14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PAZAR YAZILARI 7 25 EKİM 2020 PAZAR Endonezya’da protestolar Endonezya’da sokak eylemleri çok meşhurdur. Halk, içine sinmeyen en ufak bir şeyde hemen sokaklara dökülür, çok şehirde yapılan eylemlerde hijyen kurallarına uyulmadığına dikkat çekmiş, bulaşma mek ve hızlandırmak istiyoruz. Endonezya’nın dünyadaki her değişikliğe daha hızlı yadöktürülür! Kalabalığın bir kısmı gerçek eylem yapan hak arayansa bir kısmı da olayı kızıştıran, gaza getiren, getirilen, bazı çıkar sahiplerinin oyunlarına alet olan kesimriskine karşı uyarmıştı. Şimdi bu bulaşmanın izlenmesinin zorluğunu dile getirerek vaka sayısının ciddi tırmanışa geçGÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN nıt verebilmesi, hızlı hizmet ve hızlı politika oluşturmak için hukukun uyumlu hale getirilmesi gerekiyordu” diyor. Aynı dir. Neyi protesto ettiğini bilmeden karın tokluğuna sokakları dolduranlar, arabalarla meydanlara getirilenler olduğu da söylenir. Kimin kim olduğunu anlamak o kalabalıkta kolay olmasa da eninde sonunda gerçek ortaya çıkar. Bugünlerde başta başkent Cakarta olmak üzere birkaç büyük şehir o meşhur eylemlerden bir dizisine daha sahne oluyor, yine binlerce insan günlerdir sokaklarda. Bir taraftan yeni tip koronavirüs salgını için önlemler sıkı tutulurken diğer taraftan binlerce eylemci o önlemleri hiçe sayarak, bulaşma riskine karşın sokaklarda dip dibe protesto yapıyor! 8 Ekim’de Endonezya İşçi Birliği’nin üyelerini greve çağırmasıyla 3 gün grev yapıldı. Polis, çoğunluğu öğrenci, işçi ve gençler mesi endişesini tekrarlıyor. Bir türlü hız kesmeyen eylemlerin sebebine gelecek olursak, epeyce tartışmalı bir kanun! 5 Ekim’de Meclis’teki dokuz partiden yedisinin oyuyla kabul edilen “Çok Amaçlı, Yeni İş Yaratma” Kanunu. Yaklaşık bin sayfa, mevcut 79 kanunda düzeltme ve değişikler de içeren kanun taslağına halkın ulaşıp anlaması da başka bir mesele! Kapsamı bir hayli geniş olan yeni yasayla bürokrasiyi azaltmak, arazi edinimi süreçlerini basitleştirmek, yabancı yatırıma olan kısıtlamaları hafifletmek, çalışma yasalarını gevşeterek ve serbest ticaret bölgelerine daha fazla teşvik sağlayarak Endonezya’da iş yapmayı zorlaştıran mevcut bürokratik engellerin, kırtasiyeciliğin zamanda Dünya Bankası’nın iş yapma kolaylığı endeksinde Endonezya son yıllarda büyük ölçüde iyileşme kaydedip 2019’da 73. sırada yer alsada hükümetin 40. sıraya çekme planından hala uzak. ‘Halka danışılmadı’ Konuyla ilgili görüşüne başvurduğum İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün kıdemli Endonezya araştırmacısı Andreas Harsono, “İstihdam yaratmak ve yatırımı çekmek önemli hedeflerdir, ancak bunlar temel işçi hakları ve yerli halkların hakları pahasına olmamalıdır. Endonezya hükümeti aceleyle geçirilen yasayı derhal gözden geçirmeli, halkın fikri alınmalı ve hakları ihlal eden tüm maddeler yenilenmelidir” değerlendirolan göstericileri gözyaşartıcı gaz ve tazyik azaltılmasının hedeflendiği vurgulanmakta. mesini yapıyor. Çok amaçlı yasa büyük ölli su kullanarak dağıtmaya çalıştı. Bir yan Endonezya’nın karmaşık iş, çalışma ve çev çüde iş dünyası tarafından desteklendiği, dan kargaşa diğer yanda yaralananlar, ta re yasalarını gevşeterek yabancı yatırımcı şeffaf olmadığı, işçi sendikaları ve diğer etnıdık protesto görüntüleri dünya basınında yı çekmek ve ekonomiyi canlandırmak ama kilenen gruplarla çok az istişareye gidildiği da dolaştı durdu. Bağımsız Gazeteciler Birli cıyla çıkarılmış bir yasa olduğu söyleniyor. ve onların büyük oranda muhalefetine rağği eylemleri çeşitli şehirlerde takip eden ço Yeni tip koronavirüs nedeniyle işsiz kalan 6 men kabul edildiği için eleştiriliyor. Asgağu foto muhabiri gazetecilerin ekipmanları milyon gencin 3 milyonuna yeni iş alanı ya ri ücret, kıdem tazminatı, tatil, analık yarna polis tarafından saldırılıp tahrip edildiği ratması bekleniyor. Başkan Joko Widodo, dımları, sağlık ve çocuk bakımı dahil olmak ni ve 28 gazetecinin tutuklanmasının ardın yasanın bürokrasiyi kaldırmak ve ekonomi üzere, işçilerin korumalarını önemli ölçüde dan 24 saat sonra serbest bırakıldıklarını yi daha fazla yabancı yatırıma açmakla ilgi azalttığı ve iş sözleşmelerindeki yasal koruaçıkladı. Protestolar sokaklarda üçüncü haf li olduğunu tasarı aşamasında da dile getir maları kaldırdığı iddia edilmekte. tasına girerken polis, eylemleri organize et mişti. “Ruhsatlandırma sürecini basitleştirYasa ayrıca yerli gruplara yönelik mevcut mek, halkı isyana teşvik etmek, güvenlik güçlerine saldırmak, mala zarar vermek, Enerji ve Maden Bakanlığı’na hasar verEndonezya’da iş yasasını protesto mek suçuyla 131 şüphelinin yakalanarak eylemleri hız kesmiyor. göz altına alındığını bildirdi. Polise göre, şüphelilerin çoğunu meslek lisesi öğrencileri, terörist grup üyeleri, üniversite öğrencileri ve işsizler oluşturuyordu. ‘Amaç bürokrasiyi azaltmak’ Diğer taraftan Eğitim ve Kültür Bakanlığı ülke çapında gösteriye katılan ve gözaltına alınan öğrencilerde yapılan hızlı taramalar sonucunda ilk etapta 123’ünün yeni tip koronavirüs testinin pozitif olduğunu ve sayının artabileceğini açıkladı. Gösteride görevli polislerin çoğunun da testlerinin pozitif çıktığı duyuruldu. Endonezya Tabipler Birliği birçevre yasalarını ve yasal korumaları zayıflatarak arazi gaspı ile ilgili endişeleri artırıyor. Yerli halka toprağını korumak için neredeyse hiçbir şey vermediği gibi şirketlerin onların üstünden arazi edinmesini kolaylaştıracağından korkuluyor. Bazı uzmanlar ve aktivistler halkı “Eylemler iyi ama yetmez” diyerek daha büyük sivil eylemler yapmaya çağırıyor. “Halkın görüşü alınmadan geçirilen yasayı herhangi bir gruba müdahil olarak değil bireysel olarak protesto etmeliyiz, yanlış, çarptrılmış haber değil doğru bilgiye ulaşmak en doğal hakkımız, engellenemez, şimdi susarsak gelecek kuşaklarımız acı çekecek” diyorlar. Bir yandan da halk sağlığı uzmanları “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu misali” hükümetin böyle tartışmalı bir yasayı yeni tip koronavirüs zamanında meclisten geçirmesinin ideal olmadığını, hükümetin halkı sağlık protokollerine uymaya ikna etme çabalarının ortasında, tepkiye neden olacak, protestolar yoluyla bulaşma risklerini potansiyel olarak artıracak bir yasayı kabul etmesinin zamanlamasının yarattığı çelişkiyi vurguluyorlar. Arkadaşım Emma’nın paylaştığı viral olmuş videoda Endonezya’nın büyük şehirlerinden Surabaya’nın başarılı belediye başkanı, adı başkanlık için geçen Risma Hanım’ın bir toplantı salonunda öğrencileri bir öğretmen edasıyla azarladığını izliyorum. “Aileleriniz size bu cep telefonlarını derslerinize çalışmanız için aldı, eylemlere katılmanız için değil! Bir iki kişinin lafına inanıp da sokaklara dökülmek de niye! Ailenize, özellikle de annelerinize saygı göstermeli, sokakta eylem yerine oturup derslerinize çalışmalısınız, fırsatçılara meydan vermeyin, inanmayın” diyor. Tanıdığım bir öğrenci arkadaşa soruyorum, “eylemcilerin haklı olduğu konular olsa da gösterilere provokasyon da karıştığını, ne yazık ki hükümetin tartışmalı kanun maddelerini halka anlatmak yerine göstericileri ve fikirlerini bastırmaya çalıştığını” ifade ediyor. Doğrusu ben işin içinden çıkamıyorum, herkes kendine göre haklı gibi görünüyor! Kendi adıma bir taraftan Endonezya’daki bürokrasinin azalacağına seviniyorum, diğer taraftan gerçekte hak ihlaline uğrayanlara üzülüyorum, bir taraftan da bu eylemlerin sonu nereye varacak diye merak ediyorum. gjtozkoparan@hotmail.com ‘Saygı duyun bize..!’ Hitler 1939 yılında altına imzasını attığı bir kararla, sakat ve özürlü her yaştan insanın öldürülmesi emrini verdi. 1940 yılında Güney Almanya’daki hastanelerle bakım evlerinden toplanan bedensel ve zihinsel özürlüler gecenin karanlığında kara otobüslerle getirildikleri Grafeneck tepesindeki tarihi sarayda kısa bir muayenenin ardından, tıpkı Yahudilere yapıldığı gibi, “duşa gidiyorsunuz’’ kandırmacasıyla gaz odalarına gönderildi. Stuttgart’ın güneyindeki Grafeneck’te bir yıl içinde 10 bin 654, daha sonraki yıllarda da tüm Almanya’da 70 bin kişi ölüme yollandı. Hitler’in doktorları “yaşamaları gereksiz’’ dedikleri bu insanlara iğne yaptılar, luminal denen ilacı içirdiler, aç bıraktılar, gaz odalarında karbondioksit verdiler. “Bir özürlü yatağında yatarken, savaş yaralısı yatak bulamıyor!’’ sözleri Hitler’indir. “Führer”in doktorları savaş yıllarında tüm Almanya’da ve istila ettikleri ülkelerde de toplam 200 bin özürlünün yaşamına son verdi. Bu kıyımda büyük bir rol oynayan ve 1940’ta Grafeneck yöneticisi olan doktor Horst Schumann, Kuzey Almanya’da da benzeri görevlere yollandı, savaşın son yıllarında doğu cephesindeki kamplarda, özellikle Auschwitz’de çalıştı. “Aşağı ırktan” tutuklular kısırlaştırılıp, ağır işlere koşuldu, “verimsiz” olanlar da doğrudan gaz odalarına yollandı. Savaşın ardından Nazi doktoru Schumann’ın başına hiçbir şey gelmedi! 1951’de arandığını duyunca Almanya’dan kaçtı, gemilerde doktorluk yaptı, Japonya’da yıllar geçirdi, oradan kapağı Afrika’ya attı, diktatörlerin özel doktoru oldu! 1959 yılında “Hıristiyanlık ve Dünya” adlı gazetede çıkan bir makalenin ardından dikkati çekti. Yaşadığı Gana onu ancak 1965’te Almanya’ya iade etti. 1970’te hakkında açılan dava18 ay sonra, “suçlu ağır hastadır, bu nedenle mahkeme huzuruna çıkabilecek durumda değildir” gerekçesiyle düştü. Schumann’ın ağır hastalığı yüksek tansiyonuydu! 1972’de serbest kalan Schumann 1983 yılındaki ölümüne kadar Frankfurt’ta özgür bir yaşam sürdürdü! Olay Almanya’da hep bir “hukuk skandalı” olarak kabul edilmiştir. Horst Schumann geçmişte yaşananları ölümünden kısa bir süre önce itiraf etti: “Bize gelen emirlere uyarak yaşamlarına son verdik!” Grafeneck tepesindeki sarayda bugün de özürlüler var. 1947’den günümüze gerçekten tedavisi yapılıyor onların. “Ölüm barakaları” çoktan yerle bir edilmiş. Aralarında Bahattin, Seyyah ve Haydar’ın da olduğu çoğu orta yaşlı kadınerkek12 özürlünün değişik rolleri üstlendiği bir oyun Grafeneck’te tam 80 yıl önce yaşanmış, bir insanlık utancı olan kıyımı anlatıyor. Reutlingen’deki “Die Tonne” tiyatrosunun Enrico Urbanek yönetimindeki yürekli bu projesi (https://spurennachgrafeneck.de) bir “sokak AHMET ARPAD tiyatrosu”. Kent belediyesinin önündeki alanda izliyoruz. “Burada Kalacaksınız” adlı oyunla günümüz insanlarının gözünü açmak istiyorlar. Oyun,1940’ta BadenWürttemberg Eyaleti’nde ailelerinden koparılıp kara otobüslerle ölüme götürülen 10 bin 465 kişinin yaşamış olduğu 25 kasabanın alanlarında sergileniyor! Oyunun senaryosu Grafeneck ve Achern arşivlerindeki belgelere dayanarak yazılmış. Bir yıl boyunca tiyatro uzmanlarından oyun, konuşma ve dans eğitimi alan kişiler Reutlingen yöresindeki bakım evlerinden seçilmiş. Düşündürücü, hareketli, çağrışımlar ve değişimlerle dolu “Burada Kalacaksınız”da oyuncuları sürekli başka başka rollerde izliyorsunuz. Bahattin daha çok hareketli, danslı, tekerlekli sandalyede oturan Seyyah da yüksek sesle, atılgan konuşmayı gerektiren sahnelerde ön planda. Kimi bölümleri gizemlerle dolu bir Brecht yapıtını anımsatan oyunda müziğe de yer verilmiş. Gitar, keman ve flüte yer yer koro eşlik ediyor. Birlikte şarkı söylüyorlar, tek tek haykırıyorlar: “Zincirler! Korku! Hüzün! Duygusuzluklar! At gözlüklüler!” Bu insanlar tepeden tırnağa kıpkırmızı tulumların içinde iki saat boyunca aralıksız sahnede kalıyor, haykırıyor, coşku ve hüzün dolu şarkılar söylüyor, dans ediyor, gezici demir kafesler içinde bir yerden bir yere gidiyor. Rollerini ciddiye alıyor. Onlar bizleri bilgilendiriyor, uyarıyor, düşündürüyor ve hüzünlendiriyor. Almanya’nın karanlık geçmişinde yaşananlara çok yönlü bakan, insan yok edici düzeni, tüm yalanların üstünü örten Nazi propagandasını çok canlı, heyecan ve duygu yüklü anlatan “Burada Kalacaksınız”ın sonunda haykırıyorlar: “Saygı duyun bize!” mail@ahmetarpad.de Tarih hamaseti kaldırmaz Basında görmüşsünüzdür: Geride bıraktığımız 20 Ekim günü, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın sosyal medya sayfasında, Navarin Muharebesi’nin yıldönümü nedeniyle bir paylaşım yapıldı. Burada 193 yıl önce, 20 Ekim 1827’de Rus, İngiliz ve Fransız birleşik donanmasının Navarin Körfezi’nde OsmanlıMısır donanmasını imha ettiği, bu olayın da Yunanistan’ın bağımsızlığa giden yolu açtığı ifade edildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı, bununla da kalmayıp yanan Osmanlı gemilerinin animasyonunu gösteren ufak bir video görseli paylaştı. Böyle bir paylaşımın neden şimdi yapıldığı konusunda farklı yorumlar yapılabilir. Birkaç gün önce de Rusya, Yunanistan’ın karasuları tezini desteklediğini açıkladığına göre, bu paylaşım, Türkiye’ye yönelik bir “gözdağı” olarak da görülebilir; diğer taraftan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yarın Yunanistan’a ziyaret yapacağı hatırlanırsa, öncesinde Atina’ya “sizi zamanında biz kurtardık, bizimle iyi geçinin” mesajı verilmek istendiği düşünülebilir. RusYunan ilişkileri, özellikle 2018’de en kötü dönemini yaşamış ve iki ülke, birbirinin diplomatlarını sınırdışı etmişti. Şimdi ilişkiler onarılmaya çalışılıyor. Nitekim Rusya’nın bu Navarin mesajı, Yunan basınında olumlu yankılandı. Fakat madem ki Rusya sürekli tarihten konu açıyor, biz de biraz tarihe bakalım: Tarih derslerinden hatırlarsak, bu Navarin baskını, Rusya’nın Osmanlı donanmasını imha ettiği üç baskından ikincisidir (diğer ikisi, 1770 Çeşme ve 1853 Sinop baskınlarıdır). Rusya; İngiltere ve Fransa’yla birlikte gerçekleştirdiği bu baskınla yetinmeyip Osmanlı topraklarına taarruza geçer ve Ruslar’ın Edirne’ye kadar gelmesi üzerine, Osmanlı, Yunanistan’a bağımsızlık vermek zorunda kalır. Yunanistan’ın bağımsızlığınDENİZ BERKTAY da Rusya’nın katkısı ve etkisi, bununla sınırlı değildir. Yunanistan’ın bağımsızlığı için kurulan Filiki Eterya örgütünün merkezi, o zamanki Rus İmparatorluğu’nun üçüncü büyük şehri olan, bugünkü Ukrayna’nın Odessa kentindeydi. (Filiki Eterya’nın kurulduğu ev, bugün Odessa’da Yunan Kültür Merkezi’dir). Yunan İsyanı’na destek verdiği gerekçesiyle asılan Fener Patriği V. Gregorios’un naaşı da Odessa’ya getirilip burada defnedilir. Rusya’nın desteği, tahta I. Nikola’nın çıkmasıyla daha da yoğunlaşır (Kendisinden önceki çar, Napolyon’u yenmiş olan ağabeyi I. Aleksandr, Avrupa düzeninin hiçbir şekilde değişmesini istemediğinden, Yunan bağımsızlığı fikrine mesafeliydi). I. Nikola, Navarin baskınını yapar ve Yunanistan’ın bağımsız olmasını sağlar. Yunanistan’ın ilk cumhurbaşkanı da Rum kökenli eski Rus Dışişleri Bakanı Yoannis Kapodistrias’tır. Ancak, kısa süre sonra Kapodistrias’ın suikasta kurban gitmesiyle, onun başını çektiği Rus yanlısı kesim, iktidardan düşer ve Yunanistan, İngiltere’yle yakınlaşır. Derken, gel zaman, git zaman, dengeler değişir ve 1853’e gelindiğinde, bir tarafta Rusya, diğer taraftaysa Osmanlı, İngiltere ve Fransa arasında, Kırım Savaşı patlak verir. Rusya’nın “kurtardığı” Yunanistan, savaş boyunca tarafsız kalırken, Rusya’nın Navarin’de beraber hareket ettiği İngiliz ve Fransız donanmaları, bu sefer, Rusya’nın karşısına dikilir. İngiliz, Fransız ve Osmanlı donanmaları, Rus Donanması’nın merkez üssü olan Sivastopol’u topa tutarken, “Sivastopol önünde yatar gemiler, atar da nizam topunu, yerle gök inler” türküsü bestelenir. Nihayet, Sivastopol düşer ve zamanında Navarin baskınını yaptırmış olan Çar I. Nikola, bu haber üzerine üzüntüsünden ölür. Ancak, savaşın kazananı Rusya ya da Osmanlı değil, İngiltere’yle Fransa olacaktır. Rusya’nın Osmanlı’yı tehdit etmeye devam etmesi ve İngiltere’yle aralarında Osmanlı’yı paylaşmaya karar vermesi üzerine Osmanlılar bu sefer Sivastopol önünde 1914’te, Almanlar’la birlikte görünür ve bunun sonucunda girilen 1. Dünya Savaşı’nın ardından ortada ne Osmanlı, ne de Rus imparatorlukları kalır, Sovyet Devrimi’nden kaçan çarlık generalleri, sürgün yollarını tutar. Öte yandan, Rusya’nın Yunanistan’la ilişkileri 1800’ler boyunca daha da bozulur ve Ruslar, Rumlar’ı nankörlükle suçlar. (Yunanistan’ın ABD’nin etkisiyle Rusya’ya tavır aldığı zamanlarda Rus basınında bu sefer, “Yunanlılar eskiden de böyleydi” türü yazılar çıkar). Dolayısıyla, tarihi, hamasetten uzak, serinkanlı şekilde okumak, herkes için iyi olur. denizberktay@yahoo.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear