23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 5 OCAK 2020 PAZAR TASARIM: İLKNUR FİLİZ PAZAR YAZILARI Moskova, yeni yıla havai fişek gösterisiyle Küçük bir mutluluk yeter girdi. Danimarka uzun yıllardır dünyanın en mutlu ülkelerinden. Gelecekle ilgili dert yok. Yarın işsiz kalırım Danimarka (Kopenhag) endişesi yok. Okul ka ŞEHRİBAN KIRAÇ zansam para bulur mu yum, hastalansam doktora gidebilir mi yim kaygısı hiç yok... Oysa her daim so ğuk, her daim kasvet var havada. Yıl ge nelinde en yüksek hava sıcaklığı 22, bun lar bile dünyanın en mutlu ülkesi olma yı engellemiyor. Her yere bisikletle giden insanlar, eğitim ve sağlığın ücretsiz ol bol ve futbola inanılmaz bir ilgi var. Ül masının verdiği güven, en düşük ücreti kedeki en büyük sorun kış depresyo alanların bile istedikleri ülkelere tatile gi nu. Uzun geceler ve havanın soğuk olma debilmesi. Kimseyi ırkına, rengine, inan sı nedeniyle mutluluğun yanında kış dep cına ve giyimine göre değerlenmeme du resyonu da çok yaygın. Bu nedenle inti rumu, cinsiyet eşitliğine önem verme, eş harlar da artıyor. İş mesaisi bittikten son cinsel evlilik gibi aklınıza gelemeyecek ra Danimarkalılarda “çalıştım, şimdi eğ haklar... lenme vakti” felsefesi hâkim. Aslında ül ‘Hygge’ felsefesi... kedeki mutluluk da bir kelimede saklı. Son yıllarda üzerine pek çok kitap ya Ülkede güneşli gün sayısı çok az. Güne zılan, haber yapılan, hatta üniversite karanlıkta başlıyorsunuz, saat 16.00’da lerde ders olarak okutulmaya başlanan da hava kararmaya başlıyor. Ülkedeki Danimarka’ya özgü “hygge” kavramı. Bire her çocuk okul dışında mutlaka iki spor bir karşılığı olmayan hygge, sevdikleriniz ya da sanat aktivitesine gidiyor. Herkes le beraber bir şeyler yiyip içerken hisse bisiklet sürmeyi ve yüzmeyi biliyor. Hent dilen konfor, sıcaklık ve rahatlık hali ola rak açıklanabilir. Danimarka kültürüne özgü bu kavram, uzun ve soğuk Danimarka gecelerinde dostlarla, sevilen mum ışığı etrafında geçirilen sıcak ortamlardan doğmuş. Zamanla çok daha fazlasını ifade eden bir yaşam felsefesine dönüşmüş. Şöyle düşünün: zor bir anınızda omzunuza dokunan tanıdık bir el size destek veriyor. Hygge biraz buna benziyor... Rengarenk mumlar, hoş kokulu bir ortam, paylaşılan dostluklar, kaliteli ama sade bir yaşam, uzun yemek muhabbetleri, sıcacık bir battaniye, kısacası kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan hayatın tüm basit zevklerini kapsıyor hygge. Önemli olan küçük mutluluklara odaklanarak yaşamak. Hygge esasen yaptıklarınızı daha samimi, sıcak ve keyifli hale getirmeyi hedef alıyor. Mesela aydınlatma çok önemli bir faktör, sert ve yoğun ışıklar hygge değil, en iyisi hafif loş ışıklar, özellikle de mum ışığı. Güzel yiyecekler, özellikle de pastalar, tatlılar, şekerlemeler hygge’nin önemli bir parçası. Ünlü yazar Meik Wiking “HyggeDanimarkalıların Mutluluk Sırrı” kitabında mutlu olmak için şu basit önerileri su nuyor: n Lambalarınız cayır cayır yanmasın. Kışın şömineniz varsa yakın. Mutfaktan kurabiye kokuları yayılsın. n Üzerinize rahat ettiğiniz, sevdiğiniz bir şeyler geçirin. Pike, battaniye ve şallarınızı çıkarın. n Arkadaşlarınızın kendini güvende ve rahat hissedeceği, zaman geçirmek isteyeceği davetkâr bir ortam oluşturun. n Elinizden telefonu bırakın, gözünüz televizyona kaymasın. Gerçekten dinleyin, etrafınızda olan bitene odaklanın. n Doğal ve rahat olun. Kibarlıktan ve güler yüzlülükten ödün vermeyin. Arkadaşlarınızla iş dağılımı yapın. Birlikte bir şeyler pişirin. Herkes kendisini o ortamın bir parçası olarak hissetsin. n Dramayı, derdi, tasayı kapının dışında bırakın. Politika konuşmayın, dedikodu yapmayın. n Mutlu olmanız için illa çok büyük şeyler yapmanıza gerek yok. Güzel bir film seyretmek, iyi bir kitap okumak ya da şarkı dinlemek, soğuk havada üzerinize battaniyeyi çekip kahvenizi yudumlamak... Bunlar da birer mutluluk kaynağı olabilir. sehriban.kirac@gmail.com Dünyanın en büyük şovu Londra, 1851 yılında ilk Dünya Fuarı’na ev sahipliği yapan kentti. Fuara katılanlar sanatı, kültürü, bilimi konuştu. Geleceği tartışan beyinler benzer bir fuarın REMZI GÖKDAĞ Dubai’de düzenlenebi leceğini tahmin edemezdi, çünkü 168 yıl önce böy le bir kent yoktu. O kadar eskilere gitmeye de ge rek yok. Dubai, 50 yıl öncesine kadar inci ticaretiyle uğraşan küçük bir limandı. O günlerden bugüne çok şey değişti. Dubai artık dünyanın en hızlı gelişen şe hirlerinden. Dubai şu sıralar çok yoğun. Bütün plan lamalar Dünya Fuarı “Expo 2020”ye göre yapılıyor. Kent merkezine 25 km. uzaklıkta, çölün bir ucun da yeni bir şehir inşa ediliyor. Her şey “Dünyanın En Büyük Şovu” için. Bu tanım, Expo 2020 reklam filmi nin de resmi adı. Görüntüler akarken bir ses izle yenlere şöyle sesleniyor: “Piramitler inşa edilir ken, Mona Lisa tablosu yapılırken, klasik müzi ğin şaheserleri bestelenirken orada değildiniz ama 2020’de insanlığın geleceğini şekillendi recek olaya, dünyanın en büyük şovuna ken di gözlerinizle tanık olabilirsiniz.” Fuarın açıl masına 10 ay var ama kimse işi şansa bırak mıyor. Panolar, tramvaylar, otobüsler tanıtımla kaplı. Her şeyin en büyüğünü yapmayı hedefle yen yöneticiler, bu fuarın da “en”ler arasında yer alabilmesi için çalışıyor. Dubai, düne kadar inşaat sektöründeki başarısıyla anılıyordu. Bugünlerde sektörde kara bulutlar dolaşı yor. “İnşaata başla, nasıl olsa satılır” döneminin so nuna gelindi. Ortada milyarlarca dolarlık yatırımlar var. Geçen yıl emlak piyasasında yaşanan sorunların gelecekte tekrarlanmayacağının garantisi yok. Bu yüzden her şey Expo 2020’ye kilitlenmiş durumda. Fuarın başarısı Dubai’nin geleceğini şekillendire cek ya da ikinci ihtimali kimse düşünmek istemi yor. Bu yüzden işi şansa bırakmıyorlar. Uluslararası reklam firmalarıyla yapılan anlaşmalar, dünya med yasında aralıksız devam eden kampanyalarla Expo 2020 tam gaz devam ediyor. 33 milyar dolarlık soru... Konuyu sadece rakamlarla açıklamak da yeterli değil. Bu proje mimarların oyun alanı gibi. Herkes daha önce yapılmamışı deniyor. Fuara katılacak 192 ülke için dünyanın ünlü mimarları birbirinden farklı binalar hazırlıyor. 438 hektarlık bölgede sadece ülkelere ait alanlar yok, binlerce yataklı otel ve iş merkezleri de var. Alana bağlanacak yeni metro hattının kapasitesi mevcut Dubai metrosuna eşdeğer. Hükümet bu projeye 6.8 milyar dolarlık destekle katılıyor. Özel sektör de dahil edildiğinde bu rakam 20 milyar doları buluyor. Bu aynı zamanda Dubai tarihinin en büyük harcamalarından biri. Getirisinin ise 33 milyar dolar olması tahmin ediliyor. Konunun en can alıcı noktası da bu beklenti. Emlakçılar, fuar bölgesindeki binalarının yüzde 80’inin şimdiden satıldığını söylüyor. Ekonomistler, Dubai’deki ekonomik büyümenin birkaç yıl içinde yüzde 4.5 olacağını öngörüyor. Planlara göre, 25 milyon ziyaretçi hedefi yakalanabilirse fuar hedefine ulaşacak. Bu rakamın 11 milyonunu BAE’de yaşayanlar ve komşu ülke ziyaretçileri, geriye kalan 14 milyonu da dünyanın farklı ülkelerinden gelecek olanlar oluşturuyor. Asıl hedef ikinci grup, yani 14 milyon turist. Bu yüzden yüksek profilli tanıtım kampanyaları hayati önem taşıyor. Son günlerde Dubai’de ünlü isimler sık sık boy gösteriyor. Her biri bu şovu tanıtmak için sözleşmeler imzalıyor. Dünya fuarları büyük fikirlerin yaratıldığı, geleceğin tasarlandığı önemli etkinliklerdendir. Sporun olimpiyatı neyse teknoloji ve inovasyonun olimpiyatı da beş yılda bir düzenlenen bu fuarlardır. Fuarları düzenleyen ülkeler de bazen kazanır bazen de kaybeder. Bütün hesaplar gelir gider dengesine göre yapılsa da evdeki hesap her zaman çarşıya uymayabilir. Geçmişte düzenlenen dünya fuarlarında bu hesapların tutmadığı oldu. 2010’da Şanghay’ın ev sahipliği yaptığı fuara 73 milyon ziyaretçi geldi ama Milano’daki Expo 2015 tam bir fiyaskoydu. Dubai’deki Expo 2020 beklentileri karşılayabilecek mi, ileride Şanghay’la mı yoksa Milano’yla mı anılacak? Herkesin yanıtını merakla beklediği 33 milyar dolarlık soru bu. remgok@gmail.com ACI BÜYÜYORENDONEZYA’DA SEL FELAKETİ Endonezya’da yılbaşı gecesinden bu yana etkili olan şiddetli yağışların yol açtığı sel ve toprak kaymalarında yaşamı nı yitirenlerin sayısı 53’e yükseldi. Felaket başkent Cakarta başta olmak üzere Depok, Bekasi ve Tangerang kentlerinin yanı sıra Bogor ve Lebak bölgesini vurdu. On binlerce kişinin evlerini terk etmek durumunda kaldığı, çok sayıda yapının kullanılamaz hale geldiği, kimi yerde elektriğin olmadığı gelen bilgiler arasında. Arama kurtarma faaliyetlerinin sürdüğü, kırsal bölgelerdeki çalışmaların helikopterler eşliğinde yapıldığı duyuruldu. Yerel kaynaklar, geçici barınaklarda bulunanların sayısının 170 bini geçtiğini belirtti. Felaket bölgelerine gıda, ilaç yardımlarının gönderildiğini söyleyen yetkililer, halkı şiddetli yağışların önümüzdeki günlerde de devam edeceği konusunda uyardı. Uzmanlar sel bölgelerinde temiz suya ulaşımda yaşanacak zorluklara da işaret ederek salgın riskine dikkat çekiyor. Sağlık Bakanlığı felaketin etkili olduğu yerlere yaklaşık 11 bin kişilik bir ekibin gönderildiğini, askerlerin de çalışmalara destek verdiğini açıkladı. Belçikalıların yeni yıl hedefleri Daha yılın 5’inci günü ve siz neredeyse 2020 yılı hedeflerinizi unuttunuz, değil mi? Yalnız değilsiniz. Belçikalıların sadece yüzde 31.4’ü 1 Ocak’ta harekete geçiyor ve hedefine ulaşmak için adım atıyor. Yüzde 36.4’ü baharın gelişiyle, yüzde 19.5’i yaz tatilinden sonra ve yüzde 13.8’i doğum gününde gerekli motivasyonu buluyor. Yüzde 34.3’ü ise dileği eyleme dökmek, hayata geçirmek için ideal bir anın bulunmadığını, en iyi zamanı insanın kendisinin belirleyeceğini söylüyor. Dünyanın neresinde olursanız olun yeni yılda uygulanmak üzere alınan kararlar arasında sağlıkla ilgili olanlar listenin başında. Bu Belçika’da da böyle Türkiye’de de. Belçika’da son yıllarda zayıflamak yeni yılda konulan hedeflerin ilk sırasında. İkinci sırada da daha fazla hareket etmek, spor yapmak bulunuyor. Kendine daha fazla zaman ayırmak ve daha fazla para tasarrufu yapmak diğer sık rastlanan hedeflerden. ING Belçika’nın yaptığı bir araştırmaya göre Belçikalıların yüzde 31.1’i hiç kimseden destek almadan amaçlarına ulaşabileceğini düşünürken yüzde 29.9’u eşlerinin en büyük destekçileri olacağını belirtiyor. Belçikalıların yüzde 80’i internet, akıllı telefon ve uygulamalar (App) gibi dijital yardım araçlarının yani teknolojinin hedeflerine ulaşımı kolaylaştırmada yetersiz olduğunu düşünüyor. Hatta yüzde 21’i teknolojiden yararlanmayı ek zorluk olarak görüyor. Belçikalıların yüzde 75’i hedeflerine ulaşmak için masraf yapmak istemezken yüzde 15’i, 110 Avro arasında, yüzde 12’si de 1025 Avro arasında bir miktarı gözden çıkarabileceğini söylüyor. ‘Öz disiplin eksikliği’ Belçika’da her iki kişiden biri kilolu, yüzde 33’ü fazla kilolu ve yüzde 18’i obez. Şişmanlığın daha genç yaşlara doğru inmesi ise alarm verici. 34 yaşın altındaki Belçikalıların yüzde 41’i kilolu. Belçikalılar kilo vermeleri gerektiğinin bilincinde. Hatta yüzde 60’ı zayıf lamak istediğini ve bu konuda profes yonel rehberlik desteği almaya hazır olduğunu söylüyor. Belçikalıların yarı sı bir şekilde bir ya da daha fazla diyet girişimde bulunmuş ama sadece üçte biri istediği hedefe ulaşabilmiş. Hede fe ulaşanlardan biri olan Flaman Milli yetçileri NVA Parti Başkanı ve Anvers Belediye Başkanı Bart De Wever, 2012 yılında 142 kilodan 84 kiloya inerek ciddi bir azim örneği göstermişti. Ba şarısız olan üçte ikilik kısım başarısız lıklarının gerekçesi olarak “öz disiplin eksikliği”ni gösteriyor. Belçikalıların yüzde 42’si ise kilosun dan memnun. Sağlıklı bir kiloya sahip Belçi kalıların yüzde 66’sı kilola rından mem ERDİNÇ UTKU nun olduklarını belirtirken, bu oran aşı rı kilolu ve obez olanlar için yüzde 25’e ve yüzde 10’a iniyor. Belçikalıların yüzde 56’sı kendilerini çekici bulup bulmadıklarında kilolarının etkili olduğunu söylüyor. Yüzde 37’si zayıfları kıskanıyor. Yüzde 30’u ise ge nellikle kendilerini çirkin hissettikleri ni söylüyor. Şişmanlık Belçikalının cin sel hayatını da etkiliyor. Sağlıklı kiloda kilerin yüzde 62’si, şişmanların yüzde 54.5’i obezlerin ise yüzde 44’ü cinsel yaşamlarından memnun. Uzmanlar nüfusu şişmanlık konu sunda bilinçlendirmek ve duyarlılık yaratmanın doktorların ve devletin gö revi olduğunu düşünüyor. Yüksek tan siyonu olana hemen hap yazmak işin kolayına kaçmak. Kilo sorununu öne çıkarıp rahatsızlığın kaynağına inmek Belçika’da öyle her doktorun yaptı ğı bir uygulama değil. Sadece şişman ların yeme içme alışkanlıklarını değil doktorların reçete yazma alışkanlıkla rını da değiştirmek gerekiyor. 200 gram kilo verip diyet gurusu ke silen ve herkese tavsiyeler yağdıranla rı görünce “50 günde 10, 100 günde 17 kilo” vermiş biri olarak (an itibarıyla 18 kilo) ben de 2020 dileklerine küçük bir katkıda bulunmadan edemeyeceğim: Yıllardır hep “bu sene zayıflamaya başlıyoruz diyerek başlayamadık. Yeni yılda “ama bu kez kesin” zayıflamaya başlayalım. 2020 yalnızca takvimlerin değil, beslenme alışkanlıkları ve yaşam biçiminin de kalıcı bir şekilde değiştiği bir yıl olsun “0” (sıfır) görünümlü tombalak halimiz “1” şeklinde tığ gibi olsun. Patates şeklimiz havuç halini alsın, alemde şekil yapalım. Yiyelim içelim, kilo almayalım. Hatta mümkünse zayıflayalım. Ne yesek yaramasın! Ekmek de yiyelim. Hatta ekmek bulamadığımızda pasta yiyelim, yine de kilo almayalım! “Yatarak zayıflama” seçeneğini de bir düşünelim! Kulaktan dolma bilgilerle diyet yapıp 35 hafta sonra verdiğimiz kilolardan daha fazlasını alıp dolmalık bibere dönüşmeyelim. İyi ve kötü kolesterol savaşında iyi kolesteroller galip gelsin. Kolesterolümüz fırlamasın. En azından dengede kalsın. Tüm kötülüklerle birlikte kötü kolesterol de 2019’da kalsın. Karbonhidratprotein dengesi ve dengemiz bozulup göbeklenmeyelim. Kalorilere göbek atma fırsatı vermeyelim. Dengeyi koruyalım, kaloriler bozulsun, kendini yaksın! Tüm beyazları (tuz, şeker, un, yağ) yemeklerimizden çıkaralım, yeşile dönüşsün tüm sofralar. Metabolizmalar hızlansın, açlık hissi tarihe karışsın. Fazla kilolardan kurtulup filinta gibi olalım. Hiç değilse bu sene kilo verelim ve verdiklerimizi geri almayalım. Hareket etmeye ilk adımı atalım. Günlük ortalama 10 bin adımın altına düşmeyelim. Mümkünse 15 bin olsun! Doğanın etinden sütünden ve yumurtasından yararlanalım. Doğal ve taze beslenelim, yapayendüstriyel gıdalardan uzak duralım. Kendimiz pişirelim, kendimiz yiyelim! Kalori miktarını aniden indiren “tek tip” değil, geniş yelpazede beslenmeye dayalı “çoksesli” zayıflamayı seçelim... erdincutku@binfikir.be Moskova’da Sovyet izleri Rusya’ya ve özellikle Moskova’ya gelen turistlerin ortak özelliği “Sovyetleri görme” isteği olsa ge rek. Pek de haksız sayılmazlar. Zira bu yıl 30. kuruluş yıldönümünü kut layacak olan “yeni” Rusya’nın, “eski” Rusya’ya Rusya (Moskova) kattı NALAN YAZGAN ğı çok az şey oldu ğunu biraz yürüyüşle anlıyorsunuz. Moskova caddelerini birlikte arşın ladığımız Sovyetler Birliği ve Rus ya uzmanı gazeteci arkadaşımız Ma hir Esen, bize tarihi mekânları an latıyor. Kalinin’in yaşadığı binanın önünden geçiyoruz, hemen sağı mızda Nâzım’ın ünlü doğum günü nün kutlandığı Çaykovski sahnesi var, karşısında Mayakovski’nin hey betli heykelinin yer aldığı Mayakovs kaya Meydanı. Sağa döner dönmez yeni adıyla Tverskaya, eski meşhur adıyla Gorki Caddesi’ne giriyoruz. Kremlin Meydanı’na açılan Tverska ya Caddesi’nde yürümek zaman tü neline girmek gibi... Burası açık ha va müzesi gibi. Sovyet bürokrasi si ve elit tabakasının bir dönem ika met ettiği bir cadde olduğu için he men her binanın girişinde orada ya şamış ünlü bir isim ile ilgili tabelalar la karşılaşıyoruz. Fadayev’in yaşadığı binayı ge çer geçmez karşımıza meşhur Ekim Devrimi müzesi çıkıyor. Birkaç adım sonra Puşkin Meydanı’na varıyoruz. Yılbaşın da Moskova’nın bütün iç ve dış mekânlarında olduğu gibi muhte şem süslemelerle adeta bir masal sahnesi... Kızıl Meydan’a doğru yü rümeye devam ediyoruz. Lenin’in ünlü “balkon konuşmasını” yaptı ğı binayı geçer geçmez Kızıl Meydan ve tarihi bütünlüğüne tezat oluştu ran, “Sovyetler ruhuna aykırı” dev Amerikan oteli karşınıza çıkıyor. Ve nihayet Kızıl Meydan’dayız... Sanat eseri metrolar Kremlin Sarayı’nın bir duvarının hemen altında yer alan umumi tuvaleti görüyorsunuz önce. Tuvalet, sarayın duvarının hemen dibine yapılmış. Çarlık Rusyası döneminde devrimciler duvarın bu bölümünde kurşuna dizilerek öldürülüyormuş. Ekim Devrimi olunca komünistlerin ilk işlerinden biri mekânı tuvalete çevirmek olmuş. Lenin’in mozolesi yılbaşı tatili nedeniyle kapalı, biraz ileride yer alan Stalin dahil Sovyet başkanlarının mezarları da ziyarete kapalı. Lenin’in mozolesi “Yeni Rusya’da” tam bir selfie mekânına dönüşmüş. Her yılbaşı akşamı hınca hınç dolan Kremlin Meydanı’na akın eden yerli ve yabancıların ilk işlerinden biri Lenin’in mozolesi önünde selfi çekmek oluyor. Sovyetlerden kalma bir ritüel daha yavaş yavaş kayboluyor. Eskiden ülkenin dört bir yanındaki yönetim birimleri, devlet bürokrasisi ve halk, başkanın konuşma yapmasını ve canlı yayında kadehini kaldırmasını bekler, başkanın konuşması bitiğinde kadeh kaldırırmış. Putin, bu yılbaşında da saat 11.00’de geleneksel konuşmasını yaptı ancak kadeh kaldırmadı. Sovyetlerden kalan tek sembol tarihi caddeler ve Kremlin değil elbette. Biri dışişleri bakanlığı, biri Moskova Üniversitesi tarafından kullanılan meşhur yedi kardeşler binaları, ünlü şair ve yazarların muhteşem heykelleri, Moskova tren istasyonu ve bazıları birer sanat eseri olan metro istasyonları sizi geçmişe götürüyor. Şehrin bir tarafına toplanmış olan yeni gökdelenler ise tam bir oligark imparatorluğu tablosu. Hava bizim için buz kesmiş durumda. Ruslar için ise tam tersi, geçmiş yıllarda kasım ayında başlayan kar yağışı bu yıl neredeyse hiç olmadı. Üstelik yüz yıldır muhtemelen ilk defa 1 Ocak’ta güneş açtı Moskova’da. Nâzım’ın mezarı Ziyaretimizin en önemli anlarından biri Nâzım’ın mezarını ziyaret etmekti. Nâzım’ın bulunduğu mezarlık adeta Sovyetler Birliği’nin kısa tarihi. Devlet başkanları dışında Sovyetler tarihinde ne kadar ünlü isim varsa hemen hepsi bu mezarlıkta yatıyor. Devlet başkanları arasında tek istisna Yeltsin. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, Sovyetleri yıkan isimlerden sayılan Yeltsin, Nâzım’a yakın bir yerde yatıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear