ipe sapa gelmez bir mekttıp yazmaya itti Deni: Ne Alvaro de Campos'un yazdıklarını yargılayabilecek ölçüue şiir bÜgim var, ne Ccvat Çapan'ın, bence son derece yetkin çevirisini deöerlendirebileceğim, kendi dilimden başka dil bildiğim... ama Campos'un yaratıcısı Pessoa çok büyük bir şair (ya da çok özel bir insan) ve Cevat Çapan, 511 dizenin altından layıkıyla kalkan çok iyi bir çevirmen (çünkü şair) ve demek ki böyle bir mesai (ve hizmeti) göze alabilen bir insan olarak ne güzel bir insan: MuhtBşonıdl Herkesin affuıa sığınarak bunun bir mektup olduğunu dana başında söylediğim ve mektup boyunca sanırım yeterince anlatabilmişimdir ki, ne Alvaro de Campos'un harika hissedişine ve Denize Övgü'nün muhteşem diline, yapısına, iceriğirıe ve anlamına, ne de Cevat Çapan ın bu olağanüstü dili bize ileten çeviri başarısına gölge etmek gibi bir niyetim olabilir ama buna rağmen, benim derdim başka ve mektubumu şu sözlerlc bağlamak istiyorum: Cevat Çapan'ın.Alvaro de Campos'tan çevirdiğı Denize Ovgü adlı şiirkitap iki şey öğretti bana: Birincisi (bencc), "şiir çevrılemcz" diyen yaklaşım, kolaycı olduğu kadar umursamaz bir tavır çünkü Whitman'ı, Rimbaud'yu, Mayakovsky'yi, Voznesensky'yi, Neruda'nın kitni şiirlerini, Ritsos ve Llitis'i sevdim de yeterince, Ahmatova'yı sevemedim bir türlü; ya da Char'ı, Cummings'i sevdim de, Aragon'u sevemedim bir türlü... Çünkü, yeter ki söylcyeceği bir şey olsun şiirin, bir derdi olsun şiirin; şiir çevrilir, anlaşılır, hatta hayran olunur; ikıncisi, şair hangi biçimci akıma yakın durursa dursun, şiir ya da şair, önünde sonunda anlamı aramak, bulduğu anlamı (sandığı), insanlarla paylaşmak için çırpınır ve yani, birtakım uil oyunları, matematik, vesaire ile şiir kurmaya çalışmak (tabii ki bence; bu bir mektup) boşuna çabadır: Ellerine ve yüreğine sağUk, Alvaro de Campoş.adında bir şiir yaratmış vc ona Denize Ovgü adında bir şiirkitap yazdırmış Fernando Pessoa; ellerine ve yüreğine sağlık, bu güzelim şairin dilini bize, biz zavallüara luaştırmak için çırpınmış Ccvat Çapan: Senin, Alvaro de Campos, Ricardo Reis, Fernando Pessoa ve tüm şairlerin ya da tüm güzel insanların elinden öperim. • Hülya Demir'den "hlamcı Kadının Aynadaki Sureti" Şefkat, mephamet ve ifletin gölnesinde "îslamcı Kadının Aynadaki Sureti", daha önce Rıdvan Akar'la birlikte "Istanbul'un Son Sürgünleri" adlı kitabı hazırlayan Hülya Demir'in yeni çalışması. slamcı Kadının Aynadaki Sureti", daha önce Rıdvan Akar'la birlikte "Istanbul'un Son Sürgünleri" (tletişim) adlı kitabı hazırlayan Hülya Demir'in yeni çalışması. Hülya Demir kitabın sunuş yazısında belirttiği gibi son 20 yıl içinde örgütlü ve iddialı bir biçimde yükselen tslamcı kadın hareketinin siyasal Islamla olan ilişkisini, bu kadınların Islami görüş içinde kendilerini ne kadar ve ne biçimde ifade ettiklerini, bu hareketin modernleşmeden ne ölçüde etkilendiğini, laik/modern toplum içinde kendi kimliklerini nasıl koruduklarını, kendi ideoloiik aygıtlarını nasıl ürettiklerini sorgularken îslamcı kadınların yaşamdaki duruşlarına ayna tutuyor. Îslamcı kadını aile, evlilik, cinsellikgibi özel alanlardaki, eğitim, siyaset, çalışma hayatı gibi kamusal alanlardaki rolü ve yeriyle; feminizmle olan ilişkisinde de ele alan yazar, Türbanlı Medya adlı bölümde ae Türkiye'de kadın dergilerini ve tslamcı kadın dergilerini incelerken, Denize Ovgü / Fernando Pessoa/Türk araştırmasını dergi yöneticileriyle yaptıçesi. Cevat Çapan/lyişeyler Yaytncılık/45 s ğı söyleşilerle zenginleştiriyor. "I FİLİZ OZDEM ORHAN KARAVELİ'den 2 YENİ KİTAP BİR ANKARA AİLESİNİN ÖYKÜSÜ Osmanh'dan Kurtuluş Savaşı'na ve bugüne 160 yıllık gerçek bir öykü. Mustata KemaHe ilgili bilinmeyen anılar. Mehmct Akif "İstiklal Marşı"nı neredeve nasıl yazdı ve ilk kime okudu? "Ankara" adı nereden geliyor? Atatürk'ün şaşırtıa ve bilinmeyen tezi. "Vatan" ve "Tercüman" gazeteleri olaylannın 40 yıldır açıklanmamış "perde arkası". (1. hatnur/ 38 fotoğraf / 224 sayfalık bir anı / belgesel) S 4699 (ŞİİRLER) 1946 yılından 1999'a 53 yıllık bir şiir derlemesi. 16'dan 69 yaşa bir duygular, umutlar ve umutsuzluklar zinciri. Virgülüne dokunulmamış, olduğu gibi bırakılmış. (Semih Balcıoğlu ve Faruk Geç'in 50 yıllık çizimleri.) (1. hamur /118 sayfa) Genel Dağıtım ÖZGÜR YAYIN DAĞITIM LTD. ŞTİ. Ankara Caddesi 31/2 istanbul Tel: (0212) 526 25 13 526 35 01 Faks: (0212)527 57 78 "Camiada otorite sayılan bir erkeği eleştirme cüreti bir yana, Bulaç'a karşı çıkan ilk iki yazı, feministlere arka çıkma cüretini de göstermişti. Arka çıkıyordu, çünkü, kendini Müslüman olarak adlandıran kadınlarla feminist kadınlar aynı toplumda, aynı dünyada yaşıyorlar, ortak sorunları paylaşıyorlardı. Solcu, Müslüman vs. oluşlarından dolayı değil, kadın oluşlarından dolayı aynı aşağılamalara maruz kalıyorlardı." Hülya Demir'in kitabın sonunda Mualla Gülnaz'dan yaptığı bu alıntı, araştırmasının çıkış noktasının altını çiziyor ve eleştiri ye, yoruma fazla kaymadan bir "suret"c ayna tutmaya çalışan tutumunu anlaşılır kılıyor... Aynca îslamcı söylem içinde yer alan kadınların "hanım ya da bayan" olarak nitelenmelerinden ve kendilerini nitelemelerinden "kadın" nitelemesine eçişin de sürecini anlatması bakımın,an da önemli bir kitap... Yazar; din, ahlak, felsefe, ekonomi, siyaset... adı her ne olursa olsun bir toplumsal projenin üst başlığı olan ve bu kavramlar adına "erkek söylem"inin kadına dayattığı anlam haritalarını deşifre etme konusunda öznef görüşlerini belli bir mesafede tutarak, îslam'ın referans kitaplarına ve Îslamcı kadın hareketinin kaynığı olarak nitelcnebilecek kadın dergilerini temel alarak kapsamlı bir çalışmaya imza atmış. Erkeklerin çokeşliliği konusunda: ",..çıksın desin ki, benim zaafım var. Ama zaat olan şeyi kahramanlık payesine yÜKseltmek, bir güç ve iktidar unsuru olarak görmek yanlıştır" diyen Fatma Barbarosoğlu gibi; "Son zamanlarda evliliklerin Hanım ya da bayan obnaktan kadın ohnayageçto bitmesin en önemli nedenlerden biri de sevgilerin bitmesi, paylaşmanın yokluu... Evlilikte nasıl d kişinin muvaffakiyeti gerekiyorsa evliliği dcvam ettirme konusunda da ikisinin de istekli olması gerekir. Eşlerden birisi, buraya kadar bundan sonra bu ilişkinin içinde kalmıyorum diyorsa, bunu bir trajedi haline getirmeden, evliliği bitirmek lazım. Or tada problem olan başka nedenler var. Kadının ekonomik yönden güçsüzlüğü, boşandıktan sonra ne yapar tek başına, gibi sorunlaryüzünden bu olaylar korkunç geliyor insana." diyen Gönül Arslan gibi; " Müslüman erkekler kadınları olduğu gibi geleneksel yapıların içinde muharaza e«3erek evlerinin modernizmin dışında bir kale olmasını istiyorlar. Fakat evlerin o eski yuvalar olmadığını, yani kadınları evde tutarak muhafaza etmenin mümkün olmadığını pek görmek istcmiyorlar" diyen Nazife Şişman gibi; "Kutsalhk gerekçesinin arkasında süren dizboyu istismarlar, henüz büyük ölçüde aile kurumunu ayakta tutan değerleri yıpratıyor. Bu haliyle aile, her türlü suçlamanın hedefi aynı zamanda. Aile bizim için bir sığınak mı, yoksa bir kıyım alanı mı? Halkalı kölelerin savaş alanından mı söz ediyoruz, evlilik mahkumlarından mı?" diyen Cihan Aktaş gibi yer yer geleneksel tslami söylemin dışına çıkan kimi yazarlann da görüşlerine yer veriliyor. Kadını bir şefkat, merhamet ve iffet varlığı olarak ele alan; aileyi kutsayarak kadını annelik pavesiyle taçlandıran dinlerin, geleneksel kültürel kodlann ve tarihsel ağın çerçevesi, BatılıDoğulu, aydınaydın olmayan gibi ayrımları bir ölçüde de olsa ortadan kaldırıyor. Çünkü kadının evinden çıkıp kamusal nayata karışması, sokağa çıkması, üretimden pay istemesi, emeğinin karşılığını istemesi, sosyal haklar istemesi, kendini inandığı ve düşündüğü gibi ifade etmeyi istemesi... özetle varolma hakkını iste mesiyle kadın olduğu için bir kez daha fazla ezildiğinin farkına varması ve kadın olma bilinci ister istemez başlı yor. Yapay ve provokatif, günü kurtarmaya çalışan kafalann kışkırtmalarıyla simgelerin simgelediği şeylerin önüne geçirildiği, "öteki"ne duyulan nefretin gitgide keskinleştiği, vaşama alanlarının daraldığı, kimsenin kimseyi anlamak istemediği ülkemizin siyasalkültürel coğrafyasında Hülya Demir'in bu araştırması, "kaybedilen, aranmayan ve hep bekleyeceğimiz Konca Kuriş'e" itnafıyla da ayrı bir incelik ve duyarlık taşıyor.* t tslamcı Kadının Aynadaki Sureti/ Hülya Demir/ Sel Yayınahk/ 296 s SAYFA 9