05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

muş, nice düşünür, insanoğlunu yönlendiren bu güçlü duygunun nedenselliği ve doğası üzerinde kara yormuş, çeşidi kuramlar gelistirmiştir. Üzerinde en çok kafa yorulan DU kavramın neliği hakkında bugün de çok şcy söyleniyor. Ama hâlâ açıklanabilmiş dej>il. Aşkı hissediyoruz ve kımimiz yaşıyor. Inanıyorum ki hiçbir insan, son soluğunu verene dek aşkı defterden silmez. Nasıl ve ne biçimde algılıyor olursa olsun. Belki aşkın istediği özveriyi gerçekleştiremeyeceğinden korkup kendini korumaya almış insanlar olabilir. Sanınm onlar bile aşkı özlüyor ve bir biçimde yaşıyorlar. Sincmalarda, romanlarda ve şiirlerde. Yani başkalannın yerine kendilerini koydııklan sanal dünyalarda. Kadın ya da erkek, kendi dışında bir nesneyi objeleştirerek, kendisini o nende gerçekleştirme isteği ve özleminin bütün insanlann ortak paydası olduğunu düşünüyorum. Cocuk ve Aksam' üzerine notlar METİN CENGİZ ört Şair, tki Ressam" adlı yazımda (Cumhuriyet Kitap, 9 Aralık 1993) Ayten Mutlu'nun Kül tzi'ni değierlendirirken şöyle demişim: Ama, son kitabıyla Mutlu, bu saydığımız olumsuzluklarla birlikte, önceki şürini aştığı gibi daha yetkin bir şiire de ulaşıyor." Yazının devamında ise, yeni bir şür uönemini muştuladığını, eski şür anlayışına keskin bir şekilde elveda dediğinivurgulamışım. Gerçekten de Kül tzi (E Yayınıan, Ekim 1993) böyle bir dönüşüm kitabıydı. Aradan birkaç ay geçti ki Ayten Mutlu'nun yeni bir kitabı daha çıktı: Denize Doğru (Kavram Yayınları, Mart 1994). Dikkat edüirse dört ay arayla iki kitap. Ama sessiz karşılandı bu kitap. Doğru dürüst tanıtımı bile yapılmadı. Belki de şiirin kaderi bu. Doğrusu istenirse, Mutlu'nun bu kitabı da, Bir dönüşüm kitabıydı. Temalar aynı. Aşk, özlem, yalnızlık, yenilmişlik, direnme, kavga, acı, vb. Bir de derinden derine işleyen bir kadın duyarlıgı. O haykıran sesi yumuşatan da bu duyarlık olsa gerek. Ote yandan baskın olan bir yan da vardı bu kitapta. Dönüşüm sürecinde kendine birikürdi U D Aşk, şür ve Insan Işldsi Aşk ve şür ilişkisinin, insan ve şür ilişkisiyle örtüştüğünü de... Bence bu, bir üçgen değil, merkezinde insanın yer aldığı bir daire. Günümüze dönersek; kapitalizmin insanı getirdiği bu kaos ortamında, her şeyin, şiirin bile pazarda kendine yer aradığı, her şeye bir etiketin yapıştırıldığı bu yalnızlık ortamında, insana özveriyi, sevmeyi, kendinden baska bir şeyi de önemsemeyi öğreten böyle bir duygunun, altyapısı tanrip edilmiş olsa da, sırf belki bu yüzden ve daha da önem kazandığına inanıyorum. Şiirlerimden yansıyan aşka gelince; Aşkı ben insan olmanın bir önkoşulu olarak düşünürüm. Var olmanın, yaşıyor olmanın, doğanın yarattığı en akıllı ve en mükemmel varlık olmanın insana yüklediği sorumlulıık duygusu, var olana, bitkiye, yıldıza, üleşmeye, iyi ve güzel olması için yaşamın, verilen uğraşlara duyulması gereken saygı. Hem bireysel, hem de toplumsal olanda yaşadığımız kınklıklar işte bu duygunun aynasına oradan da şiirime yansıyor ister istemez. Çünkü insan, kendini tamamen kendi yarattığı olumsuzluklara hapsetmiş görünüyor. Kaldı ki teorisi de çıkarıldı: Emperyalizmin yumuşak ve kabul edilebilir anlatımı: Postmodernizm ve yeni dünya düzeni. Kadın ve aşk. Ve de şür. Tarihsel sürece baktığımızda, kadının aşkın da şiirin de nesnesi olduğunu görüyoruz. Kadınlara âşık olunmuş, kadınlar için şiirler yazılmış. Kadının hem aşkda hem de şiirde kendini ifade etmeye başlamış olması, yani' nesne değil özne olmaya başlaması, kadının ekonomik ve toplumsal alanda kendine yer açma süreciyle örtüşüyor. Kadınlık durumu, insanlık durumunun bir yanıdır. Aşk, kadının birebir katılımı olmak sızın eksik yaşanır. Şür de öyle. insani olanın, kadının arka planda bırakıldığı, katılım dışında kaldığı bir dünyada eksik ifade edileceğine inanıyorum. Bu, şöyle anlaşılmasın; Kadın şair söylemine katılıyor değilim. Bu söylem, tam da "Erkek Egemen Bakış"ın ifadesidir. Şür, şairin cinsiyetiyle yazılmaz. İnsani duyu, algı, bilgi, birikim vb. ile üretilir. Kadının büyük suskunluğundaki birikiminin hem aşka hem şiire her anlamda boyut kazandıracağına inandığımdan, kadının özneleşmesinüi önemine değindim. Estetik alanla toplumsal alanın arasında gittikçe derinleşen uçurumun ortadan kalkabilmesi için önkoşul, kadının da insani ürctimin her alanında varolmasıdır bence. Aşk ve şür... însana bütün bu olumsuzluklara karşı bir direnç aşıladıklarına inanıyorum. Şiirle insanın Kendini gerçeklekleştirmesinc ise olağanüstü bir durum olarak bakıyor ve şiirin kendisini, aşkla birlikte hayatın büyücülcri olarak görüyo rum. Kaldı ki ikisi de günümüzdebir hayli politikleşmiş durumda. Bir tiir silahlanma ve donanma biçimi. Her türlü insanlık dışı olguya karşı. İnsani ayakta tutan bir türlü inanç. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 490 Ayten Mutlu'nun sllrlerinde derinden derine Işieyen bir kadın duyariıitOı var. S inden kendi olanı yakalama çabasıydı bu a. Ve ortaya çıkan, kendi duyarlığında, dil ve söylem gereğince, Lacan'a bir gönderme yaparsak, şürsel kültürü yakalaması oldu. Ve geriye çekildi. Çocuk ve Ak şam için. Aslında Çocuk ve Akşam, bu geriye çekiliş döneminde dönüşümün tamamlandığı bir süreç olarak değerlendirilmeli. Oyle ki yaşananı kendi durduğu yerdi içselleştirdiği görülebilir bir şekİIde kavrarlar bizi. Yani bireysellik herkese ulaşmış, bireyin kendi duyguları şairin dışında gerçekleşme alanı bulmuştur. Bu nedenlc de şaire özgü dağ, deniz, çocuk, ağaç, akşam ve şarkr, özlem, acı, kadın, su ve kum; halk, susku, yankı, mavi güç, büyücü ve ölüm yaşadığımız çağın neligini bize derinden clerine duyururlar. Bu sözcükler artık ona aittirler. Simgeleşmişlerdir. Doğa, aşk, acı, yalnızlık, ölüm yeni anlamlarıyla, yaşadığımız günlerin icsel birer çekirdekleri.halindedir. Çocuk ve Akşam (Yön Şür Özel Dizisi, 104 s.)'a bu açıdan yaklaşabiliriz artık. Kitan altı bölümden oluşuyor, her bölümün başında bir ikilik yer alıyor. Sanki bir giriş, bir ön söyleyiş olarak. Ya da bir duyarlık ortaklığı şiirlerle. tlk bölümde 9; ikincide 7; üçüncüde 8; dördüncüde 10; beşincide ilki (Sudaki Ateş) 10, ikincisi (Şiirin Yakıcı Kumlarında) 4 olmak üzere 14, altmcı bölümde ise (Gül ve Katran) 14 olmak üzere toplam 62 şiirden oluşuyor kitap. Yani bir hayli oylumlu bir yapıt. Son iki bölümse ayn bir bütün olarak düşünülebilir. Çünkü ilki düzyazı, ikincisi klasik biçmde yazılmış. Ve kapalı, mistik ve metafizik olanla örülmüş bir şürler toplamı bu son iki bölüm. tçerik açısından, asli olarak toplumsal olan, ancak kendi psişik derinliğinde, yaşananın yeniden bir değerlendirilmesinin ve yorumunun yapıldığı bir şiirler toplamı. Ayten Mutlu'nun sesi, söylemek gerckir ki, çağının bütün olumsuz özelliklerine cevap olabilecek denli coşkulu. Kendi yaşamından süzdüğü kırılmalar, hüzünler, ani yükselmeler ve çöküşlerle bir ritm oluşturuyor. Böylece toplumsal bir içerik de ediniyor bu ses. Tansiyonun sürekli gergih oldıığu çagımıza özgüleşiyor. tmgeler de gcrçcklikle buluşup derinlik ve yeni anlamlar, çağrışımlar ediniyor. Tam da bıırada şidcfet dozu, imgenin gerçeğe çarpıp gelirken edindiği gerilim yükselenbirivmekazanıyor. "Rüzgâr"da "ve kadın yürüyordu çıplak anılanyla/ kum YaşadHİmzçağ lara ve yıldızlara basmadan" dizeleriyle kadının şair ve kadın imgesi olarak hemen birçok anlam edindiğini görüyoruz. Şair kendi geçmişinden taşıdığı bireysel acılarını genel kadın imgesine mal ederek, kadının ezilmişliğine çarpıcı bir gönderme yapabiliyor. Aşk, acı, yalnızlık kadın olmanın duyarlığıyla şiirleşmiş oluyor. "Sevi"de ise, sevgili (toplum ve toplumsal mutluluk) anlatdırken birden hüzün girer araya ve böylece gerilim sevgili anlamının dışma çıkarak bütün toplumu kuşatacak şekilde artar. Artık toplum ve toplumsal mutlulukun önünc koyduğumuz soru işaretini kaldırabiliriz. Çünkü şöyle bitmektedir şür: "yüzüne dokunurum, gözlerim dolar/dünyanın her yerinde/ yeni bir şarkıya başlar kadınlar . Toplumsal mutluluğa duyulan özlem şairin kendi öznelinden şididet düzeyi artarak böylece topluma geri döner, orada yerleşir ve anlamlar edinir. Nitekim kitabın üçüncü şiiri olan "lnsan"da şair yaşama arzusunu işlerken evleri ve tasalarını ön plana çıkanr. Bir film tekniğiyle. Anlatmak istediği ise evlerin insanlara verdiği kapanmışlık, gam, hüzündür. hayattaki egemenliği vurgulanır. Ölüm vurgulanır, aslolan öıümdür. Hayatta ölümün egemenliği vurgulanır, çünkü yaşadığımız çağ ölüm imgesiyle verilmektedir. Uyansını dengelilbir sesle, o kadınsı söyleyişleyapmıştır şair. Şiddet dozu yükselmiş, yükseldiğiyerde yumuşamıştır. Şairin bu ılk bölümdeki diğer şürleri yine aynı içerik ve duygu sağnağıyla okunabilir. "Anılar"da sevginüı kabına sığmazlığı, verdiği hüzün, bu hüznün kahkahaya donüşü, yakılan bir kalhin omıanındaki ateşin büyüklüğü bizi yaşanılan günlerle doğruuan ilişkiye sokmaktadır. Ve bir öneri "büyük olmab ateş/ anılar da küllenir aşkın mezarlığında" "Yolda" iseyalnızlık, yaşananın uğultusuyla verilmektedir: ufuklar yağmuru arıyor (!), zamanm uğultusu şiudetle duyumsanıyor ve yalnızlık yudum yudum taddıyor. Alışılmıştır artık yaşadığımız günlere. Hatta kanıksanır, aynmına varılamaz olmuştur gerçeklik. Şair kendi depremlerinden, sarsıntılanndan, genele başarıyla varmış durumdadır. Ve şürler arası bir tema bütünlüğünü inceden inceye dokunarak. Aşk, acı, kadın, deniz, ağaç, şarap vb. sözcükler cağımızı yansıtan yeni içerikler edinmişlerdir, kendi gerçek anlamlarından soyunarak. Anlam salınımlarını zamanın gerçek derinliklerine salarak ve ilk bölümün son şiirinde ise CDilek') şair düşler kurarak büyüyen çocukları izlemektedir, "acdarla büyüyen çocuklan sessizcc". Acının, bütün insanlığın bağnnda gittikçe dalbudak vermesi de böylce çarpıcı, yalın bir dizeyle verilmektedir. Şiddet dizenin söyleniş biçiminde değil, içeriğindedir dikkat edilirse. Çağrtşm zsngNğl Diğer bölümlere bakıldığında yine aynı duyguların şürini görüyoruz. Kitabın en güzel şiirlerinden olan dört dörtlük "Elveda", "Son Armağan" ve "Bütün Kıyılar Uzak" adlı sürlere bu bağlamda bak mak gerekir. Aslında şimdiye değin söylediklerimiz Mutlu'nun bütün şiineri için söylenebilir. Şair görünür ilk anlam katmanında anlattığıyla derkı yapıda başka bir gerçekliğe gönderme yapmaktadır. Kimileyin de bu anlam katmanlan daha da çoğalmaktadır. Çağrışım zengüıliğini bi zi doğrudan yaşadıklarunızla ilişkiye sokmaktadır. Ancak dediğimiz gibi: şiddet düzeyi, gerilim dizenin kuruluş biçüninde, yapısında değil, anlam katmanlarındadır ve yalan bir okuma gerektirmektedir. Yalın görünümüne karşın imgeselliği şiirin, böyle bir okumayı istemektedir bizden. Örneğüı "Elveda"da hayat sorgu lanmakta, insanın hayattaki yeri anlaşılmaya çalışılmakta ve ne yapdması gerektiği konusunda öneriler sunulmaktadır. Ölüm duygusu ise bütün bu soruları örgü gibi sarmış durumdadır: "gidersen/ ağırlık bir ağaca yaslanmış gövdem/ kökündensarkılacak..."... "...herşey karanlığa düşmeden önce/ mavi güç sönmeden/ kapanmadan gökyüzünün kilidi/ sadece büyücü ve ölüm/ görecek beni" ... "gidersen/ renkleri öp son defa/ sesleri okşa". Sonuçtaysa şairin kendi sesidir kalacak olan. Ne öç, ne acı vardır çünkü gidilen yerde. Yasalann kutsal dansı da bitmiştir artık. "Son Armağan" ve "Bütün Kıyılar Uzak"a bu söylediklerimiz açısından bakabiliriz. llküıde "yalnız bir ağacın öldü ğü yerde/ iiç kere döner kuşlar/ sunmak için kederi yaprak perilerine" ve "dönün kuşlar üç kez daha/ ağacın tek başına öldüğü cıvıltılı ormanda" dizeleriyle adını verdiğimiz ikinci şürdeki "ağaca sarın beni", "ışığa sann beni...", "karanlığa sarın, körkaranhğa"... "sann beni sulara", "beni sann rüzgâra" dizeleri şairin duruşunu, gerçekliğe bakışını ele vermektedir. Hayata kişioğlunu bekleyen ve kaçınılmaz " SAYFA 5 Dört duvaf araa Oysa birbirınc bcnzeyen bu 'dört duvar' arasında sıkıştırılmış ve hapsedilmiş bir yaşama arzusu vardır. Şair yine kendinden yola çıkarak toplumsal bir duruma parmak basmaktadır. Dördüncü şür olan "ilayat"ta ise doğanın hayat çağrısı ve bunun verdiği yaşam coşkusu öndedir (hayat sermiş büyük sevinçlcrini/aydınlık bir yaşam diliyor çocuklarına) "Yüzün ve Çan Sesleri" için ise tam bir ayrılık şiiri dediğimiz ycrde anlam yüıe yeni boyutlar ediniyor. Hayatın karşısındaki acemilik kadar, bir kavganın kaybedilişi de imlenmektedir Cah, geç kaldım yağmuruöğrenmeye'... 'nasıl alışırkuşlar bir göğü yitirmeye'). Dikkat edilirse ilk beş şiirde birbirinden farklı birçok duyarlık işlenmiş ve bu duyarlıklar aracılığıyla yeni duyarııklar öne çıkarılmış. İnsani farklı halİer farklı ve birbiriyle çelişen, dolayısıyla gerilimi hiç düşmeyen duygularla şiire yedirilmiş. Yüzeysel yapılılar doğrudan şairin algılama, kavrama, içselleştirme ve tavır alma odağından duruşıınu, bakışını gösteriyor. Yani felsefesini. Devam edersek... u Dans"ta hayat çingenelerüı yaşam tarzıyla veriliyor. Cîeçilip gidilen bir yerdir hayat. İnsanlar yaşıyor, sevinçlerini, hüzüruerini şarkılaştırıyor, ama acı kalıcılaşıyor. Günümüze doğrudan bir göndermc: "gelirdi acı, odizginsiz su/ düşen yapraldarın altın uykıısu/ son bir polka gibi ayaklarında" Dikkat edilirse şairin gerilimi yüksek, şiddet düzeyi yüksek göndermelerini yumuşatan, dengede tutan kadın duyarlığı ve söyleyişi. "ve başlardı çigan dansı hayatın/ ölümün büyülü koflannda" dizesiyle ölüm ve ölümün
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear