05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

karşı bir kavram olarak ele alınmaya başladı. Akıl giderek keyfi otoritenin acımasızlığına karşı bir protesto aracı haline geldi. Aydınlanmanın büyük düşünürleri eşitliğin ve evrenselliğin yanında olduklarına ve akılcı olmanın herkesin ortak mirası olduğuna inanıyorlardı. Miras olarak edinilmiş her alışkanlık ve inanç bu evrensel mirasa bir katkıydı. neğinde saklıydı. Bu gidişatın sonucunda ortaya oldukça yapay bir insanlık modeli çıktı. Bu model, şöyle ya da böyle insanların çoğunun yaşam tarzıyla uyumsuzdu. Sonuç, beklenileni vermedi. Ortaya çıkan dönemi insanlık tarihinin en eşitlikçi ve en dayanışmacı dönemi olarak nitelendirmek mümkün değildir. Tam tersi farklı bir şiddet şekli doğdu. Böylece Fransız Devrimi’nin ilk günlerinde akıl ve gelenek arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. İnsan olmanın özü, bu düşünürlere göre, gerçekliğe erişme yolunda sorgulama ve arayış yete Bu, “gerçek” insanların, akılcı olmayanlara karşı uyguladığı bir şiddetti. Sürekli olarak akılcı olmayan insanların hiçbir konuda hesaba katılmaması gibi bir risk oluştu. Devrimci Amerika ve Fransa köleliği ortadan kaldıramadı. İnsanlık, köleliğin zincirlerinden kurtulmak için daha geleneksel bir akılcılığı beklemek zorunda kaldı. Aydınlanmanın tanımlandığı gibi akılcılık bir araçtı. Yalnızca bu, adaletsizliğe ve haksızlığa karşı çıkmak için değil, kendilerini tam anlamıyla akılcı olarak görenlerin “ne kadar akılcı” olduklarını teyit etmek için kullandığı bir araçtı. Öyle ki düşünceli ve nazik Darwin bile bazı insanların daha az gelişmiş olduğunu ve bunların primat kuzenlerine daha yakın olduğunu söylüyordu. Darwin’in kullandığı bu ifade tarzı, ne yazık ki bazı ırkların üstünlüğünü savunanlar tarafından sömürüldü. Bütün bunlar Aydınlanmanın mirasını lekelemeye yönelik tartışmalar değil; ancak aklın, bir araç olarak, insancıl ve ahlaklı bir dünyayı nasıl yaratacağımız konusundaki tüm sorulara yanıt oluşturacağını kabul etmeden önce biraz duralım. İnsani değerlere ilişkin mutlak inançların, basit olarak akıl tarafından üretilmiş olduğunu söyleyemeyiz. İnsani değerler, modern zamanlardan önceki “akılcılık” ile de ortak unsurları paylaşır. Aydınlanma döneminin akılcılığından farklı olan bu akılcılık, insanın kendisini ve yoldaşlarını belirli bir düzenin parçası olarak görmesidir. Bu ortaklık kavramı en basit düzeyde iletişim olanağını doğurur. Akıl ve inanç arasındaki anlamsız tartışmalarla vakit kaybetmek yerine belki de aklı, kendini tanıma yeteneği ile tutarlı tercih hakkı arasında bir köprü olarak görmek gerekir. “Aslında kimse aklını kullanmıyor” University College London’daki Wellcome Trust Sinir Görüntüleme Merkezi’nden sinir bilimci Chris Frith, kendi mesleki deneyimlerine dayanarak akıl konusundaki görüşlerini şöyle ifade ediyor. on görüntüleme teknikleri yardımıyla faal durumdayken incelenen insan beyni, beklenmedik bulgularla bilim insanlarını şaşırtıyor. Son alınan veriler, düşünce sürecinin Öğrenme, karar alma, büyük bir kısmında bilincin anımsama ile ilgili eski bilgidevre dışı kaldığını ortaya lerin pabucunu dama atan koyuyor. Bir nesneyi görme bu bilgiler, aklı neyin oluşeylemi, Alman fizikçi, doktor ve felsefeci Hermann turduğu ile ilgili kavramları von Helmholtz’un “bilinç yeniden gözden geçirmemidışı çıkarsamalarunconscize yol açıyor. Buna bağlı ous inferences” adını verdiği olguya dayanır. Beynimiz olarak akıl konusuna bunların yardımıyla duyu yaklaşımımızda köklü kaynaklı sinyallere hangi değişikliklerin olması nesnenin yol açtığını anlar. kaçınılmaz. Aynı ilkeler eylemler için de geçerlidir. Basit bir hareket yaptığımızda, örneğin bir bardağı kaldırdığımızda, kolumuzu nasıl kaldıracağımız, parmaklarımızla bardağı nasıl kavrayacağımız ile ilgili beynin aldığı karmaşık kararların farkında olmayız. Bu düşük düzeyli çıkarsamaların farkında olmamak iyi bir şeydir. Aslında her gördüğümüz şey için veya yaptığımız her hareket için bilinçli bir şekilde düşünmek zorunda kalsaydık hemen hemen hiçbir şey yapamazdık. Kaldı ki daha önemli kararlar için S de bilinçli bir düşünce sürecinden geçmemek de alınacak kararların daha isabetli olmasına yol açabilir. Çünkü beynin bilinç dışı kısmı aynı anda pek çok şeyi hesaba katma konusunda çok beceriklidir. Ayrıca bu şeyler hakkında bilinçli bir şekilde düşünmeye başladığımız anda kapasitesi çok düşük olan bir beyin sistemi devreye girer ve bu da ancak çok az sayıda unsuru hesaba katar. Bu durumda bilinçli muhakeme ve düşünme bu tablonun neresinde yer alıyor? Bilinçli düşünme, seçim yapıldıktan sonra devreye girer; işlevi de alınan kararı haklı çıkartmaktır. Başka bir deyişle, ancak bu şekilde başka insanlara aldığımız kakarın ne denli doğru olduğunu kanıtlayabiliriz. Beynin işleyen kıs CBT 1117/ 14 15 Ağustos 2008 John Nash mına erişim olanağından yoksun olmamız, aldığımız kararları haklı çıkartma uğraşımızın genellikle gerçeği yansıtmamasına yol açar. Başka bir deyişle,olay sonrası rasyonalizasyon çabaları hayal gücü ve bellek arasındaki karışıklıktan doğar. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda akıl nedir? Aldığımız kararların bilinçli bir şekilde alınmaması aklın bu süreçte yer almadığı anlamına gelmez. İki seçeneğin olduğu durumda mantıklı olan daha iyi olanı seçmektir. Beyin bu işlerde çok beceriklidir. Bununla birlikte öğrenmenin temelini de bu oluşturur: Kötü olan şeylerden uzak durmak, iyi şeyleri seçmek. John Nash gibi ekonomist ve matematikçiler en iyi seçeneğin seçilmesini garanti altına almak için matematiksel algoritmalar geliştirdiler. Bizler de sinir bilimci olarak beynin benzer mekanizmaları devreye aldığını biliyoruz. Burada sorun “en iyi”nin ne olduğu ile ilgilidir. Mantıklı ve Ekonomik İnsan için en iyi tercih kendisine en fazla kazandırandır. Ancak gerçek hayatta insanlar en iyi tercihi yapabiliyorlar mı? Ancak grup çıkarlarının kişisel çıkarlardan üstün tutulduğu durumlarda farklı bir mekanizma etkilidir. Bu gibi durumlarda duygusal karalarımızın bilinçli kararlarımızdan daha akılcı olduğunu söyleyebiliriz. 21. yüzyılda beyin ve duyguların rolü konusunda her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyoruz. Öğrenme, karar alma, anımsama ile ilgili eski bilgilerin pabucunu dama atan bu bilgiler, aklı neyin oluşturduğu ile ilgili kavramları yeniden gözden geçirmemize yol açıyor. Buna bağlı olarak akıl konusuna yaklaşımımızda köklü değişikliklerin olması kaçınılmaz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear