01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

ALERJI BİYOLOJİ Zekâ ana rahminde gelişmeye başlıyor Böylece genetik ve çevreye üçüncü bir boyut eklendi: Hamilelik dönemi. Ve genetik katkı payı da yüzde 70'lerden yüzde 35'lere düştü! apılan son araştırmalar insan zekâsının gelişiminde ana rahminde geçırılen dönemin öneminl bir kez daha gözler önüne serdi. Bugüne kadar çevre ye genetik yapı gibi iki önemli faktörün üzerinde duran bılim adamları, hamilelik döneminde ana rahminde geçirilen dönemin IQ'nun (zekâ katsayısı) şekillenmesinde çok önemli rol oynadığını ortaya çıkarttı. Zekânın gelişim sürecınde çevrenin etkisini genetik faktörlerden ayırmak için tek yumurta ikizlerinden yararlanan bilim adamları, ikızlerin yüzde 100 aynı genleri paylaştığı varsayımından yola çıkıyordu. Bu çalışmalarda denek olarak kullanılan tek yumurta ıkizleri, doğumdan hemen sonra evlatlık verilerek birbirinden farklı ortamlarda büyümeleri sağlanıyordu. Dolayısıyla genetik yapı sabit tutulurken, değlşimin yalnızca çevresel faktörlerden kaynaklandığı düşünülüyordu. Ne var ki yıllardır uygulanan bu yöntemin dayandığı varsayımlar, geçen ay Pittsburg Unıversitesınden Bernie Devlin'nin yönetimınde sürdürülen bir çalışma ile çürütüldü. Devlin'in araştırması, doğumdan hemen sonra ayrılan tek yumurta ikizlerinin "farklı çevrelerde büyüdüğü" varsayımının doğru olmadığını ortaya koydu. Çünkü ıkizlerin doğumdan hemen sonra ayırılsalar dahi anne kamında aynı çevreyi, yani rahmi paylaştıkları gerçeği bilim adamlarının bugüne dek ne denli büyük bir yanılgı içinde olduklarını açıkça ortaya koyuyordu. Bunun üzerine Pittsburg araştırma grubu çalışmalarını, 9 aylık hamilelik döneminin ceninln zihinsel gelişimı üzerindeki etkileri üzerine yoğunlaştırdı. 1994 yılında IQ'nun büyük oranda kalıtsal olduğunu ıddia eden "8e// CurveÇan Eğrisi" adlı kitabın yol açtığı tartışmalar, çevrenin belirleyıci olduğunu savunanlarla ırkçıları karşı karşıya getirmişti. Pittsburg grubunun bu tartışmalara katılmasıyla araştırmaların seyri değişti. IQ ve genetik formül arasındaki ilişkıyı ınceleyen 212 eski çalışmayı ye Y Alerjiye karşı savaşta yeni bir adım Selim Cellek* lerjiye sebep olan en yaygın nedenlerden biri evlerimizde özellikle halı ve kilimlerde ve yataklarımızda bizimle beraber yaşayagelen ev tozu akarı (mite). Mite ancak mikroskopla görülebilen bir tür böcek. Esasında alerjiye neden olan bir yaratık değil, onun dışkısı. Mite'in dışkısı o kadar küçük ve hafif kl hava yolu ile kolaylıkla nefes sistemimize girebiliyor. Burnumuzun içinde işte bu mite dışkısı alerjik reaksiyonu başlatıyor. Bu tür alerji, burun tıkanıklığı, burun akması ve sık sık hapşırma ile kendisini gösteriyor. Benzeri başka bir tip alerji ise ağaç ve çiçek tozları (polen) ile mevsimsel olarak meydana geliyor (Daha geniş bilgi için bkz. CBT Sayı: 537 Sayfa: 10). Alerjiye karşı bılim adamlarının açtıÇı savaşta yeni ve önemli bir adım geçtığimiz günlerde atıldı. Londra Üniversitesi'nden Profesör John Foreman ve ekibi son beş yılda alerjinın tedavisi yolunda çok temel bir mesafe katettiler. Bu araştırmacılar bradikinin adı verilen ve burun mukozasındaki alerjik reaksiyon sırasında salınan bir madde üzerinde beş yıl önce çalışmaya başladılar. Aynı ekip sonra sentetik olarak elde ettikleri bradikinini gönüllülerın burunlarına verdiklerinde alerjik reaksiyona çok benzer semptomlar elde ettiler. nıden değerlendiren grup, elde ettiği sonuçları Nature isimli ciddi bilim derglsinde yayımladı. Zekânın gelışmesinde "anne karnındaki çevre" payının ikizler için yüzde 20 olduğunu ileri süren Pittsbum'lu bilim adamları, "Bu durumda genloıin payı azalıyor" diyerek, yüzde 70'lerde seyrettiği ilerı sürülen genetik katkı payının matematiksel olarak yüzde 34'lere düştüğünü belırtiyor. Bu bağlamda rahim içi çevre faktörü şöyle açıklanıyor:Doktorlar, hamile kadınlara sigara içmemelerini, gelişigüzel ilaç almamalarını, içki kullanmamalarını ve doğru beslenmelerini öğütlerken ceninin fıziksel olduğu kadar zihinsel geli A Bu noktadan hareket eden Foreman ve ekibı bradikinine çok benzeyen ama esasında sistemi aktive etmek yerine bloke eden bir maddeyi aramaya başladı. Bilinen kimyasal molekül arasında üç tanesi istenen bloke etme özelliğini gösterdi. Bu üç madde gönüllüler üzerinde denendiğınde sadece bir tanesi başarı gösterdi: ICATIBANT. Bundan sonraki aşama Londra Kraliyet Kulak, Burun, Boğaz Hastanesi'nde Dr. Glenis Scadding tarafından organize edildi. Gönüllülerde yapay olarak alerjik reaksiyon başlatıldı. ICATIBANT ile önceden tedavi edilmiş gönüllülerde ise semptomlar daha az olarak görüldü. Bu başarılı deney maalesef ICABITANT'in sadece bir saat etkilı olması ile gölgelendi. Şimdi Foreman'ın grubu bu maddenin daha uzun etkilı kardeşini üretme çabası içinde. Bu araştırma alerjinin tedavisi içln yeni umutlar doğururken, Prof. Foreman önemli bir ekleme yapıyor: "llginç ve anlaşılması zor olan bir nokta, ICABITANT mite ile oluşan alerjik reaksiyonu engellerken, polen ile oluşan mevsimsel alerjik reaksiyonu etkilemiyor. Bu yüzden ekibimizin bir kısmı mevsimsel alerjide sorumlu olan maddeyi bulmak için çalışıyor". (Kaynak: Universe, University College London 1997, sayı: 1) * M.D., Ph.D. [email protected] şimini de göz önünde bulunduruyor. "Hamile kadınlara yapılan müdahalelerin amacı, doğum öncesi ortamı mümkün olduğunca düzelterek toplumların lO'sunu yükseltmektir" diye konuşan Devlin, mükemmel ortamın, anne kanındaki stres hormonlarını azaltmak, ilk üç ayda yeterli protein alınımını sağlamak, cenın beynınin oluşumundaki kritık dönemlerde havayı ve suyu kirleten maddelerden uzak kalmak anlamına geldiğini belirtiyor. Birlikte büyüyen çift yumurta ikizlerı arasındaki benzerliğin, birlikte büyüyen kardeşlerden daha fazla olması, Pittsburg grubunun tezıni kuvvetlendirmekle birlikte, hamilelik döneminin ceninin IQ'su üzerindeki etkileri henüz tam anlamıyla bilinmiyor. Doğum öncesi çevre kavramının ortaya atılmastyla çevre ve gen arasındaki kısır tartışmalar giderek eski hızını yitiriyor. (Çeviri Servisi) â TİP OĞRENİMİ yeterince kadavra bulunamadığı belirtiliyor. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Semih özalp, 10 yıldır yeterli kadavra çıkmadığını kaydederek, "Yılda ya da iki yılda bir tek kadavra verebiliyoruz" diyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Latlf Alpkanda ancak 23 ayda bir kadavra çıktığını söylüyor. Türk Tabipler Birliği Mezuniyet öncesi Tıp Eğitim Raporu'na göre 1996 yılında bazı tıp fakültelerinde kadavra başına düşen öğrenci sayısı İse şöyle sıralanıyor: "Abant Izzet Baysal, Adnan Menderes, Başkent, Çukurova ve Pamukkale Universiteleri'nde hiç kadavra bulunmuyor. Akdeniz 50; Ankara 80; Atatürk 22; Celal Bayar 10; Cumhuriyet 65; Dicle 100; Erciyes 136; Fırat 35; GATA 25; Gazı 35; Hacettepe 50 Harran 16 ; Inönü 34; Istanbul Tıp 4050; Karadeniz Teknik 47; Kocaeli 41; Marmara 31; Ondokuz Mayıs 35; Selçuk 53; Süleyman Demirel 20; Trakya 100; Uludağ 129 ve Yüzüncü Yıl 18" Tıp fakültelerinde kadavra sıkıntısı T ıp öğrencilerinin eğitiminde temel noktalardan biri olan anatomi dersi, kadavra bulunamaması yüzünden yetersiz kalıyor. Türkiye'de öğrenci alan 32 tıp fakültesinin çoğunda ortalama 50 öğrenciye bir kadavra düşerken, bazılarında bu rakam 150 öğrenciye çıkıyor ya da hiç kadavrasız ders yapılıyor. ABD ve Avrupa'da ise 58 öğrenciye bir kadavra normal kabul ediliyor. Uzmanların tıp eğitimi ıçın "Olmazsa olmaz" olarak kabul ettikleri anatomi derslerinde kadavra eksikliği zorluklara neden oluyor. Istanbul Üniversitesi Istanbul Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı öğretim uyesı Doç. Dr. Ahmet Usta, tam anlamıyla bir tıp eğitimi almak için disseksıonun (kadavra üzerinde çalışma) önemini vurguluyor. ABD ve Avrupa'da 58 öğrenciye bir kadavranın nor Saadet Uslu mal kabul edildiğını belırten Usta, "Türkiye'de 1012 öğrenciye bir kadavra düşse çok memnun olacağız. Kadavranın yerine kullanılan plastik ve alçı modeller hiçbir zaman gerçeğinin yerini tutmaz. Üstelik de çok pahalı"ö\yor. Türkiye'de kadavranın sahıpsız kişılerden ya da bağış yapanlardan sağlandığını söyleyen Doç. Usta, zorlukları şöyle sıraiıyor: "Daha önceleri kadavrayı ruh ve sınir hastalıkları hastanelerindeki kimsesiz kişilerden sağlıyorduk. Ancak şimdi insanlar ölülerine sahıp çıktıklan için pek bulunamıyor. Insanlar, dini nedenler ve gelenekler yüzünden kadavraya pek sıcak bakmıyor. Biri bağış yapsa bile ailesi izin vermezse onu kullanamıyoruz. Üstelik yasalara göre, bize gelen bir kadavrayı kullanmamız için 6 ay beklememiz gerekiyor. Bu süre içinde kadavranın organlarında değişiklik olabiliyor. Yani gerçek bir insan vücuduna göre değişiklikler oluyor. Oysa taze kadavrayla çalışılsa eğitim çok daha sağlıklı olur." Hekimlerin ömrü kısalıyor Doç. Ahmet Usta, kadavraların bekleme süreleri içinde saklandıkları "formol" adlı kimyasal maddenın çalışanların ömrünü kısalttığını söylüyor. Istanbul Üniversitesi'nin kadavra saklama koşullarının yetersiz olduğunu belirten Usta, "Havalandırma olmadığı için formol, burada çalışanların sağlığını etkiliyor. Formol, kalpdamar sisteminde toksit, solunum sisteminde de kansorejen etki yapıyor. Buradaki öğretim görevlileri içinde hiç profesör yok. Çünkü o kadar yaşamıyoriar" dıye konuşuyor. Tıp fakültelerinin eskiden temel kaynağı olan akıl hastanelerinden de artık 5449
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear