29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 18 TEMMUZ 2020 CUMARTESİ HABER CHP İSTANBUL İL BAŞKANI CANAN KAFTANCIOĞLU, CUMHURİYET’E YAZDI Siyasetin görevi, herkes için ve herkese ait yeni bir kamusallık inşa etmektir Ülkemiz de benzer konumdaki ülkeler gibi ahbapçavuş kapitalizminin yıkıcılığından nasibini aldı. Yoksul daha yoksul oldu, işsizlik arttı, ahlaki çöküntü katmerleşerek yoğunlaştı. Siyasal İslamcı iktidarla birlikte ekmek daha da küçülürken insanlarımızın gelecekle ilgili beklentileri ipotek altına alınarak karartıldı. Bu böyle gitmeyecek. İşçilerin, işsizlerin, güvencesizlerin sahipsiz hissetmedikleri bir Cumhuriyet inşa edeceğiz. Bu ülkeyi “yandaş müteahhitler cumhuriyeti” olmaktan çıkaracağız. Şimdi İstanbul’dan başlattığımız iktidar yürüyüşünü merkezi iktidarı alarak taçlandırmanın vaktidir. Hayallerimiz var. Demokratik bir anayasa yaparak güçlendirilmiş parlamenter sistemi kurmayı elbette istiyoruz ama hayallerimiz bunun da ötesini; refahın hakça bölüşüldüğü, kalıcı barışın tesis edildiği, hiç kimsenin siyasi görüşü, etnik kökeni, dini inancı nedeniyle dışlanmadığı bir kamusallığı işaret ediyor. ‘Adalet yoksa barış da yok’ Afrika kökenli Amerikalı George Floyd’un polis şiddetiyle acımasızca öldürülmesinin ardından patlak veren gösterilerde atılan bu slogan, yaşlı gezegenimizin mevcut durumunu özetlerken ihtiyacın kendisini de olanca çıplaklığıyla ortaya koymuş oldu. Mevcut yasalar ne derse desin, gerçek hayatta işleyiş beyaz adamın çıkarlarına göreydi ve o çıkarlar söz konusu siyah yurttaş olduğunda dışlayan bir pratiğin hemen her gün eşitsizlik ve adaletsizlik üreten bir şekilde tamamlanması anlamına geliyordu. Siyahi yurttaşların isyanı bunaydı, ayrımcılığın olmadığı “herkese ait” bir kamusallık talebi bu gerçeklikten deviniyordu. İnsanlık, yüzlerce yıl en temel meselelerini güç kullanarak, kamu adına devlete el koyarak ve devleti kamu adına savaşa sürükleyerek çözmeye çalıştı. Bu, gerçekte insanlığın değil, azınlık yönetimlerinin kazandığı bir savaştı, sürdürülebilir değildi. Önce aristokrasinin dışladığı burjuvalar, ardından onların dışladığı işçiler, ardından hepsinin birden yok saydığı kadınlar ve ardından zengin Batı’nın yok saydığı “Üçüncü Dünya”, eşitlikçi bir kamusallık için harekete geçtiler. Bir “haysiyet rejimi” olarak kendisini ortaya koyan demokrasi, liberalizmle birlikte hızla altta kalanın canı çıksın rejimi haline geldi. Liberalizmde “köprü altında donarak ölme özgürlüğümüz” vardı. Kamu ile kendisini özdeşleştiren devlet, sağcı anlayışların elinde belli bir sınıfın çıkarlarını koruyup kollayan bir aygıta dönüştü. Bu ayrımcılığa karşılık sol; hedefi tam istihdam olan, üretici güçleri önceleyen ve refah devleti yoluyla sosyal adaleti inşa etmeyi gözeten bir siyaset anlayışını savundu. J.J. Rousseau’nun “Kimsenin kendisini satacak kadar yoksul olmadığı, kimsenin de başkasını satın alacak kadar zengin olmadığı” sözlerinden esin alan başka bir dünya hayaliydi bu. Sovyetler Birliği’nin öncülük ettiği sosyalist blok çökünce neoliberal efendiler, “Komünizm tehdidi bittiğine göre artık refah devletine de katlanmak zorunda değiliz” diyerek söz konusu hayalin gelişme dinamikleri önüne set çektiler. Böylece hiçbir zaman samimiyetle inanmadıkları “herkes için ve herkese ait” bir eşitlik ve adalet fikrini de rafa kaldırmış oldular. Neoliberal saldırı ve ‘bencillik çağı’ Neoliberal saldırıyla birlikte “bencillik çağı” alıp yürüdü. Kamu ahlakı ve anlayışına büyük bir saldırı başladı. Refah devletinin, kamuculuğun himayesini yitiren insanlar, doğuştan getirdikleri kimliklerine, kendi cemaatlerine sığındılar. Yalnızlaştılar. Sözgelimi Yugoslavya’da, beraber kurtuluş mücadelesi yürüttükleri farklı etnik kökenden komşularıyla birbirlerini boğazlar hale geldiler. “Bencillik çağı”nın “barbarlık çağı”na dönüşmesi kaçınılmazdı. İnsanlar açlıklarının hesabını asıl sorumlularından sormaz oldular. Yapısal, sınıfsal meselelerin kökenlerine bakacaklarına, kültürel görüntülere ve sonuçlarına odaklandılar. II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgecilikten kurtularak yeni uluslarının inşasına soyunan yoksul “Üçüncü Dünya” da kimlikler üzerinden bölündü. Servetin giderek daha az sayıda insan ve şirket elinde toplanmasının üstü milliyetçi, etnik ve mezhepçi savaşlarla örtüldü. İçe kapanan, kapsayıcı bir kamusallıktan uzaklaşan birçok ülkede bencil savunma refleksleri sağ popülist siyasetçileri iktidara getirdi. Bugün dünyayı gerçekte kendilerinden başka kimseyi umursamayan bir “benciller iktidarı” yönetiyor. Bu topraklarda kök salmış olan aydınlık birikim, kendisini yeni bir kamusallık üzerinden inşa ederek dayatılan karanlığın üstesinden gelecek. Eşitlik, özgürlük ve adalet üzerinde serpilip gelişen yeni bir hayat, yeni bir kamusallık... Onurlu çocukların omuzları üzerinde yükselen bir ülke... CANAN KAFTANCIOĞLU Bencillik çağının tahribatını benciller ittifakı çözebilir mi? Celladına gülümsemekten başka bir şey değildir bu. Sağ popülist siyasetçiler, dün olduğu gibi bugün de asli failleri gizleyerek giderek derinleşen sorunların sorumlusu olarak göçmenleri, “marjinalleri”, farklı kültür ve inançlara sahip azınlıkları gösteriyor, onları hedef haline getiriyor. Daha fazla güvenlik değil, sosyal güvenlik Daha fazla “Milli Güvenlik Devleti” istiyorlar. Özgürlüklerimizi adım adım kırparak, ahbapçavuş kapitalizmini eleştirme ve dönüştürme mekanizmalarımızı yok etmeye çalışıyorlar. Buna yanıtımız, tüm gezegende daha fazla “Sosyal Güvenlik Devleti” olmalıdır. Pandemi süreci, tüm bu çarpıklıkları ve artık sürdürülemez olan düzeni teşhir etti. Kral her zamankinden daha da çıplak. İnsanlar ne sağlığa erişimde ne de hastalığa karşı alınacak önlemlerde eşit olmadıklarını gördüler. Hastalığın şahvezir, bakanbaşbakan, zenginfakir herkesi eşitlediği, hiç kimseyi ayırmadığı görüşünün koca bir yalan olduğu ortaya çıktı. Amerika’da en çok siyahlar ölüyordu, çünkü beyaz Amerikalılara kıyasla daha yoksuldular. Avrupa’da yaşlılar. Türkiye’de emeği ile geçinmek zorunda olanlar sanki efsunlu bir koruyuculuk zırhına sahiplermiş gibi zerrece sağlıkları umursanmadan iş hayatının siperlerine sürüldüklerini gördüler. Nasıl demişti Nâzım Usta, “Ölüme Dair” adlı şiirinde: Bir eski Acem şairi: “Ölüm âdildir” diyor,“aynı haşmetle vurur şahı fakiri.” Hâşim, neden şaşıyorsunuz? Hiç duymadınız mıydı kardeşim, herhangi bir şahın bir gemi ambarında bir kömür küfesiyle öldüğünü?... Çok açık. Ölümün adil olması için hayatın da adil olması gerekiyor, hayatın adil olması için kamusallığın herkesi içermesi, sağlık, eğitim, barınma gibi temel hakların herkes için olması gerekiyor. Asli görevimiz yeni bir kamusallığın inşasıdır Akli olanla kalbi olanı buluşturabilen sol demokratların, yıllardır savundukları sosyal güvenlik devletinin, nitelikli ama parasız eğitim ve sağlığın, temiz ve güvenli gıdanın ne denli yaşamsal olduğu bugün çok daha açık biçimde ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet, bir köy çocuğunun cumhurbaşkanı olabilmesine imkân tanıyan rejimin adıdır. Cumhuriyet fikrinin içerdiği kamusallık, doğuştan getirilen ayrıcalıkları reddeder, bireyi toplumsal yarar ilişkisini gözeten bir yurttaş olarak tarif eder. Kamuculuk aynı zamanda bireyin kendi mutluluk yolunu çizerken topluma katkı sunmayı da bir görev olarak görmesidir. Toplumsal refah ve huzurla, bireysel özlemlerin çelişmesi gerekmez. Bunlar birbirlerinin tamamlayıcısı olabilir. Sözgelimi bir devlet üniversitesi kendiliğinden kamu üniversitesi değildir. Eğer tüm kamuya, ayrımsız toplumun tüm kesimlerine açıksa ve özel çıkarlar yerine tüm kamu için bilgi üretiyorsa işte o zaman “kamusal” bir nitelik kazanır. Ve elbette kamunun en az yarısı kadınlardır. Onların siyasetten istihdama her alanda etkin olmalarının önünü açmak da kamusal yeniden inşanın olmazsa olmazıdır. Otoriterleşmenin ekonomi politiği Ülkemiz de benzer konumdaki ülkeler gibi ahbapçavuş kapitalizminin yıkıcılığından nasibini aldı. Tüm dünyada kamusal ahlaka ve kamusal insana yönelik saldırı, bizim coğrafyamızı da tarumar etti. Üstelik ahbapçavuş kapitalizmine İslamcılık üzerinden taze kan sunanlar mevcut düzeni daha eşitsiz, daha baskıcı ve daha adaletsiz bir rejim haline getirdiler. Kul hakkını dilinden düşürmeyenlerin iktidarında; zenginlere yeni yandaş zenginler eklendi, yoksul daha yoksul oldu, işsizlik arttı, ahlaki çöküntü katmerleşerek yoğunlaştı. Siyasal İslamcı iktidarla birlikte ekmek daha da küçülürken insanlarımızın gelecekle ilgili beklentileri ipotek altına alınarak karartıldı. 2018 yılının TÜİK verilerine göre Türkiye’de, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 47.6’ya ulaştı. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise yüzde 6.1’e geriledi. Toplumun en zengin yüzde 20’sinin gelirinin, en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı 7.5’ten 7.8’e çıktı. Birilerinin servetlerini katladıkları, diğerlerinin ise daha da yoksullaştıkları bir düzen, ancak cebirle ve korku salarak sürdürülebilirdi. Başkanlık rejimi, OHAL’ler, KHK’ler bunun için getirildi. Ekmek ve gül hakkı için Bu böyle gitmeyecek fakat. Bu topraklarda kök salmış olan aydınlık birikim, kendisini yeni bir kamusallık üzerinden inşa ederek dayatılan karanlığın üstesinden gelecek. İşçilerin, işsizlerin, güvencesizlerin sahipsiz hissetmedikleri bir Cumhuriyet inşa edeceğiz. Bu ülkeyi “yandaş müteahhitler cumhuriyeti” olmaktan çıkaracağız. Yüzde 25’lerin üzerine çıkan genç işsizliğini azaltmak, kadınların çalışma hayatındaki oranlarını yüzde 32’lerin çok çok üzerine çıkarmak boynumuzun borcudur. Ekmek kadar gül de önemli. Hem müreffeh hem özgür kuşaklar ortaya çıkabilsinler, çocuklarımız bizden çok daha iyi yaşayabilsinler diye siyaset yapıyoruz. Örgütlenmeye, örgütlü gücün dönüştürücülüğüne inanıyoruz. Sorunlarımızı yok saymayacak kadar gerçekçiyiz. Yine de umutlanmamız için nedenlerimiz var. Mevcut otoriterleşmeye rağmen, benzer ülkelere göre çok daha diri ve yaratıcı bir muhalefet söz konusu. Giderek daha da bilinçlenen, örgütlenen ve öğrenen bir sivil muhalefet. İstanbul seçimlerini anımsayalım: Eşitsiz koşullarda ve haksız biçimde tekrarlanan bu seçimlerde elde edilen zaferin küresel düzlemde sağ popülizme karşı verilen mücadelelere ilham verici pek çok özelliği var. İstanbul seçimlerindeki ittifak, Avrupa’da otoriter rejimlerin olduğu bazı ülkelerdeki seçimlerde muhalefet partilerine model oldu. Şimdi İstanbul’dan başlattığımız iktidar yürüyüşünü merkezi iktidarı alarak taçlandırmanın vaktidir. Bu bir rövanş değil. Ödediğimiz bedeller kişisel ikbal için hiç değil. Derdimiz tasamız eşitlikçi, özgürlükçü bir hayat. Hayallerimiz var. Demokratik bir anayasa yaparak güçlendirilmiş parlamenter sistemi kurmayı elbette istiyoruz ama hayallerimiz bunun da ötesini; refahın hakça bölüşüldüğü, kalıcı barışın tesis edildiği, hiç kimsenin siyasi görüşü, etnik kökeni, dini inancı nedeniyle dışlanmadığı bir kamusallığı işaret ediyor. Muktedirlerin kamusu değil, ayrımsız herkesi kapsayan, koruyan bir kamu. Eşitlik, özgürlük ve adalet üzerinde serpilip gelişen yeni bir hayat, yeni bir kamusallık. Kula kulluk etmeyen, onurlu çocukların omuzları üzerinde yükselen bir ülke. “Biz mevsiminin” yaşanacağı bizim ülkemiz. Budur ol hikâyet, budur bizim büyük hakikatımız! AKP, büyükşehir belediyelerinin yetkilerini daraltmaya devam ediyor Büyükşehirlere bir çelme daha MUSTAFA ÇAKIR Belediye meclislerinde sürekli engel çıkaran, büyükşehirlerin yetkisini daraltmak için girişimlerde bulunan AKP, son olarak büyük kentlerde bulunan, ancak “ilçe belediyelerinin mülkiyetinde ve sınırları içinde olan arsa üzerine inşa edilen” AVM’lerdeki ruhsat yetkilerini ilçe belediyelerine kaydırdı. Ticaret Bakanlığı, Alışveriş Merkezleri Hakkında Yönetmelik’te dün “kritik” değişiklikler yaptı. Büyükşehir olan yerlerde ilçe belediyelerinin mülkiyetinde ve sınırları içinde bulunan arsa üzerine inşa edilen ve konut sayısı işyeri sayı sından fazla olan karma projelerde yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi, işyeri açma, çalışma ruhsatını verme, değiştirme ve yenileme yetkisi ilçe belediyesine kaydırıldı. Artık bu yetki, büyükşehir belediyesi tarafından değil, ilçe belediyesi tarafından verilecek. Yönetmelikte yapılan bir diğer değişiklikle de Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Yasa’ya aykırı işlemlerde idari para cezalarını uygulama yetkisi tamamen Ticaret Bakanlığı’na verildi. Bakanlık, bu yetkisini il müdürlüklerine devredebilecek. Yapılan bir diğer kritik değişiklikle projede alışveriş merkezi ile birlikte başka yapıların bulunması projenin niteliğini değiştirebilecek. AKP’nin, CHP’li belediyelere yönelik engellemelerinden bazıları şöyle: l Salgın döneminde yardım kampanyası başlatan CHP’li belediyelerin uygulaması hükümet tarafından durduruldu. l Belediyelerdeki personelin atanma, görevde yükselme yönetmeliklerinde kritik değişiklikler yapıldı. l Yatırım için ödenek isteyen belediyelere, “neden kendi kaynaklarıyla gerçekleştiremediğini” açıklama şartı getirildi. l Büyükşehir yönetimlerinin önerileri, belediye meclislerinde çoğunlukta bulunan AKP ve MHP’li üyeler tarafından sürekli engelleniyor. AYM’DEN İNFAZ YASASININ ‘ŞEKIL YÖNÜNDEN’ IPTAL ISTEMINE RET Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, CHP’nin, yeni infaz yasasının “şekil yönünden” iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle yaptığı başvuruyu oyçokluğuyla reddetti. CHP, cezaevlerinden yaklaşık 90 bin kişinin tahliye edilmesini sağlayan infaz düzenlemesine ilişkin kanunun “şekil bakımından iptali ve yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmesi talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu başvuruyu reddetti. Kararın, 7 üyenin karşı oyuna karşı 9 üyenin oyçokluğuyla alındı ğı öğrenildi. Anayasa Mahkemesi üyelerinden 7’sinin, düzenlemenin “af kapsamında olduğu” yönünde görüş bildirdiği, çoğunluğu oluşturan 9 üyenin ise düzenlemeyi “af değil, infaz düzenlemesi” olarak kabul ettiği belirtildi. CHP, bu başvurunun ardından infaz yasasının tümü ya da 14 maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle ikinci bir başvuru daha yapmıştı. Bu başvurunun ilk incelemesini tamamlayan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, iptal istemini daha sonra belirlenecek bir günde esastan görüşecek. l ANKARA / Cumhuriyet
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear