02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 25 AĞUSTOS 2019 PAZAR TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/yorum Şüphe et ki, doğruyu bulasın... Haftada bir yazmanın çok zor olduğunu söylemeliyim. Çünkü gündem hızla değişiyor ve bir hafta içinde hemen her köşe yazarı gündemdeki olayı yazmış oluyor. Örneğin artık herkes devletin iki kurumu arasındaki (THK ve Orman Bakanlığı) kavgayı biliyor. Ama ben hâlâ şüphedeyim, iki taraf kavga ederken unutulmaya çalışılan başka bir gerçek var. Orman Bakanlığı, 2023 yılına kadar ödeme garantisi verdiği yangın söndürme ihalesinde daha düşük fiyat veren THK ile değil, daha yüksek fiyat veren iki ayrı şirketle anlaşmış. Bu şirketlerden biri bir mimarlık şirketi, uçağı bile yok, kiralayacak. Öte yandan kullanılan birkaç uçakta Doğu blokundan alınmış, yani oldukça eski. Bu şirketlerle 4 bin saat üstünden anlaşma yapılmış. Kısaca yangın çıksa da çıkmasa da, uçaklar uçsa da uçmasa da bu şirketler paralarını alacak. Fazladan uçarsa onun da parasını alacak. Bu para ne kadar? 42 helikopter için 690 milyon lira. O helikopterler de ortada pek gözükmedi. Aklıma şu soru da geliyor: Devletin her yangın için vermeyi garanti ettiği para da mı suyunu çekti? Şimdi herkes birbirini suçluyor. İhaleye giren şirket ortada yok! Buna dikkat! İkinci konumuz elbette Diyarbakır, Mardin ve Van kentlerine atanan kayyımlar ve bu atamalara karşı yapılan haklı protestoların orantısız bir güçle bastırılmaya çalışılması. Böyle olacağını Süleyman Soylu seçimler öncesi söylemişti, “Kazansalar bile biz kayyım atayacağız!” Atadılar da! Bu kayyım atama işinden sonra bazı yazarlar Erdoğan’ın derin devlet tarafından ele geçirildiğini yazmaya başladılar. Efendiler, kimse ele geçirilmedi, zaten çok uzun zamandır devlet ve iktidar derin devlet gibi çalışıyor. Şimdi biraz bu derin devlet işine bir göz atalım, dünyanın her yerinde iktidarları yöneten bir derin devlet vardır, bunlar aslında birer taşeron olan hükümetleri çokuluslu şirketler lehine idare etmeye çalışırlar. Örneğin silah lobisi, ansızın Irak’ı nükleer bomba yapmakla suçlar, hükümetlerin Irak savaşına girmesini sağlamak için sahte dokümanlar oluşturup kamuoyunu ikna ederler. Emri de başkana ve meclise verdirirler. Sonuçta Irak’ta bir milyon kişi öldürülür ve sonra özür dilenir, çünkü Irak’ta nükleer silah bulunamamıştır. Ben bunu nereden biliyorum? Dünya artık çok küçüldü ve kapatılmak istenilen pek çok kanalda yakın tarih için yapılan belgeselleri izlerseniz durumu anlarsınız. Bu belgesellerde artık emekli olmuş istihbarat elemanları çatır çatır konuşuyor. Ayrıca Amerika, Irak savaşı için özür diledi. Derin devlet adını verdiğimiz şey aslında insanlardan oluşur. Ve oldukça karmaşık bir yapısı vardır, her kurumda olduğu gibi bu kurumda da farklı düşünenler olacaktır. Bu farklı düşününler arasında da çatışmalar söz konusudur. Biz sıradan yurttaşlar biraz bir şey öğreniyorsak bu farklı düşünenlerin rekabeti sonucudur. Ve dünyamız artık algıların başarıyla yönetildiği bir dünyadır. Şimdi algılar nasıl yönetilir, küçük bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki, iki yabancı misafirim var ve onlara üç gün içinde Türkiye’yi anlatacağım, bakalım neler yapacağım: Önce iki yabancıyı havaalanından alıp sahil yolundan merkeze sokuyorum. Bu arada bakıyorum, şaşırıp kalıyorlar, bir zamanlar gezdirdiğim iki Japon arkadaşım gibi. Onlar daha ilk başta söylemişlerdi, “Türkiye çok zengin, Amerika dışında hiçbir ülkede bu kadar lüks otomobilli bir arada göremezsin.” Bunu biliyorum ya, hemen benzinin litre fiyatını da söyleyiveriyorum. İlk vuruş tamam, zengin bir ülkedeyiz. Ardından iki yabancıyı, lüks bir otele götürüyorum, ardından da Boğaz’da ünlü bir lokantaya. Bu arada kaldıkları otelin bir geceliğini ve yedikleri yemeğin parasını da söylüyorum. Şaşırıp kalıyorlar, fiyatlar acayip uçuk. Üstelik kaldıkları otel dairesi için (Türk parasıyla 22 bin lira) sırada insanlar olduğunu ve bu odada daha fazla kalabilmek için yöneticilere rüşvet teklif ettiklerini de ilave ediyorum. Eh, lokantaya da daha önceden yer ayırtmak gerekiyor. Ardından Kapalıçarşı’ya geçiyorum. Dünyanın pek çok yerinde Kapalıçarşıları gezmiş olan misafirlerim şaşırıp kalıyorlar. Bir altın bolluğu, muhteşem bir zenginlik! Daha üç gün olmadan yabancı misafirlerim, zengin, şaşırtıcı bir ülkede olduklarına ikna oluyorlar. Ve sıra geliyor ikinci Türkiye’yi göstermeye. İki yabancıyı bu kez havaalanından aldıktan sonra şehir içinden merkeze götürüyorum. Karmakarışık bir trafik, sağdan soldan sollayanlar, yabancıların bir anda dilleri tutuluyor, korku tüneline girmiş gibiler. Onları şehrin merkezinde sıradan bir otele yerleştirip başlıyorum gezdirmeye. Arabamızı önce muhafazakâr bir semtteki bir kız Kuran kursunun önünde bekletiyorum, az sonra çocuk yaştaki kızlar, başları örtülü, ellerinde kitaplarıyla çıkıyorlar, yüzlerinde hiçbir neşe ifadesi yok. Ardından misafirlerimi Kapalıçarşı’nın labirentlerinde dolaştırmaya başlıyorum. Muhteşem mücevherleri işleyen ustaların basık, havasız mekânları onları şaşırtıyor. Ardından benizleri soluk çocuk işçilerin iki büklüm çalıştıkları merdiven altlarını bir bir ziyaret ediyoruz. Onların ekmeği ekmeğe katık ettikleri mekânlarda yemek yiyoruz, bir de kola içiyoruz, bugünlük rızkımız bu kadar. Gece işimiz uzun, onları ev kadınlarının, küçücük kızların, haplanmış travestilerin iş beklediği herkes için malum caddelere götürüyorum, ardından birileri bizi evine kabul ediyor. Beş kişinin aynı tuvaleti kullandığı yan yana odalardan geçiyoruz, evdeki yoksulluk misafirlerimi etkiliyor. Ve misafirlerim onların uzattıkları çayı içmekte tereddüt ediyorlar. Gördünüz, kısacık bir zamanda iki Türkiye anlattım. İşte algı yönetimi böyle bir şey. AKP iktidarı bunu yıllarca başarıyla yaptı. Şimdi sır döküldü ve her şey ortalığa saçıldı. Panik havası bundan! 25 AĞUSTOS 2019 SAYI: 34290 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:43 04:43 04:59 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:16 13:11 16:56 06:16 13:11 16:56 06:27 13:19 17:01 Akşam 19:57 19:57 20:00 Yatsı 21:23 21:23 21:23 Devlet gibi kadın, dediklerindendi. Daha doğrusu, olması gere Filinta gibi Fabiano Fabiani ken bir devlet gibiydi: Dürüst, yüce, Mine Sirmen, adil ve tavizsiz. öyküyü şöyle ta Karadeniz’in inatçı uşağıydı Mine mamlar: Sirmen. “Kuzenim Ali’yi Ama Ege’nin de gözü kara efesi, tanıyordu, tiyatroya Akdeniz’in yörük kızı, Anadolu’nun çilekeş direnişçisi, İstanbul’un hanımefendisi; velhasılı Asya’dan gelip Uğurlar olsun birlikte gittik. Galatasaray Lisesi’nin tiyatro salonuydu. Avrupa’ya bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketin onur ve zarafet adına nesi varsa, kişiliğinde buluş Mine Sirmen Ali, Marie Tudor piyesinde Fabiano Fabiani rolünü oy turan eğilmez başlarından oldu. tanıştılar ve birbirlerine dayanarak nuyordu. O zaman Eşini ve dostlarını zindana, dik durdular. şimdiki gibi değildi ki, gençlik… Türkiye’yi karanlığa tıkan darbeci Onlarınki kimsenin sarsamayaca İpincecik, filinta gibi delikanlıydı. komutanların karşısında dağ gibi ğı bir dayanışma, anılarla örülüp iki Kulis kapısından başını uzattı, bize duran, hatta bazıla bedene giydirilmiş tek ‘Merhaba!’ dedi. Ben onu orada rını mum gibi hizaya bir yaşam öyküsüydü. görüp vurulmuşum, öyle diyor. dizip selama durdu Ümit Aslanbay’ın Yok öyle bir şey! Beraber Hukuk’a ran zorlu avukattı. Bir Eski Cumhuriyet girdik. Birbirini izleyen numaralar Varlığını sev İçin* kitabında Ali Sir aldık. Bazı dersler, mesela Anayasa diklerine adayan, men, 1960 yılında İÜ Hukuku, hocaları farklı olurdu. Nu bilmeden kırdığını Hukuk Fakültesi’nde maraları sıralı yaptık ki, hocalar aynı vicdan yarası olarak tanışmalarını şöyle olsun, aynı derslere girelim. Böyle taşıyan, kırıldığını anlatır: böyle arkadaş olduk.” ise kendisine sakla “Her yerde, okulda 1960’ta tanıştılar. 1963’te nişan yan, doğası gereği özgürlük havası vardı. landılar, Hukuk Fakültesi’ni bitirdik anaç bir dost; ama her şeyden önce 54 Mine ve Ali Sirmen. Nâzım’ın eserleri de leri 1965’te evlendiler. Mine Barlas, piyasaya çıkmaya baş Sirmen oldu. yıl birlikte büyüdüğü, ağladığı, güldüğü, yaşadığı ve lamıştı. Politik açıdan hareketliydik. Bir grubumuz vardı. Motosiklet aşkı birlikte yaşlandığı eşe, Ali Sirmen’e İşte o zaman âşık oldum. Oğulları Devrim’in motosiklet tut âşık bir kadındı. Mine’nin kuzeni, annemin öğren kusu, ana karnından hatıradır. Çün İki kalp, tek yürek cisiydi. 1960 Eylül ayında tanıştık. Hukuk’a birlikte kayıt yaptırdık. kü az kaldı Fransa’dan Almanya’ya giden bir motosiklet terkisinde Hangisi daha ilkeliydi, ötekin Başta bana pek yüz vermezdi. Daha dünyaya geliyordu! den daha dürüst, daha iyiydi, ayırt çok Güzel Sanatlar’a gitmek istiyor Sirmenler’in aşkına siyasal etmekte zorlanıyorum. Ama sanı du, ama Hukuk’u tercih etti. Mine kavgalar, mutluluğuna çileler, se yorum, birbirlerine duydukları say beni ilk kez, sahnede görmüştü. Fü vinçlerine yoksunluklar ve bazen gıdan dolayı örnek insan oldular. sun Erbulak, Ani İpekkaya, Mehmet de mahpushaneler eşlik etti. Çok Ağacın yaşken büküldüğü çağda Ulusoy ile birlikte oynuyorduk.” acı çektiler, ama çok da güzel ya şadılar. Birlikte geçirdikleri yarım yüzyılda hiç mi hiç, birbirlerinden sıkılmaya, bıkmaya zamanları olmadı. Şimdi Ali Sirmen, iki kişilik bir yaşamın tek vârisi. Bizlere kalan, hiç unutulmayacak cömertlikte bir kalp ve onun güzel öyküsü. Uğurlar olsun can kardeşim, adaşım, sırdaşım, ışıklara katıl Mine’m. İstanbullum Bir simidin temsilciliğinde bile Soylu bir iradenin ifadesiydi Domateslerinin Prensesi Nedimesi kabakgillerin hanımefendisi Zeytin ağaçlarının Kraliçesiydi Sık sık Yüzbaşı olur Albaylara itaat düşer ve mahallesindeki “Martılara sardalya, Kedilere ciğer, Köpeklere kemik iliği” tayını hiç aksamazdı. Ne Sirmen bir İngiliz unvanı Ne de Mine, Bizanslı bir zabıt kâtibi Ama bizlere insanlığı anımsatırdı Bir kız kardeş kaydı Hüzünle daralan ve anılarla paramparça yüreğimizden. Güle güle, Mine Sirmen! Daniel Colagrossi (*) İmge Kitabevi Yayınları, 2017 AKP 18. yaşını kutluyor. Şarkısız türküsüz olmaz elbette: Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım.. Çoğu kez yalan dolan ve yanıltmayla.. Her anını eksiksiz dün gibi hatırlarız. Dudaklarda acısı, yüreklerde durur kazığı. HHH “18 yılın en büyük kazığı hangisi?” Ayırmak zor. Hepsi birbirinden heybetli ve çentikli. Madem CIA kesin rakamı veriyor, oradan başlayalım: Suriyeli sığınmacı sayısı: 3 milyon 639 bin 204. İlaveten, 170 bin Afgan, 142 bin Iraklı, 30 bin İranlı. 5 bin Somalili. Toplam 4 milyon. (Kaynak: W.Factbook, Ağustos 2019) Dünyada nüfusu 4 milyonun altında olan tam 113 devlet var. (wikiwand.com – nüfuslarına göre ülkeler) Yani bizdeki sığınmacılardan 810 ülke kurulabilir. Ülkemiz, dünyada sığınmacılığın sığınağı oldu. Asrın Liderimiz unvanını hak etti. 18. yılı onlarla birlikte kutluyoruz; yenileri de İdlib’den akıp gelmez ise.. HHH Nasıl da bu kadar kolay, bu kadar çok, bu kadar çabuk ülkemize doluverdiler? Arızalı tüm iktidarlar gibi, bunların da en büyük güvencesi halkın belleğinin zayıflığı. 2009 yasama yılı boyunca TBMM’de sabahlara kadar çalışıldı. Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi için acil yasalar çıkarıldı. İktidar temizlenen bu 510 km’lik 216 bin dönümlük alanda “organik tarım yapılacağını” açıkladı. Ve Tayyip Bey de müjdeyi bizzat verdi zaten: “O topraklarda İzak değil, Nasıl geçti habersiz.. Ahmet, Mehmet çalışacak.” HHH 18 yıl demek, 6 yıllık dilimleri üçüncü kez kutluyoruz demek. İlk 6. yılı kutlarlarken özeti şöyle sunmuşuz: Ekonomi büyürken işsizlik arttı. Yunan kilise bankası ülkemizde banka satın aldı. Domuz resmen kesimlik hayvanlar listesine alındı. Erdoğan: “Yabancıya toprak satılınca alıp götürmüyorlar ki!” Türk askerinin başına ABD çuvalı geçirildi. Başbakan, “Ne notası müzik notası mı?” dedi. Şehit ailelerine seslenen Erdoğan, “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” dedi. “Anamız ağladı” diyen çiftçiye, “Ananı da al git!” dedi. 10 Kasım günü Gül ve Erdoğan, Suudi Kralı’nı otelde ziyaret etti. Başdanışman Zapsu ABD’ye, “Bu adamı deliğe süpürmeyin. Kullanın!” dedi. Oğluna burs veren elbiseci arkadaşı “rüşvetten” hüküm giydi. Başbakan, BOP’un eşbaşkanı olduğunu açıkladı. Zina, yasa ile suç olmaktan çıkarıldı. Erdoğan, “Benim görevim Türkiye’yi pazarlamak” dedi. Yahudi düşünce kuruluşundan, Erdoğan’a “Üstün Cesaret Ödülü”. Erdoğan, uluslararası ihalede “hediye” uçak istedi. Binek otosuna razı oldu. HHH İzleyen dönemde, Beşşar ve Esma Esad çifti ile Erdoğan ailesi arasında canciğer kuzu sarması muhabbeti kuruldu. İki ülke hükümetleri sınırda ortak toplantılar yaptılar. Sonra ne oldu ise oldu. “Esad” birden “Esed” oluverdi. O aklı kimden aldı ise yanlış aldı: “Esad”, “mesut” demekti; “Esed” ise “aslan”. Yani farkında olmadan, Beşşar’ı “aslanlaştırdı!”. HHH Geldik bugünlere, 18. yıldönümü kutlamalarına.. Artık neyi kutluyorsak?! Kuzey Suriye bataklığında ABD ile Rusya arasında ip cambazlığı yaparak Mehmetçiğin canı pahasına işin içinden sıyrılmaya çalışılıyor. Ama sayıları 4 milyona tırmanmakta olan Suriyeliler yanımıza kâr kalacak gibi görünüyor. Kuzey Suriye Kürtleştirilirken, Anadolu baştan başa Araplaştırılacak gibi. Suriyelilerin gitmeye niyeti hiç yok. Bir yandan da yattıkları yerde çoğalıyorlar: Son 7 yılda 405 bin 501 Suriyeli bebek doğmuş. Kilis nüfusunun yüzde 81’i, Hatay’ın, G. Antep’in, Ş. Urfa nüfusunun yüzde 2025’i Suriyeli. Bayramlaşıp bayramlaşıp geri geliyorlar. HHH 18 yılın son altı yılını “Reyiz’in üniversite diploması var mı yok mu?” ile geçirdik. Diplomanın aslını gören hâlâ yok. Reyiz’in göstermeye niyeti yok. Çünkü halkımızın “Diplomasız Cumhurbaşkanı” söylemine pek kulak asmadığını seçim sonuçlarından da biliyor. Belki de haklı: Hz. Muhammed ümmi idi, okuryazar değildi. Ama kendisine peygamberlik sıfatı uygun görüldü. Reyiz’in çok şükür okuması da var yazması da! “Cumhurbaşkanı makamı”nın lafı mı olur?! DEÜ öğretim elemanları, haklarında başlatılan yasal işlemlere tepki gösterdi: Soruşturma bizi susturamaz Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) öğretim elemanları, taşınmaya karşı çıktıkları için haklarında başlatılan soruşturmalara tepki gösterdi. Öğretim elemanları fakültenin depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle taşınmasının gündeme getirildiği günden başlayarak yaşanan taşınma krizinde, görevden alma, jü ri üyeliklerinden çıkarılma ve en son soruşturma açılmasıyla ilgili açıklama yaptılar. Açıklamada, “Bizler ‘taşınmaya’ değil, kendisini yasa ve yönetmeliklerin üstünde gören, eğitim ve öğretimin sürdürülebilirliğini düşünmeyen, şeffaflıktan uzak, akademinin çoğulcu demokrasiye göre oluşturulmuş kurullarının görüşlerini dikkate almayan, dinlemek yeri ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI ne cezalandırmayı seçen baskıcı yönetim biçimine karşıyız. Soruşturmaların bizleri doğruları söylemekten ve öğrencilerimize karşı olan sorumluluklarımızı yerine getirmekten asla alıkoyamayacağını, akademik onurumuza saldıran tüm sorumlular hakkında yasal işlemleri başlattığımız ve takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz” denildi. l Haber Merkezi [email protected] Eylemlerin 752. haftası Konca Kuriş için adalet Cumartesi Anneleri’nin 752. hafta eylemi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştirildi. Eylemlerinin 752’nci haftasında Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen Konca Kuriş’in akıbetini sorduktan sonra, geçen hafta hayatını kaybeden kayıp yakını Elmas Eren’i andı. Basın açıklamasını okuyan İHD İstanbul Şubesi üyesi Maside Ocak, “Konca Kuriş, 16 Temmuz 1998’de evinin önünde 3 kişi tarafından kaçırıldı. Ailesi 555 gün sonra Konca Kuriş’in cansız bedenine ulaştı. Onu katledip bedenini kaybedenlerin de içinde olduğu Hizbullah sanıklarına verilen hapis cezasında ‘iyi hal’ indirimi yapıldı. 2011 yılında Yargıtay kararıyla yüzlerce vahşi cinayetin sanığı olan bu kişiler, uzun tutukluluk gerekçesiyle uluslararası hukuk göz ardı edilerek salıverildi. Konca Kuriş için adalet sağlanmadı. Onu kaçırarak, işkence ile öldürenler, bedenini 555 gün boyunca kaybedenler hak ettikleri biçimde cezalandırılmadı” dedi. ‘Devlet ölmemizi bekliyor’ Sağlık sorunları nedeniyle eyleme katılamayan kayıp yakınlarından Emine Ocak da Elmas Eren için mektup yazdı. Ocak, mektubunda “Devleti yönetenler hesap vermemek için hepimizin ölmesini bekliyor ama bir gün mutlaka hesap verecekler. Çünkü biz anneler ölsek bile, çocuklarımız, torunlarımız ve mücadele arkadaşlarımız kayıplar bulunup, adalete ulaşıncaya kadar susmayacak” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘Abdullah Turan serbest bırakılsın’ İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şu besi Hapishane Komisyonu tarafından cezaevindeki hasta tutuklulara dikkat çekilmek amacıyla gerçekleştirilen F Oturumu’nun 387. haftasında hasta tutsak Abdullah Turan’ın durumuna dikkat çekildi. Komisyon üyesi Meryem Bars, “Tedavi edilmediği gibi insanlık dışı, onur kırıcı muamelelere ve işkenceye maruz bırakılıyor ve tutuklu kaldığı her gün onun için işkencenin devamı demektir” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Akıma kapılan işçi öldü Niğde’de elektrik dağıtım şirketinde çalışan Onur Aydoğdu (28), merkeze bağlı Karaatlı beldesinde elektrik direğinde çalışırken akıma kapıldı. Arkadaşlarının ihbarı üzerine olay yerine gelen ambulansla Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Aydoğdu, müdahalelere rağmen kurtarılamadı. l AA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear