23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 12 EKİM 2020 PAZARTESİ Kurdaki artışın sebepleri ortadan kalkarsa yükseliş durur. Ama önce faiz artmalı Dövizi bozdurmaya değecek TL faizi şart EKONOMIST MURAT SAĞMAN: YEP’te ne yapılacağı, neler hedeflendiği belirtiliyor fakat tam olarak nasıl olacağına dair çok fazla detay yok. Örneğin kur nasıl düşecek, nasıl kontrol altına alınacak ile ilgili detay görmedik. Ekonomist, Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi ve Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, Türkiye ekonomisinin son dönemdeki temel kırılganlıklarını TL’nin değer kaybetmesi, enflasyonun düşmemesi, işsizliğin ve bütçe açığının artması, dış borcun yüksek olması şeklinde sıraladı. Sağman, yakın zamanda açıklanan yeni ekonomiprogramındaki (YEP) hedeflerle ilgili “2020 yılı yüzde 10.5 enflasyon hedefine ulaşılması çok zor. 2020 için ortalama kurun 6.91 olması öngörülüyor. Kur şu anda 8 seviyelerine yakın. Programda kur nasıl düşecek nasıl kontrol altına alınacak ile ilgili detay yok” diye konuştu. Bu krizden çıkış için en önemli reçetenin güven olduğunu, güven artırıcı hamleler başta hukuk, kurumların bağımsızlığı ve özgürlüklerin artması olduğuna dikkat çeken Murat Sağman ile son açıklanan YEP hedeflerini ve döviz kurunun nasıl düşürüleceğini konuştuk. Hedeflere ulaşmak zor n Yakın zamanda yeni ekonomi programı açıkladı. 2021 için yüksek büyüme ve düşük enflasyon hedefleri dikkat çekiyor. YEP’teki hedefler ne kadar gerçekçi, bu hedeflere ulaşmak mümkün mü? Bir ekonomik programın sağlaması gereken iki önemli koşulu var: Birincisi hedeflerin ulaşabilirliği, ikincisi hedeflerin birbirleri ile içsel tutarlılığı. Açıklanan YEP’te 6 tespitim var: Birincisi 2020 yılı yüzde 10.5 enflasyon hedefi ulaşılması çok zor. Şu anda enflasyon yüzde 11.7 sadece 3 ay kaldı ve kalan 3 ayda son 10 yılın ortalaması kadar çıksa enflasyon en az yüzde 11.5 ile bitiyor. İkincisi, Türkiye, belli bir düzeyin üzerinde büyürken hep cari işlemler açığı veren bir ülke. Oysa açıklanan programa göre 2021 yılında yüzde 5.8 büyüyeceğiz ve cari işlemler hesabımız GSYH’nin yüzde 1.9’i kadar açık verecek (2020 yılı için yüzde 3.5 açık). Bir yıl içinde bu sorunlarımızı nasıl çözeceğiz de büyürken cari açığımız azalacak. Üçüncüsü, döviz kurlarıyla ilgili. Programın 2021 için ortalama kur tahmini 7.68. 2020 için ortalama kurun 6.91 olması öngörülüyor. Bunun gerçekleşmesi için yıl sonuna kadar kurun 7.45’e yakın bir düzeyde seyretmesi gerekiyor. Kur şu anda 8 seviyelerine yakın. Dördüncüsü, ilk yedi aylık cari işlemler açığımız 21.6 milyar dolar. Oysa program 2020 açığını 24.4 milyar dolar olarak tahmin ediyor. Yani, kalan 5 ayda toplamda en fazla 2.8 milyar dolar açık vereceğiz ki bu da zor gözüküyor. Beşincisi, programda ne yapılacağı neler hedeflendiği belirtiliyor fakat tam olarak nasıl olacağına dair çok fazla detay yok. Örneğin kur nasıl düşecek, nasıl kontrol altına alınacak ile ilgili detay yok. Altıncısı, programa bakınca bütçe açığımızın GSYH’ye oranı 2021’de yüzde 4.3, 2023’te ise yüzde 3.5. Daha önemlisi, faiz harcamaları dışarıda bırakıldığında bütçemizin hep açık vereceği öngörülüyor. Risk primimiz yükseldi n Yükselen döviz kuru, yüksek enflasyon, düşük faiz, düşük büyüme ve yüksek işsizlik... Türkiye ekonomisi bu noktaya nasıl geldi? Tüm bu değişkenlerin sonucunda kredi risk primimiz yükseldi. Şu anda 530 baz puan olan riskimizi (Güney Afrika: 310, Brezilya: 250, Meksika: 150, Endonezya: 120, Hindistan: 110, Kore: 30 baz puan) bir an önce düşürmemiz gerekiyor. Yükselen kur yükselen enflasyon getirdi, yüksek enflasyon yüksek faiz getirince yatırımlar yavaşladı büyüme etkilendi. Büyüme konusunda Covid19 etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Pandemi Türkiye dahil tüm dünya ekonomilerini etkiledi Murat Sağman EN ÖNEMLI REÇETE GÜVEN n Türkiye ekonomisi için bu krizden çıkış reçetesi var mı, acilen atılması gereken adımlar hangileri? En önemli reçete güven. Güven olduğunda yatırımlar gelecektir yatırımlar artacaktır Türk Lirası’na güven artacaktır, kur düşecektir büyüme olacaktır, işsizlik azalacaktır. Güven artırıcı hamleler, başta hukuk, kurumların bağımsızlığı ve güvenirliliği, özgürlüklerin artması ve ekonomi ile yapılacak yapısal değişikliklerdir. Bütün bunlar için istişare ve ortak akıl önemli olacaktır. Covid19 öncesi yılda bir yapılan ve Türkiye’den ilk defa katılımın olduğu ABD’de Yale Üniversitesi’nde finans konferansına katıldım ve Türkiye ile ilgili sunum yaptım. Yaklaşık 400 önemli yatırımcıların olduğu bu konferansa Türkiye’ye ilgi olduğunu gördüm ve eğer Türkiye doğruları yaptığı takdirde dışarıdan ciddi yatırımların gelmek istediğine kendi gözümle şahit oldum. ÖNCE ENFLASYON DÜŞMELI n Son dönemlerde ciddi bir kredi genişlemesine gidildi, bu ne tür riskler getiriyor? Riskler enflasyon artışı , kur artışı ve ithalat dolasıyla cari açığın yükselmesi riskidir. Ekonominin zorlamanın sonucu olası bir dengesizliktir. n Türkiye’de büyüme de kredi ağırlıklı gidiyor, bu durum sürdürülebilir mi, sağlıklı ve istikrarlı büyüme için nelere odaklanılmalı? Sağlıklı ve istikrarlı büyüme için önce enflasyon indirilmeli. Enflasyon düştüğünde ve istikrarlı hale geldiğinde faiz de düşer ve sürüdülebilir büyüme olabilir. Enflasyon düşmeden potansiyel büyümenin üstünde büyümeye çalıştığımızda sonunda dengesizlik çıkıyor. İŞTE TEMEL KIRILGANLIKLARIMIZ n Şu anda Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları nelerdir? Türkiye ekonomisinin son dönemde temel kırılganlıkları madde madde özetleyebiliriz: Bütçe açığımızın artması. TL’nin değer kaybetmesi. Enflasyonun düşmemesi. İşsizliğin artması. Dış borcumuzun yüksek olması. Özel sektörün borcunun yarısının döviz olması. Cari açığımızın yükselmeye başlaması. Merkez Bankası’nda rezervlerin azalması. Kredi risk primimizin (CDS) yüksek olması. Jeopolitik riskler. Biden’ın seçilme riski ve Türkiye’ye olası yaptırımlar. Tabii ki çok önemli, pandeminin de etkisini de ekleyebiliriz. n Kurdaki artış ne kadar sürer, neler öngörüyorsunuz? Vatandaşın dövize yönelmesi sürecek mi? Kurdaki yükselişin sebepleri ortadan kalkarsa yükseliş duracaktır. Ama ilk önce faiz artmalı ve faiz seviyesi de enflasyon karşısında ezilmeden vatandaşın dövizini bozduracağına değecek mutlaka bir TL faizi olmalı. Gelecek toplantıda politika faizinde en az 200 baz puan artırılması gerekiyor. Kurdaki yükselişi ve enflasyondaki yükselişi durdurmak, faiz artışı gerekli ama orta ve uzun vadede tek başına yeterli değil. n Merkez Bankası’nın faiz artırması, BDDK aktif rasyosunu 5’er puan düşürmesi adımları atıldı. Piyasada gerçekten normalleşme başlıyor mu? Normalleşme adımlarının gelmesi tabii ki olumlu. Önemli olan bunların devam etmesi; güven artırıcı yapısal değişiklikler gelmeli. Piyasalar belirsizliği sevmez. Aktif rasyosunun tamamen kaldırılması ekstra iyi bir haber olacaktır. Covid19 ‘güzelliği’ vurdu Kozmetik ürünlerinin ithalatı, yeni tip koronavirüs (Covid19) salgınının etkili olduğu yılın 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18.2 azalarak 53.5 milyon dolar oldu. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ocakağustos döneminde güzellik, makyaj, cilt bakımı, manikür ve pedikür ürünlerinin ithalatında azalış gerçekleşirken ihracatta ise artış kaydedildi. Güzellik, makyaj, cilt bakımı, manikür ve pedikür ürünlerinin ithalatı, Covid19 salgınının ekonomik ve sosyal etkilerinin gölgesinde geçen ocakağustos döneminde yıllık bazda yüzde 18.2 azaldı ve 53 milyon 542 bin dolar seviyesinde gerçekleşti. Türkiye bu dönemde en çok Fransa’dan kozmetik ürünleri ithal etti. 8 aylık dönemde ruj, pudra, allık ve göz makyajı ürünlerinin ithalatı son 5 yılın en düşük seviyesine geriledi. İhracat ise yılın 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5.5 artarak 31.7 milyon dolar seviyesine çıktı. Dezenfeksiyon talebi patladı Perakende sektöründe ve büyük perakende mağazalarında teknik bakım ve tesis yönetimi hizmeti veren Servis365 pandemi döneminde veri derlemesi yaptı. Verilere göre pandemi dönemi kapsamında AVM’lerin açılışıyla birlikte dezenfeksiyon hizmeti kullanımında geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 385 oranında artış gerçekleşti. Bununla birlikte bu dezenfeksiyon sürecinde kullanılan bakım kimyasalları sarfiyatı yaklaşık 5 kat artış gösterdi. Servis365 Genel Müdür Yardımcısı Erdem Deni, “Perakendeciler ve işverenler hem çalışanlarının hem de müşterilerinin sağlığını korumak için bu süreçte azami özen gösterdiler” dedi. Büyük belirsizlik Bir büyük güç, ABD, artık yaşam evresinin son aşamasında, kurduğu ekonomik düzen ve güvenlik mimarisi çözülüyor. Bir başka büyük güç, Çin, kendi ekonomik ve güvenlik gereksinimleriyle birlikte yükseliyor. Bu iki süreç, tarihin yine çok kritik bir dönemece geldiğini düşündürüyordu. Covid19 şoku bu belirsizliği aniden artırdı. II. Dünya Savaşı’nın şoku kapitalizmin yeni lider ülkesini belirlemiş, yeni bir sermaye birikim rejiminin, uluslararası ekonomik, güvenlik mimarisinin ve hidrokarbon temelli bir enerji rejiminin oluşmasına yol açmıştı. Covid19’un yarattığı şok da bunlarla kıyaslanabilecek şiddette dönüşümleri, gündeme getiriyor. Covid19 şoku Covid19’un yarattığı şok ile dünya ekonomisi yüzde 5 oranında daraldı. Bu, resesyon sınırı olarak kabul edilen yüzde 2.5 büyüme oranına kıyasla yüzde 7.5 gerileme anlamına geliyordu. Covid19 ile gelen şok, uluslararası ticaret, finans, teknoloji ve ekonomi politikası alanlarında da çok önemli dönüşümler getirmeye başladı. ABD ile Çin arasında başlayan ticaret savaşı içinde Çin yönetimi, dünya piyasalarına bağımlılığını azaltarak kendine yeterli bir ekonomi yaratma kararıyla iç pazara dönüyordu. Covid19 salgınının tedarik zincirleri üzerindeki etkileri bu eğilimi daha da güçlendirdi. Dünya ekonomisi ve onun geleneksel merkez ekonomileri daralırken Çin ekonomisinin, Covid19 şokunu hızla atlatarak büyümeye devam etmesi, onun bölge ekonomileri açısında önemini daha da artırdı. Böylece kimi analistler, biri ABD diğeri Çin merkezli iki tedarik zincirleri sistemi, dolayısıyla iki farklı ekonomik bölge oluşma olasılığından söz etmeye başladılar. Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol Projesi” de tedarik zincirlerinin yeni haritasının şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor. İkincisi Covid19 ile gelen şok, ekonomide dijitalleşmeyi otomasyon eğilimini hızlandırırken, dünya ekonomisinin krediye dayalı genişleme (finansallaşma) döneminde yaygınlaşan, turizm, otelcilik, lokantacılık, alışveriş merkezleri gibi tüketim alanlarını yaşamsal bir krize itti. Bu ikisi birlikte değerlendirildiğinde kapitalist uygarlığın büyük bir işsizlik, iflas ve yoksullaşma dalgasıyla yüz yüze olduğu, bu alanlarda kaybolan istihdamın büyük kısmının artık geri gelmeyeceği söylenebilir. Ve dönüşüm dinamikleri Covid19’un yarattığı şok gittikçe derinleşen bir iklim krizi ve önleme çabalarıyla çakıştı. Böylece gittikçe yayılan dijital ve yapay zekâ ilişkili otomasyon ile küresel ısınmanın basıncıyla, taşımacılıkta hızlanan “elektrikleşmenin”, hidrokarbon üretimine, tüketimine dayanan endüstriler üzerindeki yıkıcı etkisi çakışıyor, işsizlik dalgasının daha da yükseleceğini söylüyor. Yine de hizmet sektöründe, fiziki tüketim, alışveriş mekânları sektöründe, bunları ekonomik kriz boyunca ucuz kredilerle ayakta tutan finans sektöründe yaşamsal riskler atarken, “elektrikleşme”, dijitalleşme, otomasyon dalgasına uyum sağlayan tüketim sektörü, sanayi dalları (artıkdeğer üretme kapasitesi) güçlü ekonomik merkezlerin bu dönüşüm sürecinden avantajlı biçimde çıkma şansı olduğu düşünülebilir. Covid19 ile gelen şok, devletleri de etkiledi. 2008’de finans sektörünü desteklemek için ekonomiye müdahale eden devletler bu kez, sağlık sektörüne, emek piyasalarına, tüketim süreçlerine, hatta salgınla mücadele bağlamında vatandaşların günlük yaşamına doğrudan müdahale etmeye başladılar. Devlet ve ekonomi, devlet ve günlük yaşam arasındaki ilişkiler hızla, “devlet kapitalizmi” yönünde, otoriter biçimlerde yeniden şekillenmeye başladı. Bir taraftan, iki büyük güç arasındaki rekabetin ne yönde ilerleyeceği, Avrupa Birliği, Rusya, Japonya ve Hindistan gibi ekonomik ve askeri güç merkezlerinin tercihlerinin nasıl şekilleneceği belirsiz. Diğer taraftan, yükselmeye devam eden işsizlik dalgasının ideolojik ve siyasi (sağ veya sol) sonuçları, devletin (yürütme organının ve güvenlik bürokrasisinin) ekonomi politikaları (serbestlik) ve güvenlik alanında (bireysel özgürlükler) artmaya başlayan müdahale kapasitesinin vatandaşlarının yaşamları üzerindeki kısıtlayıcı etkilerinin sınırları henüz belli değil. Büyük bir belirsizlik ortamı oluştu. Anlamaya çalışır, çıkış yolu ararken hurafelere değil, bilime ve felsefeye sarılmak gerekiyor!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear