14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 21 MART 2021 PAZAR YORUM/HABER Hep sil baştan yeniden! Yalan yok, acayip canım sıkılıyor. Altı milyon insanın oy verdiği, Meclis’in üçüncü partisi HDP’nin kapatılması için harekete geçildi. Kürt düşmanlığı yeniden hortlatılıyor. Nasıl canım sıkılmasın, biz neden hep geriye gidiyoruz, geleceğe bir türlü adım atamıyoruz? İçim sıkılırken haydi pazara gideyim diyorum; oradaki çok renklilik sıkıntımı hafifletir, artık ahbap olduğum pazar ahalisiyle bir iki laf ederim. Bir minibüse biniyorum, içeride benim gibi pazara giden kadınlar, işe giden erkekler ve gençler var. Birden gençlerden birinin telefonu çalıyor ve telefonu açan genç Kürtçe konuşmaya başlıyor. Minibüste bir suskunluk, birden içim ürperiyor, “Eyvah, birileri gence saldıracak” diye bekliyorum, düşündüğüm az sonra gerçekleşiyor; bir erkek vatandaş “Burası Türkiye, Türkçe konuş arkadaş!” diyor, bir iki kadın da “Evet, evet” diyerek başlarıyla tasdik ediyor. Genç şaşırıyor, elinde telefon adeta özür diler gibi “Memleketten annem arıyor, Türkçe bilmez” diyor. Suskunluk. Pazaryerinde iniyorum ama canım hiçbir şey almak istemiyor, hemen oradaki bir kahveye çöküp usuldan ağlıyorum ve içimden sessizce yazımı yazıyorum: Bir ülkede bir küçük oğlan çocuğu yaşarmış, oğlan çocuğunun tek rüyası bir spor ayakkabıymış; çünkü bu spor ayakkabı onu pek bir golcü yapacakmış ama bu ayakkabının fiyatı çok pahalıymış. Mahallede çocuklar, spor ayakkabısı olmadığı için onu oyuna almazlarmış. Küçük oğlan çocuğunun babası işsizmiş, bütün gününü kahvede geçirirmiş, annesi temizliğe gidermiş ve onun kazandığı para, oğlan çocuğuyla birlikte yedi kardeşin anca karnını doyurmaya yetermiş... Bir gün küçük oğlan çocuğunun futbol oynayan arkadaşlarını mahzun mahzun izlerken gören annesi karar vermiş, kefenlik olarak tuttuğu tek altın dişini çektirip oğlan çocuğuna istediği ayakkabıyı almış. Bu oğlan çocuğu Türk müymüş, Kürt müymüş önemli mi?.. O sadece diğer çocuklarla birlikte futbol oynamak istiyor, bir çift iyi ayakkabısı olsun istiyor. Bu ülkede bir kız çocuğu yaşarmış, annesi doğum üstüne doğum yapınca kız çocuğuna “Artık okul önlüğünü çıkar, çocuklara sen bakacaksın” denmiş. Ardından gelen bütün çocuklara bakmış ve henüz on yaşında yaşlanıvermiş. Kurabildiği tek hayal, iyi bir gençle evlenip kendi çocuklarına bakabilmekmiş. Bu kız çocuğu Türk müymüş, Kürt müymüş önemli mi? Sabah sabah sizlere Kemalettin Tuğcu edebiyatı yapmışım gibi geliyor, haklısınız.. Ancak bu oğlan çocuklarının, bu kız çocuklarının sayısı sanılandan daha fazla ve ne yazık ki hepimizi kuşatan tuhaf ve bence fevkalade tehlikeli gündemin bu çocuklar hiç umurunda değil. Ve ben müthiş bir hayal kırıklığı içinde, nihayet yüzde 10’luk barajı açan HDP yola düştüğünde neler kurmuştum onları düşünüyorum. Bıraksalardı, kayyımlarla, hapislerle kuşatılmaya çalışılmasalardı yapabilirlerdi, spor ayakkabısı olmadığı için top oynayan arkadaşlarına mahzun mahzun bakan küçük oğlan çocuğu için, henüz on yaşındayken hayallerine kıyılan küçük kız çocuğu için, sosyalist bir söylemi bir zamanlar Türkiye İşçi Partisi’nin yaptığı gibi Meclis’e taşıyabilirlerdi. Bu ülkede yaşayan tüm mazlumların partisi olabilirlerdi. Kadınların partisi olabilirlerdi. İşçilerin partisi olabilirlerdi. Tarımı çökertilmeye çalışılan bu tarım ülkesinde topraksız köylünün partisi olabilirlerdi. Madenleri yabancı şirketlere peşkeş çeken kanunların karşısında durup en kahramanca savaşabilirlerdi. Dipsiz bir kuyuya atılan işsizlerin partisi olabilirlerdi. Binlerce üniversitelinin partisi olabilirlerdi. Benim, sizin, hepimizin partisi olabilirlerdi. Böyle bir partiye hepimizin ekmek ve su kadar ihtiyacı vardı. Bütün bunlar için hem Kürt milliyetçileriyle hem Türk milliyetçileriyle savaşmak gerekirdi. Elbette bu, dağda savaşmaktan daha zor bir şey; yüzlerce yıllık önyargıları kırmak zor iştir ama onlar bu zor işi başarabilirlerdi. Ve hayal bile edilemeyecek bir desteği arkalarına alabilirlerdi. Çabaladılar, binlerce üyeleri içeri alındığında bile kimselerin sesi çıkmadı, onları tek başına bıraktık. Batının, doğunun, kuzeyin, güneyin partisi olabilirlerdi. Ne yazık ki olmadılar, olmalarına izin verilmedi. Bu ülke bir müthiş fırsatı daha kaçırdı. Ama can çıkmayınca umut tükenmez öncelikle bizim Türk, Kürt, Laz, Çerkez hepimizin yıllardır süren ve dönüp kendimizi vuran, şu çok erkekçe söylemi ve davranış biçimlerini değiştirmemiz gerektiği. Evet, analar, bacılar, gelinler... Yola çıkmalısınız; siz küçük kızlarınızın mahzun yüzünü bilirsiniz, ayakkabısız oğlan çocuklarının çektiği utancı da... Umut sizde! 21 MART 2021 SAYI: 34861 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ekler) Görsel Yönetmen Münevver Oskay l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: l İstanbul: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Yenibosna mh. 29 Ekim Cd. no: 11A/41 Bahçelievler/İstanbul Tel : 0212 454 35 10. l Ankara : İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Saracalar mh. 57. cd. no: 21/A Akyurt/Ankara Tel : 0312 353 29 61. l İzmir: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Fatih mh. 1199 sok. no:1/7 SarnıçGaziemir/İzmir Tel : 0232 483 96 60. l Adana: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Levent mh. 1791 sok. no: 33/A Yüreğir/Adana Tel : 0322 346 36 25. l Trabzon: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Organize sanayi Bölgesi no: 2 Arsin/Trabzon Tel : 0462 711 40 20. Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 05:34 06:59 13:16 16:41 19:24 20:43 Ankara 05:20 06:44 13:01 16:26 19:08 20:26 İzmir 05:45 07:07 13:24 16:49 19:31 20:47 17 Temmuz 1915 tarihli Fransız Le Flambeau (meşale) dergisinin kapağında İstanbul silueti vardı. Savaş şubat ayında başlamış, Britanya Birleşik Krallık ve Fransa Cumhuriyeti zırhlılarından oluşan mağrur düşman donanması Çanakkale’nin kolay geçilmeyeceğini anlamış, ama boğazı aşıp asıl erek, İstanbul Boğazı’na demirlemek umudunu yitirmemişlerdi. Üç sayfalık baş makale, Alacağımız Şehir başlığıyla Claude Farrère imzasını taşıyordu: “Almanya, İttihat ve Terakki’yi sadece Rusya ile savaşacaklarına inandırmıştı. Türkler, saldırıda Almanya’nın oynadığı sinsi rolü, Çanakkale Boğazı’nda İttifak Devletleri donanmasının muazzam kütlesini görünce anladı. Çar’ın mavi haçlı Aziz Andreas bayrağını gözledikleri ufukta, İngilizlerin Aziz George haçı ve Fransız Cumhuriyeti’nin üç rengi dalgalanıyordu. Bahtsız Türkler, acımasızca aldatılmışlardı. Eğer ittifak donanması komutanı Türklerin geldiği oyunu bilseydi, ülkeyi daha yakından tanısa ve zırhlıları bekletmeden savaş alanına sürseydi; Almanlar boğazı mayınla döşeyecek zamanı bulamaz ve Bouvet, Triomphe, Majestic* ile daha nice müttefik savaş gemisi Çanakkale sularına gömülmez, Konstantinopolis de bugün alacağımız şehir değil, aldığımız şehir olurdu.” Bedhahlıktan muhipliğe Claude Farrère, deniz subayı iken yazdığı kitaplarla ünlenmiş bir edebiyatçıydı. 1903’te kendisi gibi deniz subayı yazar Pierre Loti’nin komuta ettiği Fransız torpidosu Vautour ile geldiği İstanbul’da iki yıl kalmış, komutanı ve idolü Pierre Loti’yle birlikte Türklere büyük sevgi besliyordu. Tabii ki Fransız milliyetçisi olarak İstanbul’u almak istiyordu. Ama yukarıda kısacık son bölümünü okuduğunuz yazının tamamı, İstanbul’a ve Türklere olan hayranlığıyla doluydu. 1905’te Uygarlar adlı romanıyla GonSevgili Yazarım, Çalışmalarınızı, konuşmalarınızı ilgiyle ve beğeniyle izleyen, okumaya yazmaya meraklı, Çanakkale’de yaşayan bir beyin ve sinir cerrahisi uzmanıyım. Size yıllar içinde çokça yazdım, birçok okurunuz Dahili ve harici arasından hatırlar mısınız, bilmem. Buraları dünya gözüyle ilk kez bedhahlar 1987’de çiçeği burnunda bir hekimken gördüm. Tarihi yarımadada 57. Alay Şehitliği’ni gezerken bir kabir court Edebiyat Ödülü’nü kazanan yataşı dikkatimi çekti: zar, 1917’de ordudan ayrıldı ve İstiklal ALEKSİ VASİLYU Savaşı sırasında kendi hükümetine karTabip Yüzbaşı şı Türkiye’yi savundu. Milli Mücadele’nin İstanbul Avrupa’da duyulmasında önemli rol oy ... 1880/ ...Ağustos 1915 nadı. 1922’de İstanbul’a geldi, görüşmek Doğum ve ölüm tarihini gün olarak istediği Atatürk’le İzmit’te buluştu, Bü hatırlayamıyorum ama 35 yaşında şeyük Taarruz öncesi Adapazarı’na kadar hit düşüp bu topraklara karışmıştı. Etona eşlik etti ve Fransa’nın savaştan çe kilendim, duygulandım. Yıllar içinde kilip Türkiye ile barış imzalamasında bü Yarımada’yı ziyaret ederken hep mesyük emeği geçti. lektaşım Aleksi’ye de uğradım. Atatürk’ün kendisine teşekkürüne, “Ben Aradan zaman geçti ve beş yıl önce sizi müdafaa etmekle ancak hak ve hakikati Çanakkale’ye yerleştim. İlk fırsatta oğmüdafaa etmis¸ oldugˆum için minnettarlıgˆa lumu yanıma alıp Aleksi’yi ziyarete githak kazanmıs¸ ve bu vazifeye ilelebet de tiğimde, güncel tabirle “şoke oldum”. vam edecegˆim. Yaşasın Türkiye, yaşasın Meslektaşım yoktu yerinde. Saatlerce Mustafa Kemal!” sözleriyle karşılık veren dört döndüm kabristanda. Mezarı ortayazarın adı, bugün İstanbul’daki Klodfa dan kaldırmışlardı. rer Caddesi’nde yaşatılıyor. Hikâye aslında daha uzun ama zaBu vefadır ve vefa, hak edenlere ırk, manınızı almamak için özetliyorum: renk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı yap Genelkurmay’a yazdım, aradım, soruşmaksızın değer veren bir yüce insanlık turdum ama nafile. Ne kadar büyük bir duygusudur. vefasızlık, değerbilmezliktir bu yapılan... Eğer Aleksi Vasilyu hakkında ciddi bilMüslüman değil diye mezarı yok edilen şehit gilere ulaşırsam bulduklarımı yazıya dökmeyi hayal ediyorum ama ne yazık ki çok umutlu değilim bu konuda. Bugünkü KünGeçen yıl Çanakkale’deki savaş sü ye yazınız da umudumu yeşertmiş değil, recine ilişkin 23 Ağustos 2020 tarihdoğal olarak. Ama böylesi bir duyarlılığa li Künye başlıklı yazım yayımlandısahip olan sizinle paylaşmadan edemeğı gün, kadim okurum Op. Dr. Cengiz dim duyup düşündüklerimi. Kara’dan aldığım epostayı, bugüne Sevgi ve saygılarımla, saklamıştım: Cengiz Kara İşte vefasızlık, nankörlük, hatta nadanlık! 106 yıl önce Çanakkale’yi savunan Türk ordusunda harici bedhahlarla savaşırken şehit düşen bir askeri doktorun adını ve mezarını Rum asıllı diye ortadan kaldıran zihniyet; halkı “Ne mutlu Türküm” yerine “Elhamdülillah Sünni Müslümanım” demeye zorlayan dahili bedhahların zihniyetidir. O dahili bedhahlar ki yalancı, çıkarına çalışkan, ilkesiz oldukları, küçükleri cinsel ve tinsel anlamda sömürdükleri, kadınları insandan saymadıkları, yaşlıları da yük ve hakir gördükleri için yurttaş milletini değil, biat ümmetini çok sevmektedirler. Varlıkları, yolsuzluğa armağan olsundur. Ülküleri, ülkeyi soymak ve ortaçağ cehaletine geri döndürmektir. Ve harici bedhahlara yenilmeyen Türkiye, dahili bedhahlarına yenilecek olursa, tarihten de siyasal coğrafyadan da silinecektir. *Fransa ve Britanya savaş gemileri FETÖ İMAMI OLMAKLA SUÇLANIYOR Kasım Davas yakalandı FETÖ’nün sözde “Trabzon yargı sorumlusu” olma suçundan aranan eski Danıştay üyesi Kasım Davas, MİT ve Emniyet’in ortak operasyonuyla Ankara’da bir sitede yakalandı. Ankara’nın Çankaya ilçesine bağlı Mutlukent Mahallesi’nde bir sitede saklandığının tespit edilmesi üzerine operasyon düzenleyen güvenlik güçleri, Davas’ı, aracıyla kaçmaya çalışırken sitenin girişinde yakaladı. FETÖ itirafçısı eski Gemlik Kaymakamı Cahit Işık, Davas’ın Trabzon’da hâkim, savcı ve kaymakamların imamı olduğu yönünde ifade vermişti. Davas’ın 8 yıl 9 ay kesinleşmiş hapis cezası olduğu belirtildi. l DHA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK HASAN OCAK IÇIN ADALET Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri dün 834. oturumunu düzenledi. İnternet üzerinden yapılan eylemde 21 Mart 1995’te Avcılar’da gözaltına alınan ve 58 gün sonra cenazesi Ataşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunan öğretmen Hasan Ocak için adalet istendi. Anneler tarafından yapılan açıklamada, “Hasan Ocak dosyasında etkin, eksiksiz, insan haklarına saygılı ve adil bir soruşturma yürütülmesi için yargı makamlarını göreve çağırıyoruz” denildi. Basın açıklamasını Hasan Ocak’ın ablası Aysel Ocak okudu. l İSTANBUL/Cumhuriyet behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Doldur boşalt, bağ yap Türk Dil Kurumu “tepe sersemliği” tanımı yapmamış. Tarifi ve uygulamayı ucube sistemimizin başına bırakmış. Zira, her şeyin, herkesin başı o. Sonu da o olur ki zaten oluyor: Gece yarısı göreve getirdiklerini, gece yarısı ekspresi ile yolcu ediyor. 20 ayda, dört Merkez Bankası başkanı değiştirdi. Başkanların görev sürelerini bari kısa dönem askerlik kıdemlerine saydırsa. Artık AKP’liAKP’siz herkes tepe sersemidir. Bundan kurtulmanın yolu yakında ilan edilecek erken seçime dek evlere kapanıp dizi film izlemektir. Pandemiden kurtulmanın da en garantili yolu budur. Ama bu yolun sonu yoktur. Yolun sonununu Reyiz kendi elcağzıyla hazırlıyor: Çarşambanın gelişini cuma çıkışında ilan etmesi bundandır: “Büyük Kongre’deki konuşmam 2023’ün manifestosu olacak!” H Türk Dil Kurumu’nun “manifesto” tarifi şöyle: “Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen liste.” Demek ki Reyiz iktidar gemisindeki bazı malları boşaltacak. Sistemin sonu da böyle gelecek, inşallah! Haşa bu bir beddua değildir. Görünen kılavuzsuz köydür. Zaten İslam dini ayet ve hadislerde “zulüm ve haksızlığa dayanması şartıyla beddua etmenin caiz olduğunu” kabul ediyor. “Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez ancak zulme uğrayanlar hariçtir”. (Nisâ 4/148) Bu ayet, tefsir edenlerin, haksızlığa uğrayanların, zalime beddua etmelerine izin verdiğini belirtmişlerdir. (TDV İslam Ansiklopedisi Beddua ) H Beddua hukuken de caizdir: “Yargıtay’ın kararına göre ‘Allah belanı versin’ şeklindeki beddua ve kaba hitap tarzı sözler, mağdurların onur, şeref ve itibarını rencide edici boyutta olmaması sebebiyle (..) mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır.”(16.6.2019 Hürriyet) Beddua, duanın kardeşidir. İkisi de vatandaşlar için ana sütü kadar helaldir. H Milletçe 7/24 yığınla söze, söyleme ve olaya maruz kalmanın kafa karışıklığını yaşıyoruz. Ailelerin sınava girecek gençlere duasıdır: “Allah zihin açıklığı versin!” Bir İskandinav ülkesinde beşon yılda bile gerçekleşmeyen gelişmeleri biz bir iki güne sığdırıyoruz. Şairlerin, romancıların, “hayatı yoğun yaşamak” dedikleri tam da bu. Belki de çok müstesna bir yaşam hazzı bu. Ama giderek hissizleşme tehlikesine maruzuz. Karadeniz’deki doğalgaz zenginliğimizi konuşmaya doyamamışken, uzay projelerimizden, aya gidecekler listesinde kaç kadın yurttaşımızın yer alacağı tartışıyoruz. Sonra sadece kendisine karşı sorumlu olması gereken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı çıkıp parti kapatma kararıyla gündemi teslim alıyor. Yetmezmiş gibi Reyiz aniden Putin’e “Katil!” diyen Biden atışmasına müdahil oluyor. Biden’a “Çok şık cevap verdiğini” söylüyor. Bu trafik ortasında halkımız sınırdan sınıra savruluyor. Ruhbilimcilerin, sınırda (borderline) kişilik bozukluğu dedikleri bir hal bu olmalı. H Reyiz “Aya çıkacağız” dediği gün, demek, “Biz Heybeli’de her gece mahtaba çıkardık!” şarkısı gerçek olacak diye sevinmiştim. Oysa asıl amaç uzaya çıkmakmış. Buna da sevinmeliyiz. “İstikbal göklerdedir!” diyen Atatürk’ün sözleri hayatiyet kazanacağı için. H Bu arada Danıştay’ın da sonunda “Cumhur İttifakı”na dahil olduğu ortaya çıktı: “Andımız”ı iptal etti! Bu durum, “Tanrı Dağı kadar Türk”lüğü ile övünen Bahçeli’nin nedense kanına ve sinirine pek dokunmadı. Zira Reyiz anında müdahale etti: “Andımız, İstiklal Marşımızdır!” dedi. Buna çok sevinmeliyiz. “Andımız, ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkımızdır” da diyebilir “Dombra” da.. H Siyaset, cesaret, dirayet, feraset, basiret, hitabet, belagat sözcüklerindeki uyum ve uyak boşuna değildir. Bunların her liderde bulunması gerekir. Bulunmuyorsa istim arkadan da gelebilir. Reyiz’de mesela basiret ve feraset yoktur. Olsa, çevresini Fethullahçı kadro ile tahkim eder mi idi? Orduyu, yargıyı, bürokrasiyi teslim eder miydi? Gülen’e ilahi sıfatlar atfedip “Gökten ne yağmış da yer kabul etmemiş” der miydi? Sonunda da “Rabbim beni affetsin!” durumlarına düşer miydi? H Dirayet, basiret, feraset olsa ülkenin milyarlarca dolarını hem F35’ler için ABD’ye hem S400’leri için Rusya’ya kaptırır mıydı? Reyiz’in dirayeti partisinde söküyor. Bu çarşamba yeni bir manifesto ilan edecek. Hangi mallarla doldur boşalt yapacak, göreceğiz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear