25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

I N T I N M BETTY BLUE Edebıyat/Çev.: Ayşen Ekmekçi Philippe Djian Hemen belirtelim: elinizdeki roman "yırtıcı" bir aşkı anlatıyor. "Aşk"ı, mutluluk ve evlilik beklentileriyle yaşamak isteyenlere göre bir kıtap değıl; hıç değil!... Sakin bir hayattan yana olanlar, pembe rüyalarının yıkılmasından korkanlar, okumasınlar... Eleştirmenlerce bir mit, içtenlikle ve cesurca kaleme alınmış bir roman olarak nitelendirilen Betty Blue, barlarda çalışan bir kadınla bir musluk tamircisinin, yani sıradan insanların, yani antikahramanların aşklarını yaşamak ve kaderlerini değiştirmek için verdikleri mücadeleyi anlatır. Kadın, çağdaş dünyanın sahtelıklerine ve alçaklıklarına karşı öfkesını dızginlemeyen biridir. Hayata karşı çırılçıplaktır, korunmasızdır, hiçbir hesabı yoktur. Erkek, yalnızlık ve nesnelerin anlamsızlığı konusunda deneyimli, isyanını gerçekleştiremediği için kendini için için yıyen bir kuşağa mensuptur. Minyatür bir hayat kurmak için dünyanın ıssız bir köşesine gider. Bir kıtap yazar ve unutur. Akşamları bira içerek güneşin batışını seyretmeye razı olur. Bir gün kadın öfkesiyle, dişıliğiyle, sahiciliğiyle gelir. Erkeğin öfkesinin de giderek ateşlendiği cehennemin ayrıntılarına doğru uzanan bir yolculuğa beraberce çıkarlar... Farklılıklarına aldırmayanlarla, başlarını eğdirmek isteyenlerle.. kavga etmekten çekinmezler. Giderek bir bok çukuruna dönüşen dünyaya teslim olmazlar. Yaralanırlar. Yaralarlar. Kaderine razı olmayanların, öfkesini kontrol etmek istemeyenlerin, yüreğinde ateş yananların romanı... RÜYA SAKİNLERİ Edebiyat/Çev. • Handan Akdemir Iris Murdoch Irish Murdoch yine felsefeci yazar kimliğiyle çıkıyor karşımıza. Romanda ele aldığı aşk, rastlantı, gerçeklik gibi temel konular kimi zaman kurmacanın dokusu içinde erimiş olarak, kimi zaman da üstünde yüzen bir çiçek demeti gibi yoğun bir halde sunuluyor. Ölüm döşeğindeki ihtiyar Bruno büyük bir kaygıyla geçmişini ve bugününü düşünürken hayatı yeniden yorumlama noktasına gelir. Sürekli gerçekliği sorgular. Yaşamış olduğu pek çok şeyin bir rüya olduğunu, aslında hayata hiç dokunmamış olduğunu keşfeder. Her şey bir rüyadır ve herkes bir başkasının rüyasında var olmaktadır. Bruno düşüncelerini geliştirirken çevresindeki insanlar da kurlaşmadan aşka kadar çeşitli ilişkiler içine girerler. Bir aşk ilişkisinde insanın işleyebileceği en büyük suçun belki de karşısındakinin daha fazla sevmesine izin vermesi olabilecegi söylenirken tartışmaya açılan yarı örtülü sorucevaplar da vardır kitapta: Yürümeyen ilişkilerdeki sorun "doğru kişi" sorunu mudur, yoksa "tekeşlilik" sorunu mu? insanların anlayışlarına göre kılıktan kılığa giren bir tanrı hangi durumlarda yararlı olabilir? Aşk amaç mıdır, yoksa...? HİÇ İÇİN METİNLER ve UZUN ÖYKÜLER * * Edebiyat/Çev.: Uğur Ün Samuel Beckett irlandalı yazar Samuel Beckett, "başarısızlık/yoksunluk sanatı" olarak tanımladığı edebiyat anlayışını ilk şiirlerinden son düz yazılarına kadar inatia sürdürmüştür. "Sanatçının nedenini bilmeden, hiçbir şeye sahip olmadan hiçi anlatmak zorunda kalışı" biçiminde açabileceğimiz "başarısızlık/yoksunluk" kavramı dört uzun öyküsünde yoğun bir karamizahla yoğrulur. Bu uzun öyküleri başyapıtı olan Üçlemesfnöe (MolloyMalone ÖlüyorAdtandınlamayan) geliştirdiği izleklerin öncülü de sayabıliriz: Bedensel yetilerini yitiren kahramanlar, bilinç yarılması, dış dünya karşısında duyulan güçsüzlük, evden, barınılan yerlerden kovulma, sessizliğe, sözsüzlüğe duyulan özlem, kentsoylu toplumun sunduğu bütün olanaklara duyulan kayıtsızlık... Klasik öykü anlayışına aldırış etmeyen bu öykülerde hiçbir şey olup bitmez aslında. Hiç İçin Metinleı'ue ise iyice yoksunlaşan, öznel ve nesnel tüm duyumlarını yitirmiş, sanrısal bir kimliği bile kalmamış anlatıcı, çelişkilerle, karşıtlıklarla dolu söylemini "hiçliğın ıçinı oyarak" sürdürür. h'l, ,, PUYGU YOLCULUĞU Edebiyat/Çev.: Nıhal Yeğinobalı Laurence Sterne Geçen yüzyılda Dostoyevski, Rus edebiyat geleneğinin içindekı yazarlık çizgisini vurgulamak amacıyla, "Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık!" demişti. Bizler de yirminci yüzyılda onun bu nükteli deyişine benzer bir analoji kurmaya kalkışarak şöyle diyebilirız belki: "Bütün modern edebiyat Laurence Sterne'ün cübbesinden çıkmıştır!" Çünkü Papaz Laurence Sterne edebiyat dünyasında son derece yenilikçi bir çığır açmış olan öncü bir yazardır. Yenilikçiliğinin temelinde, geleneksel öyküleme anlayışını ve olay örgüsünü bir yana iterek yazıya, tıpkı yaşamda olduğu gibi, doğal bir esneklik ve canlılık getirmeye çalışması yatar. Bu yanıyla o, yurttaşı İrlandalı Joyce ve Beckett gibi yazarların ağababası sayılabilir. "Laurence Sterne'ün Duygu Yolculuğu'nu yazarken güttüğü kaygı, Fransa ve İtalya'da yaşadıklarını, geleneksel gezi kitaplarındaki gibi öykülemek, oralarda tanık olduğu farklı davranış kalıplarını geleneksel biçimde betimlemek değildir. Onun bakış açısı özellikle ve öncelikle öznel'ök. Onun kaygısı kendi duygularını dışarı vurmaktır. O yalnızca kendi heyecan ve tutkularının peşine takılır, yaşadığı şeylere her an hareket halinde olan bir zihnin gözüyle bakar; yazarken bakış açısı her an değişir; konudan sapmaya eğilimli, hınzır ve eğlendiricı üslubu daldan dala konan bir kelebek gibidir. işte bu yüzden, Virginia VVoolf'un da vurguladığı üzere, yolda rastladığı "ölmüş bir eşek" onu "devasa bir katedral"den daha çok ilgilendirır. FRANSIZ TEĞMENİN KADINI Edebıyat/Çev.: Aslı Biçen John Fowles Fransız Teğmenin Kadını yalnız bu yüzyıl yazılmış en iyi tarihi romanlardan biri değil, hayatta okuduğum en esrarlı ve mantıklı aşk romanı da... Okuyun..." ORHAN PAMUK UTANÇ BİTTİ Edebiyat/Çe%.: ilknur igan Anja Meulenbelt AYUNTI İ10YIL YENİ ADRES: AYRINTI YAYINLARI Dizdariye Çeşmesi Sk. No. 23/1 34400 Çemberlitaş/İstanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear