25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 24 TEMMUZ 2019 ÇARŞAMBA Lozan’ın önemi METİN AYDOĞAN Vahdettin’in ülkeden kaçışından 3 gün sonra, 20 Kasım 1922’de, Lozan’da barış görüşmeleri başladı. İngiltere ve müttefikleri Konferans’a, Türkiye’yi hâlâ, Dünya Savaşı’nın yenik ülkesi görerek gelmişti. Almanya ve Avusturya’ya Versailles’da yapılanın benzeri, Lozan’da Türkiye’ye yapılacak ve Küçük Asya’daki Batı çıkarları korunacaktı. Ortadoğu’ya verilecek yeni biçim, uluslararası bir anlaşmayla meşrulaştırılacak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ticari ve hukuki ayrıcalıkların (kapitülasyonlar) korunması koşuluyla, Yeni Türkiye’nin sınırları belirlenecekti. Sınırlar, askeri eyleme bağlı olarak büyük oranda belirginleştiği için fazla zaman almayacak, “ekonomik bilinçten yoksun Türklere”, geçmişten gelen kapitülasyonlar yenileriyle birlikte kolayca kabul ettirilecekti. Eski düzen yeni koşullarla sürdürülecek, önemli bir dirençle karşılaşılmayacak, konferans uzun sürmeyecekti. Curzon’un yanılgısı Lozan’da, esas görüşme ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında oldu. Lord Curzon, Ankara’dan gelenleri, eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı. İlkelerini her şeyin üstünde tutan yurtsever bir tutum ve şaşırtıcı bir irade sağlamlığıyla karşılaştı. “Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler nasıl bu hale geldi” diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, nedenini bir türlü anlayamadığı değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan “yeni Türk tipi”, ulusal hakların savunulmasında yüksek bilinç ve direnç gösteriyor; oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, “Acaba Türkiye, bir mucize ile uygar bir devlet mi oldu” diyordu. İngiliz Delegeler Kurulu’ndan William Tyrrell, Lozan’da karşılaştığı “yeni Türkler” için şöyle söylüyordu: “İki çeşit Türk biliyorduk; biri eski Türk, ki öldü. Biri de Jön Türk, ki artık o da yok oldu. Şimdi onlardan çok başka bir Türk tipi görüyoruz.” Ölçülü ama atak Mustafa Kemal, ulusal egemenlik haklarını Avrupalılara kabul ettirmek için büyük bir savaşıma girişmişti. Kapitülasyonlar tümüyle kaldırılacak, Türkiye artık kendi kararını kendi veren, her yönüyle bağımsız ve özgür bir ülke olacaktı. Bunlar, büyük devletlerin azgelişmiş ülke yöneticilerinde kesinlikle görmek istemedikleri nitelikler, sözünü bile duymak istemedikleri amaçlardı. Yoğun bir çalışma ve her zaman olduğu gibi, ölçülü ama atak bir eylemlilik içine girdi. İçerdeki düzeysiz karşıtlıkla uğraşıp yeni devletin temelini atarken, 8 ay süren Lozan görüşmelerinin her aşmasıyla yakından ilgilendi, yurt içi çalışmalarını Lozan’daki gelişmelere göre düzenledi. Lozan’da onaylanacak, geri çevrilecek, değiştirilecek ya da yapılacak önerilere karar veriyor, görüşme taktikleri belirliyor ve Türk Kurulu’na güç veren destek iletileri gönderiyordu. İsmet Paşa, kendisini Lord Curzon’la eşit görüyor ve Türkiye’nin, savaş galibi İngiltere’yle eşdeğerde olduğunu gösteren davranışlarda bulunuyordu. “Biz buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geliyoruz” diyordu. İnönü’nün tarzı Kendine özgü bir savaşım yöntemi vardı. Taktik olarak, ne denli önemsiz olursa olsun her noktayı tartışıyor, çoğu kez, savaşlardaki top atışları nedeniyle, kulaklarının iyi işitmediğini söyleyerek kimi sözleri “duymuyordu!” Önceden hazırladığı uzun konuşmalar yapıyor, durmadan arkadaşlarına danışıyordu. Sürekli olarak, Ankara’yı aramak için zaman istiyor, yanıtlarını hep ilerdeki toplantılara bırakıyordu. Ankara’ya gerçekten çok sık danışıyordu. Önceden saptadıkları hemen tüm önemli konuları, Mustafa Kemal’e soruyor, onun bildirimleri yönünde davranıyordu. Lozan’daki “yeni Türk tipini” yaratan, kurulda görev alanlar değil, Türkiye’nin Ankara’daki yeni önderiydi. Lord Curzon ve bağlaşıkları için rahatsız edici ana sorun, sömürge ve yarı sömürgelere yayılma olasılığı yüksek bir antiemperyalist dirençle karşılaşmış olmalarıydı. Bu diren cin arkasındaki güç, Mustafa Kemal’di. Fransız Tarihçi Benoit Méchin’nin tanımıyla, “tarihte çok az insan Mustafa Kemal gibi emperyalizme karşı durabilir”di. Mustafa Kemal, Lozan’da gerçekleştireceği işin uluslararası boyutunu, ezilen ülkelerde ortaya çıkaracağı direnci, bu direncin sömürgeci devletler için ne anlama geldiğini biliyordu. Bu güç işi başarmak için, sonuna dek gidecekti. Ezilen uluslara çağrılar yapıyor ve “Türkler artık kendilerini ezdirmeyecektir. Türklerin yapacaklarını örnek alın. Dünya, o zaman daha iyi olacaktır” diyordu. Lord Curzon için, sömürge ve yarı sömürgelere yaygın bir bağımsızlık dönemi başlatacak Türk istemlerini kabul etmek çok güç ve İngiltere için tehlikeli bir işti. Barış yapılmalı ama koşulları Türklerin istediği gibi olmamalıydı. Geri adım yok Ancak, Ankara dayatıyor, geri adım atmıyordu. Ayrıca, Lozan’da sonuç alınamazsa, anlaşma dışı bırakılacak bir Türkiye, Sovyetler Birliği’ne daha çok yakınlaşabilir, bu da başka tür sakıncalı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilirdi. Türkiye’den, yeni bir savaşı göze alan açıklamalar geliyordu; oysa Avrupa’nın savaşacak gücü kalmamıştı. Karşılaşılan siyasi açmaz, dünya siyasetine yön vermeye alışkın büyük devlet yöneticilerini, şimdiye dek hiç yaşamadıkları bir çaresizlik içine sokmuştu. Çaresizlik, blöf politikasıyla aşılmaya çalışıldı. Ancak, Ankara korkutmaya dayalı gerçekdışı girişimleri kavrıyor ve önlem geliştirecek bilinçli bir tutum sergiliyordu. BAŞKA BİR SÖZCÜK Lord Curzon, çaresizliğini o denli açık ediyordu ki, üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nun diplomatlığıyla ünlü bu Dışişleri Bakanı, “Türkiye için rahatsız edici oluyorsa, kapitülasyon yerine başka bir sözcük kullanabiliriz” gibi gülünç önerilerde bulunabiliyordu. Görüşmeler, 4 Şubat 1923’te kesildi. ABD delegasyonu, Konferans’ın kesilmesinin ana nedenini, Washington’a, “Türklerin, özel yargı hakları ve ekonomik imtiyazlara ait hükümlerde, her türlü uzlaşmayı reddetmeleridir” diye bildirmişti. Mustafa Kemal, Türkiye’nin kararlılığını göstermek için, Lozan’daki karar vericilere gönderme yapan uyarı niteliğinde ve bir birini tamamlayan bir dizi açıklama yaptı. Açık ve net konuşuyor, “egemenlik hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez” diyor, eski alışkanlıkları sürdürmek isteyen anlayışlarla sonuna dek mücadele edileceğini söylüyordu. 22 Aralık 1922’de, İngiliz Morning Post gazetesi muhabiri Grace M.Ellison’la görüştü. Lozan’da, bağımsızlığa ve ulusal egemenliğe zarar veren tüm önerilerin reddedileceğini söyledi. “Bizim elde etmeğe kararlı olduğumuz tam bağımsızlık ülküsüne, meydan okuyacak herhangi bir kişi varsa; o kişi, bu ülkümüzden ilham almış bütün Türkleri ortadan kaldırma imkânlarını arayıp bulmalıdır” dedi. KAPiTÜLASYONLAR Üç gün sonra, 25 Aralık’ta Fransız Le Journal muhabiri Paul Erio’yla görüştü. Türkiye’nin ileri sürdüğü isteklerin, “ülkenin yaşaması ve bağımsızlığını sağlaması için gereken şartların en azı” olduğunu söyledi. Kapitülasyonların, tartışılmasını bile ulusal onura yönelmiş bir hakaret sayıyor, Batı’yı şu sözlerle uyarıyordu: “Türkler, kapitülasyonların sürmesinin, kendilerini kısa süre içinde ölüme götüreceğini çok iyi anlamıştır. Türkiye tutsak olarak mahvolmaktansa, son nefesine kadar mücadele etmeye kesin karar vermiştir.” Tarihçi Nobert von Bischoff’un, “Türk silahlarının kazandığı zaferi uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesidir” diye tanımladığı Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalandı. TBMM, Antlaşma’yı 23 Ağustos’ta onayladı ve işgal güçleri, silahlarıyla birlikte Türkiye’den ayrılmaya başladı. Ankara, görüş ve isteklerini büyük oranda Batı’ya kabul ettirmiş, ulusal egemenlik haklarına yönelik ana amacı etkilemeyen ve çoğu geçici kimi uzlaşmalarla barış sağlanmıştı. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarı olan bu antlaşma, gerçek bir diplomatik zaferdi. 9LOZAN’IN 96. YILI ÇARPITMALARA YANITLAR Prof. Hüseyin Pazarcı: Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının kabul ettirildiği Lozan Antlaşması büyük bir başarı AKP iktidara geldiğinden bu yana, gerek AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerek partinin sözcüleri, gerekse yandaş basının kalemşorları; Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını belirleyen, sınırlarını çizen, uluslararası alanda haklarını sağlayan, ülkeyi kapitülasyonlardan kurtaran Lozan Antlaşması üzerinde çeşitli asılsız ve anlamsız iddialar ve çarpıtmalarda bulundular. Cumhuriyet gazetesi, Lozan Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinin 96. yıldönümünde, işte bu asılsız iddialara karşı, Türkiye’yi özellikle uluslararası hukuk alanında yıllarca temsil etmiş, Ege sorunları başta gelmek üzere birçok konuda ulusal yararları gözeten yol göstericiliklerde bulunmuş emekli Büyükelçi ve eski milletvekili Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı ile bir söyleşi yaptı. Çökmüş bir imparatorluğun yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının kabul edildiği Lozan Antlaşması’nın büyük bir başarı olduğunu dile getiren Pazarcı, “Kurtuluş mücadelesinin zorlukları göz önünde tutulduğunda bu sonucun bir zafer olarak nitelendirilmesi, emek veren tüm Türk halkı için bir hakkın teslimi olacaktır” dedi. Pazarcı, söyleşi aracılığıyla asılsız ve anlamsız iddialara, çarpıtmalara karşı belgelere dayalı nesnel gerçekleri şöyle sergiledi: n “Lozan, ardından Misakı Milli konusu, bizlere bazı gerçekler yanlış” mı öğretildi? (İddia sahibi: Recep Tayyip Erdoğan, 23 Ekim 2016) Bu düşüncede olanlar, Misakı Milli ile öngörülen bazı hedeflerden Lozan Antlaşması ile feragat edildiği görüşünü benimsemektedirler. Misakı Milli hükümleri incelendiği zaman şu hedefler görülmektedir: Madde 1 ile “Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğun oturduğu ve 30 Ekim 1918 tarihli silah bırakışmasının imzalandığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan kısımlarının geleceğinin, halkların serbestçe açıklayacakları oylara göre belirlenmesi gerekli olduğundan, söz konusu silah bırakışması çizgisi içinde ve dışında, dinen, örfen ve emelen birbirine bağlı, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen, birbirlerinin ırksal ve toplumsal hakları ile bölgelerinin koşullarına tamamen saygılı Osmanlıİslam çoğunluğunun oturduğu kısımların tamamı, hakikaten veya hükmen hiçbir nedenle birbirinden ayrılma kabul etmez bir bütündür.” Ancak Misakı Milli’nin bu maddesinin Lozan Antlaşması’ndan çok önce gerçekleşme olanağı kalmamıştır. Zira, Haziran 1916’da Arap ayaklanması başlamış ve ayaklanma İngilizlerin de desteği ile sürerken, 24 Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda uluslararası güçlerce kabul edilen Milletler Cemiyeti vekâletle yönetim (manda) anlaşmaları imzalanmış; Suriye Fransa’nın, Irak ile Filistin de İngiltere’nin vekâletle yönetimine (mandasına) bırakılmıştır. 1921 Kahire Konferansı ile de İngiltere Faysal’ı Irak ve Abdullah’ı da Ürdün Kralı ilan etmiştir. Görüldüğü gibi Arap ülkeleri zaten Lozan Konferansı başlamadan önce işgal edilmiş ya da mandaterlik, vesayet yönetimine devredilmişti. Misakı Milli’nin 2. maddesi, Kars, Ardahan ve Batum’un geleceğine ilişkin halkoylamasına gidilmesini kabul etmiş olup, Lozan Antlaşması ile Batum dışında Kars ve Ardahan Türkiye’de kalmıştır. Misakı Milli’nin 3. maddesi; Batı Trakya’nın geleceğinin halk oylaması ile belirlenmesini kabul etmiş olup, Lozan Konferansı’nda Türk heyeti bu öneriyi yapmış ve bölgede bir özerk yönetim kurulmasını önermiştir. Ancak, Yunan heyeti, bölgede halkın çoğunluğunun Yunan olduğunu ileri sürmek suretiyle bunu reddetmiştir. Bulgaristan’ın da bu bölgeden Ege’ye bir çıkış istemesi sonucu konu karmaşık bir hal almıştır. Sonuçta, Türkiye sınırı, Edirne’yi de içine alacak biçimde “Meriç sınırı” olarak kabul edilmiştir. Misakı Milli’nin 4. maddesinde, İstanbul kenti ile Marmara denizinin güvenliğinin sağlanması ve boğazlarda öteki devletlerle oybirliği ile geçiş serbestliğinden yararlanılması öngörülmüş olup, bu noktada da Lozan Bo İSMET İNÖNÜ, Lozan Konferansı sırasında... ğazlar Sözleşmesi ile amacın esasının sağlandığını söylemek olanaklıdır. Ancak 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile bu amaç tam olarak sağlanmıştır. Misakı Milli’nin 5. maddesi, azınlık haklarının öteki devletlerde kalan Türklerin hakları da dahil güvenceye alınmasını öngörmekte olup, bu haklar da Lozan Antlaşması’nda sağlanmıştır. Misakı Milli’nin 6. maddesi ise “siyasal, yargısal ve mali gelişmemizi önleyici sınırlamaların” kaldırılmasını istemektedir. Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması sağlanmak suretiyle bu amaca da açık bir biçimde ulaşılmıştır. MUSUL SORUNU n “Misakı Milli hedeflerimiz arasında olup da Lozan ile feragat etmek zorunda kaldığımız bazı haklarımız” var mıdır? (İddia sahibi: Recep Tayyip Erdoğan,22 Kasım 2016) Misakı Milli hedeflerimiz arasın da olup, Türkiye’nin doğrudan fe ragat etmediği, ancak Lozan Barış Antlaşması’nın 3. maddesinde taraflar anlaşamadığı takdirde sorunun Milletler Cemiyeti Konseyi’ne götü rülmesi ve onun vereceği kararın bağ layıcı olacağının öngörülmesi nedeniyle Musul bölgesinin durumunu söyleyebiliriz. Zaten Musul’u İngiliz ler Kasım 1918’de işgal etmişlerdi. Lozan Antlaşması’nın 3. madde 2. fıkrasında, Irak’ın vekâletle yöneti minin (mandasının) İngiltere’ye verilmesi nedeniyle, Türkiye ile İngiltere arasında dokuz aylık bir süre boyunca ikili görüşmelerin yapılması ve bir sonuca varılamaması du rumunda uyuşmazlığın Mil letler Cemiyeti Meclisi’ne götürülmesi öngörülmüştür. İngiltere ile, 19.5.1924 5.6.1924 tarihleri arasın da gerçekleştirilen “Haliç görüşmele ri” bir so nuç verme yince, konu, Milletler Cemiye Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı ti Konseyi önüne götürülmüştür. Konsey, sorunla ilgili bir rapor hazırlaması için bir İnceleme Komisyonu kurarken, bir yandan da 29.10.1924 tarihli bir kararı ile geçici bir sınır çizgisi saptamıştır. İnceleme Komisyonu, Konsey’e raporunu Eylül 1925’te sunmuş ve Konsey’in 29.10.1924 tarihli kararıyla uygun bulduğu geçici sınırı kesin sınır olarak önermiştir. Türkiye, hem İnceleme Komisyonu raporuna, hem de Milletler Cemiyeti Konseyi’nin bağlayıcı karar alma yetkisine itiraz etmiştir. Konsey, Türkiye’nin itirazı üzerine 19.9.1925 tarihli bir karar ile bu konuda Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’ndan bir danışma görüşü isteminde bulunmuştur. Divan, 21.11.1925 tarihli “Lozan Antlaşmasının Yorumu” adlı danışma görüşünde, Konsey’in kararının bir hakemlik görevi olarak bağlayıcı nitelikte olacağını bildirmiştir. Konsey, danışma görüşüne uygun olarak 16.12.1925 tarihinde, İngiltere’nin taraf olduğu için katılmadığı bir oylamada, oybirliği ile karar alarak önceki geçici sınırı kesin sınıra dönüştürmüştür. Konsey kararına göre, İnceleme Komisyonu raporunda önerilen Musul’un Irak’a verilmesi ve 25 yıllık bir süre ile Irak’ın İngiltere’nin vekâleti (mandası) altında kalması görüşü benimsenmiştir. Türkiye’nin bir süre itirazını sürdürmesine rağmen 5.6.1926 tarihinde Türkiye, İngiltere ve Irak arasında bir dostluk ve sınır antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın 14. maddesi ile, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak 25 yıl boyunca Irak hükümetinin bölgeden elde edeceği petrol gelirinin yüzde 10’unu Türkiye’ye vermesi kararlaştırılmıştır. Lozan Konferansı başladığı tarihte Musul, İngilizlerin elindeydi. Burayı almak için savaş yapmak gerekiyordu. Lozan Konferansı 1. dönem çalışmalarına katılan TBMM temsilcileri: Oturanlar (soldan sağa): Reşit Saffet Atabinen, Zülfü Tigrel, Dr. Rıza Nur, İsmet İnönü, Zekai Apaydın, Veli Saltık, Muhtar Çilli, Münir Ertegün. Ayaktakiler 1. sıra (soldan sağa): Atıf Esenbel, Yahya Kemal Beyatlı, Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Şeref Özkan, Tahir Taner, Tevfik Bıyıklıoğlu, Seniyettin Başak, Zühtü İnhan, Hikmet Bayur, Fuat Ağralı, Hüseyin Pektaş. Ayaktakiler 2. sıra (soldan sağa): Cevat Açıkalın, Sabri Artuç, Mehmet Ali Balin, Şevket Doğruker, Süleyman Saip Kıran, EgeCelal Hazım Arar. adalarını kim verdi? n Ege’deki “şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da” mı verdik? (İddia sahibi: Recep Tayyip Erdoğan, 29 Eylül 2016) Ege’de, Batı Ege adaları adıyla anılan Yunanistan kıta ülkesine yakın Eğriboz, Kuzey Sporatlar ve Kiköad takımadaları Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığını kazanması sırasında Yunanistan’a bırakılmıştır. Girit Adası’nın 1898’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan fiilen ayrılmasından sonra Girit halkı adanın Yunanistan’a bağlandığını bildirmiştir. 19111912 yıllarında Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya, Oniki Adalar denilen güneydoğu Ege adalarını işgal etmiştir. İtalya, 18 Ekim 1912 Uşi Barış Antlaşması (madde 2) Trab 1914 tarihinden daha önce anılan ülkelere İngiliz yönetimi fiilen yerleşmiştir. Nitekim, Türkiye’nin Lozan Barış Antlaşması’nın 17. maddesi uyarınca Mısır ve Sudan’dan vazgeçmesi hükmü anılan vazgeçme eyleminin “5 Kasım 1914 tarihinden başlayarak yürürlüğe” gireceğini bildirmek suretiyle anılan ülkeler Osmanlı zamanında fiilen İngilizlere terk edilmiştir. Kıbrıs’a gelince, daha 1878’de Kıbrıs’ın yönetimi Osmanlı İmparatorluğu’nca İngiltere’ye devredilmiş olup Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ile İngiltere 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı İngiltere’ye katmıştır. Dolayısıyla, Mısır, Sudan ve Kıbrıs’ın elden çıkışı fiilen Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleşmiştir. lusgarp ve Bingazi’nin kendisine bırakılması karşılığı bu adaları terk etmeyi kabul etmiş olmasına rağ GİZLİSİ, SAKLISI OLMAYAN ANTLAŞMA men, bu adaları elinde tutmayı Lozan Konferansı’na kadar sürdürmüştür. Bu arada, 19121913 Balkan Savaşı sırasında Yunanistan da, Taşoz, Mi dilli, Sakız, Psara, Nikarya, Limni, Se madirek, Gökçeada ve öteki doğu Ege adalarını işgal etmiştir. Londra’da 16 Aralık 1912’de toplanan ve Osman lı İmparatorluğu ile Balkan devletleri nin de katıldığı bir konferans sonun da 30 Mayıs 1913’te imzalanan Lond ra Antlaşması ile Osmanlı İmparator luğu Girit’in geleceğini Balkan dev letlerinin kararına ve öteki Ege ada larının geleceğini de Almanya, AvusturyaMacaristan, İngiltere, Fransa, Kelen ve İtalya ve Rusya’dan oluşan altı bü yük devlete bırakmayı kabul etmiş tir. (mad.45) Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan arasın da 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina Antlaşma sı, tarafların, Ege adalarına ilişkin hükümler da hil, Londra Antlaşması hükümlerini kabul ettiği ni bildirmektedir. (mad.15) Kendilerine bu yetki tanınan altı büyük devlet; Gökçeada ve Bozcaada dışındaki doğu Ege adala rını Yunanistan’ın “kesin zilyetliğine” (possessi on definitive) bırakma kararı almıştır. Altı büyük devlet, 13 Şubat 1914’te Yunanistan’a ve 14 Şu bat 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’na gönderdi ği kararında, bu adaların bahri ve askeri amaç la kullanılamayacağını bildirmiştir. Asıl metinde kullanılan Fransızca “possession”un Türkçe kar şılığı “zilyetlik”tir. Anılan adalar böylece 1912 ve 1914 yıllarında zaten kaybedilmişti. Derso’nun çizgileriyle Lozan Konferansı’na katılan rin sınırlarla ilgili tartışmaları. son gelinen nokta Osmanlı İmparatorluğu’nun imzaladığı Sevr Antlaşması’dır ve Türkiye’nin sahip olması öngörülen ülkenin yüzölçümü de 780 bin kilometrekarenin de çok altındadır. Dolayısıyla, Cumhuriyetin kuruluşundan önce 3 milyon kilometrekareye varan ülke genişliği Lozan ile kaybedilmemiştir. Osmanlı Devleti bunu zaten kaybetmişti. Lozan Konferansı’nda Büyük Millet Meclisi hükümetinin Baş Temsilcisi İsmet İnönü’nün de belirttiği gibi, “Lozan Muahedesi, imparatorluğun tasfiye edildiği muahededir. Birinci Cihan Harbi’ni, beraber muharebe ettiğimiz müttefiklerle, kaybettik. Yenilgi kesin idi ve galipler sulh masalarına tam hâkimiyetle oturdular.” n “Lozan’daki konferans Osmanlı topraklarının bölüşülmesi için toplandı ve Osmanlı topraklarının beşte dördünün tapusu orada el değiştirdi. Mesela, madde n Lozan Anlaşması ile “Türk milletine 100 yıllık bir müddet” mi verilmiştir? (İddia sa hibi: AKP’li eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, 6 Mart 2019) Lozan Antlaşması’nın barış antlaş ması gibi ana metinlerinde süreyle il gili hiçbir hüküm yer almamaktadır. Konferans tutanaklarında da, Lozan Antlaşması’nın geneli için bu yönde hiçbir bilgi yoktur. Lozan Antlaşması’nın tek nüsha as lı Fransızca olarak Fransa Dışişleri Ba kanlığı arşivlerinde saklanmakta ve ta raf devletlere depoziter Fransa tarafın dan bir resmi örneği verilmektedir. Bu delegele çerçevede yüz yıllık bir süre öngören herhangi bir hüküm yoktur. Zaten, Lo zan Antlaşması’nın yapıldığı dönem de Wilson İlkeleri ile “gizli diplomasi nin” terk edilmesi ilkesi kabul edilerek (madde 1) Batılı devletlerin gizli antlaşma yap masına dönemin anlayışı uygun düşmemektedir. Bununla birlikte, Lozan Antlaşması’nın parça larını oluşturan bazı antlaşma ve belgeler için belirli süreler öngörülmüştür. İsmet İnönü, Se ha L Meray’ın Lozan Barış Konferansı çevirisine verdiği Önsöz’de “İlk ticaret muahedesi, beş sene için Lozan’da kararlaştırıldı. Adli idare beyanna mesi, ... beş seneye bağlandı. Sağlık işleri beyan namesi için de böyle yapıldı” diye yazmaktadır. İnönü, bu yaklaşımın gerekçesi olarak, Türkiye’nin gerçekleştirme niyetinde olduğu re formları gerçekleştiremeyeceği ve Batılı devletle rin “Konferansta kaybettiklerini yeniden elde et me fırsatını” kazanacakları düşüncesi olduğunu bildirmektedir. Sonunda, Batılı devletlerin bu beklentisi boşa TOPRAK KAYBININ SORUMLUSU n “Biz daha Cumhuriyetin kuruluşunun biraz öncesinde yaklaşık 3 milyon kilometrekarelik topraklara sahiptik. Lozan’da işte o 3 milyon kilometrekareden bir yerler yine tırtıklandı, maalesef 780 bin kilometrekareye” mi kaldık? (İddia sahibi: Recep Tayyip Erdoğan, 22 Kasım 2016) Böyle bir açıklama, haklı ve insaflı bir açıklama olmaz. Lozan Antlaşması’na götüren yolda en 17 Mısır ve Sudan’ı verir İngilizlere, madde 20 Kıbrıs’ı” diyene yanıtınız ne olur? (İddia sahibi: Yeni Şafak gazetesi yazarı Mustafa Armağan, 2 Ekim 2016) Lozan Konferansı’nın amacının, Osmanlı İmparatorluğu’nu bölmek olduğu zaten yukarıda bildirdiğimiz gibi bütün dünyanın ve İsmet İnönü’nün de paylaştığı bir görüştür. Bu çerçevede Mısır, Sudan ve Kıbrıs Osmanlı’dan İngilizlere gitmiştir. Ancak, bu ülkeler Lozan’dan önce fiilen elden çıkmıştı. Osmanlı’nın Ağustos 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ile ve hatta çıkmış ve İnönü’nün belirttiği antlaşma ve belgelerle ilgili hiçbir sorun yaşanmadığı gibi, Türkiye süresiz yapılan Lozan Antlaşması’nın bazı hükümlerini değiştirme başarısını da göstermiştir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin 1936 Monreux Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmesi ve Lozan Barış Antlaşması’nda belirlenen Suriye sınırında Hatay’ın 1939’da Türkiye’ye bağlanması bu başarılardan iki tanesidir. Lozan gerçekten büyük bir başarıdır. Lozan’ın 96. yılı kutlanıyor Lozan Barış Antlaşması’nın 96. yılı nedeniyle bugün bir dizi etkinlik yapılacak. İnönü Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Adalar Belediyesi işbirliğinde bugün Heybeliada’daki İnönü Evi ve Müzesi’nde bir etkinlik gerçekleştirecek. Saat 18.00’de saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayacak etkinliğin açılış konuşmasını İnönü Vakfı Başkanı Özden Toker, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel ve Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül yapacak. Ardından saat 18.30’da gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Alev Coşkun, “Lozan ve İnönü” başlıklı bir konuşma gerçekleştirecek. Etkinlik, müzik dinletisi ile sona erecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Agora Lions Kulübü, İzmir Lozan Lions Kulübü ve İnönü Vakfı işbirliği ile “Lozan Barış Antlaşması 96. Yıldönümü Etkinlikleri” düzenlenecek. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Lions 118 R Yönetim Çevresi Genel Yönetmeni Kemal Çemberci, kulüp başkanları ve üyelerinin katılımlarıyla bugün saat 15.00’te Kültürpark’taki Lozan Anıtı’na çelenk bırakılacak. Saat 16.00’da İzmir Sanat’ta Lozan sürecini gözler önüne serecek olan sergi ziyaretçilere açılacak. İzmir’in Konak ilçesinde bugün “Lozan ve Önemi” başlıklı panel düzenlenecek. Panel, saat 18.00’de Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde başlayacak. CHP Zonguldak Milletvekilli Ünal Demirtaş da Lozan Barış Antlaşması’nın yıldönümü nedeniyle bir kutlama mesajı yayımladı. Mesajında Türk tarihinde bir dönüm noktası olan Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olduğuna vurgu yapan CHP’li Demirtaş, “Bu tapuya sahip çıkmak herkesin görevidir” dedi. l Haber Merkezi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear