23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 1 MART 2021 PAZARTESİ KÜLTÜR Hayatımızın içinden geçen tramvay Pandemi günlerinde kapalı kalmanın bana bir faydası, bol bol kitap okumak oldu. Son dönemde, sevgili Müjdat Gezen’in Kırmızı Kedi Yayınları’ndan “Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya” başlığıyla çıkan anıları bende ayrı bir iz bıraktı. Ne güzel isim… O tramvay aslında hepimize, en azından Müjdat ile aşağı yukarı aynı dönemlere, aynı altüstlüklere, aynı İstanbul’a tanıklık etmiş olanlara, “Neredeydik, nerelere geldik” sorusunu sordurarak bizim de hayatımızın içinden geçiyor. Kalemi asla durmayan ve önemli bulduğu her şeyi, her yerde, her an not alan Müjdat Gezen, bu defa bugüne kadar yazmadıklarını bulup çıkarmış, hem geçmişe hem bugüne bakarak düşüncelerini, duygularını, izlenimlerini paylaşmış. Ömür muhasebesi, gelinen yaştan geriye bakıp çocukluğunu, gençliğini anlamlandırma, yaşamı ve ölümü sorgulama gibi temel soruların sürekli kendilerini hissettirdiği, yürek çarpıntısı gibi kısa “anı çakmaları”ndan oluşan etkileyici, su gibi okunan bir kitap çıkmış ortaya. Müjdat’ın eşi, dünya güzeli Leyla Gezen ve kızı Elif Gezen de önemli yer tutuyorlar kitapta. Yazarın yüreğinin hassas telleri onlar. Anlatıma da yansıyan o yumuşaklık, tanıdığım Müjdat’ın her an koşmaya başlayacakmış gibi duran, verdiği kararı anında uygulamak isteyen yapısının kontrpuanı gibi… Bu yazdıklarıma bakıp da ciddi, asık suratlı, hüzünlü satırların sizi beklediğini düşünmeyin. Müjdat bu, en ağır felsefenin bile içine öyle bir çift laf, öyle bir espri oturtuverir ki okurken dikkat etmezseniz benim gibi yataktan düşmenize ramak kalır. Alın size bir örnek: Müjdat, Mehmet Ali Erbil’in sunduğu bir televizyon programına konuk olur; yanında oturan beyefendiye bir bakar, ağzındaki dişler altın kaplama. Dayanamaz, espriyi patlatır: “Beyefendi dikkat edin, ağzınıza hırsız girer!” İlker Başbuğ Zor zamanlarımda bana MSM’de çalışma olanağı tanımasının, sahnesini açmasının yanı sıra, elli yıllık dostum Müjdat’a çok önemli bir buluşmayı da borçluyum. Bir gün, MSM’deki öğrencilerimle “Kuvayi Milliye Destanı” provasındayken haber geldi, Müjdat’ın ofisine gittim. İlker Başbuğ ile birlikte oturuyorlardı. 26. Genelkurmay Başkanı İlker Paşa, yandaş medyanın yanı sıra “yetmez ama evetçiler”in de katkılarıyla örülen karalama kampanyalarının ardından, akla ziyan bir şekilde “terör” suçlamasıyla iki buçuk yıl cezaevinde yatırılmış ama orada da önemli kitaplar kaleme almıştı. Beni görünce ayağa kalktı, kollarını açtı, “Siz de çok çektiniz, biz de” dedi, birbirimize sarıldık. Müjdat’ın önerisiyle sahneye koyduğum, Paşa’nın “20. Yüzyılın En Büyük Lideri Atatürk” kitabından hareketle, Melike İlgün ile birlikte oyunlaştırdığı “Mucize”, üretken bir yazar ve gerçek bir Cumhuriyet aydını olan İlker Başbuğ’la onur duyduğum dostluğumun başlangıcı oldu, bu yüzden bendeki yeri ayrıdır. Umut Müjdat Gezen’e özellikle bu iktidarın son yıllarında çok çektirdiler. Bu memleketin iki duayen tiyatro adamı olarak Metin Akpınar ile birlikte, dört yılı aşkın bir ceza talebiyle yargılandıkları “cumhurbaşkanına hakaret davası” bunun en son ve somut örneği. Ama Müjdat asla enseyi karartmıyor, umut aşılamaya devam ediyor: “Umut yoksa sen de yoksun. Geminin gittiği istikamete bakacaksın. Daima, hep, her zaman biri seren direğine çıkar ve bağırır: ‘Kara göründüüü!’ ” Mutlaka okuyun, çok seveceksiniz, sanatta altmışıncı yılını devirmiş ama çocukluğunu yitirmemiş bu büyük sanatçının tramvayının arkasına siz de asılmak isteyeceksiniz… Bay Sinema, ekranda değil kitapta Tam da bir zamanlar Yeşilçam’ın merkezi İstiklal Caddesi’nde, Pera’da Sinema Müzesi ve Atlas Sineması restore edilip açılmışken Yeşilçam’a damgasını vurmuş, Türkiye’nin ilk sinema müzesi TÜRVAK’ı kurmuş bir prodüktör, Türker İnanoğlu’nun sinema serüvenini anlattığı kitabı çıktı. Türker İnanoğlu’nun senaryo tadındaki anıları geçmişe özlem dolu. KONUK En güzel köy olarak yorumladığı Kanlıca’nın da Beyoğlu’nun da özünü bilen ve vefasını ödeyenlerden YAZAR EMEL SEÇEN Türker İnanoğlu. 1957 yılında Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu ikinci sınıf öğrencisi iken tesadüfen sinemaya geçişi, her soluğunda sinema ve sanat ile dolu yaşamından “Bay Sinema’nın, Serpil Akıllıoğlu tarafından yazılan son kitabı, “Sinemaya Adanmış Bir Ömür, Türker İnanoğlu Acısıyla Tatlısıyla Sinema Anıları” üzerine Kavacık’taki TÜRVAK Türker Usta ile Kavacık’taki TÜRVAK Türker İnanoğlu Vakfı’nda buluştuk. İnanoğlu Vakfı’nda buluştuk. Kendisinin çetin hastalık sorunlarına rağmen, özenle karşıladı bizi, baba dostu. yolunun arkasında bir köşk tercih ettiler. n Sanırım sizin asistanlığınız böylece n Büyüdüğünüz yer Kanlıca’da, bir tarafınızdaki yalıda Ordinaryüs Profesör Feridun Ahıska, diğer tarafta Osmanlı sadrazamlarından Saffet Paşa’nın yalısında ise Fransız terbiyesi ile büyümüş, hep devam etti. Hep imkânsız görünenleri başardınız, Tarlabaşı’nda bir sokağı Napoli’ye çevirdiniz. Tesadüflere sonra döneceğim ama yetmişli yıllara damga vuran Aşk Gemisi filmi, bir bölümü İngiliz Shell Company’nin Türkiye İşlet Yunanistan’da çekilince Türkiye’de de mesi Yönetim Kurulu Üyesi Kadri Cena çekilmesine karar veriliyor, gelişmeler ni Bey oturmakta ve kendisi muhteşem ne şekilde oldu? yalıyı ücret almadan filmcilere tahsis Evet, yürütücü prodüktörlüklerim var, ediyor, tek bir şartla: senaryoyu incele Alman yecek ve beğenecek. Sizi, siz yapan serüven iki Usta sohbeti yalı arasında doğuyor: Evet, Kadri Cenani bitirirken şöyle NDR televizyonunun işlerini de yapıyordum. Truva ve Schlieman/ Priamus Hazinesi adlı filmin Türkiye bölümlerinin prodüksiyonluğunu yapıyordum, filmin yönetBey’in, 24 odalı, içinde diyor: meni Yahudi asıllı bir Almandı ve hamamı olan, 3 salonlu tarifi zor yalısı ve kendisi para almadığı gibi 40 kiTeşekkür ederim, filmde yardımcı roller için sunduklarım arasından oyuncuları bulmuş, fakat şişman orta yaşşilik ekibin neredeyse yemek ücretlerini de karşılaması! Bir gün beni aradı ve “Bir ricam olacak, bubabamın gazetesi CUMHURİYET! lı Osmanlı subayını bulamamıştı. Bana göre aradıkları Almanca bildiği için Osman Ağabeydi (Osman Seden). Osman Ağabey, gün toplantım uzadı ama espri olsun diye girdiği mekânda filmcilerle randevum var, “Heil Hitler” diye şaka yaparbizim uşağın Türkçesi yetersiz beceremez, dı. Yönetmenle görüşmeye geldi ama girdiister sonra gelsinler, ister bekleyip Kanlıca ği anda odadan kıyamet sesleri yükseldi ve yoğurdumu yesinler, sen ilgilenir misin?” yönetmen Almanca olarak bağırarak “Alın “Merak etmeyin dedim”, Kerime Nadir’in bu adamı, çıkarın buradan!” diye bağırıyor! Funda romanı çekilecek ve Ozon filmin sa Meğer Osman Seden’in sempati olsun diye hibi Necil Ozon ve Yönetmen Nişan Hanyaptığı hareket, yönetmenin Auschwitz Yaçer, sanat yönetmeni Zaven var. Yalıda ağırladım. Bir yandan denizden motorlar geçiyor, kızlar el sallıyor, teklif ettim, tekhudi toplama kampındaki anılarını canlandırınca kıyamet koptu. “Aşk Gemisi” filmi için bizim Dışişleneyle de dolaştılar. Aradan bir süre geçti, ri harekete geçti, Yunanistan’da çekim Halk Film’in sahibi Fuat Rutkay ile Nişan olunca Türkiye’de olsun diye. Çekimler, Bey “Yosmanın Kızı” filmini çekecek, asis İstanbul, Efes ve Kuşadası’nda olacaktanı askere gidecekmiş, sen olur musun?, tı. İstanbul çekimlerini hiç unutmam, Bediye sorduklarında ilk cevabım “Asistan ne yazıt Meydanı’nı bir gecede sabaha kaiş yapar?” oldu. “Yönetmene yardımcı olur, dar yıkattık, seyyar satıcılara camlı vitbaşarılı olursa yönetmen olur” dediklerinde rin yaptık, bembeyaz formalar ve eldivenAmerikan filmlerine hayrandım zaten, Türk ler hazırlattım. Balık Pazarı’nın üzeri bir filmlerinden beni en çok etkileyenler Mah gecede tenteyle kapatıldı, Karaköy’e demut Karakurt’un Gülistan Güzey’in oynadı mir atan Aşk Gemisi’ni formalı hamallar ğı “Allahaısmarladık” ve Ayhan Işık’ın oy karşıladı, amacım “Modern Türkiye” sunadığı “Kanun Namına”ydı. nabilmekti ki Amerika’dan Milliyet gazen Hayatınız tesadüf mü? O film için yalı kullanılmamış ve siz biraz zor ikna oltesinin sahibi Ercüment Karacan arayıp “Tebrik ederim, çok değişik ve modern muşsunuz sanırım. Tabii, biraz kayıtsız olduğumu gördüklebir İstanbul sundunuz” dedi. n Elia Kazan da mı tesadüf? rinde bana “Sizin okuldan Lütfi Akad, Atıf Aslen Türk asıllı, Kayserili ünlü yönetYılmaz, Çolpan İlhan var” deyince bir de men Elia Kazan, İpek Film’in sahibi İhsan neyeyim istedim. O yalı evet, kullanılmadı çünkü yalıyı çok beğenmelerine rağmen Kerime Nadir, eserini deniz kıyısında düBey’in davetlisi olarak geldi, kendisinin İhtiras Tramvayı, Viva Zapata, Rıhtımlar Üzerinde gibi çok sevilen filmleri vardı. Biz şünmediğini söyleyince Erenköy’de tren Sirkeci’de çekimde iken bizim nasıl film çektiğimizi merak edip, gelmiş. Setçiler yolu yağlayıp sonra su döküyorlar, parlaması için sonra lastik yakıp onu beyaza çeviren ilaç kullanıp beyaz sis ortamı yaratılıyor, Sohban Ağabey’in işleri... Bir vantilatör yapraklar atılıyor önüne rüzgâr niyetine, adam hayFiliz Akın retle izliyor, bunların yapacağı filmden ne hayır gelecek diye? Nişantaş’ındaki İpek Film Stüdyosu’nda montajdayken geldi, kurguyu görünce sahneyi anımsadı ve hayretle “Bu” dedi sonra O gün çektiğiniz sahne, bu kadar güzel çıkabileceğiCüneyt Arkın ni hiç tahmin etmemiştim, ekip arkadaşlarına da söyle, onları da tebrik ederim” ve ilettim hepsine, o da tesadüf tabii. n Türk sinema, dizi dünyası Ortadoğu’ya hatta Avrupa’ya yeni açıldığını düGülşen Bubikoğlu şünüp, bazı dizi isimleri ile atıfta bulunuyorlar, aslında siz yıllar önce İran, İtalya ve Yunanistan’da Türkiye adını duyurmuşsunuz. “İki esir” filmi Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Kuzey Vargın, çok büyük ilgi uyandırdı ve İsTürker tanbul İran Başkonsolosu aradı, yemeğe davet etti, amacı İnanoğlu Kemal Sunal Pars Film’in sahibi Dr. koushan Gülşen Gül ile tanıştırmaktı. Düşünün Tah Bubikoğlu Sunal ran’daki film stüdyoları, İngilizler tarafından kurulmuş ve Avrupa’nın en modern sinemaları ile boy ‘En iyi ölçüşebilirdi. O zamanlarda biz Türkiye’de sahneleri, alışkanlık, tekrarsız ya da tekyönetmen Memduh Ün’ rarla çekmeye gayret ediyorduk. Dört film, Tahran Macerası ve Hırsız Kız bizim, onların çekeceği Yusuf ile Züleyha ve Melikşah. 1969 yılında, Türkiye’de yılda 250300 film çekilirken, İran’da 10 ile 15 arasıydı, çalışma tempoları düşüktü. Ama orada da sabah erken çekimleri başlatmayı, başardık. Mesleki anlamda hep büyük oynamayı seçtim, tam bir Avrupalı ve profesyonel film yapımcısı oldum. Küçük Şahit, filmi için yönetmeni de teknik ekibimi de İtalya’dan getirdim. Küçük Kovboy, için de ekibimi oraya götürdüm ki Cinecitta Stüdyoları bizim için efsane demekti. Yumurcak serisinin, Veda’sını, İtalyan yapımcı Kunkera çok beğendi, İtalya gösterim hakkını aldı ve büyük ilgi gördü. Bunların dışında, Kunkera co prodüksiyon teklifinde bulundu ve Üçkağıtçılar, Baş Belası ve Babamın Evlatları, doğdu. Üçkâğıtçılar, filmi sarayda Şah ve ailesine gösterildi. Cosmos Film, Yunanistan’ın en büyük Amerikan filmleri dağıtımcısıydı, Zaranis ile ilk olarak “Yumurcak” için anlaştık. Gala dahil ilgi çok büyüktü, Yunan televizyonu ETA’da Filiz ve İlker ile söyleşiler yapıldı. n Muammer Karaca’nın evi plato olarak kullanılıyor sanırım. Eski dostum, evet evini kullanırdık, çok keyifli bir şahsiyetti. O zamanı düşündüğümüzde, yokluklar ülkesinde onun evinde yok, yoktu. Şeker, yağ yok ama onda var. Bir gün hasta iken telefon açtı: Dışarı çıkamıyorum, gel de film çek, gözüm gönlüm açılsın, diye gittik çektik. n Sizin için Türk sinemasına damga vurmuş diyebileceğiniz en iyi film ve en iyi yönetmen, diye sorsam? Var ama ben Üç Arkadaş ve Memduh Ün derim. Türkan Şoray ilk kez kamera karşısına “Köyde Bir Kız Sevdim” adlı film ile çıktı. n Siz tesadüf diyorsunuz, ama Türkan Şoray, “Türker İnanoğlu olmasa ben belki de Fatih’te, üçdört çoçuklu evli bir kadındım, hatta anneanneydim” diyor. Fatih, Sur içinde, Sultan mahallesinden Yeşilçam’a uzanan hikâye nasıl? “Köyde bir kız sevdim” filmi için Zeki Çan aradı, param az, yönetmen yok, dedi. Filmi için oyuncular belli olmuştu, bazıları Panter Emel (hayvan dostu) olarak tanır, Emel Yıldız ve Baki Tamer başroldeydi, yönetmen olarak kabul ettim ama içime sinmeyen bir şeyler vardı, yaşı biraz olgun geliyordu rol için, üstelik oyunculuk konusunda da tatmin olmamıştım. Biz üç gün çalıştık ve dördüncü gün, Emel yanında çok güzel genç bir kızla geldi. Zeki’ye o kızı anlattım, tam filme uygun diye ama kabul etmedi çünkü çalışmaya başlanmıştı, önce Zeki’yi ikna ettim sonra yapım sorumlusu Suat’ı kızın evine gönderdik, meğer kız, Emel’in kiracısı. İş zorlaşmıştı, annesi ile ofise çağırıp anlattık, çok sevindiler, çekimlere başlandığında kamera acemiliği vardı ama oyuncu acemiliği yoktu. Evet, Sultan Mahallesin’de ilk ve son filmim Türkan Soray’ladır. Sonra Emel Yıldız’la da birkaç çalışmam oldu, aslında hepsi tesadüf. CRR’DE MODIRI ENSEMBLE KONSERI Cemal Reşit Rey Konser Salonu mart ayı konserleri tenor Laçin Modiri ve arkadaşları Özgecan Günöz (1.Keman), Hakan Güven (1.Keman), Aslı Beste Benian (Viyola), Çağlayan Çetin (Çello), Deniz Yurdakul (Kontrbas) Batuğhan Uzgören’den (Piyano)’dan oluşan Modiri Ensemble konseriyle başlıyor. Modiri Ensemble Oda Müziği topluluğu bugün 20.00’de CRR YouTube kanalında yayına girecek konserlerinde Türkiye’de daha önce yapılmadığını belirttikleri bir programı seslendirecekler. Konser, mezzo soprano ve yaylı dörtlü için yazılmış ancak orkestra ve farklı seslerle de seslendirilmiş olan İtalyan besteci Ottorino Respighi’nin (18791936)’nin Il Tramonto (gün batımı) eseriyle başlayacak. Ardından, İngiliz besteci Edward Elgar’ın (18571934) nişanlısı Caroline Alice Roberts’e armağan ettiği “Salut d’amour” çalınacak. 10 milyon dolarlık Picasso tablosu Çocuklar için de ücretsiz çevrimiçi sergi İstanbul Modern çocukları ücretsiz çevrimiçi sergi turlarıyla buluşturmayı sürdürüyor. Her persembe ve cuma günleri 11.00 16.00 saatlerinde Çocuklar “Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer” sergisinin çevrimiçi turunda sanatçının insanlığa, doğaya, yaşama dair semboller ve hikâyelerle dolu sanat dünyasıyla tanışıyor. Çevrimiçi sergi turunun ardından İstanbul Modern Eğitim Bölümü’nün hazırladığı etkinlik kartını boyayan çocuklar, “Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer” sergisinden ilhamla resimler yapıp programı tamamlıyor. Pablo Picasso’nun 1937’de resmettiği ve “Femme au Béret Mauve” adlı işi 13 Mayıs’ta Bonhams’ta müzayedeye çıkıyor. Sanatçının sevgilisi MarieThérèse Walter’ı betimlediği eserin 1015 milyon dolar aralığında alıcı bulacağı tahmin ediliyor. MARTTA SINEMA İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Film Festivali yeni seçkisini 528 Mart tarihlerinde çevrimiçi olarak sinemaseverlerin karşısına çıkaracak. Prömiyerlerini Venedik, Berlin, Kudüs, Tribeca, Cannes film festivallerinde yapmış olan ve sinema tarihinden klasiklere yer veren Mart Seçkisi 12 filme yer verecek. Program kapsamında mart ayı boyunca her hafta sonu üç farklı film gösterime açılacak. Mart programında başrollerini Margaret Qualley ile Sigorney Weaver’ın paylaştığı “My Salinger Year” (Salinger Yılım), sosyal medya ile fitness’ın nasıl kesiştiğini bir internet fenomeninin gözünden anlatan “Sweat” (Ter); Dolly Wells’in bağımsız komedisi “Good Posture” (Güzel Poz); Altın Lale’li Tsai Mingliang’ın 2020 Berlin Teddy Jüri Ödülü kazanan son filmi “Rizi” ( Days / Günler) ve başrolünde Nicolas Cage’in yer aldığı “Color Out of Space” (Uzaydan Gelen Renk) dikkat çekiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear