22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 28 MART 2021 PAZAR PAZAR YAZILARI Sahte ile gerçek arasında! Endonezceye yoğun ilgi “Sansasyonel, olağanüstü ve doğaüstü, günlük yaşamın sıradanlığında, rutinden kaçmamızı sağlayan tatlı baştan çıkarmalardır. Ancak aldatma oyunu, sadece farkında olduğumuzda ve önceden kabul ettiğimizde eğlencelidir. Kasıtlı olarak aldatıldığımızda, birçok bakımdan kaybeden taraftayız, paramızı, güvenilirliğimizi, bütünlüğümüzü ve hatta varlığımızı kaybediyoruz. Mevcut (dez)enformasyon miktarı daha fazla olsa da sorun eski bir sorundur. Tarih, gerçek gibi görünen sayısız sahte maskeli örnekle doludur. Mitolojik bir aldatma prototipi olan Truva Atı, sembolik olarak, antik tarihi, internetin hâkim olduğu şimdiki dünyanın son derece çağdaş sorunlarına bağlar. Geçmişten alınan derslerden bir yol haritası oluşturulabilir. Bu bize istediğimiz zaman fantastik ve uydurma âlemde dolaşmamızı sağlarken, gerçeğe dönmeye hazır olduğumuz zaman için de bir çıkış stratejisi sunar” levhası karşıladı bizi sergiye girer girmez. Afişinde Truva Atı kullanılan “Gerçek yerine sahte (Fake for Real): Bir Sahtecilik ve Tahrifat Tarihi” sergisinden bahsediyorum. 24 Ekim 2020’de açılışına katılmak istediğim, yeni tip koronavirüs (Covid19) nedeniyle “nasıl olsa daha 31 Ekim’e 2021’e kadar gezebiliriz” diye hep ertelediğim sergiyi nihayet geçen cumartesi gezebildik. Tarihe yön veren sahteler Brüksel’in “Avrupa Semti” diye ünlenen AB kurumlarının bulunduğu bölgede, cephesi Leopold II Parkı’na bakan Avrupa Tarihi Evi’ndeki sergi bizi sahtecilik ve dolandırıcılık tarihinde bir yolculuğa çıkardı. Antikçağlardan ortaçağ, modern tarihe ve günümüze kadar tarih boyunca sahtecilikleri, tahrifatları keşfettik. Sahtecilik uzun bir geleneğe sahip. Her dönem belirli sahte türlerin öne çıktığı görülmüş. İnsanın sahtekârlıklara inanma eğilimi önemli ölçüde evrensel. Altı tema ve kronolojik bir zaman çizelgesinde sunulan sergi, Avrupa’nın dört bir yanından 200’den fazla olağanüstü eseri ziyaretçilerin beğenisine sunuyor. Geniş bir yelpazedeki eserlerin her biri, Roma imparatorlarının silinmiş kayıtları, ortaçağ azizlerinin manipüle edilmiş biyografileri, hiçbir zaman gerçekleşmemiş ancak gerçekmiş gibi anlatılan seyahat öyküleri, İkinci Dünya Savaşı’nda müttefikler tarafından kullanılan sahte ordu gibi ilgi çekici sahtekârlık ve aldatma hikâyesi anlatıyor. Ayrıca, ConstantiAvrupa tarihinin en iyi bilinen dinne Bağışı ve Dreyfus’u suçsel sahtekârlığı Konstantin lamak için kullanılan sahBağışı (Donatio Constantite mektuplar gibi tarihimizni) bunlardan sadece biri. de kritik öneme sahip bel4. yüzyılda Roma İmparatogeler de yer alıyor. BunlaERDİNÇ UTKU ru Büyük Konstantin tararın tümü, duyguların ve kişifından Eski Roma’daki Pasel inançların, “Dünyayı napa I. Silvestro’ya verildiği idsıl anlamak istediğimizi veya kasıtlı ola dia edilen ve papaya Roma’nın batısınrak yanlış anlatabileceğimizi” etkilediği daki imparatorlardan ve krallardan dani gösteriyor. ha fazla güç ve yetki bahşeden bir belBu konulu ve güncel sergide Covid19 ge. Belge aslında yüzyıllar sonra üretilile ilgili iletişim ve onu çevreleyen demiş. Papalık, bu sahte belgeye dayanazenformasyon da inceleniyor. “Dezenfo rak Hıristiyan dünyası üzerinde üstündemik”, gerçeklerin ve gerçek olmayan lük kurmuş.1440 yılında Lorenzo Valla ların sürekli kol kola dolaştığını, eleşsahtekârlığı ortaya çıkarmış. tirel düşüncenin ve sivil eylemin aldatmaya karşı değerli koruyucular olduğunu iyi bir zamanlamayla hatırlatıyor. Serginin “Post Truth Dönemi” başlıklı son bölümü, ziyaretçilerin doğruluk kontrolü yapabilecekleri, neyin yayımlanacağına karar verebilecekleri ve sosyal medyanın nasıl çalıştığını gösteren yenilikçi bir “filtre balonu” ile oynayabilecekleri oyunlar, videolarla dolu interaktif bir alan. Sergiyi gezenler gerçeklerin ve sahteciliğin anlaşılması üzerine ince bir tartışmaya katılıyor ve eleştirel düşünme yetilerini geliştiriyorlar. Bilgide, haberde, belgelerde, haritalarda, parada pulda, resimde, kimlik kartında, ilaç ve marka ürünlerde, askeri alanda birbirinden ilginç yüzlerce sahtecilik örneği var sergide. Birkaçına yakından göz atalım isterseniz... Hollandalı Han van Megenen, kendi yaptığı resimleri usta ressamların eseriymiş gibi satmıştı (üstte). Emile Zola’nın L’ Aurore gazetesinde “Suçluyorum” başlığıyla yayımlanan mektubu Fransa’da yankı uyandırmıştı. Üzerinde oynanmış ve manipüle edilmiş bilimsel buluşlar, tehlikeli hatta ölümcül sonuçlar doğurabilir. 1998’de yayımlanan bir makale MMR aşısı ile otizm arasında bağlantı olduğunu yazar. 12 yıl sonra araştırmanın doğru olmadığı ortaya çıkar. Araştırmanın verilerin manipüle edilerek kullanıldığı ve bulguların bilimsel ilkelere uyulmadan yorumlandığında karar kılınır. Makalenin yayımlanma nedeni de sorgulanır. Araştırma bilimsel kayıtlardan çıkarılıncaya kadar ciddi bir aşı karşıtı küresel hareket oluşmuştur bile! 1440’larda matbaanın keşfi ile birlikte “bilgi ve yanlış bilgi” akışı arttı. Okuryazar sayısı yükselen Avrupalıların broşür, kitap ve gazetelere erişim sağlaması onların özgürlükleri elde etmesini ve tarihin seyrini değiştirmelerini sağladı. İçerik üzerinde denetim eksikliği sahte haberler, çarpıtılmış gerçekler ve nefret söylemi gibi bugünün kaygılarına benzer rahatsızlıklara yol açtı. Matbaa devriminin birçok kurbanı oldu. En acayip olanı ise1770’te basına tam özgürlük veren DanimarkaNorveç Krallığı’nın fiili lideri Johann Friedrich Struensee’in aynı basın tarafından halk düşmanı olarak kabul ettirilmesi oldu. 17 Ocak 1772’de tutuklanan ve ölüm cezasına çarptırılan Streuencee’nin cezası 27 Nisan 1772’de infaz edildi. Hollandalı Han van Megenen, kendi yaptığı resimleri eski Hollandalı usta ressamların eseriymiş gibi satarak milyonlar kazandı. Sanat uzmanlarını ve Nazi koleksiyoncularını bile inandırmayı başardı. Savaş sonrasında Nazilerle işbirliği yapmakla suçlanınca daha az ceza alacağını bildiği için resim sahteciliği yaptığını itiraf etti. İşbirlikçilikten, “Göring’i aldatan adam” olarak kahramanlığa yükseldi. Hermann Göring, ünlü ressam Johannes Vermeer’in eserini satın aldığını düşünerek aslında Han van Megeren yaptığı “İsa ve Zina” adlı tabloya 1.650.000 gulden ödedi. Emile Zola suçladı! 1894 yılında Yahudi ve Alsas kökenli Fransız subay Alfred Dreyfus bir sahte belgeye dayanılarak haksız yere casuslukla itham edilerek tutuklandı, vatana ihanet ile cezalandırıldı. Emile Zola’nın L’ Aurore gazetesinde “Suçluyorum” başlığıyla yayımlanan açık mektubu Fransa’da büyük yankı uyandırdı. Zola da “masum birini hedef gösteriyor ve cezalandırıyor diye orduyu suçlayan açıklaması” nedeniyle yargılandı ve suçlu bulundu. 1899’da başarısız yeniden yargılanmadan sonra Dreyfus 1906’da affedildi ve tekrar Fransız ordusuna katıldı. Bu olayın Avrupa’da insan haklarından tutun Siyonizme kadar etkisi çok büyük oldu. Bir kalem, daktilo, lastik mühür, aseton. Düzgün insanların elindeki bu nesneler İkinci Dünya Savaşı’nda binlerce insanın canını kurtardı. Yeni bir kimlik kartı Yahudiler için toplama kamplarına gitmekten kurtulmak demekti. Gezenlere, “Sahteciliğe sempati ile baktım bir an” dedirten bölümüydü burası serginin. Doğru, “Tarih, gerçek gibi görünen sayısız sahte maskeli örnekle dolu”. Ya tarihin kendisi de sahteyse! erdincutku@binfikir.be Paris’in simge kitapçısına veda... Sorbonne Üniversitesi dakısıtlamalarla birlikte tablo daha da ağırlaşhil pek çok okutı. Oysa daha yakın zalun bulunduğu, manda yenilenmiş yüParis’in beşinci rüyen merdivenleriyle bölgesindeki LaSÜLEYMAN gösterişliliğini pekiştin Mahallesi’nden TOSUNOĞLU tirmişti. Notre Dame Kapanmadan önKatedrali’ne doğru inerken, cad ce Gibert Jeune’a son bir kez uğradenin sonunda SaintMichel dım... Benim gibi tarihi kitapçının Meydanı’nda oldukça görkemli bir kapanacağını öğrenince vedaya yapı dikkati çeker. Buradaki kitap gelen orta yaşlarındaki kitapsever çının sarısiyah renklerden oluşan bir kadınla kasa önünde söyleştik. tabelasının ortasında kurucusu Gi Duygulanmıştı... “Kızım bana burabert Jeune’ün fotoğrafı vardır. Yak nın kapanacağından söz etti, ama laşık 133 yıllık Gibert Jeune Kitap ben inanamadım. Kırk yıldır buraçısı Paris’in adeta kültürel sembol nın müşterisiyim. Buradan çocuklerinden biridir... Ancak bu tarihi larımın kitaplarını aldım, onlar kulyapı bu ay sonunda bir daha açıl landıktan sonra geri getirip sattım” mamak üzere kepenklerini indiri dedi... “Burası biz veliler ve öğrenyor. Kapanması bir kültür dönemi ciler için bir aile ortamı gibiydi” dinin bitmesi olarak yorumlanıyor. yerek ekledi hüzünle. Klasik edebiyat profesörü GiGibert Jeune kitapçısı, 4 Şubat bert Jeune, ismini verdiği kitapçı 1986’da Hizbullah bağlantılı bir yı 1888’de kurdu. Yıllar içinde ikin grubun saldırısına da uğramıştı. ci el okul kitapları satışına yöne Saldırıda kitapçı büyük zarar görlip alanında uzmanlaşarak nere se de yeniden toparlanmayı başardeyse bir kültür merkezine dönüş mıştı. İki yıl öncesi cirosu 25 miltü. Kitapçının büyüyüp gelişmesin yon Avro olarak açıklanmıştı. de Fransa’da Üçüncü Cumhuriyet Salgın nedeniyle sosyal ve kültüdöneminde eğitimi ücretsiz, laik ve rel etkinliklerden oldukça uzaklaşzorunlu yapan Milli Eğitim Bakanı tık. Lokanta, bar, kahve ve tiyatro ve felsefeci Jules Ferry’nin katkısının büyük olduğu sıkça vurgulanır. Kapılarını kapamasıyla birlikte ünlü SaintMichel Meydanı da çok özel bir rengini kaybetmiş olacak. Üniversitelere evsahipliğiyle birlikte bu meydan, eski Paris olarak da bilinen turistik bir semt... Raflarında okul, üniversite, sınavlara hazırlık kitapları ve ikinci el kitaplar bulunduran Gibert Jeune Kitapçısı, turistlerin yoğun ilgisini çekmesi kadar haliyle öğrencilerin uğrak yeriydi. Dijitalleşmeyle birlikte online satışların, ekitapların devreye girmesi, okul kitaplarının ücretsiz olarak dağıgibi yerlerin ne zaman açılacağı artık bir bilmeceye dönüştü. Paris’te 20 Mart’tan başlayarak bir ay sürecek olan bir tam kapanmaya gidildi. Kısıtlamaların en çok etkilediği kültür yaşamının sorunlarıysa, her geçen gün katlanarak artıyor. Bütün Fransa’nın, özellikle de öğrencilerin eğitim enstitüsüne dönüşmüş olan,135 yıllık Gibert Jeune’e kepenk indiren virüs salgını bitene kadar daha hangi kültür kurumları ve etkinlikleri elimizden kayıp gidecek diye endişe içinde bekliyoruz... tosunoglu.sul@gmail.com tılmaya başlaması pek çok kitapçı, yayımcı için zorlu bir sürecin kapılarını da açtı. Gibert Jeune, ayakta kalmak için uzun süredir mücadele veriyordu. Ancak son olarak yeni tip koronavirüs salgını, Endonezya Ankara Büyükelçiliği online vereceği dil kursunu sosyal medya hesaplarından duyururken yoğun ilgi göreceğini öngörmemişti. Kısa sürede başvuru rekor seviye ulaştı ve 501 öğrenciyle 24 Şubat’ta Zoom ortamında kurs açılışıyla birlikte bu ay derslerimiz başladı. Haftada üç gün planlan kurs yoğun talep nedeniyle her seviye için haftada bire indirildi. Açılışta konuşan Büyükelçi Lalu Muhamad İkbal, beklentilerinin ötesinde bu ilginin Türk halkının Endonezya halkına olan güçlü kardeşliğinin bir ifadesi olduğunu söyledi. İkbal, son iki yıldır büyükelçilik olarak kamuoyu ve iş dünyasının dikkatini Endonezya’ya çekme amaçlı çeşitli çalışmalar yaptıklarını anlattı. Önceki yıl kurulan dans kulubüyle birçok Türk gencine dans dersleri verdiklerini aktardı. Kültür işlerinden sorumlu Hafid Santosa, dil kursunda iki haftada 18 ilden yapılan 501 başvurunun tur rehberi, TürkEndonez çiftler, öğrenci, akademisyen ve iş insanları gibi değişik kesimlerden geldiğini ifade etti. Dil kursu haberi Endonezya basınında da yankı buldu. Endonezceye ülke dışında gösterilen bu ilgi, görebilse şüphesiz bir kişiyi daha çok mutlu ederdi. En başından beri Malay dilinin ulusal dil olarak kabul edilip şekillenmesinde büyük emeği geçen dilbilimci, yazar, sosyolog Sutan Takdir Alisjahbana. Endonezya dil politikasının gelişmesinin köklerinin milliyetçilik akımının yükselmesiyle doğrudan ilişkili olduğu ve ulusal bir dilin temelinin 28 Ekim 1928’de toplanan Endonezya Gençlik Konferansı’nda atıldığı söylenir. Yüzyıllardır Hollanda sömürgesi olan ülkede özellikle gençler arasında bağımsızlık fikri başgöstermeye başlamış ve takımadanın her bir yanından gençler bu fikri olgunlaştırmak için Cava Adası’nda toplanarak ülkenin geleceği için bazı önemli kararlar almışlar. 1928 Gençlik Anlaşması olarak tarihe geçen bu toplantıda özgür ve bağımsız ülke yaratmak isteyen milliyetçi lider gençler, üç şeyi vaat etmiş ve bunları yerine getirmek için yemin etmişler: Endonezya halkının birliği (Hepimiz biriz), tek bir ulus, tek bir dil (Malay’ın ulusal dil olarak kabulü.) 600’den fazla dil, lehçe O zaman henüz 20 yaşında bir genç olan Sutan Takdir, orada alınan kararlardan çok etkilendiğinden Gençliğin Ruhu adlı dergiyi çıkarmakta gecikmemiş. Konferanstaki vaatlerden en çok üçüncüsü yani ulusal dil olmasına karar verilen Malay ilgisini çekiyormuş ki bu, birçok insan için yalnızca bir teori ve rüya gibi görülmekteymiş o zamanlar. “17 bin adası, 600’den fazla dili ve lehçesi ve yaklaşık 300 etnik ve dil grubuyla Endonezya için ulusal dil olarak Malay’ı seçmek gerçek bir muGÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN cizeydi” diyor Sutan Takdir’in kızı gazeteci, yazar Tamalia. Çünkü 1928’lerde Malaycayı nüfusun yalnızca yüzde 10’u konuşmaktaymış. Nüfusun yüzde 40’nın anadili ise Cava diliymiş. Hollandaca konuşan küçük grup eğitimli, elit kesim. Bununla birlikte Malayca takımadaların ortak iletişim diliymiş. İslamın yayılmasıyla birlikte ülkenin her köşesine yayılan Malay, adalar, kabileler ve tüccarlar arasında iletişim dili olarak kullanılmaktaymış. Malay, Sanskritçe, Farsça, Arapça ve Avrupa dilleri gibi çeşitli dillerin kelime hazinesini özümsemiş, sonraları çeşitli varyasyonları ve lehçeleri gelmiş. Bu durum Endonezya vatandaşlarının kardeşlik ve birlik duygusunun gelişmesini de teşvik etmiş. 1928 Gençlik Yemini’nin ardından Hollanda sömürge hükümeti milliyetçi hareket konusunda endişelendiğinden yazılı medyada daha fazla milliyetçi duyguların yazılmasını yasaklamış... Sutan Takdir, umudunu yitirmez. “Sabırlı olmalıyız zamanı” der, bir taraftan da dilbilimle ilgili eline geçirdiği tüm kitapları okumuş. Dediği zaman sancılı olsa da 1942’te savaş rüzgârlarıyla gelmiş. Japonya, Hollanda Hint Adaları’nı işgal edip Hollandacanın kullanılmasını yasaklamış. Neredeyse hiç kimse Japonca konuşamadığından iletişim kurmak için bölgenin geleneksel iletişim dili, ‘Malay’a dönmek zorunda kalmışlar. Tamalia Alisjahbana, “Babasının o sırada Devlet Yayınevi Dil Bürosu’nda çalıştığını ve büronun Japon işgal kuvvetleri tarafından kullanıldığını, babasının sadece uzman değil, aynı zamanda Malay dilini modernleştirirerek Endonezce olmasını sağlayan itici güç olduğunu” anlatıyor. O yılları “Zafer ve Yenilgi” kitabında ele alan Sutan Takdir, daha sonra Dil Bürosu başkanı olduğunda kurduğu ekiple üç yıl içinde ilk Endonezya dilbilgisini yazmış. Ayrıca 17. yüzyılın terminolojisine sahip Malay’ın yeni terminoloji sözlüklerini oluşturmak için doktor, mühendis ve avukatları bir araya getirerek çalışma grubu oluşturmuş. Endonezya 1945’te bağımsızlığını ilan ettiğinde, ulusu birleştirecek dil de kullanılmaya hazırmış. Akabinde onaylanan1945 Anayasası’nda Endonezya Cumhuriyeti’nin tek resmi dilinin Endonezyaca olduğu belirtilmiş. Ancak bu yerel dillerin yasak olduğu anlamına gelmiyordu. Endonezya’nın bölgesel ve yerel dilleri evde kullanılmaktadır. Sonuçta Endonezcenin kamusal alanda kullanımının hızla artmasıyla özelde yerel dillerde büyüme yavaşlamış ancak çeşitlilikte istikrarlı ve tamamlayıcı bir gelişme gözlenmiş. “Endonezya’nın kurucu babalarının Malayı ulusal dil olarak seçmesinin bir nedeni niyetlerinin demokrasi yaratmak olmasıydı. Cava’nın hiyerarşik sistemiyle çok feodal olduğu düşünülmekteydi. Malay onun aksine çok daha basit, eşitlikçi, demokrasi yaratmak için çok daha uygun demokratik bir kapsayıcılık diliydi” diyor kendisini Cakarta yabancı gazeteciler kulubünden tanıdığım ve Türk vişne suyunu çok sevdiğini öğrendiğim Sutan Takdir’in kızı Tamalia. “Mucize olan, 1928’de Cava dilini konuşanların nüfusun nerdeyse yarısını oluşturduğu halde Malaycayı Endonezya’nın ulusal dili olarak nezaket ve yüksek gönüllülükle kabul etmeleridir” ifadesini kullanıyor ve ekliyor: “Dil, kültür ve kimlik unsurları birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Endonezya kendi ulusal dilini ve kültürünü bilinçli bir şekilde tasarlayarak ulusal kimliğinin yaratılmasını sağlayan dünyadaki birkaç ülkeden biri olması bakımından benzersizdir.” gjtozkoparan@hotmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear