22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 20 ŞUBAT 2021 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Modernleşme sorunu PROF. DR. MEHMET Y. YAHYAGIL Yüzyılın sorunsalı yeni bir tür refah devletine ulaşmaksa, bu amacı gerçekleştirmek için modernleşme sürecinin dijitalizasyon ve kültürleşme ile bağlantısını hesaba katmak gerekir. Ayrıca, modern kavramının akademik açıdan teolojiyle ilişkisini ve küreselleşme olgusunun normatif olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bilindiği gibi günümüze ait, içinde olduğumuz anı yansıtan ve bu anın karakteristiklerinin bileşimi modern olarak adlandırılır. Aslında bu nedenle insanlarda “dünya küçülmektedir” algısı oluşmaktadır. Günün modernlik anlayışı bilişim ve iletişim teknolojileriyle bütünleşmekten geçiyor ama etik ilkeler ve kültürel değerlerle olan bağıntısı da önem kazanıyor. İstatistikler 8 milyarlık dünya nüfusunun yarıdan fazlasının internet kullanıcısı olduğunu gösteriyor. Küresel ticaretin devleri arasında ABD’den Amazon ilk sırayı alırken; onu WallMart Stores, Alphabet, Ali Baba ve Facebook izliyor. Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait Ali Baba dışında tamamı ABD’nin olan bu dev güçler Avrupa ülkeleri dahil tüm dünyada insanların algılarını, düşünce biçimlerini ve yaşam tarzlarını etkileyebiliyor. Tüm bu işletmelerin yönetimleri Forbes’in analizlerine göre, %94 oranında dijital dönüşümü kritik aşama olarak tanımlıyor. Japonya örneği İşte “dijitizasyon” ya da “ikinci makine devri” türlü araç ve tekniklerle toplanan bilgileri (verileri) dijitale dönüştürmek; bu muazzam veri kaynaklarının hükümetler ve işletmeler tarafından yaşamın her alanına yönelik stratejilerinin belirlenmesi için kullanımı da “dijitalizasyon” olarak tanımlanıyor. Bu sürecin yansımalarını tüm dünya ülkelerinde görmek mümkün... Bunun için hemen her ülke modernleşme yolunda dev adımlar(!) attığını, devlet kuruluşlarının ve kendi halklarının çağdaş teknolojiyi kullanarak modern olduğu kanısına varıyor. Evrensel sosyoekonomik göstergeler arasında yer alan iş ve yaşam kalitesi, insan hakları, cinsiyet eşitliği ve mutluluk istatistikleri ise durumun pek de öyle olmadığını, çoğu ülkenin modern kavramının niteliklerine sahip olamadığını gösteriyor. Sanatsal alanda ön planda olan, aydınlanma çağını başlatan, ulusal gelirleri en yüksek ülke yönetimleri ve halk kitlelerinin dinsel, ırksal ayrımcılık eğilimleri ve Hıristiyan Batı ülkelerde yükselişe geçen İslamafobi (Islamophobia), küreselleşme olgusunun sorunlarını tüm çıplaklığıyla yansıtmaktadır. Kısaca, bilişim ve de 10'unun Japonya’ya ait olması da moiletişim teknolojilerinin, McLuhan’ın ünlü dernizmin yansımasıdır. Yine bu bağlamuz görüsü olan “insanları birleşda emperyalizme direnen, kültürünün iztirecek ortak bir dünya küllerini çağdaş öğelerle zekice buluşturatürü” (global culture) oluşturacağı varsayımı bütüSanatsal rak güzel sanatlarda “fütürist/modern” anlayışını gelişnüyle rafa kaldırılmış ve alanda ön tiren kimi Afrika ülkelerini modern kavramı yeniden tartışmaya açılmıştır. Modernleşme olgusu planda olan, aydınlanma çağını ve Çin’in kendine özgü yapısını da anımsamak gerekiyor. İşin özü, bu zor küresel oyundünyanın başka köşelerin başlatan, ulusal daki kritik hamlenin, toplumde farklı biçimlerde gözlemlenebilir. Burada Japonya, kanımca, güzel bir örnektir. Japonya’nın “ne gelirleri en yüksek ülke yönetimleri ve halk kitlelerinin sal refleksi çok yönlü, yenilikçi bir değişim stratejisine dönüştürebilmek olduğunu kabullenmektir. yaptığı” sorgulanacak olur dinsel, ırksal sa, öncelikle küreselleş ayrımcılık eğilimleri menin etkilerinin onların da kültürel dokusunu büve Hıristiyan Batı yük ölçüde tahrip ettiğini, ülkelerde yükselişe Bugünden belli Biden’ın potansiyel riskleri dikkate alarak belirlediği siyasal ve ekonomik yaklaşımına Amerikanlaştığını vurgu geçen İslamafobi ilişkin ilk söylemlerinin ipuçlamak gerek. Sorunun yanıtı; siyasal ve toplumsal liderlerin küreselleşmenin etkisini kadim Japon (Islamophobia), küreselleşme olgusunun ları İran ve Ortadoğu planının ayrılmaz bir parçası olan Türkiye’nin insan hakları ve özgürlük sorunlarına farklı kültürü içinde akılcı yaklaşımla eritip, 20 yıl içinde insanlarını belli normlara dayalı olarak bütünsorunlarını tüm çıplaklığıyla yansıtmaktadır. yaklaşacağını ve Türkiye’nin kendine özgü demokrasi anlayışına karşı çıkacağının işaretidir. Belli ki “stratejik leştirmeleri ve yenilikçiliortaklık” artık daha soyut bir ğe açık toplumsal bir refleks oluşturmayı kavrama dönüşürken Biden, siyasal yaklaşıbaşarabilmeleridir. Bunun yanı sıra ülke mında modernleşme yolundaki Türkiye’nin lerindeki kentleri dijital teknolojiyle akıl dış ilişkilerinde kabul ettirmek istediği “lalı kentlere (smart city) dönüştürmeyi bel issez faire” (“Bırakınız yapsınlar”) anlayışıli ölçüde gerçekleştirebilmeleri, dünyada na katılmayacaktır ki bu da yarını, bugünki en önemli 500 küresel şirketten yüzden belirliyor gibi görünmektedir. İKINCI MECLIS IHTIYACI DOÇ. DR. BURAK COP Türkiye’de muhalefetin 2017 referandumundan beri “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye formüle ettiği yeni anayasa arayışı bir süredir Cumhur İttifakı’nın da gündeminde. Partiler arasındaki siyasi manevraların ne olacağından bağımsız olarak muhalefetin, arzu ettiği anayasal düzeni detaylandırması gerekiyor. Bu yönde çalışmalar sürüyor. Sözgelimi CHP, kendi bünyesinde özel olarak güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine çalışan bir komisyon kurdu. Bu yazıda siyasal sistemimizde eksikliği yoğun olarak hissedilen fren ve denge mekanizmalarını güçlendirmeye yönelik bir öneri olarak ikinci meclisin, yani senatonun kurulmasını ele alacağız. Nüfus yoğunluğu etkisi Yasama organının tek meclisli veya iki meclisli olması kanun koyucunun tercihine bağlıdır. Birtakım genellemeler yapmak mümkün ancak bunların mutlak nitelikte olmadığını belirtelim. Federal devletlerin büyük çoğunluğu iki meclisli. Buralarda senato eyaletlerin, alt meclis ise tüm ulusun temsilcilerinden oluştuğu için çift meclisli olma hali zorunluluk olarak görülebilir ancak bu durumun yabana atılmayacak sayıda istisnası da var. Kimi küçük ülkelerin yanı sıra Irak ve Venezüella da tek meclisli federal devletler arasında yer alıyor. Federal devletlerin yaklaşık beşte biri tek meclisli yasama organına sahip. Buna karşılık üniter olduğu halde iki meclise sahip onlarca ülke var. Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya, Hollanda, İrlanda, Çekya ve Romanya çift meclisli üniter devletlerden bazıları. Büyük bir yüzölçümüne ve nüfusa sahip ülkelerin çift meclisli olması daha olası. Tek meclisli ülkelerin ortalama nüfusu, çift meclisli ülkelerinkinin yarısından az. Fakat bunun da bir zorunluluğa değil, genel manzaraya işaret ettiğini belirtelim. Her ne kadar son 70 yılda Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç, Norveç gibi çift meclisten tek meclise geçen bazı ülkeler olsa da (12 Eylül darbesi sonucu Türkiye de bu ülkelerden biri oldu), genel eğilim ters yönde: 1980’de parlamentoya sahip ülkelerin yüzde 67.5’i tek meclisliyken bu oran 2000’de yüzde 64’e, 2014’te ise yüzde 59’a düştü. Otoriter rejim sonrası demokratikleşme tecrübesi yaşayan ülkelerde ikinci meclisin kurulmasının yaygın bir tercih olduğunu not edelim. 1961 Anayasası ile Türkiye daha demokratik bir düzene geçerken Cumhuriyet Senatosu’nun kurulması bununla ilgiliydi, AKP sonrası dönemin muhtemel parlamenter sistem yapılanmasında ikinci meclisin yer almasını savunmamız da bununla ilgilidir. Türkiye’nin senato deneyimi Türkiye’de 1950’li yıllar boyunca DP iktidarının, adaletsiz seçim sisteminin de katkısıyla Meclis’te elde ettiği ezici çoğunluk sayesinde otoriterleşmesi, çok partili ve çoğulcu bir siyasal yaşama uygun olmayan 1924 Anayasası’nın adeta kaçınılmaz sonucuydu. 2002’de yitirdiğimiz Bülent Tanör’ün ifadesiyle “1924 metni siyasal çoğunluklar için tek elden ve oldukça frensiz yönetim olanakları sunmaktaydı. (...) Güçler birliğine ve soyut bir ulusal egemenlik anlayışına dayalı bu metin, azınlıkların ve muhalefetin korunmasını sağlayacak çoğulcu bir demokrasi için yetersiz, çoğunlukçu bir demokrasi içinse elverişliydi”. DP iktidarının on yıl boyunca oy oranının çok üstünde bir milletvekili oranına sahip olması ve DP’nin Meclis grubunun parti liderliğinin egemenliği altında olması, Tanör’ün deyişiyle “1924 Anayasası’nın öngörmüş olduğu Meclis üstünlüğü sistemini de tersine çevirmiş, fiili bir yürütme üstünlüğü ya da parti oligarşisi sistemi yaratmıştır”. Özellikle de üniter devletlerde senato yürütme erkini sınırlayan fren ve denge mekanizmalarını güçlendirecek bir araç olarak görülür ve alt meclislerin iş yükünü azaltarak daha nitelikli bir yasama faaliyetinin önünü açması beklenir. 1950’ler boyunca Meclis’in, yürütmeyi denetleyip dengelemek bir yana, muhalefet üzerindeki iktidar baskısının aracı haline gelmesi muhalif partilerin ikinci bir meclis kurulmasını gündemlerine alması sonucunu doğurdu. TBMM’nin daha dengeli bir yasama organına dönüşerek çoğunluk tahakkümünün aracı olmaktan çıkacağı düşüncesiyle CHP, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi’nin 1957’deki ortak bildirisinde ikinci meclisin gerekliliği vurgulandı. Aynı şekilde CHP’nin 1957 seçim bildirgesi ve 1959 İlk Hedefler Beyannamesi’nde de ikinci meclis vaat edildi. 1950’lerin birikimi 1961 Anayasası’nda somut sonucunu verdi: TBMM, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olarak iki kanattan oluştu. Güçlü ve zayıf çift meclis sistemleri Siyaset bilimi yazınında “güçlü” çift meclis sistemi ile her iki meclisin denk güçte olduğu rejimler kastedilir. Bu sistem daha çok federal devletlerde görülür. “Zayıf” çift meclis sistemlerinde ise alt meclis senatoya göre daha güçlüdür; bütçe kontrolü ve yasama esasen alt meclisin yetkisindeyken senato yasamayı geciktirme ve değişiklikler önerme yetkisine sahiptir. 1961 Anayasası döneminde TBMM zayıf çift meclis sistemine yakın bir işleyişe sahipti. Bütçe kanunları Cumhuriyet Senatosu’nda (CS) görüşüldükten sonra Millet Meclisi’ne (MM) gelir ve burada kesinleşerek son halini alırdı. Diğer tüm yasa teklifleri ve taslakları önce MM’de, ardından CS’de görüşülürdü, ancak uyuşmazlık hallerinde son söz MM’nindi. Hükümete güvenoyu ya da güvensizlik oyu verme, gensoruyla hükümeti düşürme yetkisi de yalnızca MM’deydi. Müstakbel güçlendirilmiş parlamenter sistemde yer alması gereken üst meclis de adı geçmişteki gibi Cumhuriyet Senatosu olabilir yahut başka bir isim bulunuralt meclisten daha az yetkiye sahip olmalıdır. Asıl belirleyici olan TBMM’nin rejimin ağırlık merkezini oluşturması, başbakanlık makamının geri getirilerek TBMM’ye karşı sorumlu kılınması, cumhurbaşkanının ise sembolik yetkilere sahip olmasıdır. İki kanattan oluşması her halükârda TBMM’nin ağırlığını artıracaktır, kanatlar arasındaki ilişkinin niteliği ise ikincil önemdedir. ??ei???°IâJ×??????°?u° ?Je?Ue?ä??Ue?°si°Uâ, c?U?`?JÎ?'nun ol?l?âiâ?Ù°?°?Ùâcâ ÅeUÅeieJyäiJ°I°iäye?egözden geçirilerek ilk kez Ie?°sni°U°I?°?âJi°J°I?°?Ùni°?ân???ÒÙ????nUTTT LAİKLİK RUHUNA FATİHA Uğur Mumcu 6. Baskı, 344 syf. BİR TAKVİM YAPRAĞINDA Orhan Veli 1. Baskı 160 syf. Kupa Kupa Orhan Veli Cumhuriyet Kurtuluşun Lideri ve Gazetecisi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve YUNUS NADİ Mehmet Emin Elmacı 1. Baskı, 192 syf. KÖY ENSTİTÜSÜ SİSTEMİNE TOPLU BAKIŞ Niyazi Altunya 5. Baskı, 224 syf.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear