28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 31 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Mozaikler sıvanırken... ERENDİZ ATASÜ Bakın Nâzım Hikmet, Süleymaniye’yi nasıl anlatıyor: “Açılan öğle güneşinin altında, Sinan’ın Süleymaniyesi bulutlara yaslanmış bir dağ gibiydi.... Süleymaniye benim için Türk halk dehasının, şeriat ve softa karanlığından kurtulmuş, hesaba, maddeye, hesapla maddenin ahengine dayanan en muazzam verimlerinden biridir. Sinan’ın evi, maddenin ve aydınlığın mabedidir. Ben ne zaman Sinan’ın Süleymaniyesi’ni hatırlasam, Türk emekçisinin yaratıcılığına olan inancım artar. Feraha çıkarım.” (Nâzım Hikmet Bütün Eserleri, yayına hazırlayan: Ekber Babaef, 3. Cilt, sayfa 24950, Narodna Prosveta, Sofya, 1968) Sanat budur Bir mimari şaheser, her şeyden önce ve her şeyden sonra, fiziğin ve geometrinin güzelliğe bürünmüş halidir. Mimariden müziğe hangi sanat dalı olursa olsun, eser nasıl bir esinle yaratılırsa yaratılsın ya da seslendirilsin, yapıt esini aşar ve bambaşka kanallara uzanabilir. O nedenledir ki bugün çoktan toprak olmuş, o çok güzel sesli, alaturka müziğin makam bilgisine vakıf müezzinlerin, minare merdivenlerine tırmanarak doğal seslerini rüzgâra katıp da okudukları ezan, sadece dindarları değil, dine tamamen ilgisiz kişileri bile küçük hırslar dünyasının ötelerine taşırdı... O nedenledir ki Bach’ın kilise müziği, şu dinden bu dinden ya da dinsiz, herkese hitap eder, bir anlamda tüm insanlığa aittir. Sanat budur, “sanatın aşkınlığı” deyimiyle ifade edilmek istenen budur. 1988 yılında Kariye Müzesi’ni gezerken, duvar mozaiklerinin türünün en üstün örnekleri arasında olduğunu, 1.5 inç’in (aşağı yukarı 3 cm.) on altıda biri (1/16) boyutlarındaki taşlarla örülmüş oldukları için tasvirlerdeki yüz çizgilerinin, elbise kıvrımlarının bir Rönesans tablosundaki kadar belirgin olduğunu öğrenmiş, resimlerin ifade gücüne ve renklerin canlılığına hayran kalmış, onları tasarlayan ressamlara ve taşları sonsuz bir sabırla yerleştiren maharetli ustaların göz ve el emeğine saygı duymuştum. Sümer’den bugüne On yıl kadar sonra, Antakya Müzesi’ni, çok değerli bir sanat tarihi hocasıyla birlikte gezmiş, RomaBizans mozaiklerinin Rönesans tablolarını esinlediğini öğrenmiştim. Mozaik, doruğunu Roma İmparatorluğu zamanında bulmuş, Bizans’a miras kalmış, tektanrılı dinler öncesine ait çok eski bir sanat; bir Sümer sanatı. Olgunlaştırıcı işlev Sanat evrenseldir, hangi yörede doğmuş olursa olsun, tarihin eski çağlarından beri, bir yolunu bulup başka yörelere ulaşır ve oraların sanatıyla etkileşime girer. Yurdumuzdaki sanat eserle rini karartmak, sanatın evrensel dolaşımına engel olmaktır. Kendi insanlarımızı güzellikten yoksun bırakmaktır. Güzellik duygusu ve güzellik arayışı insan soyunun içinde var; belki de fizyolojik bir şey. Bunun en birinci kanıtı, güzellik karşısında, onu düşünsel olarak değerlendirebilmekten uzak küçük çocukların gösterdiği saf hayranlıktır. Anadolu’nun bütün oyaları ve kilim desenleri şahidimdir ki kitabi bilgi yoksunluğu insanın içindeki bu duyguyu ve arayışı söndüremez. İroniye acı tanıklık Perişan patikalarında aç çocukların yalın ayak koşturduğu Yemen köylerindeki, kerpiç evlerin duvarlarını bezeyen, alçıdan yapılmış zarif biçimsellikler tanığımdır ki güzellik ihtiyacını en sefil savaş bile tamamen susturamaz. Bu ihtiyacı insandan söküp atabilmek için bambaşka bir baskı, bambaşka bir beyin yıkayıcılığı gerekli. Sanat elbette tek başına insanlığı kurtarmaya yetmez, ama kişiliğin olgunlaşmasında önemli bir aşamadır. Bu aşama toplumdan sökülürse... Ham insanlardan olgun bir toplum çıkamaz ki... Bizim elbette Orta Asya’dan süren köklerimiz var, elbette İslam uygarlığına uzanan köklerimiz var, ama bin yıldır üstünde yaşadığımız toprağın eski uygarlıklardan taşıdığı izler de bizim ve biziz. Bizim elbette Orta Asya’dan süren köklerimiz var, elbette İslam uygarlığına uzanan köklerimiz var, ama bin yıldır üstünde yaşadığımız toprağın eski uygarlıklardan taşıdığı izler de bizim ve biziz. Özbeöz yurduna bin yıldır manen yerleşememek nasıl bir rahatsızlıktır... 700 küsur yaşındaki dinsel tasvirlerde insan ıstırabının o pek açık dile gelişini görememek, usta zihinlerin ve ellerin o taşlarda içkin yaratıcılığını ve muazzam emeğini hissedememek, tasvirleri dinleri yarıştıran ve kendi dininin baskın çıkması arzusunu uyandıran bir kışkırtıcılık olarak algılamak, nasıl bir ruh halidir? İleri yaşıma rağmen, çocuksu bir saflıktan hâlâ kurtulamamışım ki ilgili sanat kuruşlarından ve öğretim üyelerinden, Mehmet Aksoy’un heykeli ucube olduğu gerekçesiyle kaldırılırken, mafyöz bir yerel yönetici sanatın içine “tükürürken” gelmeyen tepkiyi, mozaikler örtülürken bekliyorum, gelmeyeceğini bile bile, aydınların bindikleri dal kesilirken ses çıkarmayış ya da çıkaramayışlarındaki acıklı ironiye acıyla tanık olarak... 30 AĞUSTOS BIR UTKUDUR KEMAL ANADOL CHP ESKİ GRUP BAŞKANVEKİLİ Dünyada ilk kez başarıya ulaşan antiemperyalizmin simgesi 30 Ağustos Zafer Bayramı tüm yurttaşlarımıza kutlu olsun. “Mustafa Kemal’le en ufak muhabbeti olanlar cenazeme gelmesin” vasiyeti gereği mezarına koşuşarak gerçek düşüncelerini ortaya koyanların 30 Ağustos utkusunu içselleştirmeleri eşyanın tabiatına aykırıdır! “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen meczuba âlim muamelesi yapanlardan ne beklenir ki? Yunan ordusunun desteklenmesi için fetva veren ve bu bil diriyi Yunan, uçaklarıyla Anadolu şehirlerine attıran İskilipli Atıf Hoca’yı kahraman ilan edenlerden ne beklenir ki! Dünün İtilafçılarının bugünkü temsilcileri elbette 30 Ağustos’tan rahatsız olacaklardır. 30 Ağustos sadece İngiliz ve Yunan’a değil onlara karşı da kazanılmış bir utkudur. Kızmaya, üzülmeye gerek yok! Herkes rengini belli ediyor. Önemli olan Atatürkçülerin ve ulusal bağımsızlığı şiar edinenlerin bu emsalsiz zafere sahip çıkmaları ve inançla savunmalarıdır. Yaşasın laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti. Selam olsun bu zaferi bize armağan edenlere... Büyük devlet farkı DR. CENGIZ KUDAY 1982’de İngiltere Falkland Adası’nda esir alınan 115 askerini kurtarmak için 8 bin mil öteye Güney Kutbu’na yakın Falkland Adası’na donanmasını gönderdi. 2 destroyer, 2 firkateyn kontainer gemisi olmak üzere 7 gemi, 24 helikopter ve 10 savaş uçağını kaybetti. Ayrıca 258 ölü 777 yaralı pahasına askerlerini ve onurunu kurtardı. Geçen günlerde İdlib’de 31 askerimiz uçak taarruzu ile şehit edildi. Askerimizi şehit eden ülke ve bu emri veren başkanı bilinirken, nedense bu olay devletimiz nezdinde protesto bile edilmeden örtbas edildi. İşte büyük devlet farkı!! Kurtuluş Savaşı’nda bütün olumsuzluklara karşı (Ordumuzun yarıya yakın miktarı silah ve üniformaları ile firar etmişlerdir. Hatta bazı ileri rütbeli komutanlar dahi savaşı kazanamayacağımızı düşünmüşlerdir. Atatürk onlardan emir tekrarı tezkeresi bile almıştır), Atatürk ve ona inanan bir avuç komutan zafere inanan askerlerimizle bu savaş kazanıldı ve onurumuz kurtarıldı. Başta Ödemiş, birkaç kasaba ve şehirlerimiz dışında bölge halkı zaferi hiç düşünmemişti. Düşmanı Yunan bayrakları, ekmek ve tuz ile başta beldenin başkanı ve din adamları ile karşılamışlardı. Bütün bu şartlara rağmen Atatürk ve zafere inanmış bir avuç arkadaşla ona inanan askerlerimizle ordumuz zafer kazanmıştır. Büyük inanç ve büyük devlet ve büyük devlet adamı farkı. Yakın zamanda geçirdiği büyük travmalara rağmen, ordumuza bu kritik günlerde hâlâ inanıyoruz. Ne senden vazgeçeriz NE ESERİNDEN... Elinizde tuttuğunuz gazete dünyanın en özel yayın organıdır. Dünyada hangi gazete vardır ki kuruluşunda ulusal kurtuluş mücadelesinin harcı olsun!.. Bu bilinçle 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı karşıladık... Özel sayfalarla, yazılarla okurumuzun karşısına çıktık... Alev Coşkun’un kaleminden “30 Ağustos Savaşı’nın Nitelikleri”ni okuduk. Sertaç Eş’in emekli General Nejat Eslen’le Atatürk’ün askeri ve siyasi dehası üzerine söyleşisi, Sarp Sağkal’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy’un anılarından hazırladığı derlemesi, emekli Tuğgeneral Cihangir Dumanlı’nın “30 Ağustos 2020’de TSK” değerlendirmesi dikkat çekiciydi. Yazarlarımız da çarpıcı yazılarıyla 30 Ağustos’u selamladı... HHH Kamuoyu, iktidarın pandemi sürecini bahane ederek yer yer kutlamalara yasak ve kısıtlama getirdiğini Cumhuriyet’in manşetiyle öğrendi. Sosyal medyadan yükselen büyük tepki ve sonrasında muhalefet partilerinin çıkışı Kurtuluş Savaşı’nı taçlandıran 30 Ağustos Zaferi’nin gölgelenemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu. Yazarımız Miyase İlknur’un tam sayfalık çalışması çarpıcı bir gerçeği gözler önüne seriyordu. İlknur, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den itibaren milli bayramları kutlamamak için elinden geleni nasıl yaptığını yıl yıl belgeledi. Milli bayramları kutlama zamanı geldiğinde, Atatürk anmalarında ne büyük tesadüf ki dönemin ya cumhurbaşkanı ya başbakanı ya da TBMM başkanı aniden rahatsızlanıyordu. İlknur’un arşivlik çalışması unutkan bir toplum olduğumuz gerçeğini bir kez daha yüzümüze çarptı. HHH Yazıişleri Müdürümüz İpek Özbey’in emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’la birlikte hazırladığı yazı dizisi büyük ilgi çekti. İpek Özbey, Ahmet Yavuz’la Mustafa Kemal Atatürk’ün 30 Ağustos zaferine giden adımlarını gün gün yerinden Afyon’dan bildirdi... “Zafer Yolunda Adım Adım” şu cümlerle bitiyordu: “Ey millet! Atalarının Afyon’dan İzmir’e çarıksız ve ayakları kan revan içinde ama başları dik geldiğini asla unutma!” Unutmak mı!.. Asla!.. Bir kez daha tarihe not düşelim: “Ne senden vazgeçeriz ne de eserinden...” YENİ YAYIN DÖNEMİNE HAZIRLANIYORUZ Birkaç aydır yeni yayın dönemi için hazırlanıyoruz... Eylül ve ekim aylarında okurlarımıza büyük sürprizlerimiz olacak... Yeni ekler, yeni sayfalar için çalışıyoruz... Her hafta yeniliklerle okurumuzun karşısına çıkmaya hazırlanıyoruz... Özel haberleriyle, yazı dizileriyle, yazarlarının analizleriyle Türkiye’nin gündemini belirleyen Cumhuriyet, pandemi sürecine karşın hem basılı gazetemizde hem dijital dünyada atılımlarını sürdürecek... Kuşaktan kuşağa bağımsızlık destanı... Işık Kansu’nun hazırlayıp kurguladığı, çocuklarınızla hem eğlenip hem de tarih bilginizi tazeleyeceğiniz, eğitici ve bilgilendirici kutu oyunu “Yaşasın Cumhuriyet” sizlerle! 72 TL BÜYÜK ÖDÜL ‘ZİNDAŞTİ BOMBASI’NA Avrupa Birliği desteğiyle, Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı (BIRN) ile Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa düzenlediği ve Batı Balkanlar ile Türkiye’de nitelikli araştırmacı gazeteciliği desteklemeyi amaçlayan “AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri”nde muhabirimiz Zehra Özdilek birinciliğe layık görüldü. Özdilek, ödülünü AB Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger ve Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in elinden aldı. Özdilek’in ödüle değer görülen manşeti “skandal bir kararla tahliye olduktan sonra kayıplara karışan İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti ile Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun ilişkisini belgeliyordu. Başarısıyla bizi gururlandıran Zehra Özdilek’i kutluyor, nice manşetlere nice ödüllere diyorum.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear