01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) AY’DA KAYBOLMADAN DOLAŞMAK Ay yüzeyini keşfetmeye çıkan astronotların kaybolması işten bile değildir, çünkü tüm tozlu kraterler birbirine benzer. Bu duruma çare olarak NASA, ay kâşiflerine nerede olduklarını belirleyecek GPS benzeri bir sistem geliştirdi. Bu sistem yüzey telsiz işaretleri, hareket dedektörleri ve yörüngesel görüntülerden oluşan bir ağdan yararlanıyor. Astronotlar, uzay giysilerine iliştirilen bir “satnav (Satellite Navigation)tipi ekran” yardımıyla kaybolmadan yol alabilecek. AIDS ya da sıtmayı dünya tarihinden silecek bir aşıyı bir ilaç şirketinin geliştirmesini beklemek o kadar imkânsız mı? Hayır, belki de değil. Ancak zihninde hiçbir düşünsel engelin olmadığı “o alanda yeni yetme birisinin” cesaretinin getireceği yaratıcılık da belki hiçbirisinde yok. Bill Gates’ten Sonra Yaşam Sevseniz de sevmeseniz de Bill Gates ve onun önderliğindeki Microsoft firması, dünyanın her yerinde birey ve toplum bazında bilgisayarlaşmanın en büyük dinamosu oldu. 90’lı yılların ortasında gelen internet dalgasına kadar kişisel bilgisayar dünyası dendiğinde herkes dönüp Microsoft’a bakıyordu; acaba ne yapacak diye. Haziran sonu itibarıyla Bill Gates Microsoft’taki tüm aktif görevlerini bıraktı. Artık zamanını bütünüyle kendisi ve eşi adına kurmuş olduğu vakfın işlerine adayacak. Yönetim Kurulu Başkanı olarak haftada bir gününü Microsoft’ta geçirecek, ancak bu pratikte ne anlama gelecek göreceğiz. Gates’in vakfının konsantre olduğu iki büyük alan AIDS ve sıtma. Her ikisinin ortak özelliklerinden birisi de tıbbın henüz kalıcı bir çözüm üretememiş olması. Basitçe birer aşı. Bu belki de Gates’in internet dalgasından çıkardığı en önemli derslerden birisi. Bilimsel Devrimlerin Yapısı eserinde paradigma olgusunu öne süren Thomas Kuhn’un da belirtmiş olduğu gibi, bir alanda yeni bir paradigmanın gerçekleşmesi, daha ziyade mevcut koşullarda avantajlı bir konumda olanlardan beklenmez. O pozisyondakiler o avantajlı konumlarını koruma yönünde doğal bir reflekste bulunur ve bu nedenle de paradigmasal sıçramalar yapmayı ıskalar. Beklentiyi mevcut koşullarda herhangi bir avantajlı durumu olmayanlar gerçekleştirir. World Wide Web’i, CERN araştırma laboratuvarlarında çalışan ve bilgisayar endüstrisi içinde kişisel bir çıkarı ya da beklentisi olmayan birisi icat etti. İnternetin itici gücü haline gelen web’in kitlelere ulaşmasını Mosaic (sonraki adı Netscape) yazılımını geliştiren bir doktora öğrencisi sağladı (sonra da milyarder oldu). 19952001 yılları arasında tüm dünyada irili ufaklı yaşanan dotcom balonunu sektörde hiçbir rolü olmayan genç girişimcilerin fikirleri şekillendirdi. Belki de her bin macaradan bir tanesi bugün anlamlı bir ürün ya da hizmet haline geldi, ancak o gelenler de global bilgi teknolojileri dünyasında paradigmasal değişikliklerin yaşanmasını sağladılar. Gates belki de bu nedenle artık Microsoft bünyesinde bir sonraki büyük şeyin mimarı olamayacağını gördü. Microsoft’un kaybedecekleri o kadar büyük ki bundan sonra ancak irili ufaklı da olsa evrimsel adımlarla ilerlemekten başka bir şey yapamaz. Bu da Gates’i tatmin etmez. Çünkü o devrim yapmış birisi. O halde ne yapmalı? Mevcut koşullarda kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığı alanlarda bu tür büyük maceralara girmek bir çözüm olamaz mı? Evet her ne kadar kaybedecek müthiş bir parası olsa da o para artık şahsen onun değil, vakfının. AIDS ya da sıtmayı dünya tarihinden silecek bir aşıyı bir ilaç şirketinin geliştirmesini beklemek bu kadar imkânsız mı? Hayır, belki de değil. Ancak zihninde hiçbir düşünsel engelin olmadığı “o alanda yeni yetme birisinin” cesaretinin getireceği yaratıcılık da belki hiçbirisinde yok. Ben açıkçası çok kısa bir süre içinde olmasa da Gates vakfının içinde olduğu bir girişimin bu hastalıkların kökünü kazıyacak çözümleri üreteceğine inanıyorum. Her şeyin ötesinde üç beş ülkeyi dolaşıp, açlıktan ya da hastalıktan kırılan sekiz on köyü gezip birer çek yazmak için ayrılmamıştır ofisinden Gates. O kadarı ona yetmez. Microsoft’a gelince. O resmin içine gelene dek liderliği elinde bulunduran IBM’e ne oldu? Yok olup tarihe mi karıştı? Hayır. Microsoft belli bir kategoride elinden bayrağı almış olsa da IBM varlığı sürdürdü; bir ara tökezledi ama doğru yönetim ve yöneticilerle bu sıkıntılı dönemi atlattı. Bugün aslına bakarsanız Microsoft’tan çok daha büyük ciroya ve kâra sahip bir şirket oldu. Yarın aynı şey Microsoft’un da başına gelecek. Belki Google onun yerini alacak ama Microsoft kendi güçlü olduğu alanlarda para kazanmaya, “büyük kalmaya” devam edecek. Belki de bir süre sonra bugün Microsoft için söylediklerimizi Google için söylüyor olacağız. MERCEKSİZ MİKROSKOPLARLA HASTALIK TEŞHİSİ Optik mikroskoplar genellikle çok yer kaplarlar ve ağırdırlar. Bunun nedeni büyük ölçüde nesneleri büyütmeye yarayan mercekleridir. Ayrıca bu mercekler pahalı ve kırılgandır. Şimdi mercek ihtiyacını ortadan kaldıran, görüntüyü hisseden bir çip ile çalışan mikroskoplar geliştiriliyor. Pasadena’daki Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden Changhuel Yang ve ekibinin geliştirdiği ucuz ve taşınabilir cihaz, kalkınmakta olan ülkelerdeki doktorların gereksinimleri göz önünde bulundurularak geliştirildi. Doktorlar bundan böyle sıtma gibi hastalıkları kolaylıkla teşhis edebilecek. “Mikroskobun tümü iPod boyutlarında bir cihazın içine sığabilecek büyüklükte” diye konuşan Yang, “Görüntüleyen çipin kendisi de tek bir sefer kullanılıyor. Böylece hastadan doku örnekleri alınıp incelendikten sonra çip çıkartılıp atıldığı için hastalığın bulaşması da engellenmiş olacak” diyor. Çip tabanlı mikroskoplar yeni bir buluş değil. Örnek, dijital kameralarda da kullanılan “CCD” görüntüyü hisseden çipin üzerine konulduğu zaman, çip örneğin kaba bir görüntüsünü üretir. Ticari CCD’lerdeki pikseller genellikle en az 3 mm genişliğinde olduğu için, hiçbir zaman optik mikroskopların mikrometrenin altındaki çözünürlükleriyle yarışamazlar. Yang ve meslektaşları, CCD mikroskoplarının çözünürlüğünü artırmak için CCD’yu ultra ince bir alüminyum tabaka ile kapladılar ve her fiziksel pikselin üzerine gelecek şekilde 1 mikrometre genişliğinde delikler açtılar. Dolayısıyla ancak bu deliklerden geçen ışıktan yararlanılabildi. Bu da örneğin bazı kısımlarının net bir şekilde görüntülenmesinin yolunu açtı (Proceedings of the National Academy of Sciences, DOI: 10.1073/pnas.0804612105). MÜZİKLİ ÇERÇEVE Kodak EasyShare dijital çerçeve, fotoğraflar izlenirken müzik dinleme olanağı yaratıyor. Dijital çerçeve üzerindeki hızlı dokunmatik kenar özelliği kullanım kolaylığı sağlıyor. Kodak hızlı dokunmatik kenar, tam olarak nereye dokunulması gerektiğini belirten sarı ışıklı bir panele sahip. Menüleri yönlendirmek için yapılması gereken tek şey çerçeve kenarlarının altına ve sağ tarafına basmak. Ayrıca aşağı yukarı kaydırma özelliği ile hızlı dokunmatik kenara dokunarak fotoğraflara hızlıca göz gezdirme imkanı sağlıyor. Kodak EasyShare M1020; 128 MB’lık dahili hafızasında 1000 taneye yakın fotoğraf saklama kapasitesi bulunduruyor. Daha fazla fotoğraf saklamak için 2 adet ilave kart yuvası da düşünülmüş. “Tak Çalıştır” sistemi slayt gösterisi izlemeyi kolaylaştırıyor. Sadece hafıza kartı veya USB flaş sürücüsü yeterli oluyor; hem JPEG hem de EXIF dosyalarını destekliyor. Kodak EasyShare M1020 Dijital’in fiyatı 349 YTL. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1117/ 19 15 Ağustos 2008
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear