24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Üniversite öğrencileri; öykü, şiir ve denemelerini kansu@cumhuriyet.com.tr Seçici Kurul: Genç y Işık Kansu (eşgüdüm), Özcan Karabulut (Öykü), adresine gönderebilirler. Ferruh Tunç (Şiir), Öner Yağcı (Deneme). 29 OCAK 2022 ANLAt IL(A)MAYAN Ali Kerem KorKmAz bulunduğu, konjonktüre göre düşünüyordu. Yazıma başlamadan önce ise Gökhan İstanbul Ünİversİtesİ sİyasal bİlgİler FakÜltesİ sİyaset bİlİmİ ve uluslararası İlİşkİler Atılgan hocanın Cumhuriyet gazetesinde yazdığı “Doğan Avcıoğlu: Devrimci ve “…ekilir ekin geliriz tabu yıkıcı” başlıklı yazısını okudum (4 ezilir un geliriz Kasım 2021). Haddime değil fakat bu yazıya bir gider bin geliriz eklemek istediğim bir şey var. Avcıoğlu beni vurmak kurtuluş mu…” evet devrimci ve tabu yıkıcıydı ama o bazı çevrelerde çok daha büyük tabu haline Hasan Hüseyin KorKmazgil bürünmüş, görmezden gelinmiş, yanlış anlaşılmıştır. Biz ise devrimci ve tabunun, tabu yıkıcısı olmalıyız. Bu yazıyı yazmaya onu kaybedişimizin 38. yıldönümünde karar verdim. Ömrü boyunca onlarca cepheden gelen yüzlerce kurşuna Hastalığı bil E karşı bir şekilde kendini savunmuştu ama kanser onu sırtından hançerledi. 57 yıllık EnGEllEyEmEdi… yaşamına ciltlerce eser, Türk siyasal hayatını Ömrü boyunca aşırı üretkendi ve çalışma canlı canlı etkileyen iki dergi sığdırdı. hırsıyla doluydu. Az uyuyup çok çalıştığı Bunların haricinde ise birçok yerde yazıları birçok kişi tarafından aktarıldı bugüne. yayımlandı. Ölümünün üstünden 38 yıl Yakasına yapışan ölümcül hastalığı kadar geçmesine rağmen bugün hâlâ yazdığımız bile onun üretkenliğini, çalışma isteğini her yazıda öncelikli olarak onun tanıtılması, Doğan Avcıoğlu kesememişti. Çok şiddetli mide yanmaları düzenlediğimiz programlara onu tanıtarak çektiği dönemde yaptırdığı kucak rahlesinde başlamamız benim kanıma dokunuyor okumaya ve yazmaya devam etti çünkü açıkçası… yapılacak çok iş vardı ve henüz ölmemişti… Suçlu olarak hepimizi görüyorum çünkü 4 Kasım 1983’te ise artık bayrağı devretme o “anlatıl(a)mayan” birisi. Öncelikle biz vakti gelmişti. Birçok kişiyi “rahle-i tanımıyoruz ki aynı ilkeleri paylaşmadığımız tedrisi”nden geçirdi, çok fazla kişiyi etkiledi başkalarına anlatalım onu… fakat o bayrak yere düşe kalka bize kadar geldi… O bayrağı ömrümün sonuna kadar YANILs AMALAr hep en yüksekte tutma sorumluluğunu yüreğimin en derinliklerinde hissediyorum. Bugün hâlâ onu “cuntacı” ve “anti- Onu tanıdığım zaman “Doğan Avcıoğlu”nu demokratik” olmakla suçlayan çevrelerin Sosyalizmi’nden, Marksizm’den etkilendi bunu hallettiğimizde kalan bütün sorunlarımız olduğunu görmek acı verici. Bir kişiyi yaşatma ve anlatma sözünü kendime da sırasıyla çözülecekti. ve Kemalizm’i yeniden yorumladı. Türk yargılamak için önce onunla ilgili okuma vermiştim ve yine ömrümün sonuna kadar Devrim sürecine yeni bir halka olarak “Yön”ünü kaybetmiş bir ülkeye yeni bir yapmış olmak gereklidir ve onun “Devrim ve bu söz uğrunda yaşayacağımın sözünü “maarifçiliği” ve “anayasacılığı” aşarak “yön” sunabilmek için ömrünün büyük veriyorum… Bu sözleri hâlâ birilerinin Demokrasi Üzerine” adlı eserini okuyanların yaşadığımız problemlerin “içtimai” değil bir kısmında boynunda iple yaşadı, Doğan onunla ilgili bu çıkarımlarda bulunacaklarını veriyor olması da ne başarısız devrim “iktisadi” olduğunu söyleyerek “iktisadiyatçı” sanmıyorum. O, gerçek demokrasi ile Avcıoğlu. Yön’ü çıkardığı yaklaşık 5.5 yıl girişiminin, ne hastalığının, ne de ölümünün yönetilen müreffeh bir Türkiye tahayyülüne düşünmemiz gerektiğini aktardı. Ona göre içerisinde iktidar olma stratejisi defalarca onu engelleyebildiğini gösterir… sorunların çözümü “iktisadiyatçılık”taydı ve sahipti ve ömrünü buna harcadı. Fabian değişti çünkü o zekiydi, dinamikti ve içinde “Devrimci Doğan, devrimci öldü…” Şiir yaşama K Gidişin bireyler başkalarına karşı dayanışma sAKine Deniz YIlmAz gücünü nereden bulacaklar? Ert Esi halİÇ Ünİversİtesİ Fen edebİyat FakÜltesİ PsİkoloJİ bÖlÜmÜ Ama doyumsuz, huzursuz ve tedirgin bir hayat yolundayız. Geleceğimize “Ama ne zaman çağırsam atılgan “Yok olmamalıyım ben” diyor Neruda. osmAn ŞAhin dair endişelerimiz hepsinin önüne geçip Yok olmamak için, kendimi bulmam yanımı/ Çıkıp geliyor gene eski bizi kendimizden uzaklaştırıyor. Siyasi gerek. tembelliğim/ Bilmiyorum asla kimim sabancı Ünİversİtesİ elektronİk mÜhendİslİğİ yetkeye olan bağımız, hayatta kalmaya ben/ Kaç kişiyim, kaç kişi olacağım/ Hepimiz bir yanımızı çağırıyoruz odaklı yaşamlarımız bizi gerçekten Bir çana dokunup da/ Çağırabilseydim bu hayatla baş etmek için. Bazıları Gitmeler zordur, “yaşamak” eyleminden uzaklaştırıyor. gerçek kendimi/ Gerekliysem çünkü sorumluluk almayı, bazıları Hele bir de sessiz sedasız olanları var ya... Heba edilen ömürler, hayatın kendime/ yok olmamalıyım ben” umursamamayı, bazıları ise bastırmayı Bir gün gelirsin, bakarsın etrafına; koşturması, sevdiklerimize gerçekten seçiyor. Kendimiz olmaya çalışmıyoruz Sonra bilirsin ki, bir eksiğiz artık. sevgimizi hissettirmeden, dayanışmadan Dünyadaki bütün yoksulların ve artık. Yalnızca hayatta kalmaya yoksun hayatlarımız siyasi hezeyanların âşıkların şairi Pablo Neruda’nın bu çalışıyoruz. altında birer birer eziliyor. Bu iklimde dizileri bana hayatta “kendim” olmayı Susma vakti geldi yanaştı, “yaşamak” başlığında romantik cümleler hatırlatıyor. Ben olmam yalnızca Bir mektup gibi buruşturulup atılan gönlüme. CANLI OLMAK elbette komik duruyor. Fakat aradığımız, benimdir. Ne bir ebeveyn, ne ait Anladım ne kadar çok yorulduğumu; “Bir canlının ilk ödevi, canlı olmaktır” sorguladığımız, ümitsiz olduğumuz olduğum kültür, ne de içinde yaşadığım Kızaran gözlerime aynada baktığım zaman. der Erich Fromm. İçimizde kaç bir gelecek varsa eğer; bu geleceğin kitle. Benimle yaşayan, benimle soluk kendimiz var ve kaçı gerçekten canlı? çözümü aradığımız şeye zaten sahip alan içinde olduğum bu “benlik”. Kimse masum değil... Kaçı bu hayatın gerçekten farkında? Yaşamak zorunda olmak ne kadar olduğumuzdur. Öylesine mi yaşıyoruz, günlerimizi mi Ateş nasıl kendini yakamazsa, bu Merhaba, çaresiz gözlerim ! zor bile olsa, hayatı bir anlığına bile geçiriyoruz? Canlı olmak dayanışma hayatta da aradığım şey kendimim. Onu durdurma şansımızın olmamasının uyanma vakti geldi artık. ağırlığında kalsak bile. Her gün mutlu içinde olmaktır, başka canlılara yardım bulamam çünkü zaten ona sahibim. ilkbaharın ilk yansımaları, hoşgeldin... uyanmadığımız bu siyasi iklimde, benim etmektir. Kendini bile bulamamış, Yaşamak gücünü kendimde bulduğumda gibi hisseden birileri olduğuna eminim. kendine dair farkındalığa erişememiş başkalarına yardım edebilirim. ancak sigara içmeye pencereye çıkar; “görmedim” diyebilmek için ışıklarını açmaz, “duymadım” diyebilmek için radyosunu sigarasına ortak bellerdi bizim bizim Ora ora. Böyleydi köyüm. Böyle bir yerde içimi hınçla doldurdular. Böyle bir köyde, kimse anlamasın diye en kırmızısından kuşağı kulağıma geleni duymadım varsaydım. Tilbe ŞevvAl YIlDIrIm geçirdiler belime. Bizim oradan geriye ne İnsanlar, böyle daha mutlu olunacağı ile ilgili içimde kötülük edecek mecal kaldı ne de İstanbul Ünİversİtesİ FelseFe bÖlÜmÜ demeçler yayımlıyorlar her gün. Sanıyorum kötülük görünce durdurabilecek yürek... kimsenin daha benden haberi yok. “İsmin artık bu” dedi, kabul ettim. yerde gülecek, alıp başını gitmesi gereken Demir parmaklığı olmayan ama ateşi Eskiden, istemesem de bir görüşe Etmesem ne çıkardı ya. Bunca yaşanandan yerde ardına bakmayacaktı. İsmimin aracı her daim yanan hapishaneye bu köyden sadıktım. Bir inanca tabiydim, bir gayeye sonra karşı gelsem kazanan yine o olacak bedenim, ben olmak dışında her uğurlandım. Önce direnme hakkımı elimden inanırdım. Karşımda yıkılan birini şey olacaktı. Kadın olacaktı, eş olacaktı, aldı bu köy, sonra konuşma hakkımı. Şimdi olmayacak mıydı? Geçmişi düşününce, görünce içimden, ezip geçmek gelse de kendimden eksilenler dışında bir şey yüksekten bakacak ama itaatkâr olacaktı... de düşünemez oldum. Hangi gündeyiz, yapamazdım. Halbuki öylesi daha kolaydı. göremez oldum. Şimdi ismim de farklı bir Çok fazla düşünürsem delirecek gibi neredeyiz, akışına bıraktım. Ama bizim orada öyle içinden geldiği gibi aidiyete doğru yol alıyordu. Yazgım yeniden oluyorum. Onun için zamana bırakıyorum Şimdi yeni aidiyetimin omuzlarına davranamazdın. Herkesin uyması gereken yazılıyordu. Kaçsam gitsem diye çok yaşanacakları. Zaten şu yaşıma değin en yüklenecek sorumlulukların listesini şaşmaz çizgilerle ağları örülmüş kurallar, düşündüm, hakkımı yemeyin. Ama nereye çok zamana bırakmayı öğrendim. Müdahale sıralıyorlar önüme. İşçi olarak görülen yerine getirilmesi farz olan sorumluluklar gideceğimi, nasıl bir düzen kurabileceğimi ettiğim de edemediğim şeyler de kendi bu beden, var oluş, kafa... Yine de vardı, en azından gün aydınlıkken. Gün kestiremedim. Her örnek kötüydü, her gün çizgisinde ilerlemeye devam etti. Onca emek çok düşünmüyorum önümü. Akışına döndü mü, sanki gören göz de duyan kulak kötüydü... en azından yapacağım belliydi; bir rüzgârla yıkıldı, bir çizikte oluk oluk kan bırakıyorum. yeni ismime yüklenen görevlerle sürüp oldu aktı. Onun için hissizleştim, akışına da paydos ederdi. Edermiş. Ev dedikleri Bir delilik vuku bulma cesareti gösterinceye gidecekti günlerim. İsmim gülmesi gereken bıraktım. Görüp de “bilmiyorum” dedim, dört duvardan, sıcak ateşin başından değin... DeNeMe DeNeMe ÖYKÜ azın
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear