22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR 13 15 EKİM 2020 PERŞEMBE 5. İSTANBUL TASARIM BİENALİ 6 AY BOYUNCA HAYATIMIZDA OLACAK ‘Empatiye Dönüş’ başladı ORHUN ATMIŞ The Rodina The Map of Empathic Society İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından VitrA sponsorluğunda düzenlenen 5. İstanbul Tasarım Bienali bugün başlıyor. Bienal, 6 ay boyunca dönüşerek bu sıraBienal, sergi mekânlarında, İstanbul sokaklarında ve dijital ortamda “zihinlerimizi dönüştürerek” deda farklı ülkelervam edecek. Küratörlüğünü Mariana Pestana’nın yürüttüğü, “Empatiye Dönüş: birden fazlası için tasarım” başlıklı bienal, sergi mekânlarında, den ve farklı disiplinlerden katılımcıların projelerine İstanbul sokaklarında ve dijital orev sahipliği yapatamda farklı ülkelerden ve farklı disiplinlerden katılımcıların projelerine ev sahipliği yapacak. Bienal kapsamında Pera cak. Bazı işler bienalden sonra da hayatımızda kalmaya Müzesi’nde yer alacak müdahaleler ve ARK Kültür’de ziyaret edilebidevam edecek. Hamam by Jawa El Khash, 2020 lecek araştırma projeleri arşivi, 15 olarak bu temanın koronavirüs salgı ladığını ifade etti ve “Bence bu çok Kasım’a kadar açık olacak. İstanbul nıyla birlikte yeni bir anlam kazanıp zorlu ve benzersiz bir süreç, çünkü sokaklarına yayılacak müdahaleler, kazanmadığını sorduk. Pestana, te tüm dünya bundan sonra neyle kararaştırma projeleri ve video serile manın pandemiden önce belirlendi şılaşacağımızın hayalini kuruyor” ri ise 30 Nisan 2021’e kadar gelişe ğini belirterek “Sizin de tahmin ede şeklinde konuştu. rek devam edecek. Araştırma proje bileceğiniz gibi salgından bu yana Pestana, bienalin Nisan 2021’e kaleri ve dijital projeler altı ay boyunca belki de yeni bir ‘rezonans’ kazandünyanın her yerinden mış olabilir” dedi. dar yavaşça 4 ana çizgide programlarını sürdüreceğini dile getakip edilebilecek. Bienalin “Empatiye Pestana, “Pandemi, ayrıca psikolojik sotirdi. Bunların dijital, araştırma, performans ve son olarak Dönüş” başlıklı teması, aslında günümüznuçlarını yeni yeni anlamaya başladığıda felsefi anlamlar olduğunu açıkladı. Bunlar, dijital orde kazandığı anlam yerine orijinal anlamına mız genel bir izolasyon durumuna yol tamda yayımlanacak “Eleştirel Yemek Programı” adlı viodaklanıyor. Günümüzde başka insanlarla kuaçtı. Ayrıca doğayı sömürmeye dayadeo serisi, Akdeniz havzasından projeleri Cihangir’deki rulan bağı anlatmak için kullanılan “empalı ilişkiden küresel endüstri modelinin ARK Kültür’de bir araya getirecek “Kara ve Deniz Kütüpti” kelimesinin asıl an Mariana Pestana lamı hislerin nesnelere zayıflığına kadar çağdaş toplumun Deniz Ova hanesi programı” ve bir arada yaşamayı yeniden ele alan ve doğal yaşama aktabirçok kırılganlığını ortaya çıkarprojelerin Pera Müzesi’nin rılmasını vurguluyordu. 5. İstanbul dı. İklim krizi ve doğal yaşamla olan yanı sıra kentin farklı noktalarına Tasarım Bienali de bu anlamdan al ilişkimizi yeniden düşünmemiz ge uzanacağı “Yeni Yurttaşlık Ritüelledığı ilhamla tasarım için yeni bir rol rektiğinin ne kadar kritik olduğunu ri” adlı müdahaleler dizisi. Son olatanımlamayı hedefleyen fikirlere ve fark etmemizi sağladı” diye konuştu. rak da empati kavramını genişleten projelere ağırlık veriyor. Küratör, bienalin temasının güncel filmlerden oluşan “Empati Seansla‘Çağdaş toplumun kırılganlığı’ endişelere de cevap verdiğini, çünkü rı” seçkisi. Bu içerikleri ve detayları bizleri birbirimizle ve başkalarıyla “tasarimbienali.iksv.org” adresinden hatta ister biyolojik, ister bakteri, is takip edebilirsiniz. Mutlaka bienalBienal hakkında görüşlerine baş ter jeolojik olsun, diğer beden ve ci de izlemek isteyeceğiniz bir etkinlik vurduğumuz küratör Pestana’ya ilk simlerle ilişkimizi düşünmemizi sağ karşınıza çıkacaktır. ‘Misafir ağırlar gibi özen gösterdik’ İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova ise koronavirüs salgınının bienali gölgelemeyeceğini savunarak “Salgın, hepimizin hayatlarını çok değiştirdi ve gündelik pratiklerimizi yeniden tasarladı. Bununla birlikte bienalin, pandeminin gölgesinde geçeceğini söylemek doğru olmayabilir, biz daha çok pandemiyle birlikte nasıl ilerleyebileceğini planladık, çalışmalarımızı da bu doğrultuda yürüttük” diye konuştu. Ova, “Bu süreç boyunca dikkat ve özenle ilerledik, seyircilerimiz ve çalışanlarımız için gerekli tüm sağlık önlemlerini aldık. Serginin bazı işleri sokaklarda yer alacak, ayrıca Pera Müzesi ve ARK Kültür’de ziyaretçilerimizi kontrollü bir şekilde karşılayacağız. ARK Kültür’de seyircilerimizi beşerli gruplar halinde aldığımız bir saatlik bir gezi formatı kurguladık. Evimizde misafir ağırlarken gösterdiğimiz özeni oraya da yansıttık” dedi. ‘Rahatken gezin’ Bienal ziyaretçilerine de bir mesaj gönderen Ova, “Tasarım bienalini rahat hissettikleri bir anda gezmelerini öneriyorum” diye konuştu. Ova, sözlerini şöyle noktaladı: “İstanbul’daki ziyaretçilerimiz ARK Kültür için rezervasyon yaptırabilir, Pera Müzesi’ni alınan güvenlik önlemleri çerçevesinde gezebilir, kente yayılan yerleştirmeleri deneyimleyebilir. Çevremizle, farklı türlerle ilişki kurmak için önerilerimize baktıklarında biraz olsun kendi hayatlarında da fark yaratabileceklerine inanıyorum. Fiziksel olarak katılamayan izleyicilerimiz dijital programlarımızı takip ederek empati konusunun tasarım bağlamında gündelik hayatımızda nasıl bir farkındalık yarattığını keşfedebilirler.” Oyuncu Ferrell hayatını kaybetti Mystic Pizza filmiyle tanınan ve ABD’de 2003’te Kariyerine Broadway müzikalleriyle başlayan başlayan 12 sezonluk Two Ferrell; Network, Heartand a Half Men dizisindeki land, Mystic Pizza, True Berta rolüyle hafızalara kazıRomance, Erin Brockonan Conchata Ferrell, 77 yavich, Edward Scissorşında hayata gözlerini yumdu. hands ve Krampus gi8 Ağustos’ta hakkınbi filmlerde rol aldı. Son da öldüğüne dair iddialaolarak Netflix yapımı The rın ortaya atıldığı Ferrell’ın, Ranch’te oynayan Ferrell, Kaliforniya’da Sherman Oaks yakında vizyona girecek Hastanesi’nde 12 Ekim’de yaşamını yitirdiği duyuruldu. Conchata Ferrell olan Deported filminde de rol aldı. Ferrel, oyuncuFerrell’ın kalp krizine bağlı komplikas luk kariyeri boyunca üç kez Emmy’ye yonlar sonucu öldüğü belirtildi. aday gösterildi. PATARA ANTIK KENTINDE 1500 YIL SONRA TIYATRO... Patara antik kentinde, bu yıl yapılan restorasyonun ardından sahnelenen ilk tiyatro gösterisine sanatseverler ilgi gösterdi. Yeni tip koronavirüs (Covid19) tedbirleri kapsamında ateş ölçümü yapılarak ve maske takma zorunluluğuyla antik tiyatroya alınan davetliler, Yeşilköy Halk Tiyatrosu’nun çeşitli meslek grubundan oyuncularının sahnelediği, Sadık Şendil’in yazdığı ve Müfit Kayacan ile Ahmet Gülhan’ın yönettiği “Kanlı Nigar”ı izledi. Edebiyatın her dalı toplumun her alanında olan kadınların tatlı acı hikâyeleriyle dolu. Örneğin 11 Ekim’de aramızdan ayrılışının 21. yılında sevgiyle, özlemle andığımız Fakir Baykurt’un ya da başka yazarlarımızın romanlarındaki güçlü kadın kahramanları kim unutabilir. Saygıyla selamlıyorum onları ve kahramanlarını... Ama yaşamda şiddet gören, travma yaşayan kadınları anlatan bilimsel kitaplar, o denli çok değil. Çünkü edebiyat dili ile bilim dili farklı. Prof. Dr. Ayşegül Yaraman, bu alanda deneyim yaşamış bir öğretim üyesi. Yeni çıkan Cinsiyetçi İkiyüzlülük (Bağlam Yayınları, 2020) adlı çalışmasında bunu tüm yönleriyle ortaya koyuyor. O, yalnızca kendinin değil, seçkin bir kadının yaşadığı erkek şiddetine karşı mücadelede deneyimlerinden de yararlanarak bu kitabı yazıyor. ‘Cinsiyetçi İkiyüzlülük’ Önsözde, “Raporlarıyla, tanıklıklarıyla, dedikodularıyla, bahaneleriyle, susmalarıyla hatta kendisini akla sığmayacak ödüllendirmeleriyle fail erkeğin yanında yer alanların ezici çoğunluğunu kendilerini feminist ve hatta sosyalist kimlikle tanımlayanlar oluşturmaktadır” (s.10) derken adım atan Yaraman’ın yeni kitabında da konuyu bir başka açıdan derinliğine sürdürdüğü görülüyor. İstanbul Sözleşmesi Öte yandan toplumun bir kesimi hâlâ bir yönüyle kadını Kadınların erkekle eşit görmüyorsa, bu yüzden kadına şiddet, kadın hikâyelerini yazmak cinayetleri artıyorsa, sorunu derinliğine kavramak ve çözüm için bilimden, yasalardan “cinsiyetçi ikiyüzlülük” saptamasını bir suçlama gibi düşünmediğini, ama sona ermesi gereken bir tutum ve davranış olduğunu söylüyor. Bu da “cinsiyetin cinselliğin dışında tedavülden kalkması ile mümkün” (s.16) diyor, ikiyüzlülüğün de cinsiyetçilikle sınırlı olmadığını (s.88) vurguluyor. Kitabın kavramlaştırma sürecinin yaklaşık 10 yıla yayıldığını, çeşitli konferans, makale ve derslerde sürdüğünü ve onların geri bildirimleriyle zenginleştiğini açıklayan yazar, 1 yıl içinde de yazıp bitiriyor. Ona göre, işin içine çıkar girdiği zaman cinsiyetçi ikiyüzlülük başlıyor. İlk kitabı Elinin Hamuruyla yararlanmak, İstanbul Sözleşmesi’ni tam uygulamak gerekiyor. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nin temeli Birleşmiş Milletler’in benimsediği Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığa Karşı Uluslararası Sözleşme’ye dayanıyor. Ne mutlu ki Türkiye, bunu ilk onaylayan ülkeler arasında oldu. 1986’da imzaladı. Daha sonra 2011’de Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani İstanbul Sözleşmesi, 2014’te yürürlüğe girdi. 2011 ve 2014 tarihli uyum yasalarını iktidar, muhalefetin de katkısıyla oybirliğiyle çıkardı. Ancak iktidarın birkaç ay önce Özgürlük’le (Milliyet Yayınları, sözleşmeden imzasını çekmeye 1992) kadın haklarına sahip çıkma kalkışması gündemi sarstı. konusuna bilimsel bir yapıtla İkiyüzlülükle suçlandı. Toplumun istediği Acılarla biten kadın hikâyelerini okumak, hiç kimsenin hoşuna gitmez. Hele de her gün kadına şiddet ve cinayet haberleri, insanın tüylerini diken diken ediyor. Bunun düzelmesi için demokrasinin, hak, hukuk ve adaletin tam işlemesi gerekir ki bu konuda da ikiyüzlü davranılıyor. Değilse, bir gün tehlike çanı ikiyüzlü davrananların da kapısını çalar. Diyor ki yazar herkes için, haklı olarak, “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”. “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” Özdemir Asaf’ın şiirinde dediği gibi de “günler çabuk geçiyor”. Birlikte okuyalım. BUGÜN ve BUGÜN Öyle çabuk geçiyor ki günler Hele sen de bir bak hayatına. Daha dün doğmuşuz sanki Yeni okula başlamışız Yeni sevmişiz Öyle çabuk geçiyor ki günler Hele sen de bir bak hayatına Yarın bitecek sanki her şey Yarın ölecek gibiyiz. Daha doymamışız yaşamasına Günlerimiz dün bir, bugün iki Sakın bir şey bırakma yarına Yarın yok ki. Dario Fo, PKK’li olabilir mi? Ülke sadece gerçek yangınlarla değil, hak hukukta da yangın yerine dönmüşken; adaletsizlik bir yandan, ekonomik çöküntü öte yandan insan yaşamını cehenneme çevirmişken; sinemadan, tiyatrodan, müzikten, sanattan söz etmek inanın öyle zor ki! Ama mecburum, mecburuz. Baktıklarımızı, duyduklarımızı, okuduklarımızı kavramak; gerçekliği algılamak; yalanları yozlukları, haksızlıkları fark etmek; yorumlamak, sorgulamak ve yaşamı anlamlandırmak için, mücadele etmek için mecburuz. Şehir Tiyatroları düşmanlığı Biliyorsunuz, şu salgın günlerinde en ama en zor durumda olanlar sanatçılar. Konserleri, oyunları, gösterileri iptal edilen, sınırlandırılan müzisyenler, tiyatrocular, dansçılar vb. Onları daha çok mağdur etmemek için olağanüstü çabalar sürdürülüyor. Birçok insan ve kurum yardımcı olmaya çalışıyor. Bu kurumlardan biri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları. Sanat yönetmeni Mehmet Ergen harika bir iş gerçekleştirdi ve kurumun tüm tiyatro salonlarını 50 özel tiyatroya da açtı. Hem de ücretsiz. Önceki akşam yıllardır Kürtçe oyunlar oynayan Teatra Jiyana Nu / Yeni Yaşam Tiyatrosu da ünlü İtalyan yazar Dario Fo’nun “Yüzsüz” oyununu “Beru” adıyla Kürtçe olarak Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde oynayacaktı. Zaten 3 yıldır bu oyunu birçok yerde de oynamışlıkları vardı. Gelin görün ki temsile 4 saat kala kaymakamlıktan yasaklama emri geldi. Gerekçede “kamu düzenini bozabileceği” ileri sürülüyordu. Ancak nasıl bozabileceğine açıklık getirilmiyordu. İlk aklıma gelen şu oldu: Bu karar, İBB’ye duyulan öfkeden, Şehir Tiyatroları’nın bu olumlu girişimini baltalama isteğinden kaynaklanmıştır. Rahmetli Dario Fo büyücüdür Sonraki valilik açıklamasında, “Oyunun Kürtçe olma nedeniyle değil, PKK propagandası yaptığı için yasaklandığı” vurgulandı. (E pes yani, 3 yıldır fark edilmedi de şimdi mi fark edildi!) Bunları okuyunca aldı mı beni bir düşünce... Rahmetli Dario Fo’yu tanımış, röportajlar yapmış, onu sahnede çok izlemiştim. Onu yazılarımda hep “Tiyatro Büyücüsü” diye tanımladım. 2015’te, 90 yaşında bu dünyadan göçtüğünde ardında birçok oyun bırakmıştı. Eşi Franca Rame’yle birlikte hem yazar, yönetir hem de oynardı. Siyasi hiciv ustasıdır. Aman Tanrım, demek PKK’liymiş! Büyücü ya, hiç çaktırmamıştı! Tevekkeli, ona Nobel Edebiyat Ödülü’nü de belki bu nedenle vermişlerdir! Uluslararası Tiyatro Eleştirmenler Ödülü’nü de verdik ve PKK propagandası yaptığını hiç anlamadık. Ne büyük gaflet! Klakson ve borazanlar Söz konusu oyunu da izlemiştim. Oyunun asıl adı şöyle: “Yüzsüz: Klakson, Borazanlar ve Bırtlar”. Anımsayın: İtalya’da 1978’de Aldo Moro, Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılmış, anarşist grupla hükümetle pazarlık etmek istemiş, hükümet yanaşmamış ve 50 gün sonra politikacının cesedi bir araba bagajında teslim edilmişti. Dario Fo, bu olayı almış ancak Aldo Moro yerine Fiat’ın birinci adamı Agnelli’yi koymuş, politikacı sermaye emek ilişkilerini hicvetmişti... Bu oyun, Türkiye’de Türkçe ve Kürtçe kitap olarak yayımlandı; farklı topluluklar tarafından yıllar boyunca ülkenin her köşesinde oynandı... Meğerse bunca yıldır burnumuzun dibinde PKK propagandası yapılıyormuş! Hay Allah!!! Ey okur! Senin de miden bulanmıyor mu... Bu yasaklar, bu düşmanlık nereye kadar?! Bir alt mahkeme bir üst mahkemenin kararını tanımıyorsa... Mahkemeler, öç alma, intikam alma aracına dönüştürülüyorsa... Yıllardır FETÖ’ye peşkeş çekenler, her istediğini verenler değil de yazarlar, gazeteciler, “FETÖ’cülükten” mahkum oluyorsa... İyiliğin, vicdanın, çokkültürlülüğü savunmanın adına “casusluk” deniyorsa... Grup Yorum’a ve daha nice sanatçıya cehennem yaşatılıyorsa... Dario Fo’ya PKK propagandacısı yaftası asılabiliyorsa... Daha ne diyeyim ki... Sanatçılar ‘Adalet Türküsü’ için birleşti Sanatçılar Suavi, Hüseyin Turan, Hilmi Yarayıcı, Pınar Aydınlar, Grup Adalılar, Serhad Raşa, Fatih Gezer, Fikriye Kılıç, Haluk Tolga İlhan ve Egemen Yılmaz; sözlerini Muzaffer Gezer’in yazdığı, Arsey Kaya’nın bestelediği ve Kerem Ulaş Dönmez’in aranjörlüğünü ve yönetmenliğini yaptığı “Adalet Türküsü” adlı eserde bir araya geldi. Dönmez, “Tüm insanlığın adalet talebi giderek büyüyor, bizler de bu ülkenin sanatçıları, aydınları olarak bu özleme sanatımızla ses olmak adına bu çalışmayı ortaya koyduk” diyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear