25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ressam Eşref Üren doğumunun 100. yılında Ankara'da Iş Bankası, îstanbul'da Milli Reasürans Sanat Galerilerinde aynı zamanda (l24Nisan 1997) açılan iki sergi ile anıldı. Bu anma nedeniyle yine îş Bankası ve Milli Reasürans "Eşref Üren: Fırçam Hâlâ Kurumadı" adıyla monografik bir kitap yayımladı. Kitabın metin çalışmalarını hazırlayan ve yazan Murat Ural'la görüştük. Fırçam hala kurumadı 11 EBRU TOPRAK Nedcn "Fırçam Halâ Kurumadı" adını seçtiniz bu kitap için ? Bu aynı zamanda Îstanbul'da Milli Reasürans'ta açılan scrginin de adı. Eşref Üren, seksen yaşını devirdikten sonra kcndisiylc yapılan bir söyleşide hâlâ resim yaptığını, yaşamının sonıına kadar da yapacağını ki gerçekten böyle de yapmıştır açıklamak, yaptıgı "genç" resimleri tanıtmak için böyle bir ifade kullanmıştı. Ölümünden on üç yıl sonra resimlerinin hâlâ gcnç olduğunu çağrıştırmak amacıyla sergi ve kitap için bu ismi seçtik. Bu ifade onun csas niteliklerini, yaşarken hayatının rcsimlc anlamlanmasını, bugün ise eserlerinin kalıcılığını ifade ediyor ama bu ifadeden çok iddialı, biraz bağıran bir ressam çağrışımı da çıkıyorsa yanlış bir izlenime yol açmış oluruz. Evet Eşref Üren'in alçakgönüllülügünü biliyoruz. Ankara'da önceliseresimöğrctmeni sonra emeklı bir mcmur olarak sakin ve dü'zenli bir hayat sürdürmüştü. Kitapta da belirtmışsiniz Bedri Rahmi Eyüboğlu bir yaznında ondan hem "Türk resminin evliyası" diye hem de "Türk resminin ana direklerinden biri" diye söz ediyor. Alçakgönüllü, sanat başkenti tstanbul'dan uzak yaşayan bir ressam nasıl oluyor da Türk resmının ana direklerinden biri haline geliyor? Eşref Üren'in çekiciliği dc buradadır, sanırım. Bunu bugünün şöhreti güncel hale getiren, "imaj"ların çarpıştığı medyatik dünyasından bakarak anlamak özellikle kolay olmayabilir. Bugün onun hayatını biçimlendiren koşullar da mutlaka çok değişmiştir. Peki Eşref Üren "tarih" mi olmuştur? Yani hep yaptığımız gibi ona sırtımızı dönüp gitmemiz mi gerekir. Kuşkusuz bir yönüyle tarih olmuştur. Ama asıl Bedri Rahmi onun resimleri için "sahici" resim demiş ve bir anlamda kalıcılığını vurgulamışsa, onun hayatı da, belki bugün aynen yaşanamaz ama yine insana ışık tutacak, kendisini, yaşadığı dünyayı anlamasıa yardımcı olacak özelliklere sahiptir. Yani hayatı da "sahici"dir. Sahici resim ve sahici bir hayat derkem sanatı ve hayatı arasındakı sıkt ılişkilere mi işaret etmek istiyorsunuz? \ Bedri Rahmi bu ilişkiyi, hali, tavrı, yüzü, gözleri, rakı içmesi, kısacası bütün varlığı tıpatıp işlerini hatırlatır bana, diye açıklamıştı. Hayatla da resimle de son derecc açık, sarnimi ve dürüst ilişkiler kurduğunu söyleyebiliriz. Kendisini "hasbi" ressam olarak yani hiçbir karşılık beklemeden resme bağlanmış bir sanatçı olarak tanımlıyordu. Sadece hasbi bir ressam değil hasbi bir insandı da. Onun çekiciliği sanırım bu "basit" gerçekte yatıyor. Bu "hasbi"ressamın ana çizgileri? Yine Bedri Rahmi'yle açıklayalım dilerseniz: "Nedir onun resimlerinde bizi coşturan, sevindiren, kalıcı olduğuna inandığımız, dünyanın hcr köşcsindc saEşref üren (otoportre) SAYFA 10 önemlisi, ressamın içinden gelen, yani yaratıcı gücü, yorumlama kapasitesi de izleyeni yakalayacak, aklını, duygulannı, be;enilerini harekete geçirecek bir zenginiğe, değişikliğc veya çarpıcılığa sahip olmalı. Kanımca Eşref Üren bu özelliklere sahip. Peki ama bugün onun resimleri karşıstnda Bedri Rahmi'nin tepkileri gösterilebilir mi? Yani "coşmak", "sevinmek" gibi... Gösteren de olabilir göstermeyen de. Ama başka türlü bir teplci de olsa onun resimleri hcr dönemdc izlcyenle ilişki kurabilecek resimler. Ben Bedri Rahmi'nin duygulannı sıcak buluyorum. Onun resimlerine bakarken benzer duyguları ve etkileri paylaştığımı sanıyorum. Ama genç kuşaktan bir izleyici veya sanatçı benzer tepkileri göstermeyebilir. Eşref Üren, kendisinin ifadesiyle, esas olarak "biraçık hava ressamı"ydı. Doğa ve kent pcyzajına vurgundu. Vc gördüklerini kendi duygulanmalarına göre yorumlayarak tuvaline aktarıyordu. Kuşkusuz onların adına hici resim saygısıyla karşılanacak özelliği? konuşmak istcmiyorum ama, bugün doNe buluyoruz onun tablolannda?" diye ğayla ilişkileri büyük ölçüde kopmuş, soruyor ve şöyle cevap veriyordu: "Rekentle ilişkileri sınırlanmış ve çevrcsine simlerinde beni saran en ufak bir çalım, yabancılaşmış genç kuşaklar da onun rebir fiyaka, bir fırça oyununa kulak asmasimlerinde belki de hiç tanımadıklan ya ması, dünyayı haraca kesen akımları çok da tanımaya olanak bulamadıkları farklı yakından izlediği halde doksan derecelik bir dünyayı, bu dünyaile kurulabilecek dönüşlerde kervana katılanlara kıs kıs güfarklı ilişkileri hissedebilirler. lebilmesi..." Karştmızda kendine ö'zgu resim anlayı Peki "kalıcı" olmak için mutlaka böyşı ile moda akımlara kapılmamış kişilikli le bir ilişki mi gerekiyor? bir sanalçının mı bulunduğunu söylüyor Hayır. Eşref Üren'in resimleri resim sunuz? sanatının kuralları bakımından, sanatsal Evet. Ama doğal olarak sadece anlaanlatım özellikleriylc ve dönemine göre yış ve kişilikli olmak başarılı olmak için yetaşıdığı öneme göre kalıcı olabilir. Kanımterli değil. Aynı zamanda yaptığınız resca Eşref Üren bu anlamda kahcıdır. Ama min de "sahici" resim olması gerekiyor. aynı zamanda bugün o tuvaller hâlâ "ısYani onun ifadesiyle hem kurallara uygun laktır". Yani bugünün izleyicileri ile de hem de ressamın içinden geleni yansıtasanatın kurallarının ve sanat tarihi değerbildiği resimler olmalı. Kuşkusuz en lendirmelerinin ötesınde kişisel ilişkiler S • ff I kurabilecek kadar da bugünc aittir. Unutulmamalıdır, Eşref Üren aynı zamanda yazardır. Böyle bir nitelemeyi kendisi için niçbir zaman kullanmamıştır ama clli üç yıl boyunca, hayatının son anlarına kadar gazete ve dergilerde yazılar yazmış birisi için sanırım bu nitelemeyi artık yapabiliriz. Onun 196O'lı yıllarda doğaya ve kente karşı duyduğu sorumlu ve koruyucu yaklaşımı günümüz insanı yeni yeni gösterebiliyor. O, ortalarda henüz çevrecilerin, yeşillerin olmadığı günlerde bir kentin peyzajının ne kadar önemli olduğunu yaşadığı kent ile kurduğu ressamca ilişkilerle kavramıştı. Bu bakımdan onun resimleri de benzer özelliktedir. Yani hem kalıcıdır, hem de bugünün malıdır. Buraya kadar konustuklarımız, onun ressam olarak ana çizgilerini ortaya koyuyor, ama ianırım "Türk reıminin ana direk lerinden birisi" nitelemesinidepekaçıklamıyor. 1 laklısınız. Buraya kadar konustuklarımız işin biraz da kolay tarafıydı. Bir ressamın "ana direk " olabilmesi için kuşkusuz iyi ve özgün bir ressam olması, "sahici" ve iyi resim yapması yeterli değil. Aynı zamanda bu özellikleriyle Türk resim sanatının gelişimi içinde bir yere oturması gerekiyor. Kitapta bu açıdan Eşref Üren'ı değerlendirmıssiniz. Buna henüz tam bir değerlendirme dcnemcz. Daha çok bir ön değerlendirme ve önermelerden söz edilebilir. Çünkü bu noktada Türk resim sanatı tarihine bakış belirleyici oluyor. Bu da monografik bir çalışmada oldukça sınırlandırıcı bir etken. Daha çok sonuçlar üzerinden hareket edilerek bir yorum yapılabiliyor. Peki sizin ifadenizle "önermeler'ınizi ö'zetleyebilir misiniz? Türk resim sanatı da, toplumumuzdaki daha birçok şey gibi Osmanlıların dünyaya, özel olarak Avrupa'ya açıldığı 19. yüzyıldan sonra şekillenmeye başlıyor. Yani aslında Türkiye'nin modemleşme tarihinin bir parçası, kanımca en önemli bölümlerinden birisi. Çünkü o zamana kadar resmin sınırlandığı, insan "suretinin" yapılmasının yasak olduğu bir toplumda kendine göre bir sanat ve estetik yaratmış olan bir kültür, çok kısa süre içinde Rönesans'tan geçerek klasik olgunluğuna ulaşmış ve yeni ufukları fethetmeyc hazırlanan, çok farklı bir Avrupa kültürü ile yüzyüze gelmiştir. Avrupa'daki ustaların öğrencileri olmuşlardır. Ve kaçınılmaz biçimde onlardan etkilcnmişlerdir. Bu etkilenme, bir yönüyle "taklit" yorumuna kolaylıkla zemin hazırlamıştır. Özellikle bu Ltkilenmelere ideolojik olarak karşı olan kesimlerde bu yorum daha kolay yapılmakta ve giderek "köksüzlük", "yabancı" gibi değerlendirmelere ulaşılmaktadır. Bu çok yüzeysel bir değerlendirmedir, objektif değildir. Peki hiç taklit olmadı mı? Takliti sadece dış görünüşü veya biçimi almak şeklinde anlarsak kuşkusuz olmuştur. Ama taklit başlıbaşına "kötü" bir şey olarak değerlendirilemez. Çünkü taklit kalıcı sonuçların da ortamını sağlayabilir. Çok isteğe bağlı birşey de değiJdir. Düşününüz ki Osmanlı kendisini ycnilemek için dış dünyaya açılmakta öyle bir noktaya gelmiştir ki, yıllardır bir tabu olan rcsimde bile Avrupa'ya kapılar açılmak durumunda kalınmıştır. Bu zorunluluktur. Bu noktaya gelininceye kadar gelcneksel bütün çözüm yolları tüketilerek gelinmiştir. Osmanlı Avrupa'ya açılırken Kontrollü olmaya çalışmış, bir bakıma ne alacağını seçmek istemiştir. Fakat kültür ve ideoloji alanında açılan kapıdan girecekleri kararnamelerle kontrol etmeninpek mümkün olamadığı da görülüyor. Bu ortamda elbette ki pek çok şey bir özenti olarak, taklit şeklinde ortaya çıkabiliyor, özellikle ilişkilerin ilk dönemlcrinde. Yani taklit olayı tümüyle k.yfi değil, maddi bir zemini de var. Ayrıca subjektif anlamda ele ahnırsa her taklitie bile bir orijina C U M H U R İ Y E T K İ T A P A YI 3 8 0
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear