25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 28 OCAK 2020 SALI EDİTÖR: ALPER İZBUL HABER/YORUM ‘Dinci kapitalizm’, oligarşi ve AKP A KP üst yönetimi, iktidarını ve geleceğini, “dinci kapitalizme” ve AKP oligarşisine bağlamış görünüyor. Başlangıçta, 2002 ve ertesinde “bölgesel olarak Müslüman Kardeşler’e dayalı” bir gücü, dinci kapitalizmin desteği olarak kullanmak istediler. Ancak bu ayak, Irak, Suriye ve son olarak da Libya’da iflas etti. AKP üst yönetimi, Müslüman Kardeşler şemsiyesi ile bel bağladığı bu desteği, hem ABD hem de Arap ülkeleri boyutlarında kaybetti. AKP tek başına kaldı. Tek dayanak olarak da, “Türkiye içinde, her ne pahasına olursa olsun, dinci kapitalizme sonuna kadar dayanmak” zorunda kaldı. Başlangıçta Gülen cemaati ile yürütülen süreç, ABD’nin 15 Temmuz oyunu sonucu AKP’nin operasyon alanını iyice daralttı. Son zamanlarda “tarikatlardan yeni destek sağlama girişimleri”, bu çaresizliğin sonuçlarıdır. Bölgesel olarak Arap dünyasından eski desteğini kaybeden AKP üst yönetimi, ellerindeki son kozları oynamaktadır: Dinci kapitalizm, yabancılaştırma ve Araplaştırma uygulamaları ile devletin elindeki varlıklar ya özelleştirilmişler, ya da “kullanım hakları” çok uzun vadeli olarak yabancılara verilmiştir. Büyük altyapı projeleri (!) devlet garantisi altında çok uzun vadeli gelir transferleri yükümlülükleri getirilerek, gelecek nesiller borçlu hale sokulmuştur. ABD ve Rusya’nın “iktidar desteğini” kaybetmemek için, “her iki tarafa da (!)” büyük ödünler verilmiştir. Muhtemelen, dünyadaki tek örnek olduk! İktidarın “otoriter gücünü” artırabilmek için, çıta sürekli olarak yükseltildi: rejim, tek adam yönetimine çevrilerek yalnız kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmadı: uygulamalarda denetim olanakları ortadan kaldırıldı. Hukukun üstünlüğü yerine, “yeni rejim kanunlarının üstünlüğü” ortaya çıkarıldı. “Dinci ve oligarşik kapitalizm” uygulamaları, ancak böyle bir rejim altında sürdürülebilir. “Sürdürülebilir üstünlükler kuramı”, vazgeçilmez olarak çıtanın sürekli yükseltilerek otoriter rejimin daha da otoriter hale gelmesine yol açar. Bu ise, bumerang misali, işleri tersine çevirir: aynen İstanbul seçimlerinde haksız yere seçimlerin, baskıyla tekrarlanmasının getirdiği sonuçlar gibi. Suriye, Libya ve İstanbul kanalı bir bütündür Bu üç olay da tükenişin sonuçlarıdır: Suriye bataklığına Müslüman Kardeşler üzerinden saplanmamız ekonomik, sosyal ve askeri felaketleri doğurdu: bu saplanılan süreç, işin Libya’ya da uzatılmasını, iktidar açısından vazgeçilmez duruma getirdi. ABD’nin imzalamadığı Lozan’la, yine onun hoşlanmadığı Montrö ile kavgası olan AKP, bu sefer de İstanbul kanalı projesini devreye soktu. Hoşlananlar mı? Başta ABD, sonra kimi yandaş Arap ülkeleri ve tabii yandaş “rantçılar”! Ya zarar görenler: 83 milyonun tamamı. AKP iktidarı, bu kısırdöngünün içine saplanmıştır. HHH Ve “doğa”nın kaybı: doğanın en büyük dostlarından Hayrettin Karaca’yı kaybettik. Son çıkan “Yüzleşme” kitabımda, onunla Yalova’da geçen sohbetlerimizi de kaleme almıştım. Bu halkın vefalı insanlarının hiçbir zaman unutamayacağı bir idealist doğa dostuydu. Doğanın rengârenk çiçekleri onu bağırlarında saklasın, mutlu etsin şimdi, toprak dedelerini… 28 OCAK 2020 SAYI: 34446 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:44 06:28 06:49 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:12 13:22 15:57 07:54 13:06 15:45 08:14 13:29 16:11 Akşam 18:22 18:08 18:35 Yatsı 19:44 19:30 19:54 Gerçek ve ciddi koleksiyonculuk, ilginç bir sevda, bir tutkudur… Koleksiyonculuk merakı ya bir müzeyi gezip etkilenmekle ya da tesadüfen ele geçen bir eski eserle başlar… Türkiye’de yaklaşık 1600 koleksiyoncu var. En çok, sırayla İstanbul’da 4 müzeye 420, Ankara’da 3 müzeye 210, İzmir’de ilçelerle birlikte 6 müzeye 90 koleksiyoncu kayıtlıdır. Kuşkusuz bu koleksiyoncular böylece bu eser lerin yurtdışına kaçırılmalarını da önlediler.  HHH Ancak bazı sözde koleksiyoncular da bu me rakı “para kazanmak” amacıyla kullanıyorlar! Es ki eserleri, definecilerden “koleksiyonu için” diye alırlar. Sonra yurtdışına kaçırılmasında aracı rolü nü oynarlar. HHH Yasal koleksiyonculuk koşulları için, Kültür ve Tu rizm Bakanlığı’nca yayımlanan “yönetmeliğe” kısa ca göz atalım: “(…) Koleksiyona dahil edilecek taşınır kültür ve tabiat varlıkları, müze müdürlüğünce verilecek iki adet envanter defterine müze ihtisas elemanları nın gözetimi altında koleksiyoncu tarafından kay dedilir. Kayıt anında, taşınır kültür ve tabiat varlık larının elde ediliş şekli, dönemi ve fiziki tanımla ması belirtilir. Taşınır kültür ve tabiat varlıklarının sahiplerince usulüne uygun şekilde çektirdikleri fotoğraflarını da ihtiva eden bu envanter defterinin bir adedi müzede saklanır. (…)” Özel koleksiyonlar, yılda en az bir kez, bağlı ol dukları müzelerce şu açılardan denetlenir: “(…) taşınır kültür ve tabiat varlıklarının sağlığı ve güvenliği ile ilgili tedbirlerin alınıp alınmadığı, envan ter defterine kaydedilmeyen taşınır kültür ve tabi at varlığı bulunup bulunmadığı ve koleksiyonda nok sanlık olup olmadığı gibi hususlar incelenir (…)” HHH Ancak, bazı kişiler “koleksiyoncu belgesi” alıp eline geçen bazı eserleri müzeye haber vermeyip defterine kaydetmeden iyi parayla kaçakçılara satarlar… Örneği basının “sosyetik” dediği, eskiden “koleksiyoncu” olan Ali Esad Göksel’in Kültür Bakanlığı’nca koleksiyon cu belgesi iptal edildikten sonraki olaylarına göz atalım: Tarihe meraklı bir koleksiyoncu olan mimar Göksel, İstanbul Arkeo loji Müzesi’ne kayıtlı 1500 parça ta rihi eserleri ile Maçka’daki işyerinde evinde dekor oluşturuyordu. Göksel HHH Koleksiyonculuk sorunu! Ancak, 23 Aralık 2018’de… İstanbul’un Üsküdar ilçesinde Silahtar Abdurrahmanağa Camisi’nde 2010’da meydana gelen hırsızlık olayında 4 tarihi eser çalınmıştı. Çalınan eserlerin Göksel ile birlikte “bir başka ko leksiyoncu” ve “Ölü Ressamlar Derneği Başkanı” Şahin Paksoy’da olduğu sap tanmış. Polis, eserleri Göksel’in işyerinde bulmuş. Aramalarda Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Er meni ve İÖ 2’nci ve 1’inci yüz yıl dönemlerinden 1134 parça eser ele geçirilmiş… Paksoy ve Göksel’in yargılanacakları bası Paksoy na yansıdı. Eserler arasında, “Mer yem Ana, çocuk İsa’lı”, iko nalar, Selçuklu bezemelerin işlendiği “şamdan”, Anadolu’nun tarihi geçmişini yansıtan ve döneminin ender parçaları, taşınmaz kültür varlıklarından sö külme “steller”, “sikkeler”, “çiniler” ve “bordürler” de bulunuyor… 9 Ocak 2020’ye gelince… İstanbul’da polis, Nişantaşı’nda gözaltına alınan Göksel’in adresinde yapılan aramada, 2 bin yıllık bir eser, 1134 “kaçak” yollarla elde edilen tarihi eser ele geçirildi. İki yıl önce de gözaltına alınan Göksel’in koleksiyoncu belgesinin yıllar önce iptal edildiği anımsatıldı! HHH 29.10.2017 Milliyet: Tarihi eser kaçakçılarından yeni yöntem... Koleksiyoncu kurnazlığı… Emniyet Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan koleksiyoncu lisansı alan kaçakçılar için dinleme ve fiziki takip yetkisi istedi. HHH ABD’nin, afyon bitkisi haşhaşın üretimini ya saklanması baskısının gündemde olduğu 1970’te Afyonkarahisar’ın çeşitli ilçelerinde, köylerinde dolaşarak köylülerin tepkilerini, yorumlarını alıyordum. Şuhut’un Atlıhisar köyüne gelmiştim. Kahvede oturuyorduk. Bir sorumdan sonra bir köylü, “Gazeteci bey, burada haşhaş üretimi, bugünün işi değil. Afyon burada taa Romalılar zamanına kadar uzanıyor!” dedi. Nereden bildiğini sorunca kalktı evine gitti… İyiden iyiye şaşırmıştım… Dönünce, bana bir yüzük verdi. Metal kısmı paslanmıştı. Yüzüğün akik bölümüne, açık seçik bir haşhaş kellesi kazınmıştı… Büsbütün şaşırdım… Köylü, bir de herkesin önünde bu tarihsel yüzüğü bana hediye etmez mi? Bu yüzük, 1970 “Afyon Raporu” yazı dizimin nirengisi ve koleksiyonumun başlangıç noktası olmuştu… Sonrasında Atlıhisar köylüleri bana buldukları tarihi eserleri Ankara’ya “parasız” ya da “paralı” getirmeye başladılar. Komşu köylerden de eski eser getirilir oldu. “Koleksiyonculuk tutkum” arttı. Hatta “Bu eser bende var, kimsede yok gibi bir ‘saplantı’ da” oluştu… Sonra Ankara’dan Bodrum’a taşınınca koleksiyonumu ve defterlerimi de oraya götürüp Bodrum Müzesi’ne tescil ettirdim… Yıllarca sonra yurtdışında bir göreve atanınca, oraya götüremeyeceğim için Bodrum Müzesi’ne emanet ettim. Dönünce aldım. Ancak ikinci yurtdışı göreve giderken koleksiyonumu Bodrum Müzesi’ne hediye ettim… Koleksiyonculuktan üzülerek ayrıldım! Ama yurtdışına kaçırılan görkemli hazinelerin geri getirilmesine öncülük ettim… HHH Aradan yıllar geçti koleksiyonumdan 2 parça aklımdan çıkmadı. Yüzük ne yazık Müze deposunda bir yerlerde… Oysa Afyonkarahisar Müzesi’ndeki, Şuhut “Synnada antik kentinin haşhaş kelleli sikkesi” ile birlikte sergilense daha gerçekçi olmaz mı? Sayın Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yörenin “afyon kelleli”, benzersiz sikke ve yüzüğünün buluşmalarını sağlarsa Türk arkeolojisi ve tarihi adına sevinirim! Özkök dönemi sorgulanmalı 15 Temmuz darbe girişiminin ardından pek çok kitap yazıldı. Gazeteci Aytunç Erkin’in yeni kitabı “Dayının Casusları” yeni belge ve bilgileriyle ayrışan bir kitap olmuş. Erkin’e göre, FETÖ dini görünümlü bir istihbarat örgütü. Peki, Nurettin Veren’in ifadesi neden sırra kadem bastı, dayının ilk parmak izini kim tespit etti? Erkin’e göre Hilmi Özkök dönemi araştırılmalı... n Kitabın adı Dayının Casusları… Fet hullah Gülen’in kod adı nereden geli yor. Bu konuda bir esnafla da konuştu nuz, değil mi? Esnaf evet... 1979’da örgüte katıl İPEK ÖZBEY mış, 2001’de de örgütten kopmuş bir isim. “Dayı” derdik diyor! Neden de diğimde, bilinçsizce bir alışkanlıktan dolayı. Her kes öyle konuşunca... Ancak... Pensilvanya’ya gi den bir polis ve eşinin geldiğini görevli şöyle du yuruyor: Dayının akrabaları geldi. Mahrem sınıf tan olan, asker, polis, savcı veya MİT’çi... Bunlar Dayının akrabaları hep! n Askeri Adalet İşleri Başkanı’nın odasında yapılan bir toplantı var ve o toplantı yasadışı olarak dinleni yor. Kitapta ilk kez yer alan bilgilerden biri bu, anla tır mısınız? Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, Eylül 2009’da gözaltına alındığında, yapılan aramada el konu lan, soruşturmalarında kullandığı işyeri dizüstü bilgisayarına Emniyet’te dinleme cihazı konuyor ve Askeri Adalet İşleri Başkanı’nın odasında yapı lan bir toplantı yasadışı olarak dinleniyor. Bu top lantıda odada bulunan kişiler, yasadışı kaydedi len dinleme esas alınarak şüpheli olarak Beşiktaş Adliyesi’ne çağırılır. Hakim olmalarına, 357 sayı lı Askeri Hâkimler Kanunu’na tabi olmalarına rağ men, bakanlıktan soruşturma izni alınmadan, ya sadışı olarak Zekeriya Öz tarafından soruşturma yapılır, ifadeleri alınır, tutuklamaya sevk edilirler. Ancak tutuklanmazlar. n Tümgeneral Reha Taşkesen, Mehmet Dişli’nin cemaatçi olduğunu tespit ediyor. Bu bilgiyi alay ko mutanıyla da paylaşıyor. Ve sonra Dişli’yi rahatsız et meye başlıyor. Hulusi Akar’la çalışan Dişli, Amerika’ya gidiyor. Kitapta bir soru soruyorsunuz: Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde ve Kara Harp okulu komutanlığı sırasında Mehmet Dişli’nin Fethul lahçı olduğunu neden tespit edemedi diyorsunuz. Aklınızda ne var? Bilmemesi imkânsız. Tümgeneral Reha Taşkesen’in hikayesiyle başladım kitaba... Çün kü ilk kırılma noktalarından birisi... Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Fethullahçıların yolladı ğı ihbar mektuplarını ciddiye alması ama Taşke sen Paşa’nın hazırladığı dosyayı kabul etmemesi... Esas meseleye geliyoruz! Hilmi Özkök dönemi iyi ce araştırılmalı ve kitapta yeni belgeler var! n Neden ısrarla o dönemin araştırılmasını söylü yorsunuz? Çünkü Fethullah’a bilerek ve isteyerek yardım eden odur ve o dönemin medyasıdır. Bunlar savcı lık tarafından sorgulanmalıdır. n Ciddi bir iddia... Nurettin Veren, örgütü içeriden tanıyan ve ilk ifşa edenlerden biri. Genelkurmay As keri Savcılığı’na bir ifade veriyor, sonra kayboluyor, hikâyesi nedir? Nurettin Veren’in ifşalarını ilk yazan benim. 2002’de arka arkaya beş kapak dosyası yaptık Aydınlık’ta. 2005’te de Nurettin Veren’in anlattık larını kitaplaştırdım. Bir gün Genelkurmay’dan telefon geliyor. Veren’in elindeki bilgi ve belgeleri istediler. Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın (21 Kasım 2019’da hayatını kaybetti) Genelkurmay başkanı olduğu dönemde Genelkurmay Askeri Savcılığı Nurettin Veren’i ifadeye çağırdı. Askeri Savcılığın çağırma nedeni Veren’in televizyonlarda ve kitaplarda, Fethullahçı gizli örgütlenme ile ilgili açıklamalarıydı. Askeri Savcılık, Veren’den TSK içindeki Fethullahçı yapılanmayı anlatmasını istedi. Anlattı, hatta TSK’deki örgütlenmeyi sağlayan ismi bile söyledi. Sonra o görüntüler ve ifade kayboldu. Veren’in 8 saatlik görüşmesi sır oldu! 6 Ağustos 2017... Veren’e o gün neler yaşandığını sordum: “Genelkurmay’dan telefon geldi ve görüşmeye gittim. Bu görüşmeden birkaç saat sonra telefonum çaldı” dedi. n Arayan kim? “Az önce arandığın yerden arıyorum. Buraya gelirsen sonun Ahmet Taner Kışlalı gibi olur” diyen ve kapatan biri. Veren anlatmaya devam etti: “Durumu Genelkurmay’a bildirdim ve görüşmeyi erteledik. Bu arada beni arayan numarayı savcılığa verdim, Ankara Keçiören’den ankesörlü bir telefondan aranmışım. Belirlenen yeni bir tarihte Genelkurmay’da Askeri Savcılık tarafından 8 saat görüntülü ifadem alındı. TSK’deki imamın adını bile verdim. Sait Sürmeli Aksoy’du. Şimdi firarda. Siyasi bağlantıları anlattım. Örgütün şemasını, neler yaptıklarını... Sonra o görüntülü ifadem kayboldu. Bu arada Keçiören’deki ankesörlü telefon kulübesinin de görüntü kayıtları bulunmalı.” 8 yıl sonra o görüntülerin peşine düştü... Yıllar sonra... 2014 yılında Nurettin Veren o görüntülerin peşine bir kez daha düştü. Emniyet ve savcılığa başvurdu: “İfademi lütfen bulun.” İfade bulundu ancak 8 saatlik konuşmadan ikiüç sayfalık metin hazırlanmıştı. n Yıllar sonra bu ifade ortaya çıkıyor, kim ortaya çıkarıyor, ne yazıyor o ifadede? Bugün darbe girişimine karışmış ya da firar etmiş isimler var. Kim mi buluyor? Dayının ilk parmak izini bulan Genelkurmay Askeri Hâkimi Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu! REINA SALDIRISI MÜTALAASI 40 kez müebbet Reina’da 2016’dan 2017’ye girerken yılbaşı gecesi düzenlenen ve 39 kişinin hayatını kaybettiği terör örgütü IŞİD saldırısına ilişkin, davada dün mütalaa verildi. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmada savcı, saldırıyı yapan Abdülkadir Masharipov’un “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “Kasten öldürme” suçlarından 40 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 79 kişiyi “öldürmeye teşebbüs” suçlarından da bin 28 yıldan bin 583 yıla kadar hapsini isterken, saldırının azmettiricilerinden olan sanık İlyas Mamaşaripov’un da 632 yıl hapsini talep etti. Savcı, Maşharipov’un eşi Zarina Nurullayeva’nın arasında bulunduğu 46 sanık için ise 7.5 yıldan 18 yıla kadar hapis, 11 sanığın ise beraatını talep etti. l İSTANBUL/Cumhuriyet BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çeşitli ülke 1 H E R G E L E O lerde melezler için kullanılan ad. 2/ Yüce, yüksek... “Aptal, avanak” anlamında argo sözcük. 3/ Bir operanın sözlerinin yazılı bu 2 3 4 5 6 7 8 9 ATE SEKEL YAPRAK GE M L AM GO AR İ F İ YE S N İ KA AZAP AN DAL İ LA GUANO A Z PARNAS İ ZM lunduğu kitap. 4/ Kıvırcık bir saç biçimi... Ana atardamar. 5/ Kuzey Amerika’da yaşayan, iri boynuzlu bir geyik... Bir tür taze ve tuzsuz beyaz pey nir. 6/ Kekeme ya da dilsiz kimse... Tirsi ba lığına verilen bir başka ad. 7/ Önü hendekli siper... Bir kimse ya da topluluğun başkala rında bıraktığı izlenim. 8/ Bahçelerde yazın oturulmak için yapılan süslü çardak. 9/ Ya kanın üzerine dikilen kürk... Azerbaycan’ın plaka imi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Haiti’de beyazlarla siyahların birleşme sinden doğan melez halka verilen ad. 2/ “ kaşlarını çatar / Gamzesi sineme batar” (Karacaoğlan)... Geri kalan bölüm. 3/ Kome dilerde hafifmeşrep genç kadın ya da işveli hizmetçi rollerine çıkan kadın oyuncu... Şe beke. 4/ Yapmacıklı davranış... Üstü kapalı olarak anlatma. 5/ Düşünce... Ay. 6/ Yunan abecesinde bir harf... Antalya’nın bir plaj bölgesi. 7/ Var olan şeylerin özüne ilişkin felsefe dalı. 8/ İstanbul Boğazı’nın Anado lu yakasından Karadeniz’e açıldığı yerde, Bizans döneminden kalma kale... Şaşma belirten bir ünlem. 9/ İtalya’nın en uzun ırmağı... Uçlarına bir çubuk bağlanmış iki düşey ipten oluşan jimnastik aracı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear