Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
AylakBilgi Sağlıklı Yaşam Tahir M. Ceylan Geçen gün Dr. Girişken’le şizofren hastalarla ilgili gözlemlerden yola çıkarak. "ben" kavramının içini doldurmaya çalıştık. Bir hasta psikolojik bir çizgide kalarak şöyle demişti: "Temel sorun, ben gerçekten ben miyim?" Başka bir hastaysa biyolojik bir seviyeye inerek şunu söylemişti: "Kanımı akıtmalıyım ki, yaşadığımın farkına varabileyim." Klaeri’den bir söz, örnekleri anlamlı bir çerçeve de toplayacaktır sanırım: Şizofrenik bir "ben", şüphe ve tereddütün şaheseridir. Doktorlar, kendini hissetsin diye akıl hastalarına derin nefes alma alıştırması yaptırır, kendine dokunmasını, çıplak ayakla yürümesini, bedenini hissetsin diye bahçe kazmasını, odun taşımasını önerirler. Buradan hareketle "ben" in aktivitesi, "identite"si, "vitalite"siyle beraber, sınırı ve dayanıklılığı olduğu söylenebilir. Yaşadıkça biz, "ben" içimizde hamile bir karın gibi büyüyen canlılığımızın yoğunlaşmış halidir. "Ben"in aslı yoktur, sahtesi vardır; fakat bu sahtelik öylesine doldurur ki kalıbı, aslın yerine geçer. Hayvanlar oysa bir "ben"leri olmadan asal sayılar gibi yaşar, insanlarsa benleriyle bir entegral olup, canlılığın üzerine çıkar. Bencil Ben Kefir: Bağırsakları olumlu etkiliyor Düzenli ve sürekli kefir alındığında, bağırsakta kanserojen etki yaratan oluşumlar önlenmekte ve bağışıklık sistemi uyarılıyor. Son araştırmalar, kefir alan kimselerde peklik, ishal, kolit vb. rahatsızlıklara rastlanmadığını gösteriyor. Tümer Uraz (*) dan tutulabilir. 6 ay ve daha ileri zamanlara kadar ise, fazla sıcak olmayan ve güneş ışığından yoksun bir ortamda kurutma işlemi uygulayarak, mayalar korunabilir. Genellikle buğday tanelerine benzeyen kurutulmuş maya önce, birkaç saat (45 saat) kaynatılmış ve 30 dereceye soğutulmuş suda tutulur; arkasından da aynı şekilde yine kaynatılmış ve 20 dereceye soğutulmuş sütte, saatte bir karıştırmak ve günde iki kez de sütü değiştirmek suretiyle aktifleştirilir. K DÜNYAYI UYDURMAK İnsanlar biyolojik olarak hemen hemen eşitken, mesleğine göre aşılmaz biçimde farklılaşıyorlar bugün. Örneğin Başbakanlar, durup dururken çiftçilerden üstün sayılıyor. Övünmek, aynen böbrek hastasının ayağında ödem olması gibi, ruhu sevimsiz olanın kendini zorla şişirmesinden başka bir şey değildir. Husserl, Ben’i, "Ne real, ne ideal, ne de Tanrıca bir varlık olan salt ben’i içeriksiz bir güç saymak doğru olmaz, dünyayı kuran, ama kendisi her çeşit dünya içeriğinden "temizlemiş" olan salt ben, dünya kadar zenginliği içinde taşır." diye anlatır. "Ben" dünyadan arınmış ve dünyasızlıkla zenginleşmiştir. Bir köpeğin biyolojik "ben"i dünyaya uyar, ama bir insanın psikolojik "ben"i dünyayı kendine uydurmaya çalışır. Nasıl ki uçsuz bucaksız bir ormanda büyüyen, duvarlarla çevrili bir bahçede de büyümeyen ağaçlar olması iyidir, onun gibi sınırlı bir dünyada da şişmemiş "ben"ler olması güzeldir. "Ben" çeşitleri hiyerarşik düzende yukarıdan aşağıya genel kapsamda şöyle sıralanabilir: Aşkın ben, bencil ben, biyolojik ben. Biyolojik ben köpeklerde de olan, yaralanınca ağrı, doydukça haz duyan ve hepsi de işte bu kadar olan, abartısız, sade, basit bir "ben"dir ve basitçe biyolojinin gereklerine yönelir. Onun üstündeki "bencil ben", kendini önemseyip, başka her şeyi tahrip etmeye yönelmiş "ben"dir. Ben ya karaciğerin, yüreğin, böbreğin yöneticisi olmalıdır ya da aşkınlığın şaheseri. Bunların ortasındaki bencil "ben"se, gübrelenmiş ayrık otları gibidir, bütün bahçeyi sarar ve diğer bitkilerin yaşamasına müsaade etmez. BENCİL BEN BAŞAT 1913’te N.Bohr, atomdaki elektronların "ayrıcalıklı" yörüngelerde enerjisiz döndüğünü ve bir yörüngeden öbürüne atlarken enerji saçtığını söylemeseydi, Hiroşima’nın üzerinde 20 kilotonluk bomba zor patlardı. Böyle düşününce bilgiden nefret ediyorum, bilgiyi sonunda kötüye kullanacak ve ötekileri yok edip, doğacak boşlukta ayrık otları gibi yayılacak çok bencil "ben" var çünkü dünyada. Mendel’in sarı ve yeşil bezelyeleri çaprazlana çaprazlana hepsi nasıl sonunda sarı olup kaldıysa ve sarı renk bezelyeler için başatsa, Mendel’den 139 yıl sonra bugün anlıyoruz ki insanların arasında da bencil ben başattır. Bencil ben biyolojinin dinamiğinden kopup psikolojinin ilkel savunmalarına takılmış, gelişkin mekanizmalar kuramamıştır. Buna rağmen dünya düzenine hâkim olmuştur, kapitalizmin hâkimiyeti, bencil benin, aşkın ben karşısında bugünkü galibiyetinin tescilidir, ama evrim tamamlanmamış aksine devam etmektedir, bencil benler kendi kurdukları düzende kendileri yenildikçe de psikolojik evrim biyolojik evrimden koparak başka bir mecraya sürüklenecek ve kendi aşkın benlerini yaratacaktır. Bir süre sonra çünkü bencillikle gelişme artık mümkün olmayacaktır. Bugün "bencil ben" sanki bir Tanrı’dır ve altı milyar "Tanrı" yeryüzünde git gide çok fazla karışıklık çıkarmaktadır! İnsan ya aşkın bene çıkmalı ya da biyolojik bene inmeli, bencillik de kalmamalıdır. Yani ekmek için hırsızlık yapanlar, hâkimiyet için açık ya da örtülü, ekonomik ya da süngülü savaş yapanlardan üstün tutulmalıdır. Aşkın ben, sonsuza dek atılacak adımları bilgelikle hesaplamış, her adımında canlının, insanın ve kendinin belirli bir katsayıyla sağlayacağı yararızararı anlamış, bugünün parmak hesapçısı değil, uzak geleceğin matematikçisi olandır. Ama uzağın matematiği, yakınınki gibi mantıkla yapılan değil, duyguywww.crsm.net la hesaplanandır. efir, bir kısım bakteri ve mayaların yardımıyla sütün fermantasyona uğratılması sonucunda elde edilen bir içecektir. Ayran gibi serinletici ve aynı zamanda da besleyici olan bu ürün üzerinde gerçekleştirilen analizlerle 14 çeşit bakteri ve 12 çeşit de maya elde edildi. Oysa yoğurt ve ondan sağlanan ayran yalnızca 2 bakterinin ürünü. Bazı hallerde bir üçüncü bakteri de bu ikilinin arasına katılmakta.. Günümüzde en yüksek tüketim düzeyine (kişi başına 56 kg/yıl) Rusya’da ulaşılmış olmasına karşın, kefirin aslında Kafkasya’dan tüm dünyaya yayıldığı söylenir (Hallé, C. ve ark.1994). Rusya’dan sonra Polonya, Çekoslavakya (Çek ve Slovak), Macaristan ve İskandinav ülkeleri yüksek miktarda kefir tüketir. Kefir ve yoğurt gibi fermente süt ürünleri, sağlık açısından yararlılıkları daha iyi anlaşıldığından, günümüzde ABD’den Almanya, Brezilya ve İsrail’e dek bir çok ülkede önde gelen yiyecekler arasındadır. Bu denli hızla gelişen talep, doğal olarak endüstriyel üretim biçimini de birlikte getirmiştir. Bizde de 1980’lerin sonuna doğru "Mis Süt" kuruluşu Tetra Pak ambalajlarda kefiri piyasaya sürdü, ancak talebin azlığı nedeniyle üretim durdu. Şimdilerde ise 12 firmanın bu konuya yeniden girdiğini görmekteyiz. Kefir normalde, bir önceki üretimden kalan "kefir mayası" (ya da kefir tanesi)’nın, önceden kaynatılmış ve 20 dereceye (yani çevre sıcaklığına) soğutulmuş süte (pastörize ya da UHT süt de olabilir) 1 litre için 210 gram arasında değişen bir miktarda katılıp 24 saat aynı ortamda tutulması suretiyle elde edilir. Yukarıda anılan bakteri ve mayalar çevre sıcaklığında faaliyetlerini sürdürdüklerinden, bekleme süresi boyunca kabın etrafını kalın örtüler ve çuhalarla sarmak gerekmiyor. Yirmi dört saatin sonunda gerçekleşen fermantasyonla, birtakım organik asitler, aroma maddeleri, karbon dioksit, çok az miktarda (% 0.10.8) alkol vb. oluştuğundan, elde edilen ürün süte oranla daha kıvamlı bir yapı ve serinletici bir tat kazanmaktadır. Ancak kefir, süzülüp dibindeki mayalardan arındırıldıktan ve tercihen 1 gün buzdolabında tutulduktan sonra tüketilmeli. BESLENME Kefir oluştuğunda bakteri ve mayaların etkisiyle 910 çeşit organik asit, karbon dioksit, az miktarda etil alkol, aroma maddeleri ve birkaç da vitamin ortaya çıkar. Bunların tümü kefirin beslenme değerini yükselttiği gibi ona değişik bir tat ve yapı da kazandırır. Diğer yandan kefirdeki bakteri ve mayaların büyük bir bölümü bağırsaklara yerleşerek önemli bir koruyucu (probiyotik) etki sağlar. Bu yüzden, düzenli ve sürekli kefir alındığında, bağırsakta kanserojen etki yaratan oluşumlar önlenir ve kişilerde bağışıklık sistemin uyarılması sağlanır. Son araştırmalar, kefir alan kimselerde peklik, ishal, kolit vb. rahatsızlıklara rastlanmadığını gösteriyor.. Bazı yörelerde diyetetik amaçla "su kefiri" ya da "şekerli kefir" diye bir ürün de işlenmekte. Burada bilinen kefir mayası, içinde 70 gram kadar şeker ve birkaç dilim limon bulunduran sıvıya 100 gram hesabıyla katılmakta ve 2 gün çevre sıcaklığında tutularak fermantasyon sağlanmakta. Yalnız, burada oluşan karbon dioksitin kaçmaması için ağzı (kolalardaki gibi) iyice kapanan kaplar (ya da şişeler) kullanılır. İki ürünün beslenme değeri tabii ki farklıdır! KEFİR NE DEĞİLDİR? Kefir, son dönemlerde bazı çevrelerce öne sürüldüğü gibi "tılsımlı" bir ürün ya da "hayat iksiri", hele ilaç hiç değildir! Kefir uzun süre alındığında içme sütü, yoğurt, ayran, peynir vb. süt ürünleri gibi besleyici etki gösteren ve içerdiği mikroorganizmalar yardımıyla da bağırsak sisteminde düzenleyici rol oynar. Sağlık yönünden önemli görülen laktobasil ve laktokokkus gibi bakterilerin bazı çeşitleri kefir, yoğurt ve birtakım peynirde fazlaca bulunur. Kefir, içerdiği çok az miktardaki etil alkolden dolayı, bazı çevrelerin olumsuz tanıtımlarının tersine, bira ve şarap gibi bir içecek de değildir. Yani hiçbir koşulda yasak ürün sınıfına sokulamaz! (*)Prof. Dr.; uraz@agri.ankara.edu.tr) KEFİR MAYASI Süzme işleminden sonra elde kalan kefir mayası (ya da kefir taneleri) mısır patlağı görünümünde ve jelimsi bir yapıdadır. Üretim devam ettiği sürece hem sayıları artar, hem de boyutları büyür. . Üretime uzun süreli ara verişlerde, maya taneleri, önceden kaynatılmış suda ve buzdolabı koşullarında 1 hafta kadar niteliği fazla bozulma 995/8 15 Nisan 2006