17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 4 AĞUSTOS 2019 PAZAR [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kıbrıs Türk Vakıfları AHMET GÖKSAN “Evkafın İngilizler emrinde ve kontrolünde her gün izzetinefsimi ze saplanan hançerden farksızdı. Medeni bir halk olan bizlerin, bir vasi tarafından idare edilmesi kadar ağır ve hakaret teşkil eden bir muamele olamazdı. Bu yüzden yolumuz ne kadar çetin olursa olsun onu mutlak surette aşmamızın şart olduğu kabul etmiştik.” 1974 Dr. Fazıl KÜÇÜK Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında şu anda kapalı olan Maraş bölgesi sıklıkla gündem oluşturuyor. Son olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararla bölgede envanter çalışmaları başlatılmıştır. Buna koşut daha ileri gidilerek bölgenin turizme açılarak eski günlerine kavuşacağı söylemleri yinelenmeye başlandı. Gözden kaçırılmaması gereken husus herkesin konunun bir ucundan tutarak zemin kazanmak istemesi de adeta yarışa dönmüş durumdadır. Fazıl Küçük öncülüğü Adadaki Türk vakıflarının uzun sayılabilecek bir süre İngilizlerin yönetimi altında kaldığının unutulmaması gerekiyor. Toplum lideri Dr. Fazıl Küçük ile çalışma arkadaşlarının sürdürdüğü uzun soluklu mücadele sonrasında Vakıflar 15 Nisan 1956 tarihinde Türklerin yönetimine devredilmişti. O günlerde 11 yaşımda olduğumu ve bu olaya tanıklık ettiğimi belirtmek istiyorum. Bu nedenle TRT’de konuya ilişkin olarak belgesel program çalışması yaptığımı da kaydediyorum. Vakıfların devri sırasında İngilizler Türk yöneticilere 1.5 milyon sterlin para ödemesi Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm aranırken yapılması gereken en önemli husus Türk vakıflarına ait olan malların konuşulması tartışılmasıdır. yapmıştır. Bu paranın “kullanım bedeli” olarak verildiği özellikle belirtiliyordu. Bu para ile şu anda Lefkoşa’da bulunan Saray Otel yapılarak Türk vakıflarının kullanımına verilmiştir. Kıbrıs Türklerinin sigortası Kıbrıs Adası, Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra ilk yapılan işlerden bir tanesi vakıf sisteminin kurulması idi. Bunun için de Lala Mustafa Paşa, günümüzdeki karşılığı Sayıştay üyeliği olan Ömer Hilmi Efendi’ye Ahkamül Evkaf (Vakıf Anayasası) hazırlattı. Şu anda da kabul gören anayasanın dili, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin çalışması ile 2003 yılında güncellenmiştir. Aradan geçen kısa sürede çeviriden kaynaklanan ortaya çıkan bazı eksikliklerin giderilmesi için çalışmalara devam ediliyor. Anılan anayasanın 1. maddesi “Vakıf malı Allah’ın malıdır” hükmünü içermektedir. Vakıf mallarının yönetimi için kurulan evkaf yönetimi, gereksinimi olan fakir, yardıma muhtaç olan Türklere gelirlerinin bir kısmını dağıtıyordu. Yapılan bu yardımlarla Türklerin adadan başka ülkelere göç etmeleri de engelleniyordu. Kıbrıs Türklerinin adada kalabilmelerinin sigortası oluyordu. İngiliz valisine yetki 1878 yılında adayı oldubittiye getirerek el koyan İngiliz sömürge yönetimi ilk iş olarak vakıf yönetimine müdahale ediyordu. Vakıf senetlerini ele alarak 1907 yılına dek incelemelerini sürdürdüler. ‘Sömürgeler Bakanlığı Müsteşarı’ olarak adaya gelen Churchill, vakıf yönetiminin başına İngiliz valisinin atandığını duyuruyordu. Valiye iki Türkün yardımcı olması gerektiğini söylüyordu. Türklerden birinin vali tarafından diğerinin ise Türk toplumu tarafından seçilmesini sağlayarak sözde demokrat tutum sergiliyordu. Kurulan komite çalışmalarına başlarken vakıflara ait malların dağıtımına özel önem vermeye başladılar. Karşımızdaki unsura mallar dağıtılırken verilen belgenin tapu senedi olmadığı sadece “kullanım hakkı” olduğu belirtiliyordu. Hukuk dışı tazminat İngiliz yönetimi bu dağıtımı yaparken esas olanın 1571 yılında Ömer Hilmi Efendi tarafından hazırlanan vakıf anayasası olduğunu belirtiyordu. Aynı husus 1959 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’sında olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nda da yer almaktadır. AİHM’ye dava açmış olan Aresti isimli kadının Maraş bölgesinde kalan malı için verilen belgede bu husus yer almasına karşın kendisine kurallara aykırı olarak tazminat ödenmiştir. ‘Bu belge tapu yerine geçmez’ Verilen tapu diye tanımlanan belgede “Bu belge tapu yerine geçmez kullanım belgesidir” yazılıyor olmasına karşın Rumlar, Maraş’ın kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Maraş’ın Lala Mustafa Paşa, Abdullah Paşa ile Bilal Ağa vakıflarına ait olduğuna ilişkin yargı kararları vardır. Bunların ötesinde hiçbir şekilde tartışmaya açılmamış olan “Sultan malları” da vardır. Şu anda adanın güneyinde bulunan Ağrotur Üssü’nün bu tanımla biliniyor. Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm aranırken yapılması gereken en önemli husus Türk vakıflarına ait olan malların konuşulması tartışılmasıdır. Siyasi eşitliğe dayalı olarak sonu gelmeyen tartışmalarla uyuşmazlığın çözümü olanaksız ötesidir. Bu konulara “Bir Demet Yaşam” kitaplarımda geniş olarak değiniyorum. Rumlarla yürütülen müzakere sürecinde siyasi eşitliğin ötesine geçerek vakıflara ait malların sahiplenilmesi gerekiyor mu ne... Anayasa ve sistem tartıs¸malarına dair YUNUS EMRE CHP Genel Başkan Yardımcısı “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi” AKPMHP ortaklıgˆı tarafından gu¨ndeme getirildigˆinde CHP olarak tarihi uyarılarda bulunduk. Bu sistemde bas¸ta Meclis olmak u¨zere anayasal kurumların yetkilerinin tırpanlandıgˆını ve bu yetkilerin c¸ok bu¨yu¨k bir bo¨lu¨mu¨nu¨n Cumhurbas¸kanlıgˆı makamına aktarıldıgˆını anlattık. Gu¨c¸, yetki ve sorumlulugˆun tek elde toplanmasının sakıncalarını ortaya koyduk. Bugu¨n yas¸ananları yani parti genel bas¸kanlıgˆını yu¨ru¨ten tek bir kis¸inin sistemin tek ha^kimi olmasının sistemi hem antidemokratik hem de verimsiz kılacagˆını o¨ngo¨rmu¨s¸tu¨k. Bu o¨ngo¨ru¨mu¨zu¨; Cumhurbas¸kanı’nın kimligˆinden, kis¸iligˆinden ve siyasi go¨ru¨s¸u¨nden bagˆımsız olarak belirtmis¸; meselenin kis¸i meselesi degˆil, Tu¨rkiye’yi o¨nu¨mu¨zdeki on yıllarda gu¨c¸lendirecek, kalkındıracak, huzura ve refaha kavus¸turacak demokratik bir du¨zen ins¸a etme meselesi oldugˆunu her platformda dile getirmis¸tik. Tarih bizi haklı c¸ıkardı. Tu¨rkiye’nin tu¨m sorunlarına c¸are olarak referanduma sunulan “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi”, sorunun bizzat kaynagˆı haline geldi. Sistemin aksayan yo¨nlerinin tamir edilmesine yo¨nelik bir irade olus¸mus¸ gibi go¨ru¨nu¨yor, ancak bir degˆis¸iklik o¨nerilmesi durumunda ilk olarak s¸u ilkenin dikkate alınması s¸art: Anayasa, gu¨cu¨n nasıl dagˆıtılacagˆına dair oyunun kurallarını belirleyen en temel metin oldugˆuna go¨re, toplumun c¸ok genis¸ kesimlerinin katılımıyla ve onayıyla degˆis¸tirilmelidir. Do¨nemsel olarak yu¨zde 50+1’i yakalayan her iktidarın oyunun kurallarını kendi c¸ıkarları dogˆrultusunda belirlemesi adil bir sistem yaratmayacaktır. Bu yu¨zden anayasa; tu¨m toplumsal ve siyasal akto¨rlerin bir araya gelecegˆi bir masada, mu¨zakere ve asgari mu¨s¸terekte bulus¸ma ilkeleri temelinde olus¸turulmalıdır ki oyunun kuralları en ku¨c¸u¨k akto¨ru¨n bile dıs¸arıda kalmayacagˆı ve bu oyunu mes¸ru sayacagˆı bir s¸ekilde belirlenebilsin. Bu su¨rec¸te hâkim ilke c¸ogˆunluk iradesi degˆil toplumsal mutabakat ins¸asıdır. CHP olarak, hem yapım su¨reci hem de ic¸erigˆi itibarıyla demokratik bulmadıgˆımız “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi”nin degˆis¸mesi yo¨nu¨ndeki irademiz, asla bir geriye do¨nu¨s¸ talebi degˆildir. Tersine; daha kapsayıcı, gu¨c¸ler ayrılıgˆı gibi demokrasinin temel ilkelerine daha fazla yaslanan ve nihayetinde toplumun tu¨m kesimlerinin ic¸ine sinecek yeni bir anayasa, yeni bir demokratik toplum so¨zles¸mesini hep birlikte ins¸a etme talebidir. “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi”nin neden Tu¨rkiye’nin yakıcı sorunlarına c¸o¨zu¨m getiremedigˆine dair birc¸ok neden o¨ne su¨ru¨lebilir. Bu yazının sınırları c¸erc¸evesinde, ben kendi perspektifimden en o¨nemli do¨rt neden u¨zerinde duracagˆım. Tabii ana muhalefet partisi milletvekili ve parti yo¨neticisi olarak bunu kısır bir iktidar eles¸tirisi olarak yapma amacında degˆilim. Asıl amacım, yas¸adıgˆımız tecru¨benin bize neler go¨sterdigˆine degˆinerek son gu¨nlerde alevlenen anayasa tartıs¸malarına katkıda bulunabilmek. I. Her demokratik anayasal sistemde, etkili ve gu¨c¸lu¨ yo¨netim ilkesi, denetim ve hesap verme ilkesi ve mekanizmaları tarafından dengelenir. “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi” ise gu¨c¸lu¨ yo¨netimi mu¨mku¨n kılacak ilke, uygulama ve kuralların alabildigˆine anayasaya yerles¸tirildigˆi, buna kars¸ılık iktidarın sınırlanması, dengelenmesi ve denetlenmesi ic¸in gerekli du¨zenlemelerin es gec¸ildigˆi bir sistem. Halk bes¸ yılda bir “tek adamı” sec¸iyor ve tek adam demokratik bir sistemde “olagˆanu¨stu¨” sayılabilecek gu¨c¸ ve yetkilerle u¨lkeyi yo¨netiyor. II. Demokratik u¨lkelerde anayasal kurumlar ve kurallar, toplumda zaten var olan ve c¸ogˆunlukla tarihsel bir su¨rece yayılan c¸atıs¸maların bu kurumlar yoluyla barıs¸c¸ıl ve adil bic¸imde c¸o¨zu¨lebilmesi temelinde olus¸turulur. Siyasi gu¨c¸ ve toplum tarafından yaratılan zenginlik, toplumun dinamikleri go¨z o¨nu¨nde bulundurularak bu kurumlar aracılıgˆıyla hakkaniyetli bic¸imde dagˆıtılır. Halbuki “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi”ne baktıgˆımızda, toplumun talep ve ihtiyac¸larını kars¸ılamak temel kaygı degˆildir. Tayyip Erdogˆan’ın u¨lkeyi en rahat s¸ekilde nasıl yo¨netebilecegˆi kaygısı o¨ncelenerek yeni bir sistem tasarlanmıştır. III. “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi”, karar alma mekanizmalarına etki edebilecek aktif ve gu¨c¸lu¨ vatandas¸lar o¨ngo¨rmemektedir. O¨rgu¨tlenme, toplantı ve go¨steri du¨zenleme gibi o¨zgu¨rlu¨kleri tırpanlayan modelin hayaleti, ha^la^ anayasamızın pes¸ini bırakmıyor. Cumhuriyet projesinin sagˆlamaya c¸alıs¸tıgˆı ve o¨nemli o¨lc¸u¨de de bas¸arılı oldugˆu yurttas¸lıgˆa dayalı ortak kimlik; yerini ku¨ltu¨rel kimliklerin siyasi alana c¸ekilmesine bırakıyor. IV. Son olarak, bugu¨n sistemin is¸leyis¸inde ortaya c¸ıkan birc¸ok aksama “Cumhurbas¸kanlıgˆı Hu¨ku¨met Sistemi”nde yargı bagˆımsızlıgˆının sagˆlanmamasında yatıyor. CHP olarak meselelerimizin ancak demokratik ilkelere dayalı ve toplumun tu¨m kesimlerinin katılımıyla s¸ekillenecek bir anayasa yapım su¨recinin bas¸latılması ile c¸o¨zu¨lebilecegˆini du¨s¸u¨nu¨yoruz. C¸ogˆunlukc¸u ve c¸atıs¸macı politikaların miadını doldurdugˆu son yerel sec¸imde ortaya c¸ıkmıs¸tır, s¸imdi el ele verme ve u¨lkemizin sorunlarını c¸o¨zmek ic¸in birlikte c¸alıs¸ma zamanıdır. Yazının tam metni cumhuriyet.com.tr’de Terör, ve içerideki hatalar Bugün terör konusunda sıra, YAKIN TARİHTE içeride yapılan hatalara geldi. HHH 1) En önemli hata, Kürt kimliğinin reddedilmesidir. 12 Mart ve 12 Eylül Askeri Darbeleri, Kürt kimliğini reddederek bir “Toplumsal Gerçeği” yok saymışlar, teröre doğrudan destek vermişlerdir. 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında, “Türkiye’de Kürt yoktur. Bunlar ‘Dağ Türkleridir’. Karda yürürken ‘kart kurt’ diye ses çıkartdıkları için bunlara Kürt denmiştir” biçiminde abuk sabuk, insanları çıldırtan açıklamalar yapılmıştır. 2) 12 Mart ve 12 Eylül Askeri Darbe Yönetimleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına, Kürtlere, Demokratlara, Solculara, Emekçilere, Akademisyenlere, Aydınlara, haksız ve hukuksuz davranmış, zulmetmiş, terör örgüt ve eylemlerinin ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını temsil eden “İstiklâl Marşı” gibi simgelerin, mahkumlara işkence yapmak için kullanılması, pek çok kesimin Atatürk’e, Cumhuriyete, Hukuk Devleti’ne yabancılaşmasına, Demokrasi’den umudunu kesmesine ve hukuk dışı yollara kaymasına yol açmıştır. 3) İlk terör eylemleri küçümsenmiş, ne gerekli güvenlik önlemleri, ne de siyasal tedbirler alınmıştır. Örneğin terör eylemlerinin başlangıcı olan 1984 Eruh baskını, dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından“35 çapulcunun işi” denilerek küçümsenmiştir. 4) Erdal İnönü’nün Kürt Kimliğini temsil eden politikacıları, SHP üzerinden meşru siyasete taşıma çabası, dönemin Kürt Partisi HEP mensuplarının şoven tavırlarından dolayı başarısız kalmıştır. SHP’den Meclis’e giren Leyla Zana ile Hatip Dicle, TBMM’de “Kürtçe yemin” krizi çıkarınca Erdal İnönü, iki milletvekilinin partiden istifasını istemek zorunda kalmış ve SHP listesinden TBMM’ye 18 milletvekili sokmuş olan HEP’liler SHP’den ayrılıp DEP’i (Demokrasi Partisi) kurmuşlardır. 5) Çiller döneminde DEP milletvekilleri hapse atılmıştır. Böylece teröre karşı ciddi bir seçenek olan meşru zeminde siyaset yapma şansı önemli ölçüde ortadan kalkmış oldu. Herhalde buna en çok sevinen PKK idi. 6) Çeşitli tarihlerde Vedat Aydın, Musa Anter, Tahir Elçi gibi önemli Kürtlerin katledilmeleri. Bu tür cinayetler doğrudan terörü besleyen eylemlerdi. 7) Erdoğan/AKP iktidarının terör örgütü PKK ile gizilce, müzakere masasına oturması. Terörü bitirmenin meşru zemini olan Meclis yerine, kapalı kapılar arkasında gizli toplantılarla terör örgütü olarak ilan edilmiş olan ve öyle davranan PKK ile müzakereye girişilmesi ve bu sırada, askerin kışlaya, polisin karakola hapsedilmesi, sınırlara gönderilen “çadır mahkemelerinde” hukukun katledilmesi, bugünkü terör sorunlarının artmasının ana nedenleri arasındadır. 8) İktidarın birdenbire bir politika değişikliği ile meşru zeminde politika yapanlar dahil, neredeyse bütün Kürtlere terörist muamelesi yapması. Kürt partisinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ve başka milletvekili ve belediye başkanlarının hapse atılması. Bu süreç, meşru siyaset yollarını kapatarak doğrudan terörü besler. 9) Seçim kampanyalarında, sadece HDP’nin değil, CHP’nin bile teröristlerle işbirliği yapmakla suçlanması. Herhalde terör örgütünü en çok sevindiren gelişmelerden biridir. 10) Başta Cumhuriyet mensupları olmak kaydıyla bazı gazeteci yazarların ve aydınların “Örgüte üye olmamakla birlikte...” diye başlayan ucube ceza yasası maddesine göre PKK ile ilişkilendirilip hapse atılması. Terör örgütünü çok sevindiren bir başka olay da budur denilebilir. 11) İktidarın güvenlik politikalarına ağırlık vererek oy istediği en kritik zamanlarda (2015 seçimleri gibi) PKK eylemlerinin tırmandırılması. Ben bu “rastlantıya (!)” pek akıl erdiremiyorum, ama terörün devamına hizmet ettiğine hiç kuşku yok. HHH Sevgili okurlarım, biliyorum, bu yazının pek çok eksiği var... Ama bu konuda daha önce de çok yazı yazdım. Meraklısı “www.kongar.org” adresli sitemde bir arama yaparsa öteki yazılara da ulaşabilir. Hemen eklemeliyim ki, Yargıtay Başsavcısının Cumhuriyet Mensupları Davası için verdiği “Beraat Mütalaası” ve Anayasa Mahkemesi’nin “Barış Bildirisi” imzacılarının ifade özgürlüklerini koruyan kararı, son yıllarda ülkemizde teröre karşı atılmış olan en önemli adımlardır. HHH KAHROLSUN HER TÜRLÜ TERÖR VE ŞİDDET... YAŞASIN DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear