Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN BATI ÜLKELERİNE AKAN MÜSLÜMAN GÖÇÜNÜN ANLAMI NE? İslam Dünyasının Çağdaşlaşması T Toplum; orman gibi büyümez, etkinlikleriyle gelişir. Çağdaşlaşma bir yaşamsal zorunluluk, uygarlaşma yaşamın, uzun yüzyıllarda biriktirdiği davranış biçimleridir. İnsan sorgulayan, mantık, gözlem ve araştırma ile yanıtlayan bir akılla donatılmıştır. Bu Müslümanlarda da vardı. İslam yol gösteren uygarlık olarak 12. yüzyılda antik bilgeliği, yorumlarıyla zenginleştirerek Avrupa’ya aktarmıştır. Aradan 800 yıl geçtikten sonra bugünkü geri kalmışlığın nedenleri nedir? 25 Haziranda ‘Arap dünyasının kırılganlığı’ adlı makalenin yazarı D. Miller, İslam dünyasının içinde bulunduğu gerçekten acıklı durumun, Batılı yargıları da yansıtarak, kendince başlıca nedenlerini sıralamış. Bu geri kalmanın karmaşık nedenleri var. Ülkelerden ülkelere değişen ve sömürge çağından kalan komploları da yok sayamayız. Fakat temelde İslamı yerine çivileyen kendisi! Yazarın nedenleri Türk okuyuculara bir şeyler anımsatacak! 1. İslam toplumunda kadının statüsü; 2. Dinin devletten ayrılamaması (başka deyimle laiklik); 3. Yabancı komplo kuramları; 4. Narsisizm (kendini beğenmek); 5. Merkezi otorite tutkusu (başka bir deyişle despotizm). Sevgili Okuyucular, Türkiye Cumhuriyeti, D.Miller’in vurguladığı sorunları 90 yıl önce masaya yatırdı. İslam dünyasının en önde gelen çağdaş ülkesi olduk. Dünyada inançlara saldırı yok. Çünkü gerekli değil. Laiklik dinsizlik değil. Amerika dünyanın dindar toplumlarından biri. Ama devlet laik. Laik Türkiye’de 20 yüzyılda 90 000 tane cami yapıldı. Sorun din değil, Müslüman toplumların dünyaya yetişmesini engelliyen din sömürüsüdür. Toplumun yarısı (yani kadınlar) üretken olmazsa ne kalkınma ne de gelişme olur. Çünkü toplumun emek ve akıl açığı olur; laik olmayan toplumlarda bilim ve teknoloji yaratılamaz. Çünkü özgür düşünce ve araştırma olmaz. Bilim ve teknoloji sadece ithal edilir. D. Miller, bu bağlamda, Türkiye’yi Araplar düzeyinde görmüyor. Fakat bu duruma Türkiye’nin nasıl düştüğüne şaşırmış görünüyor; Müslümanların olumsuzlukları dış etki ve komplolara bağlamaları yeterli değildir. Eğer Sünniler ve Aleviler yüzyıllardan bu yana yaptıkları gibi, birbirlerinin boğazına sarılmayı planlamazlarsa, emperyalist komplolar onları birbirine düşüremez. Her şeyi dış komploTayfun Akgül ya bağlarsak zaten bağımlılığımızı ilan ediyoruz demektir. Bizi Kurtuluş Savaşı’nda emperyalistler yok edemediler. Miller, bugün İslam dünyası dışında, Amerikaların, Avrupa’nın, Asya’nın hatta Afrika’nın büyük atılımlar yaptığını anımsatıyor. Ama Müslümanlarda böyle bir atılım yok. Oysa emperyalizm her yerde var; dünyaya avuç açanların kendilerini beğenmelerinin akıldışı bir tavır olduğunu söylemek gereksiz; diktatörlerin elindeki İslam ülkelerinin zavallı durumu, oplumlar farklı uygarlık basamaklarındadır. Fakat bilginin ve haberin elektronik hızla dünyayı devrettiği çağımızda bazen çağdaş örgütlenme gerçekleşmeden, uygar bir davranış ithal edilebiliyor. Giyinmek, dans etmek, tiyatroya gitmek, opera dinlemek, konsere gitmek, öğretimi modernleştirmek, spor vb. Bunlar uygar etkinlikler. Fakat İslam dünyasında onları yaratan uzun gelişmeler yok. Arkaları boş. Gerçi bugün dünyanın her ülkesinde dünya entelektüel kulübünün üyesi eğitilmiş elit grublar var. Fakat müzik eğitimi yetersiz bir ülkede konser salonları, spor eğitimi olmayan toplumlarda spor takımları, panayır gösterileridir. Bütün tarihinde medrese eğitimi içinde kalmış Türk toplumu, alışveriş merkezi gibi üniversite açıyor. Bunların bir bölümü hiçbir uluslararası standartta yüksek eğitim ölçütleri içinde değerlendirilebilecek kurumlar değil. Ne var ki toplumun büyük bölümü için bunlar bizim dünyaya katılma göstergelerimizdir. ‘Dünya panayırında biz de varız’ diyoruz. Bu kendini aldatmaktır. Cumhuriyet Devrimi, Osmanlı deneyimlerini de değerlendirerek bu boşlukları doldurmaya başladı. Çağdaşlaşmayı eğitimde temellendirdik. Yirmi yılda devrimci atılımlarla Türkiye’yi bugün de İslam dünyasının en önünde olan ülke yaptık. Fakat İkinci Dünya Savaşı ve yüzlerce yıllık bir cehalet birikimi, sonu gelmeyen emperyalist planları aşmamıza yetmedi. Dünya 1950’den bu yana kabuk değiştiriyor. Hiçbir ülke dengede değil. En az oturmuş toplumlar fakir İslam ülkeleri. Bugün 7 dünyalının 1.5’i Müslüman. dünya gündeminin ilk maddesidir. Saddam, Kaddafi, Esad ve bir sürü irili ufaklı despot. Müslümanlar bunları anlamayacak kadar aptal değiller. Burada onları emperyalistler mi, yoksa onların yerli ajanları mı yoldan çıkarıyor? Bunu Araplar kendilerine sormalı. 1.5 milyarlık geri kalmış Müslüman dünyasının önünde olan Türkiye’nin gelişmiş uygarlık düzeyinde yaşama şansı var. Fakat İslam dünyasının nefesini duymamamız olanaksız. Bu sadece aç ve fakir insanların acılarının sesi değil. Boş kafaların takırtısı. Türkiye’de eğitim, öğretim, demokrasi, insan hakları, kadının sosyal statüsü gibi açıklığa kavuşturamadığımız kavramları içi boşalmış, modası geçmiş tartışmaların odağı olmaktan çıkarıp, toplumun dünya ile ara kesitindeki gerçek duruma dönmek gerek. Bu kavramları evrensel düzeyde tartışacak entelektüel birikimli politikacıları yeterli sayıda yetiştiremedik. Günlük parti söylemleri ve seçim hesapları içinde her şey buhar oluyor. ACIKLI DURUMUN NEDENLERİ Washington’da yayımlanan Foreign Policy dergisinde CBT 1384 3 /27 Eylül 2013 Dünya uygarlık tarihi Akdeniz çevresinde oluştu. 20. yüzyıl başında en ucuz enerji kaynağı Yakındoğu’da bulundu. Bu durum Yakındoğuyu emperyalizmin gözde bölgesi yaptı. Araplar bunun acısını sömürge olarak çektiler. Bu dönem sona erdi. Bugün Akdeniz’in jeopolitik durumu, Atlantik ve Pasifik’in yanında çok önemsiz. Dünyanın yeni enerji programında önemini kısa bir süre daha koruyabilir. Akdeniz ve Yakındoğu tarihi, coğrafi ve teknolojik konumlarının sonuna geldiler. Avrupa’nın parçası olan Kuzey Akdeniz kıyıları dışında, giderek jeopolitik önemini yitiren bölgede Müslümanlar yaşıyor. Bölgenin yüzyılın ikinci çeyreğinde önemi Güney Amerika’daki küçük ülkeler kadar olabilir. Kuşkusuz her zaman zengin bir tarih müzesi olarak yaşayacak. Müslümanlar uyanır ve çağdaş üretime katılırlarsa dünya toplumunun üyesi olabilir. Gerçi dünyada buna kimse inanmıyor. Böyle giderse, 2050’de Müslümanlar Amerikan Kızılderilileri gibi bir statüye düşebilirler. Şimdilik bu kadar kötümser olmamak gerek. Peki, 12 yüzyılda dünya uygarlığının önünde gelen İslam dünyası, neden bu duruma düştü? AKDENİZ’İN STRATEJİK ÖNEMİ BİTİYOR “MÜSLÜMANLARDA ATILIM YOK” Türkler sultan kulluğundan kurtulup Türk halkı oldular. Sonra köylülükten kurtulup kentli oldular. Yarım yüzyılda kulluktan iktidara geldiler. Bu İslam tarihinde büyük bir dönüm noktasıdır. Demokrasi kavramının yüceliği kadar yüce bir sonuçtur. Türkiye Halkın Cumhuriyeti oldu. Bu inkâr edilemez. Fakat Türkiye’de demokrasi ve cehalet, Jefferson’ın 1776’da öngördüğü gibi, çatıştılar. Kırsal halkın hiçbir demokratik ve politik deneyimi olmadığı için bu süreç seçimleri cahil bir şehzadenin tahta çıkmasına benzetti. Sandık tanrısal görevlendirmenin yerine geçti. Müslümanların öğrenemedikleri bir gerçek var: Endonezya’dan Kuzey Afrika’ya, İran’a, Ortaasya’ya kadar hiçbir İslam ülkesinde demokrasi yok. Halk yine kul oldu. Sonuçları kargaşa cinayet, ekonomik gelişmemişlik ve cehalet. Demokrasi olmayınca özgür öğretim yok. Özgür öğretim ve özgür araştırma olmayınca bilim ve teknoloji gelişmiyor. Bu gelişmiş ekonomilere köle olmak demek. Bugün Batı ülkelerine akan Müslüman göçü neyi anlatıyor? 1.5 milyar Müslümanın halini görememe nasıl bir aptallık türü acaba? İSLAM TARİHİNDE DÖNÜM NOKTASI