23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 21 MART 2021 PAZAR PAZAR YAZILARI Dünyayı sorgulama azmi Sabah sakin ve keyifli; birkaç gündür esen meşhur Cape Doktor rüzgârı dinmiş. Atlantik Okyanusu’nun uzak bir mesafesinde çıkan fırtınanın kıyıya varan yol yorgunu soluganlarının kırılma gümbürtüsü ortama hâkim. Gelgit ise en dip seviyede. Çekilen suların genişlettiği kumsalda yürüyenleri, evcil hayvanlarını gezdirenleri, denizin içinde kendilerini sörf tahtalarının üzerine atacak uygun dalgayı bekleyen sörfçüleri, soğuk suda kesik kesik kulaç atan yüzücüleri, gövdelerinden büyük sörf tahtalarıyla kürek sörfçüleri (SUP) ve olası bir talihsiz kazayı önlemek için Big Bay cankurtaran kulübünün ellerinde dürbün ile okyanus severlere göz kulak olan gönüllüleri... Ne kadar da özlemişim bu manzarayı! Pandeminin verdiği öğüt, gündelik sıradan hayatlarımızın muhteşem tekdüzeliklerinin değerini mahrum kaldığımızda anlamak oldu belki de. Karantinayı fırsat bilip... Güney Afrika sahilleri Noel ve yeni yıl tatili sonrası halkın sahillere akın etmesini engellemek için kısa bir süre öncesine kadar kapalı kaldı. Big Bay koyunun bu denli terk edilmiş halini en son dört yıl önce Robben Adası yakınlarındaki ölü balinanın yağlı gövdesine musallat olan büyük beyaz köpekbalığından dolayı plaj önlem olarak bir günlüğüne kapatıldığında tanık olmuştum. Mademki okyanusa uzakye sordum. Garson kız “Güntan bakıp bakıp kederleniyorduk, yanına varamıyorbatımına yakın çıkan sivrisiGüney Afrika (Cape Town) nek saldırılarından korunmak duk; yasaktan istifade birkaç arkadaş Riebeek Vadisi’ne ELİF GÜNSEL için her masaya bırakıyoruz, ama endişe etmeyin tayola çıkmaya karar verdik. mamen doğal esans yağları Kasteelberg Dağları’nın eteklerine otur içermektedir” dedi. muş vadiye varan dönemeçli yolda kıvrıla kıvrıla ilerlerken sağım solum yaz gü Afrika’da sıtma gerçeği neşinin kavurduğu sarıya boyanmış kırCape Town ve çevresinde sıtma tehlar ve buğday tarlalarıydı. Atlantik kıyı likesi olmadığını bilmeme rağmen, yisından uzaklaştıkça etkisini artıran yo ne de tedirgin oldum. Hafızamda öyğun sıcağın altında nereye varacağını ön le derin yer etmiş ki Mozambik’e uçurtgöremediğimiz zigzag yol nihayetinde ma sörfü katalog çekimine giden bir üzüm bağları ile yeşeren panoramik vadi grup arkadaşımız aldıkları tüm önlemlemanzarasına açılıverdi. Tepelerle çeper re rağmen sıtmaya yakalanmış; kapı gilenmiş vadide yetişen Pinotage (Güney bi güçlü gövdeleri erimiş, avurtları çöAfrika’nın imza kırmızı melez üzüm çeşi ken yüzlerinin ölgün bakışları ancak bir di) üzüm bağlarına dadanan kuşları kor senede canlanmıştı. kutup kaçırmak için asma dallarına asıErtesi sabah ise el ve ayak bileklerimlı bir yanıp bir sönen simli çaputlar. Hani de beliren kırmızı şişliklere bakıp, Afrişu ikindi rüzgârının parlak güneş ışınla ka kıtası genelinde koronavirüs salgırı ile işbirliği yaptığı ilkel ama bir o kadar nı nedeniyle göz ardı edilen sıtma gerçeetkili göz alıcı yöntem. ğini araştırmam şart oldu. Dünya Sağlık Düzlüğe indiğimizde artık şerit gibi Örgütü’ne göre dişi sivrisinekler aracılıdümdüz uzanan yolu takip ederek yerel ğıyla yayılan hastalığa 2019 yılında dünlezzetlerin servis edildiği restorana var ya çapında 230 milyon kişi yakalandı dık. Candan bir genç kız mönüdeki güve hastalık nedeniyle 409 bin kişi hayanün spesiyallerini sayarken, masa üzerin tını kaybetti. Sıtma vakalarının yarısı Nide “moozie ve miggie” (Afrikans dilinde jerya, Kongo, Uganda ve Mozambik gibi sivrisinek, küçük böcek) spreyini görmek dört Afrika ülkesinde görüldü. Geçen sekonsantrasyonumu dağıttı. Genç kızın ne Afrika kıta genelinde sıtmadan dolayı sözünü kesip burada sivrisinek mi var di yaşamını yitirenlerin sayısı ise 384 bin ve bu sayının büyük bölümünü beş yaş altı çocuklar oluşturuyor. Önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olan sıtmadan her iki dakikada bir çocuğun ölmesi ne acı! Koronavirüs pandemisi (Afrika 4 milyon vaka, 110 bin ölüm); sıtmaya karşı verilen küresel mücadelede bugüne kadar edinilmiş kazanımları kısıtlayıcı bir tehdit. Küresel finansmanın koronavirüs ile mücadeleye aktarılması Sahra Altı Afrika’da sıtma tedavisini sekteye uğratıyor. Hastalıkla mücadelede yüzde 10’luk bütçe kısıntısı bile 20 bin ek ölüm vakası anlamına geliyor. Dünyada tüm bunlar olurken; NASA Perseverance uzay mekiği Mars’a iniş yapıyor, Birleşik Arap Emirlikleri’nin uzay aracı yörüngeye giriyor, Çin’in keşif uydusu ise kızıl gezegenden ilk görüntüsünü yolluyor. Uzay macerası için büyük fonlar ayrılmasına ve kaydedilen gelişmelere “bravo” demekten başka diyecek bir şey yok. İnsanoğlunu tehdit eden iklim krizi, biyoterörizm, önlenebilir sağlık krizleri, 2050 yılında 10 milyar olacak nüfusu bekleyen gıda ve su kıtlığı gibi devasa sorunların çözümü yeterli kaynak olmasına rağmen irade eksikliği nedeniyle belli ki daha uzun yıllar alacak. İnsan yine de sormadan edemiyor! Mars’ta yaşam izi arayan insanoğlu, kendi dünyasından bu kadar mı ümidini kesti acaba? elifgunsel@yahoo.com İki şehrin hikâyesi... Şehirleri kıyaslamak bize özgü bir alışkanlık değil. Aynı ülkede olmalarına rağmen birbiriyle yarışan o kadar REMZİ GÖKDAĞ çok şehir var ki... İstanbul ile Ankara arasındaki rekabetin benzeri Los Angeles ile New York arasında yıllardır devam ediyor. Porto Lizbon’a, Milano Napoli’ye her fırsatta meydan okuyor... Burada da durum farklı değil. Ülkede çalışan yabancılar ya da gezmeye gelen turistler iki büyük şehri karşılaştırıp durur. “Dubai mi, Abu Dabi mi” sorusuna verilecek cevap hangi ortamda olursa olsun uzun bir sohbetin başlama vuruşu gibidir. Topu alan rakip kaleye yönelir. Kazananı olmayan bu tartışmada genellemeler havada uçuşur ancak tüketilen nefes, kimsenin düşüncesini değiştirmeye yetmez. Bu yüzden işin ehli kişiler yuvarlak cevaplarla konuyu geçiştirir, hatta bazıları sohbeti sessizce izlemeyi tercih eder. Günün sonunda herkes sevdiği ya da yaşamak zorunda olduğu şehirle birlikte olacaktır. Buraya taşındığım günden bu yana “Dubai mi, Abu Dabi mi” sorusuna defalarca hedef oldum ama bu karşılaştırmada bugüne kadar kazananı ya da kaybedeni pek görmedim. Herkesin beklentileri, alışkanlıkları, yaşam tarzı farklı ve bütün bu kişisel tercihlere önyargılarla birlikte genellemeler de eklendiğinde “O mu, bu mu” sorusu anlamını yitiriyor. İki şehri kıyaslama konusunda lafı yuvarlayıp hâlâ cevap vermediğimin farkındayım... Kime göre, neye göre... Farklı alışkanlıklar... Şehir diye tanımladığımız Abu Dabi ve Dubai, yedi emirlikten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) birbirine komşu en büyük iki emirliğinin adı. Abu Dabi, BAE’nin başkenti, iç dengelerin hakemi, dış siyasetin de aktörü. Zenginliğinin kaynağında petrol var. Dubai ise BAE’nin en kalabalık şehri, Ortadoğu’nun finans merkezi. Dünyanın en yüksek binasını, türünün ilk örneği dev palmiye adasını barındırıp bütün “en”leri toplamayı hedefleyen bir şehir. Abu Dabi’ye oranla çok az petrolü olan Dubai’nin gelir kaynağı emlak ve turizm. Birbirine sadece 140 kilometre uzaklıkta olmalarına rağmen iki emirliğin yaşam tarzı, alışkanlıkları ve öncelikleri farklı. Değişik mizaçlara sahip kişilikleri var. Abu Dabi mütevazı tavrıyla işini sessizce bitirmeyi tercih ederken Dubai “Ben senden daha zenginim” dercesine gösterişi seviyor. Abu Dabi köklerini unutmayıp kültürel faaliyetlerini geliştirirken Dubai, Guinness Rekorlar Kitabı’nın sayfalarını doldurmakla meşgul. Abu Dabi planlı ulaşım sistemiyle, Dubai içinden çıkılmaz trafiği ve kaybolma ihtimali yüksek yollarıyla ünlü. İkisinin de polis kuvvetleri, su ve elektrik sağlayıcıları, vergileri farklı. Başkentin bürokrasisi Dubai’de fazla hissedilmiyor. Abu Dabi, sosyal ilişkilerde herkesi memnun etmekten keyif alsa da ahlaki pusulası geleneklere dayanıyor. Otoriter ve kuralcı, macera aramaktansa uzman olduğu alanda kendini geliştirmeyi seviyor. Kavgayı sevmiyor ancak sakin görüntüsünün altında her an parlayabilecek yapıya sahip. Dubai’ye gelince... Hırslı, meraklı, kafasına koyduğunu yapıyor, şaşırtıcı derecede tutkulu aynı zamanda enerji dolu. İlgi çekmeyi seviyor ve hayat dolu. Parasal konularda da uzman. İki şehrin ortak noktası tolerans. BAE’de iş yapacak herkesin başarı ya da başarısızlığı ülkenin kültürüne ve ritmine ayak uydurmasına bağlı. İki şehrin hikâyesi birbirine benzer görünse de karakterleri farklı, ama itiraf edeyim ikisi de bana yabancı. Dubai’de yaşarken Abu Dabi’yi kıskanıyorum, Abu Dabi’yi ziyaret ettiğimde Dubai’yi arıyorum fakat en çok da geride bıraktığım kendi şehrimi özlüyorum. Başta da belirttiğim gibi şehirleri kıyaslamak kazananı olmayan bir tartışma. “Kime göre güzel, neye göre iyi” sorusunun cevabı kişiden kişiye değişir, olgular bazen yanıltır, istisnalar çoğu zaman geneli etkilemez ve bu konu sabaha kadar bitmez. Gelin hep beraber bir orta yol bulalım ve yazıyı Nietzsche’nin şu sözüyle noktalayalım: “Bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır.” remgok@gmail.com Aralarında Almanya’nın da olduğu kimi Avrupa ülkelerinde dün yeni tip koronavirüs salgını kapsamında alınan önlemler protesto edildi. Berlin’de yapılan karşıt eylemde ise “Koronaya inanmayanlar mahallemizden gidin” yazılı dövizler taşındı. Han da yakalandı Pakistan Başbakanı İmran Han’ın yeni tip koronavirüs (Covid19) testinin pozitif çıktığı bildirildi. Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada, Han’ın kendisini evde karantinaya aldığı kaydedildi. Bu arada Han’ın (68) geçen perşembe günü Çin Sinopharm firmasının aşısını yaptırdığı da kaydedildi. Çin devlet medyası da ülkede şubat ayından bu yana ilk kez bu hafta kaydedilen koronavirüs vakasının, daha önce Covid19’a karşı aşılanan bir hastane çalışanı olduğunu duyurdu. Ocak ve şubat aylarında aşılandığı belirtilen kişiye hangi Çin aşısının yapıldığına dair ayrıntı verilmedi. Öte yandan AstraZeneca aşısına ilişkin tartışmalar sürüyor. Avrupa İlaç Ajansı, kanda pıhtılaşmaya yol açtığı şüphesi ile bazı ülkelerde kullanımı askıya alınan aşının güvenli ve etkili olduğunu açıklamıştı. Reuters’in haberine göre ise Danimarka dün AstraZeneca aşısı olan bir kişinin yaşamını yitirdiğini, bir kişinin durumunun ise ciddi olduğunu duyurdu. Jane yakında evleniyor Kırk yıllık İngiliz göçmeni, on yıldan ce evlenmek istiyormuş. Harold deberi benim yan komşum, ortak di ki bir yıldan beri, yani salgın başbahçelerimizde sohbet arkadaşım lamadan evvel pek ünlü bir eş bulLiverpoollu Mr. Harold’u böyle bil ma web sitesine kayıt olup orada bir mezdim; meğer dedikoduculuğu da delikanlıyla tanışmış. Düşündüm; bu varmış. Sıra evlerden oluşan mahal web sitelerinin sunduğu adayları tek lemizin, benden sonraki 3. evin kapı tek tanımaya kalksan dünyanın zasını açıp kapayan, yalnız yaşayan Ja manını alır, ilk bulduğunu kısmet dine adlı genç kadın hakkında bir şey ye kabullenmeli insan. ler söyledi, şaşırdım, fakat hoşuma Damat adayı Edmonton dışından, da gitmedi değil! Jane’nin bir süredir buraya 2 saat mesafedeki Red Deinternetten kendisine eş aradığını er kasabasından, eli iş tutar, efendi anlattı; karısı Mrs. Thelma’dan işit ve ahlaklı bir delikanlı; bunları nasıl mişmiş. Anlattıkları aslında dediko öğrendi, şaşırdım. Demeye kalmadu çıkarmak değildi, bir bakıma ger dı, geçen cuma akşam saatlerinde çeği anlatıyordu. Eş arayanların, ha Jane’nin kapısında, onun su kaynayırlı kısmet peşinde olanların bu sal tan arabasına kıyasen lüks bir aragından etkilendiğini söylüyordu; ya ba peyda oldu, genç bir erkek çıklan da değil. Jane kendi halinde, ses tı içinden, eli kolu dolu, onca şeyin siz sedasız, yalnız yaşayan, otuz yaş arasına bir de çiçek buketi sıkıştırlarında sarışın bir genç kadın. Boya mış, kapıyı çaldı. Üst kat penceresı kalkık, çabalama kaptan ben sinden seyregidemem diyecek halde zor çadiyordum, kulışan bir eski otomobili var, arka caklaştılar, kabahçelerimize ait otoparka gepı kapandı; metirip kendi kapı numarasını tarakta kaldım. şıyan elektrik bağlantısı direği önüne çekiyor. MAHMUT ŞENOL Mr. Harold diyor ki Jane bir Jane dalgın biri, buraların eksi yıldan beri sa2030 derecelerde gezinen buzlu ha dece sanal ortamda bu çocukla yavasında otomobilinin ısıtıcı bağlan zışıyor, anlaşıyor, müstakbel bir kotısını takmayı unutup evine girdiği ca olarak onu artık benimsiyormuş. ne şahidim. Böyle durumlarda, vazi Fakat genç adam, “Aman ha! Salgın fe edinip, dışarı çıkıyor ve bütün ge var, bir araya nasıl gelinir, diyelim ki ce boyu motor bloku donmasın diye geldik, nasıl oturup sohbet ederiz!” aracı elektriğe bağlıyorum; sevap diyesiymiş. tır. Jane’nin, ona seslenmezseniz se Böyle dediğini Mr. Harold herlamı sabahı da eksiktir, içine kapa halde uyduruyor, web sayfasına gilı bir kızcağız. Yaz aylarında bahçede rip yazışmaları izlemedi ya; ajan mı küçük partiler verdiğimiz oldu, o za bu! Cuma gecesi dediğin çabuk geman davet ediyordum, öylesine ür çer, ardından cumartesi geldi, otokek güvercin misali teşekkür edip parkta üstünü kar kaplamış Jane’nin kaçıyordu. Sadece bir defa ucundan otomobili çevresinde genç bir adam kıyısından, hayalet gibi katıldı. Hak gördük; dün çiçekle gelen delikanlı. kında bir şey de bilmeyiz. Bir devlet Kar buz demedi, ellerini hohlaya pufdairesinde çalışıyor, orada ne yapar laya ısıtıp kar küredi; ardından yeni bilmem. Gidip geliyor, eve dönüşün akü almış bir yerden, değiştirdi. Sonde kuş yemi kadar birkaç alışveriş ra araç içinin dışarıdan bakınca fark yapmış olup, torbasını ağır bir neva ettiğim gibi çöp tenekesine dönmüş le taşır gibi sürükleyip kapısını açı kirliliğini temizledi, arabayı çalıştırdı, yor. Perdeleri de her daim kapalıdır. direksiyona geçip biraz hareket ettiFakat Mr. Harold’a göre ben yanı recekti ki bir de ne görsün, arka laslıyor, romancı gibi onun karakteri tik güm! Zavallım onu da değiştirip, ne tuhaf huylar ekliyormuşum. Jane, stepneyi taktı. Bütün bunlar olurken, ne vakittir bir eş arıyor, bir an ön otoparka bakan mutfak penceresinde, üstünde çiçek desenli pijaması, elinde kahve fincanıyla Jane’i mutlu gördüm. Çöpçatanlık siteleri... Eskiden bende böyle dedikoduculuk hiç yoktu, eyvah ki, Mr. Harold’dan bulaştı. Jane bu alanda yalnız değildir. 38 milyon nüfuslu Kanada’nın resmi istatistik dairesine göre 14 milyon 200 bin bekârı var; neredeyse yüzde 30’u. Bunca bekârın yüzde 36’sı online buluşma sitelerinden çöpçatanlık rica ediyor. Web sayfalarında eş arayanların tamamını ciddiye almamak lazım, fakat istatistik böyle düşünmez. Zira geçici hatta bir kerelik ilişki peşinde olanları, meraktan bu işe kalkışanları yahut evliyken kaçamak yapmak isteyen gibilerini de dikkate alırsanız, yine de şöyle böyle 35 milyon bekâr ciddi ciddi eşini buradan bulmak istiyor diyebiliriz. İnternette eş avcılarının yüzde 68’i erkekmiş. 2020 yılında Jane gibi Kanadalı bekârların bu sitelere ödediği para dudak uçuklatıyor: 8 milyar dolar. Tabii web sayfalarının ciddileri var, adaylara öyle sorular soruluyor ki onlara kül yutturamazsınız. Ciddi ciddi yuva kurmak isteyenleri ötekilerinden hemen ayırıp niyetlerini anlıyor. Öte yandan, bu evlilik sitelerinin çeşitli din ve mezheplere göre eş arayanlara, eşcinsel evlilik veya beraberlik isteyenlere, yaş, meslek grubu, hatta siyasal düşünce biçimlerine göre çeşitlilik kazandığını söylemeliyiz. Mr. Harold, Jane’nin hangi siteden bu delikanlıyı bulduğunu bilemedi, gazeteciliğin “Neneredenasılne zaman!” sorularını sormayı bilmiyor tabii. Onun dedikodu sermayesi bu kadar. Öyle böyle derken, bakmışsınız, Jane de evlenmiş, “gelin çıkmış evinden hem sonra nikâhta keramet vardır, bakarsınız sever, sevilir; bir yastıkta kocarlar...” Dedikoducu olamadıysam da haminneler, babaanneler, anneanneler gibi lakırdı da etmez değilim hani.. senolasenola@gmail.com Deniz Arda’nın esrarengiz ölümü... Deniz Arda, İsveç Silahlı Kuvvetleri’nin kilit görevler OSMAN İKİZ için özel yetiştirilmiş elit komandolarından biriydi. Stockholm’de deniz kuvvetlerine bağlı bir askeri okulda komando eğitimi veriyordu. Kendisi dört ayrı komando eğitimini üstün dereceyle başarmıştı. Tekvando’da siyah kuşak sahibiydi. Başarılı bir geçmişi vardı. Girdiği her sınavı üstün derecelerle geçmiş, gösterdiği başarılarla birçok nişan kazanmıştı. Ailesi Ayvalık kökenliydi. Türkler arasında tanınan biri değildi. Muhtemelen silahlı kuvvetlerdeki özel konumu nedeniyle memleketlilerinin arasına karışmamaya özen göstermişti. O da 30 yıldır yaşadığım mahallede oturuyormuş ama fotoğraflarına dikkatle baktım, belleğimde Deniz Arda’nın yüzüyle ilgili hiçbir iz yoktu. Adı, koşuya çıktıktan sonra kendisinden hiç haber alınamadığı basına yansıyınca duyuldu. Gazetelerde üstün özellikleri olan bir asker olarak söz ediliyordu. Herkes şaşırmıştı. Fotoğraflarından da güçlü kuvvetli olduğu anlaşılıyordu. Kimse 30 yaşındaki bu maharetli askeri ölümle bağdaştıramıyordu. Sohbetlerde, Deniz’in çok özel bir görev üstlendiği, bu yüzden önce kayıp sonra ölü olarak kayıtlara geçirileceği gibi senaryolar üretiliyordu. On binlerce saat arandı Deniz Arda’nın son görüntüleri güvenlik kameralarınca 12 Kasım’da spor salonundan çıktığı sırada ve sonrasında markette alışveriş sepetini kasa önünde boşaltırken kaydedildi. Ertesi gün 17.30’da da telefon mesajıyla kardeşine 50 kilometrelik bir koşuya çıkacağını bildirdi. 15 Kasım’da da 50 askerle birlikte İsveç’in kuzeyine uçacak, onlara özel eğitim verecekti. Ailesi, kaybolduğunu 18 Kasım’da kuzeydeki eğitime gelmediği bildirilince öğrendi. Bunun üzerine ulusal parkın içindeki koşu parkuru üzerinde yoğun bir arama çalışması başlatıldı. Arama çalışmalarına or Deniz Arda du, gönüllüler ve ülke çapında örgütlü “Missing People” (Kayıp İnsanlar) örgütü katıldı. Katılanların sayısı ve sarf edilen zamana göre 2020 sonunda arama çalışmaları 30 bin saati bulmuştu. Günleri, haftalar izledi; haftaları, aylar. Deniz, koşu parkurunda bulunamadı. Bu arada gazetelerde de olasılıklar üzerine yığınla yorumlar yapıldı. Acaba kaçırılmış mıydı? İntihar etmiş olabilir miydi? Yabancı istihbarat servislerinin bir komplosuna mı kurban gitmişti? Ulusal park 80 kilometre koşmaya elverişli. Böyle geniş bir alanda arama çalışmalarının zor olacağı belliydi. Bu yüzden arayanların sayısı azalsa da çalışmalar aralıksız sürdürüldü. Ta ki 27 Şubat’ta Deniz’in cansız bedenine rastlanıncaya kadar. Rastlantıyla bulundu Aramalara binlerce kişi katılmasına rağmen Deniz’in cansız bedeni, doğada gezmeye çıkan biri tarafından rastlantı eseri bulundu. Ormanda gezen Orij Lozowski, koşu parkurunun dışında, kimsenin gelip geçmediği bir yerde önce ayakkabı ve pantolon, etrafına bakındığında da kovukta cansız bir insan bedenini gördüğünü bildirdi. Deniz’in cansız bedeninin bulunduğu haberi 8 Mart tarihli gazetelerde yazıldı. Ceset tanınmaz halde olduğundan Deniz’e ait olduğu DNA testiyle saptandı. Polisten yapılan açıklamada, bir suç belirtisine rastlanmadığı için cinayet şüphesinin ortadan kalktığı, muhtemelen dosyanın da kapatılacağı bildirildi. Haberlerde yer alan bilgilere göre Deniz Arda’nın bilgisayarında, cesedinin bulunduğu yerin fotoğrafları varmış. Aynı yeri internet üzerinden de birkaç kez aramış. Neden aradığını bilmek olanaksız. Gazetelerdeki fotoğraflardan görüldüğü kadarıyla çok özel bir yer değil. İsveç’te, kovuklar da bulunan yüz binlerce kayalık vardır. Orası neden ilginçti? Tuhaf. İnsanın aklına başka sorular da geliyor. Deniz Arda, çok geniş alana yayılan ormanlık bir bölgede saatlerce sürecek bir koşuya çıkıyor. Peki, cep telefonunu neden evde bırakıyor? Deneyimli, zeki, İsveç Ordusu’nda çok kritik görevler üstlenmiş bu genç subay, nasıl oluyor da telefona ihtiyacı olmayacağını düşünebiliyor? Deniz, koşu parkurunda ayak burkulması gibi bir nedenden dolayı sakatlanıp kalsaydı birkaç saat içinde bulunurdu. Parkur dışındaki alanlarda aramalara köpekler katıldı mı? Katıldıysa çok derinlerde olmayan kayalık yerdeki cansız beden neden bulunamadı? Bu esrarengiz ölüm, belki bir gün, bir romana konu olur da zihnimiz biraz açılır. osman.ikiz@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear