02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 6 AĞUSTOS 2019 SALI EDİTÖR: HAKAN AKARSU HABER Etiğin evrimi doğanın isyanı ile buluştu Dünya üzerinde Mars yüzeyine benzer iki bölgeden biri olan Salda Gölü’nde 300 bin metrekarelik bir alanda millet bahçesi için TOKİ ihale yaptı. Dünyanın en değerli temiz su kaynaklarını barındıran Munzur Dağları’nın tamamı madencilik sahası ilan edildi. Oksijen deposu Kaz Dağları, Kanadalı bir şirkete peşkeş çekildi; o da altın aramak için 195 bin ağacı kesip attı. İktidar, doğaya karşı sistematik bir katliam yürütüyor. Böyle bir dönemde “İnsana, Hayvana, Yeryüzüne Özgürlük!” sloganını kullanan veganizm mücadelesi çok anlamlı.  Geçen hafta sonunda Kadıköy’de dünyanın 38 kentinde yapılan Resmi Hayvan Hakları Yürüyüşü’nün İstanbul ayağı gerçekleştirildi. Yurdun farklı yerlerinden gelen yaşam hakkı savunucularıyla güzel bir eylem yaptık. Orada okuduğum basın açıklamasının bir bölümünü burada yayımlamak istiyorum. Bu yazıyı okuyanların kapitalizm, sömürü, doğa ve hayvan katliamı üzerine düşünmesini diliyorum. HHH İnsan algısını yüzyıllardır yöneten türcülük adlı virüs, toplumu kârzarar dengesi ve bireysel faydacılık temelinde koşullandıran kapitalizm ile işbirliği halindedir. Günümüzde bu işbirliğinin yıkıcı sonuçlarına hep birlikte tanık oluyoruz.  Altıncı yok oluşun ve iklim krizinin yaşandığı bu çağda, var olan insanmerkezci sistem hiçbir şekilde sürdürülebilir değildir. İnsanhayvan ilişkisinin ivedilikle yeniden düzenlenmesi şarttır. Bugüne kadar insanlara öldürmenin yanlış olduğu söylendi, ama bunun sadece insanlar ve bazı hayvanlar için geçerli olduğu öğretildi. Biz veganlar olarak, yaşam hakkının, her bilinç sahibi duyarlı canlıya ait olduğunu haykırıyoruz! İnsan ya da hayvan, herkes için en temel hak budur. Çünkü yaşatılmayan hayvanın başka hiçbir hakkı korunamaz.  Koşulların iyileştirilerek ya da hayvansal tüketimin azaltılarak sömürünün devamına neden olan hayvan refahçılığına ve indirgemeci önerilere karşıyız.  Bu yaklaşımımızdan geri adım atmadığımızda, “Vegan Devrimi” gelişip büyüdükçe, karşımıza birçok engel çıkarılacağının farkındayız.  İnsanlar, hayvancılık endüstrisindeki gerçekleri öğrendikçe dünyanın en güçlü şirketlerini yöneten kodamanların öfkeleneceğini, doğayı ve hayvanları sömüren politikacıların bu mücadeleyi engelleme girişiminde bulunacağını biliyoruz.   Hatta sadece rant sağlayanların değil, çoğunluğun da değişime direneceğini biliyoruz. Ancak biz nasıl ki ağacı, ormanı, yeşili korumak için susmuyorsak, sistematik hayvan sömürüsü karşısında da susmuyoruz. Nasıl ki insanlara yapılan zulüm karşısında susmuyorsak, hayvanlara yapılan zulüm karşısında da susmuyoruz. Bu yürüyüşte topluma vermek istediğimiz önemli mesajlardan biri budur. “Vegan Devrimi”, hayvan katliamının sona ermesi, insan sağlığının ve çevrenin korunması için kaçınılmazdır.  Bu devrim, gelecek kuşaklara yaşanabilecek bir dünya bırakmak için zorunludur. Bu devrim, bazıları hoşlanmasa da, insanın etik evrimi ve doğanın isyanı tarafından ateşlenmiştir. Kıvılcımları yeryüzünün her yerindedir.  Ve bu nedenle de durdurulabilir değildir. Gelecek şüphesiz vegandır! Aklın yolu ve vicdanın sesi, doğanın öfkeli homurtuları ile buluşmuş;  * mezbahalardan,  * kafeslerden,  * deney laboratuvarlarından,  * sirklerden,  * akvaryum parklarından,  * atlı faytonlardan,  * fabrikalardan,  * petshop’lardan,  * tarım fuarlarından yükselen hayvan çığlıkları sokaklarda yankılanır olmuştur. Mezbahalara kalın duvarlar örülebilir, kafeslere kalın demirler çakılabilir, deney laboratuvarlarına kırılmaz buzlu camlar koyulabilir ama etik veganlar, hayvan özgürlükçüleri susturulamaz.  Adalet ve özgürlük talebini sadece insanlar için değil, insan olmayan hayvanlar ve yeryüzü için de dile getiren veganizm ve hayvan özgürlüğü mücadelesi, günümüzün en devrimci toplumsal adalet ve özgürlük mücadelesidir.  Hastalar bilimsellikten uzak olduğu için tepki çeken manevi danışmanlara emanet İmam psikologlar artıyor Bilimsellikten uzak olduğu için tepki çeken manevi danışmanlık; 38 ilde, 110 sağlık tesisin de yaygınlaştırıldı. Son 10 yılda sa yıları katlanarak artan imam hatipli ler için yeni görev alanı olarak Diyanet İşleri Baş kanlığı tarafından başla tılan manevi danışman lık görevinde, 265 kişi ŞEYMA PAŞAYİĞİT hastanelerde kadrolu olarak çalışıyor. Geleneksel ve tamam layıcı tıp uygulamalarının yasallaş masıyla yapılan sülük ihaleleri, üni versite bünyesinde açılan hacamat mastırları ve hastanelerde kurulan sülükhacamat kliniklerinin ardın dan, bilimsellikten uzak olduğu için tepki çeken manevi danışmanlık uygulaması yaygınlaştırıldı. 39 sağ Ruh sağlığı uzmanıyla benzer tanımlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı proje sonucu hastanelere, öğrenci yurtlarına, sığınma evlerine ve cezaevlerine “manevi danışmanlık” görevi getirildi. Manevi danışmanların meslek standartlarında; ruh sağlığı uzmanlarının meslek tanımına benzer şekilde, “Hedef kitlenin fiziksel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve toplumsal sorunlarını aşmalarında fiziksel, psikolojik, ruhsal yaklaşımla etkin dinleme, iyileştirme ve kendisi hakkında kararlar alma sını sağlamak” diye tanımlandı. Manevi rehberin görevleri, “İman, ahlak, Kuran okuma ve namaz kılma konularında danışmanlık yapmak”, “Olumsuzluklar karşısında dini başa çıkma yöntemleri kullanarak danışmanlık yapmak” diye sıralandı. Ruh sağlığı meslek dernekleri, ruh sağlığı hizmetinin, ruh sağlığı meslek mensupları tarafından verilmesi gerektiğini belirterek bu durumun yarardan çok zarar oluşturacağı yönünde uyarıda bulunmuştu. l ANKARA lık mesleğinden, binlerce personelin kadro için mücadele ettiği alanda; sayıları katlanarak artan imam hatipliler, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından başlatılan manevi danış manlık görevinde kadrolu olarak çalışıyor. 38 ilde maneviyat Cumhurbaşkanı Yadımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması istemiyle konuyu Meclis gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan; hasta, hasta yakınına ve hastane personeline dini konularda danışmanlık ve rehberlik yapmak, moral, motivasyon ve manevi destek sağlamak ile görevli kaç kişinin istihdam edildiğini, aylık maaşlarını, yapılan destek taleplerinin sayısını, yeterlilik ile ilgili eğitime kaç kişinin başvurduğunu, proje bütçesini, maliyetlerinin ne kadar olduğunu ve hizmet verilen kişilerin memnuniyetinin nasıl ölçüldüğünü sordu. Oktay’ın verdiği yanıtta, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı protokol sonucu; 38 ilde, 110 sağlık tesisinde, 135 personelin görev yaptığı ortaya çıktı. Oktay, yeterlilik ve maliyet konularındaki soruları yanıtsız bıraktı. Hastalar uzaklığı ve eksiklikleri nedeniyle şehir hastanesine gitmeyince merkezdeki hastanelerin yükü katlandı Yurttaş gitmek istemiyor Türkiye’nin en büyük hastanesi olan Bursa Şehir Hastanesi’nin resmi açılışı önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoan tarafından yapıldı. Yatılı hasta kabulüne de başlayan hastanenin çevresinde, vatandaşların sağlık hizmetlerini karşılamak için bir eczane olmadığı ortaya çıktı. Bursa şehir hastanesinin açılması ile Bursa’nın önemli hastanelerinden olan ve hasta yükünü büyük ölçüde karşılayan 157 yıllık geçmişi bulunan Muradiye Devlet Hastanesi, Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Zübeyde Hanım Doğumevi Hastanesi ve Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi kapatılacak. MEB, bütün illere gönderdiği genelgeyle kamu harcamalarının şeffaflaşması için adım attı KRİZ KAMU ZARARINI HATIRLATTI OZAN ÇEPNİ Ekonomik kriz, Milli Eğitim Bakanlığı’na kamu kaynaklarının doğru kullanılmasını hatırlattı. Bütün illere genelge gönderen bakanlık, harcamaların şeffaflaşması için adım attı. Kamu zararlarının tespit edilmesini isteyen MEB; kontrol, denetim veya inceleme adımlarının işletilmesini, “değerlendirme formu” oluşturularak zararların takip edilmesini istedi. MEB bütçesinin kriz nedeniyle kesintiye uğramasından dolayı, yurtdışındaki okullara ayrılan pay ve imam hatip yatırımlarının ardından kurum yöneticilerinden elde kalan kısıtlı kaynakları doğru kullanmalarını istedi. MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından hazırlanan “Kamu Zararı” başlıklı genelge Bakan Ziya Selçuk imzasıyla bütün il ve ilçelere gönderildi. Kamu zararına ilişkin tanımlama, yasal mevzuat ve denetimlerin anlatıldığı genelge ile Selçuk, taşra teşkilatını uyardı. MEB genelgesinde kamu zararı kapsamında; “karar, onay, sözleşme ve benzeri belgelerde belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması”, “iş yaptırılmadan, mal veya hizmet alınmadan ön ce ödeme yapılması”, “transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması” “rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla iş yaptırılması, mal veya hizmet alınması”, “kamu idarelerine ait malların kiraya verilmesi, tahsisi, yönetimi, kullanımı ve elden çıkarılması işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması”, “kamu idaresinin yükümlülüklerinin mevzuatına uygun bir şekilde yerine getirilmemesi nedeniyle kamu idaresine faiz, tazminat, gecikme zammı, para cezası gibi ek mali külfet getirilmesi”, “mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması” başlıkları sıralandı. Zarar değerlendirme formu Bakanlık, Sayıştay denetimlerinin dışında taşra teşkilatından kontrol, denetim veya inceleme sonucunda tespit edilen zarara ilişkin hususların, ilgili harcama yetkilisinin görüşünü de içeren ve harcama birimi tarafından düzenlenen “Değerlendirme Formu” oluşturulmasını istedi. MEB, taşrada en üst yöneticisi tarafından yapılan değerlendirmenin ardından, kamu zararının oluştuğuna karar verilmesi halinde “Değerlendirme Formu” ile zararın tespitine ilişkin belgelerin takibe alınıp yetkili birime gönderilmesini ve tazmini için yasal süreçlerin başlatılmasını istedi. Sayıştay denetçileri tarafından yapılan denetim sonucunda, kamu zararına ilişkin hususları içeren ve bilgi amaçlı olarak üst yöneticiye gönderilen sorgulardan taşrayı ilgilendirenlerin de ilgili il ve ilçelere gönderileceği belirtildi. Bu kapsamda Sayıştay bulgularının ihbar kabul edilerek kontrol, denetim ve inceleme başlatılması talimatı verildi. Kamu zararından doğacak alacakların sağlıklı kayıtlarının tutulmasını isteyen Bakanlık, her kaydın ayın sonuna kadar takibe yetkili birime bildirilmesini ve birimlerin de ealacak modülünde tahsile ilişkin belgeye dayanarak tahsil işlemlerini başlatmalarını istedi. Bakanlık’ın illere gönderdiği talimata göre, her denetimin ardından kamu zararlarına ilişkin form doldurulacak. Kamu zararının konusunun ardından taşradaki harcama yetkilisi dosya üzerindeki ilk incelemeleri tamamlayacak. Yapılan incelemelerin ardından zararın tahsili için imzalanan form, takip birimine yönlendirilecek. l ANKARA SENA YAŞAR Ankara’nın şehir merkezindeki devlet hastanelerinin kapatılarak Bilkent Şehir Hastanesi’ne taşınmasının ardından, merkezde açık kalan üniversite hastaneleri ile Dışkapı Hastanesi ve Ankara Eğitim Araştırma Hastanesi’nin hasta yükünde yüzde 3050 oranında artış yaşandı. Bilkent Şehir Hastanesi’nin şehir merkezine uzaklığı ve eksikleri nedeniyle yurttaşlar tarafından tercih edilmediği belirtiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “en büyük hayalim” dediği şehir hastanelerinin yarattığı sorunlar bitmek bilmiyor. Erdoğan’ın, 31 Mart seçimlerinden önce tamamı bitirilmeden açtığı ve şehir merkezindeki 13 köklü devlet hastanesinin feda edildiği Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’ndeki eksikler, şehir merkezindeki hastanelere çile olarak dönüyor. 3 bin 810 yatak kapasiteli şehir hastanesinin tam kapasite ile çalışmaması, şehre uzaklığı, ulaşım hattında yaşanan sorunlar, hâlâ inşaat halinde olması ve hastane içi eksikliklerin hastaları mağdur etmesinin de etkisiyle yurttaşlar tarafından tercih edilmediği görülüyor. Hastane kaynaklarından edinilen bilgiye göre, kapatılan 13 devlet hastanesinin şehir hastanesi bünyesinde çalışmaya başlamasıyla, şehir merkezinde bulunan Gazi Üniversitesi Hastanesi, Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi ile devlet hastaneleri olan Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin çalışma yükünde geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 3050 arasında artış olduğu belirlendi. Hasta sayısı az Kaynaklardan, Bilkent Şehir Hastanesi’nin günlük poliklinik sayısının 910 bin civarında “beklenenin altında” kaldığı öğrenilirken, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin ayaktan hasta sayısının 2018 yılının hazirantemmuz ayı sayılarından 3 bin3 bin 500 kadar, yüzde 30 daha fazla olduğu bilgisi verildi. Bilkent Şehir Hastanesi’nde bazı hastane kulelerinin (genel hastane, kalpdamar, onkoloji vb.) “açılmış” olmasına karşın ameliyathane ve görüntüleme merkezlerinin henüz açılmamasının hastaları çileden çıkardığı, ameliyathane eksikliklerinden dolayı da şehir merkezlerindeki hastaneleri tercih ettikleri belirtildi. l ANKARA Eğitim Sen Bakan Ziya Selçuk’a KHK’leri sordu OZAN ÇEPNİ Eğitim Sen yönetimi, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a Toplu İş Sözleşmesi (TİS) taleplerini iletti. Selçuk’un Eğitim Sen Genel Merkezi ziyaretinde gerçekleşen görüşmede KHK ile ihraç edilen sendika üyeleri, sözleşmeli öğretmenlik, eğitimcilerin özlük haklarının gündeme getirildiği öğrenildi. Atamalarda liyakatin olması ve KHK’ler ile mağdur edilen öğretmenler için MEB’in sorumluluk alması istendi. Bakan Selçuk, Eğitim Sen Genel Merkezi’ni ziyaret ederek sendika yöneticileri ile görüştü. Görüşmeye; Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan’ın yanı sıra Merkez Yürütme Kurulu’ndan Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri Özgür Bozdoğan, Mer kez Kadın Sekreteri Derya Yulcu, Genel TİS Hukuk Sekreteri Varol Öztorun, Genel Örgütlenme Sekreteri İsmail Sağdıç katıldı. Görüşmede Bakan Selçuk’a sendikanın eğitim alanına ilişkin görüş ve taleplerini içeren bir rapor sunulduğu öğrenildi. İhraçlar göreve iade edilmeli Görüşmede KHK ihraçlarının da gündemde geldiği, Eğitim Sen yönetiminin üyeleri hakkında savcılıklardan alınan mahkeme kararlarını, haklarında hiçbir soruşturma ve kanıt olmaksızın ihraç edildiklerine dair yüzlerce belgeyi MEB’e ilettiklerini anımsattığı öğrenildi. Eğitim Sen yönetiminin, Bakan Selçuk’a MEB’in öğrenciye, veliye rağmen okullaşma politikasını sürdürdüğünü, zorunlu imam hatip leştirme ve meslek liselileştirme politikasından vazgeçilmesi gerektiğini aktardığı öğrenildi. Görüşmede ayrıca Anadolu liselerine, akademik liselere yönelik yoğun talebin bir kez daha ortaya çıktığı, Anadolu liselerinin ikili eğitime geçişinin çözüm olmayacağı, yeni mağduriyetler yaratmaya devam edeceği; akademik liselerin sayısının, kontenjanının artırılması, tercih sayısındaki kısıtlamanın kaldırılması gerektiği belirtildi. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, MEB’in bağımsız bir kurum gibi çalıştığını belirten Eğitim Sen yönetiminin, imam hatiplerdeki fen, sosyal bilimler ve güzel sanatlar görünümlü uygulamaların zorunlu imam hatipleştirme uygulamalarının devam ettiğini ve buna son verilmesinin istendiği öğrenildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear