25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Mehmet H. Doğaridan üstün nitelikli bir yapıt: Yazıdan Bakmak Sanatın derinliğinden gelen düsünceler Edebiyata girdiğinden bu yana edebiyatın işlenen, işlennıeyen, geçici ve kalıcı sorunlarını didikleyen, sanat toprağının derinliklerinde saptadıklarını yüzeye çıkartarak ürettiği özgün düşüncelerin arasına katan ve edebiyat kültürünün sınırlarını genişletmek için jğraşan Mehmet H. Doğan'ın "Yazıdan Bakmak" adlı kitabı edebiyat üzerine yazılarını biraraya getiriyor. Edebiyatı en az yaşamı kadar önemseyen Mehmet H. Doğan, bilgisiyle, sorunlara yaklaşma biçimiyle, sorunları deşme, yayma ve hedeflenen noktalara ulaştırma yöntemiyle güçlü, yüksek düzeyde bir eleştirmen olduğunu da gösteriyor bize. laştırma" düşüncesini barındırır. Akıllı, işini ciddiye alan bir öğretmen smıfındakilerin hepsini olmasa bile yedi sekiz iyi öğrenci yetiştirme şansına sahiptir. Bu ilişkinin üzerinde dikkatle durulmalıdır. Oysa bugün yaşayan eleştirmenlerle sanatçıların arasında bir kopukluk bulunmaktadır. Sanki toplumun yerleşik ve sonradan getirilen değerlerini altüst eden karmaşaya, tepkisizliğe, vurdumduymazlığa uymuşlardır: Herkes kendi havasındadır. Hatalı bir gidiştir bu. Şundan hatalı bir gidiştir. Bir yaratma evresine giren sanatçı, yaşamın her yanında buIunan gizli açık kaynaklarla ilgilenmek, o kaynakların ürettiği malzeme yığınından titizlikle seçtiklerini kendinden pek çok şey ekleyerek yapıtının yapısında kullanmak zorunda MUZAFFERBUYRUKCU leştiri, inceleme, deneme türlerinde ortaya koyduklarıyla o türleri ilginç kılan, isteklüerini çoğaltan, geliştirdikleri yöntemlerle, anlatım teknikleriyle ve taktndıkları tavırlarla zenginleştirenlerin başında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyot, Memet Fuat, Fethi Naci, Mehmet H. Doğan, Nermi Uygur, Akşit Göktürk, Füsun Akatlı vardır. Bu yazarlarımız, bir bakuna sanatçı yetiştiren özel bir okul gibidirler. Ataç'ın Orhan Veli kuşağıyla, onları izleyen ama başka yollarda yürümeye çalışanlara katkısı bilinmektedir. Sabahattin Eyuboğlu da öyledir. Anadolu'nun insan ve toprak gerçeğine eğilenleri, şairleri, öykücüleri, romancılârı yüreklendirmiş, onların ellerinden tutmuştur. Evet, edebiyat, sanat ve kültür alanlarına taşıdıkları alivyonlarla ülkemizin o bölümünü besleyen bu verimli ırmaklarımız, yayımladıkları şiir, öykü ve romanlarıyla yetenekli olduklarını kanıtlayan sanatçılarımızla yakından ilgilenmişler, sevgiyle yaklaşmışlar, yapıtlarındaki eksiİdilderi, yanlışlıkları.. sanat olgusunun neresinde bulunduklarını, ne yapmaları gerektiğini açıklayarak uyarmışlar, ilerleyecekleri çizginin hangi bitek ve kurak yerlerden geçtiğini göstermişler yönlendirmişlerdir. Onlara kulak veren, sergiledikleri düşüncelerde büyük bir yapıtın çekirdeğini yakalayanlar, daha sonra yarattıklarıyla ötekileri aşmayı başarmışlardır. Eleştirmensanatçı ilişkisini öğretmenöğrenci ilişkisine benzetirim ben. (Okuyanlarınbazdarı kızacaktır bana) Ve bu ilişki, özünde, 'yetiştirme, iyi yetiştirme, olgun E Hallkarnas Balıkosı Dil, Gramer benlm ayağımın altındakl paspastır.Avakkabılanmı siler girerlm iceri diyor dır. Ya da pek azını, ya da başka bir şeyi... Yapıt tamamlanıp yazarın elinden çıkınca onu okurlara götürecek ya da anında öldürerek yazarın çabalarını sıfırlaştıracak olan kişi eleştirmendir. Bu yüzden gereklidir eleştirmen. Edebiyatın vazgeçilmez bir varlığıdır. Çünkü bir yapıtın iç örgüsünü, içeriğinin durumunu, tiplerin, karakterlerin çizilmesindeki ustalığı ve acemiliği kurcalayan odur. Yapıtın hangi gelenek ve akırr.ların uzantısı olduğuna ve çağdaş olup olmadığını, bir yenüik getirip getirmediğini belirtecek olan eleştirmendir. Bu değerlendirmeler, yapıtın çevresinde tartışmalar başlatır ki bu olumlu bir şeydir. Yukarıda da söylediğim gibi beğendiği bir yapıtı kalabalıklara ulaştırır, kalabalıklarca sevilmesini, benimsenmesini sağlar. Aynı eleştirmen ona yakışan bir dürüstlükle, doğruluk ilkelerinden ayrılmadan daha önce övdüğü, yücelttiği bir yazarın seyrek dokulu, sanat yanı hafif bir yapıtıyla karşılaştı mı kayırmaya kalkmamalı, gördüklerini, bildiklerini, saptadıklarını yıpratıcı da olsa yazmalıdır. Genellikle bütün insanlar, yerli yersiz övülmekten hoşlanırlr da eleştirenlere, gerçekleri önüne dökenlere iyi gözle bakmazlar. Yazarlarımızın çoğu o genelin bir parçasıdır. Yapıtlarıyla anlatmayı amaçladıkları yanlış anlaşıl mış, yanlış yorumlanmış ve bu eleştiri, yapıtların ve yazarlann aleyhinde bir hava estirmişse hop oturup hop kalkarlar, eleştirmenleri düşman ilan ederler, "Bu memlekette eleştirmen yoktur." narasını atarlar. Yapıtları okuyan ve eleştiren eleştirmenler, bu tutumdan alınıp darılırlarsa ve geri çekilirlerse, yeni yapıtlar hakkında iki satır yazmazlarsa ve yapıtların çevresinde tahripkâr bir suskunluk oluştururlarsa fena halde kızarlar. Elbet, eleştirmenlerin içinde de haksızlık yapanlar, amaçlı davrananlar bulunur. Kimi yazar topluluklarına (ağızlarıyla kuş tutsalar da, dünya ölçüsünde yapıtlar yaratsalar da) uzak dururlar, soğuk dururlar, başka yazar topluluklarını ise bağırlarına basarlar, boyuna onlardan söz ederler, onları överler ve gündemden inmeleri için uğraşıp didinirler. Bugün edebiyatımızda yaşanan gerçek budur. Bir kümenin yazarları yazar sayılmakta, başka kümedekiler önemsenmemekte, adam yerine konulmamaktadır. Ve bu da açıkça taraf tutmaktır. Haksızlıktır. Bölücülüktür, adam yerine konulmamaktadır. Ve bu da açıkça taraf tutmaktır. Haksızlıktır. Bölücülüktür. Zaman bir 'kümenin' yararına işlerken bir 'kümenin' de zararına işlemektedir. Cemal Süreya, 'Sanat değeri' adlı yazısında: "Kötü I C U MHUR I Y E T K İ T A P S A Y I 2 0 3 SAYFA 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear