26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 27 ARALIK 2020 PAZAR YORUM Şeytanı racim Virüs de bir şeytan. Koronayı kovmak için aşı, şeytanı defetmek için de besleme çekmek gerekiyor. 83 milyon küsuruz. Yakında 1 milyon belki bir buçuk milyon aşımız “hazır” olacakmış. “Azıcık aşım, ağrısız başım..!” diyoruz. Korona ile maskeli saklambaç oynuyoruz. Akşamdan sonraları ile hafta sonları evlere tıkılıyoruz. “2020’den kurtulup 2021’i kucaklıyoruz!” diye de bonusumuz var.. Yine de güvende değiliz. Virüs dışarıda, şeytan içimizde. Uyup da iki kadeh içersek, hele çoluk çocuk keyfe gelip gülüp eğlenmeye kalkarsak yandık. Covid’den aşı serum “filyasyon ekipleri” kurtarıyor. Şeytandan kim kurtaracak? Elbette ki “ümmetin önderi”. Bu kez minarelerden sela verdirerek değil, evlere “operasyon” yaptırarak kurtaracak. Cami çıkışında emrini aptesli olarak tebliğ etti. “İstihbaratımız tespit ederse operasyonu yapar!” Ya anayasa? Madde 21: Kimsenin konutuna dokunulamaz.(..) Usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça, kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz.” H Belli ki “hukuk reformu” sessiz sedasız yapılmış da uygulama için yılbaşı gecesi bekleniyormuş. AİHM’den izin alacak halimiz yok. Anayasaya göre kendisi Başkomutan. Atatürk, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” emrini yazılı mı vermişti? Kaldı ki “operasyon (!)” buyruğunu TV’ler anında altyazı yapınca bu emir, “yazılı” hale geldi bile! Virüsten korkalım ama Reyiz’den de korkalım. Korkmaktan zarar gelmez. Atalarımızın “Korkanın anası ağlamaz!” demesi boşuna mı? H Pandemi yüzünden bu yıl hac farizası ile şeytan taşlama vecibesi yerine getirilmedi. Siyasetteki şeytanlaştırma ve taşlama fazla mesaisi bu yüzden. Dün de hafta sonu mesaisi vardı: “Karadeniz’deki doğalgaza ve iki yıl sonra Söğüt’te çıkaracağımız altın madenine sevinmeyen sefil zihniyet sahiplerini” taşladı durdu. Osmanlı’nın ilk başkenti Söğüt kasabamızın iki yıl sonra “Altının Başkenti” olmasına şimdiden zil takıp oynamayan taş, Karadeniz doğalgazımızı düşünüp bayram yapmayan da gaz olsun inşallah. H Bu, beddua falan değil, bir şeytan taşlama örneği. Kabul edilmesi için usulünce yapılması şart. Buyurun “Diyanet Hac ve Umre Rehberi”ne: Şeytan taşlamanın sahih (geçerli) olması için: Atılan şeylerin, taş, kurumuş çamur gibi teyemmüm (niyet ile dokunarak aptes alma) edilebilir bir madde olması gerekir. Ağaç, maden ve tezek gibi şeyler atılırsa taşlama sahih olmaz. (Reyiz’in “sefil zihniyet” sözü tezek sayılır mı? Diyanet keşke bir fetvacık verebilse.. A.T.) Taşların her birisi ayrı ayrı atılmalıdır. Hepsi birden atılırsa tek taş atılmış kabul edilir. Atılan taş bir yere düştükten veya çarptıktan sonra kendiliğinden atıldığı yere ulaşırsa geçerli olur. Ancak bir başkasının hareketiyle yerine ulaşırsa sahih olmaz, yeniden atmak gerekir. (Devlet Bey, şahsi taşlamalarında bunu dikkate alırsa iyi olur.) Taş atmaya gücü yetenin taşları bizzat kendisinin atması gerekir. Bir kimsenin bir başkasını kendi yerine taş atmaya vekil tayin edebilmesi için namazlarını ayakta kılamayacak durumda olması gerekir. (Bu hüküm de Reyiz’i ilgilendiriyor. Saray memurlarına falan, taşlama vekâleti veremez.) H Şeytan taşlama ancak “belirlenmiş vakitlerde” yapılabiliyor. Buna göre, şeytan taşlama ancak Kurban Bayramı’nın 1. günü fecri sadıktan (şafak sökerken) 4. günü güneş batıncaya kadar yapılmalıdır. H İslamiyet siyasetten farklı. Atış serbest değil. Şeytan taşlama ancak Kurban Bayramı süresince mümkün. Ayrıca taşlanacak şeytan bile olsa, bu işlemin belli bir “sayı” ve “ölçü” içinde olması şartı da var. Mekke’ye her giden eteğini taşlarla doldurup kafasına göre şeytan taşlayamıyor. Örneğin umreye gidenlere şeytan taşlama imtiyazı tanınmıyor. Reyiz genellikle her seçim öncesinde ve sonrasında umre yapıyor. Ama şeytan taşlayamıyor. H Diyanet, hac rehberinde kıyasen de olsa kişi veya kurumların “şeytanlaştırılması” veya “taşlanması” ile ilgili bir hüküm yer almıyor. Şeytan taşlama mahalli, Mekke’de Kâbe’ye yarım saatlik yürüme uzaklığında. Beton kalıplar halinde üç ayrı büyüklükte temsili şeytanlar belirlenmiş. Bunların her birine 7’şer tane taş atılıyor. Ancak bu işlem güneşin batışından ertesi gün tan yerinin ağarmasına kadar devam ediyor.. H Anayasaya, hukuka metelik vermeyen şeytan taşlamacılara bu İslami ilkeleri keşke Diyanet Başkanı hatırlatsa.. “Bari bu işi İslami kurallara göre yapın!” dese. Hz. Muhammed’in “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!” buyurması boşuna mı? OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK n Baş tarafı birinci sayfada uyması gerekir. Nitekim faiz yüzdesi indikçe döviz kurları yükseldi, enflasyon arttı. Bu politikayı aslında, Cumhurbaşkanı’nın bu söylemine çok sadık olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yürütüyordu. Ancak “Faiz sebep, enflasyon neticedir” politikasını yürütmek için 130 milyar dolar harcandığı ve MB’nin rezervlerinin eksi bakiye verdiği en sonunda anlaşıldı. Bu politikayı yürüten MB Başkanı Murat Uysal görevinden alındı. Hazine ve Maliye Bakanı istifa etti. Merkez Bankası Başkanlığı’na Naci Ağbal getirildi. Ağbal, ilk iş olarak, ekonomi biliminin gereklerinin uygulanacağını belirten açıklamalar yaptı. Merkez Bankası, Ağbal yönetiminde ilk hafta içinde yapılan hataları dengelemek için, politika faizini yüzde 15’e çıkardı. Geçen perşembe günü (24.12.2020) de MB, faizleri iki puan artırarak yüzde 17’ye çıkardı. Böylece Türkiye, tüm dünyada en yüksek faiz uygulayan 8. ülke oldu. Sormak gerekir Şimdi sormak gerekiyor: “Faiz sebep, enflasyon netice” kuralı ne oldu? Yoksa bu konuda da “beni yanıltmışlar” mı denilecek... Bilimsel kurallar ve rakamsal veriler ekonomi alanının temel unsurlarıdır. Ekonomi, söylemler ve sloganlarla yürütülemez. Bu yazıyı, onlarca avukat müridi olan Adnan Oktar Organize Silahlı Suç için yıldırma operasyonu başlattı. Hemen her gün beş alÖrgütü’nü “tamamen duygusal tı ilçeden hakkımnedenlerle” yazdıkları “hukuki mütalaa”larla aklamaya çalışan hukuk profesörlerine ve “herkesin savunulmaya hakkı var” gerekçesine sığınarak mahkemelerde savunan para canlısı, ilkeda düzmece şikâyet dilekçeleri yağıyor, kapıma şikâyet sayısı kadar polis geliyor, ifadeye çağırısiz, oportünist avukatlara ithaf ediyorum! Bir annenin çığlığı yordu. Ömrüm karakollarda geçiyor, kurmaca şikâyetlerin İlişikte okuyacağınız satırlar, evladı Adnan Oktar örgütünün suç çarkında öğütülen, adı bende saklı bir annenin mektubundan alıntıdır: Kızım üniversite 3. sınıf vize sınavına girdiği gün, evde bıraktığı taşınır bilgisayarın yanında bir tomar kâğıt gördüm. Nedir diye baktığımda, kızımın on kişilik bir avukat grubuna genel vekâletname verdiğini hayretler içinde okudum. Bütün kişilik haklarını avukatlara devrediyordu. Dehşete düştüm. Bizden habersiz vermesi bir yana, yıllarımı verdiğim bankacılık mesleğinde elimden çok vekâletname geçmiş ama bu kadar kapsamlı bir vekâletname görmemiştim. On dokuz yaşında ve yönetecek geliri olmayan bir üniversite öğrencisinden, ailesinden habersiz böyle bir vekâletnameyi ancak kötü niyetli kişiler almış olabilirdi. Hemen banka müdürü olan babasına haber verdim. Karı koca vekâletnameyi dehşetle okuduk. Kızımın, bir çete tarafından kandırıldığını anladık. Sınavdan dönünce sorguladığımız kızımız, “Erkek arkadaşım... ile evlenmek için verdim” dedi. Kendisine aldatıldığını, evlenmek için böyle bir vekâletname verilmeyeceğini, derhal iptal etmesi gerektiğini anlatmaya çalıştık. İkna etmek mümkün olmadı. ladını kaçıran üç avukat ile evlenecek olan kişinin adlarını veriyordu. Sözü edilen üç avukat, benim kızımın vekâletname verdiği on avukat arasında yer aldığı gibi kaçırılan kızla benim kızımın “evleneceğiz” dedikleri, aynı kişiydi! Kızımızın, Adnancıların tuzağına düşürüldüğünü artık biliyorduk. Adnan Oktar hakkında fazla bilgimiz yoktu. İllegal bir örgüt olduğu düşüncesiyle, İstanbul Organize Suçlar Şubesi’ne giderek ifade verdim. Üsküdar savcılığında açılmış bir dosya olduğunu öğrenince, müdahil olmak için ilgili savcılığa başvurdum, yaşadıklarımızı anlatarak şikâyetçi oldum. Ancak o savcı beni dosyaya eklemeyi reddetti ve kızımla ilgili kovuşturmaya yer yoktur kararı verdi. Örgüte devredilen mülkler Pes etmedim. Başvurumu reddeden (Y.N. FETÖ’cü) savcıyı ağır ceza mahkemesine şikâyetle, kovuşturmaya yer yoktur kararının kaldırılmasını talep ettim. Üsküdar’da dahil olmak istediğim dosyanın tamamı elime ulaşınca, Adnan Oktar örgütü hakkında bilmediğim, duymadığım dehşet verici gerçekleri şikâyetçi ifadelerinden hangisine yetişeceğimi şaşırıyordum. En acısı, “Ben böyle bir şey yapmadım, bu şikâyet şu nedenle, bu örgüt tarafından düzmecedir” dediğim hiçbir savcı bana inanmıyordu. Daha doğrusu inanmıyormuş gibi yapıyordu. Gerisini siz tamamlayabilirsiniz: Benim haklı şikâyetime kovuşturmaya yer yoktur kararını veren savcılar, Adnan Oktar örgütünün her düzmece şikâyeti için dava açmaya karar verdiler! Hakkımda onlarca dava açıldı. Eşimle birlikte, kazandığımız her kuruşun hesabını bile verebilecek dürüstlükte saygın kişileriz. Evimize bir polisin gidip ötekinin gelmesi, itibarımızı zedeliyordu elbet ama kızımızı kurtarmak için verdiğimiz mücadeleden vazgeçiremediler. Hukukun üstünlüğüne inancımız tamdı. Hukuka inancımı kaybettiren hiç kimseyi affetmiyorum. Onca yıl, benim ve mağdur ailelerin sesini duymazdan gelen savcıları, hâkimleri affetmiyorum. Kayıp hayatlar, yiten inançlar Hayatının baharında, on dokuz yaşında üniversite öğrencisi kızının elinden kayıp gidişini haykıran bir anne babaya karşı, nasıl oldu da bu kadar çok vicdansız insan bir araöğrendim. ya gelip kenetlendi? KovuşturmaAdnan’ın çocuk avcısı avukatları Kahroldum. Şikâyetçilerden yedisi çocuk yaşta cinsel istismara uğramış, çocukya gerek yok kararı vereni, onlarca düzmece şikâyete dava açanıyla o yargı mensuplarının çocukları, kimEşim, vekâlet verilen avukatlarlarını Adnan Oktar örgütüne kaptı lere hizmet ettiklerini bilseler veliledan birini arayıp hesap sorunca ran şikâyetçi ailelerin öyküleri, biriyle övünür mü acaba? “Benim muhatabım müvekkilimdir, zim başımıza gelenle bire bir örtüAma benim kızım onu kurtarmak siz kim oluyorsunuz!” yanıtıyla tele şüyordu. mücadelesinde yıldırılamayan anfon yüzüne kapatıldı. Dayanamayıp Adnan Oktar, kandırılan kızları er nesiyle hep övünecek! ben de aradım, “kimin için çalışıkek müritleriyle evlendiriyor, önAdnan Oktar örgütü, çocuklarıyorsunuz, amacınız nedir” diye sor ce ailelerinden sonra sosyal çevmıza karşı suç işledi ve onlara suç dum. Aynı yanıtı aldım.    relerinden kopartıp eğitimlerini bı işletti. Kızımızdan vazgeçmemizi isBaşladık kızımın evleniyorum de raktırıyordu. Amaç, kız ya da erkek ter gibi bütün kapılar yüzümüze kadiği genç adamı araştırmaya. İnter müridi gençlerin üzerlerine kayıtlı pandığında, uykusuz geceler boyu nette adını yazınca karşımıza başka mal, mülk varsa infak yoluyla örgü ağladık ama ne yavrumuzdan geçbir ad altında, başka bir gencin Fa te devri; aileleri ölünce de mirasla tik ne hukuk mücadelemizden. cebook sayfası çıkıyordu. rını ele geçirmekti. Yaşadığımız kâbusun adını, bir gaKızım o benim, canım. Nefes aldığım her an, her koşulda seviyozete haberi sayesinde koyabildim. Haberde, “Kızımın ruhunu çaldılar!” diye feryat eden bir baba, evladının AdAdnancı hukukun şahidi FETÖ’cü yargı rum. Ne onun ne bizim heba olan yıllarımızı kimse geri verebilir ama adalet yerini bulmalıdır! nan Oktar avukatları tarafından heliŞikâyetçi olduğumu öğrenen AdŞimdi adalet günü. kopterle kaçırıldığını anlatıyor ve ev nan Oktar ve örgütü, susturmak Bekliyorum. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 27 ARALIK 2020 SAYI: 34777 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ekler) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: l İstanbul: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Yenibosna mh. 29 Ekim Cd. no: 1A/41 Bahçelievler/İstanbul Tel : 0212 454 35 10. l Ankara : İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Saracalar mh. 57. cd. no: 21/A Akyurt/Ankara Tel : 0312 353 29 61. l İzmir: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Fatih mh. 199 sok. no:1/7 SarnıçGaziemir/İzmir Tel : 0232 483 96 60. l Adana: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Levent mh. 1791 sok. no: 33/A Yüreğir/Adana Tel : 0322 346 36 25. l Trabzon: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Organize sanayi Bölgesi no: 2 Arsin/Trabzon Tel : 0462 71 40 20. l Antalya: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Yenigöl mh. Serik cad. Havaalanı yolu üzeri no: 38 Antalya Tel : 0242 340 50 40. Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 06:49 08:21 13:10 15:29 17:49 19:16 Ankara 06:32 08:02 12:55 15:16 17:37 19:02 İzmir 06:52 08:21 13:17 15:44 18:04 19:27 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Zaman makinesi sağ olsun, beni Afrika’ya atıverdi Bilgisayarımın başına oturduğumda kâbus gibi bir yılın son yazısını yazdığımı fark ettim. Dedim ki bu kâbus gibi yıl geçip giderken şöyle keyifli bir yazı yazabilir mi Arkadaşım yim? Yok hayır, açıkgergedan. ça çok zorlama bir şey olacak, öyleyse dedim hayali bir zaman makinesine kurulup geçmişten güzel bir günü imdada çağırayım. Öyle de yaptım. İçinde bulunduğum 40 kilometre hızla giden cip ansızın durdu. Çünkü yolunun üstüne beyaz derili dev bir gergedan çıkmıştı. Cip durdu, dev gergedan ağır aksak yürüyüşüyle karşıdan karşıya geçti ve bize yol verdi. Daha doğrusu bahçesinde dolaşmamıza izin verdi. Yolumuza devam ettik, tozlu yolun iki yanına dizilmiş babun cinsi maymunlar; büyükbabalar, büyükanneler, teyzeler, halalar, amcalar, genç çiftler, yeni doğmuş torunlar bizi seyrediyorlar. Kimisi kafasını kaşıyor, cipin içindeki kendisinden bir kuşak sonraki türdeşlerinin ellerinde kocaman fotoğraf makineleri ve dürbünlerle ne yapmaya çalıştıklarını merak ediyor. Eder de ne işleri var burada? Cip ilerliyor, sabahın erken saatleri, geniş arazinin bir kısmı pus içinde ve az ötede bir aslan ailesi topluca dinlenmekte ve yanı başlarından geçen araba umurlarında bile değil. Gece avlandılar, daha doğrusu dişi aslanlar avlandı ve yiyeceği önce yelelerini savura savura gelen erkek aslana ikram ettiler, sonra çocuklar karınlarını doyurdu, sonra asla avlanmayı sevmeyen ama av etine bayılan sırtlanlar geldi, ardından sıra dişi aslanlara geldi. Geriye kalanlar ise akbabaların. Yani aslanlar çok yorgun, en az yirmi saat dinlenmek zorundalar. Bu nedenle çeşit çeşit geyikler, sürüler halinde aslanların yattığı yerin hemen yamacında sabah kahvaltılarını ediyor. İhtimal, dün gece içlerinden biri aslanlara yem oldu, akşam olunca biri daha yem olacak ama şimdilik rahatlar ve yeni başlayan günün tadını çıkarmaya çalışıyorlar. Hemen yan taraftaki zebralar da öyle ama zebralara sineklerden rahat yok, bu nedenle kuyruklarını sürekli sallayıp bir yandan otlanıyorlar, bir yandan da arada sırada iki sevgili gibi birbirlerinin sırtlarını okşuyorlar ama mesele aşk değil, gene sinekler böylece birbirlerinin sırtından yapışan sinekleri kovuyorlar. Sürüler halinde dolaşan bufaloların da bizde bunlara camız denir sineklerle başları dertte ama onların işleri daha kolay, dünyanın en renkli kuşları onların sırtında yorulmak bilmeden fazla mesai istemeden ha babam sinek topluyorlar. Aslında iyi bir işbirliği, herkese yararlı. O da ne, binlerce Afrika antilobu tek sıra olmuş, başları önlerinde bir şefin eşliğinde ilerliyorlar. Canlı olduklarını düşünmezseniz kendinizi bir bilimkurgu filminde resmi geçit yapan robotları seyrettiğinizi sanırsınız. Bu antiloplar Tanzanya’ya doğru ilerliyorlar, Kenya Tanzanya sınırındaki büyük nehri geçip illa Tanzanya’ya varacaklar, dört bin antiloptan üç bini burada telef olacak. Çünkü aslanlar, timsahlar ve panterler, onları tam nehrin kıyısında bekliyorlar, avlanmak için en uygun yerde. Vakit öğleden sonra, kayaların üstüne yan gelip yatmış dört panter, tek sıra halinde geçen antiloplara uzun uzun bakıyor. Belli ki karınları tok, aksi halde bir saldırı gerçekleştirirler ama içlerinden biri bir oyun oynamak istiyor, öbürlerini de kandırıyor ve dört panter yıldırım hızıyla antilop sürüsünün içine dalıyor, antiloplar anında birleşip bir yuvarlak çiziyorlar, onların da savaş taktiği bu, birleşmek ve panterleri hiç de yumuşak olmayan boynuz darbeleriyle uzaklaştırmak. Panterler durumu görünce çekilmeye karar veriyor, bu kadar korkutmak yeter, enerjilerini daha çok acıktıkları zamana harcamak için gene kayaların üstüne uzanıveriyorlar. Çok pozcular, cipin içinde sürekli fotoğraf makineleri çalışıyor ve onlar birer heykel gibi hiç istiflerini bozmadan öylece duruyorlar. Evet, cip yeniden duruyor, bu kez bir zürafa yoldan geçiyor, inanılmaz güzel yürüyor podyuma çıkmış bir manken gibi ve geçip gidiyorlar. Ve dalların arasından bir çita ok gibi bir görünüp bir kayboluyor. Onun kadar hızlısı yok ve onun kadar da yalnızı. Tek başına takılmayı acayip seviyor. Çitayı hisseden bir yabandomuzu yeni doğmuş yavrularını korumak amacıyla birden adeta bir aslan kesiliyor ama çitanın da karnı tok, fırlayıp gidiyor. Yabandomuzu rahatlıyor, yavrularınsa hiçbir şeyden haberleri yok, oynayıp duruyorlar. Bu cip nerede, ben nerede miyim? Yaşasın zaman makinesi. National Geographic belgesellerine meraklı olanlar hemen durumu çaktılar, bu cip Kenya’nın Masai Mara doğal parkında ilerliyor. Binlerce hayvan hikâyesinin yaşandığı parkta. Tam zaman makinesine binip Afrika’da dolaşırken arkadaşlarımdan biri telefon etti, “Yılbaşında ne yapıyorsun?” Bende bir gülme, dedim ki “Afrika savanlarında dolaşmaya gidiyorum.” O hayretle sordu: “Nasıl yani? Bu ne cesaret?” “Bilirsin ben çok cesurumdur” dedim. Bir süre inandı. Ben de gidip geldim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear