25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1320 TEMMUZ 2019 CUMARTESİ Dünyayı değiştiren 8 gün‘Apollo 11’ ve ‘8 Days: To the Moon and Back’ adlı iki belgeselle Ay’a yolculuk İnsanoğlu Ay’a ayak basalı tam 50 yıl oldu. Ay’a yapılan olağanüstü seyahati anlatan iki belgesel film, insanoğlunun bu en büyük serüvenini tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. İnanır mısınız bilmem, bundan tam 50 yıl önce bugün insanoğlu Ay’a ayak bastı. Neil Armstrong “İnsan için küçük, insanlık için dev bir adım” sözünü 50 yıl önce bugün sarf etmişti, 20 Temmuz 1969’da. O günleri bizzat yaşayıp da hatırlayan kaç kişi kaldı bilinmez (ben hayattaydım ama daha konuşmaya bile başlamamış bir bebeydim örneğin, bir şey hatırlamam söz konusu değil) ama bu konuyu son derece detaylı ve ustalıklı bir biçimde işleyen iki yeni belgesel, insanoğlunun bu en müthiş macerasını yeni kuşaklarla buluşturuyor ve biz de Ay’a ayak basışımızın 50. yılı şerefine bu iki belgeseli odağımıza alıyoruz. Yılın sinema olayı Birçoklarına göre yılın en önemli sinema olaylarından biri olarak kabul gören “Apollo 11” adlı belgesel yapımcı ve yönetmen Todd Douglas Miller’ın imzasını taşıyor. ABD’li üç astronotu Ay’a götürecek olan 45 tonluk roketin dev paletler üzerinde fırlatma noktasına taşınması görüntüleriyle açılan ve 90 dakika boyunca sadece arşiv görüntülerinin kullandığı “Apollo 11” daha önce hiç gün yü BBC’nin belgeselinde üç astronotu Patrick Kennedy, Jack Tarlton ve Rufus Wright canlandırıyor. zü görmemiş görüntüleri içeriyor ve tam anlamıyla bir kurgu şaheseri olarak, herhangi bir dış sesin anlatıcılığına da başvurmadan, izleyeni bu olağanüstü yolculuğa tanık, hatta neredeyse dahil ediyor. Filmde kullanılan görüntüler arasında bizzat Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Mike Collins tarafından çekilmiş görüntülerin yanı sıra yeni keşfedilmiş ve Apollo 11’in fırlatma ve iniş anlarının da kaydedildiği 70 mm.lik film parçaları da bulunuyor. 8 günlük yolculuğun tüm önemli detaylarını kronolojik sırada takip eden film için yönetmen Miller bazı sahnelerde ekranı ikiye ya da üçe bölerek farklı kameralardan elde edilen farklı açıları paralel olarak kurgulamış ve izleyiciye “o an, orada” olma hissini güçlü bir şekilde yaşatmış. Tamamı orijinal ses kayıtlarından oluşan ses bandına sonradan eklenen tek tük sesler ise filmin müziklerinden ibaret. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bu film mutlaka ama mutlaka bir sinema salonunda, dev bir perdede izlenmeli diye düşünüyorum. Hadi bu konuda bir de çağrı yapayım, bir şekilde İstanbul Film Festivali’nde Ay’a Seyahat’in 50. yılı atlandı (bence özel bir bölüm olmalıydı) ama hiç değilse FilmEkimi’nde atlanmasın ve bu müthiş film izleyiciyle buluşturulsun. Lütfen! Bir film de BBC’den Bugüne özgü olarak bahsetmek istediğim bir diğer belgesel de BBC yapımı “8 Days: To the Moon and Back.” Yönetmenliğini Anthony Philipson’ın yaptığı film Apollo 11 görevi sırasında yapılan tüm konuşmaların kaydedildiği ve bu kayıtların hâlâ muhafaza edildiği hatırlatmasıyla başlıyor ve tüm kurgusunu da aslında bu kayıtlar üzerine inşa ediyor. “Apollo 11”de de duyduğumuz konuşma kayıtları BBC’nin filminde de aynen karşımıza çıkıyor ama bu sefer bu konuşmalara oyuncular eşlik ediyor. Oyuncular açısından zahmetli bir yöntem elbette (her oyuncu önceden kaydedilmiş seslere ağzını uydurarak oynamak zorunda) ama bu şekilde oluşturulan dramatizasyon izleyiciyi üç astronotla beraber roketin ve sonrasın Ay’ı fetheden üçlü: Aldrin, Collins ve Armstrong da Ay Modülü’nün içine soktuğu için bir hayli de etkileyici bir sonuç çıkıyor ortaya. Hatta bu iki filmin birbirini tuhaf bir şekilde tamamladığını ve üst üstre izlenmesi halinde çok boyutlu bir izleme deneyimine dönüştüğünü söylebilirim. Armstrong, Aldrin ve Collins’in dünyaya dönüşleriyle sonlanan her iki belgesel de üç astronotun ABD ve dünyanın diğer ülkelerine yaptıkları ziyaretlerin görüntüleriyle kapanıyor. 24 ülkeyi ziyaret eden ve araç konvoyuyla yaptıkları geçitlerde 100 milyon insanı selamlayan üçlü o dönemde Türkiye’ye de gelmiş, hatta Anıtkabir’i ziyaret etmişlerdi. Filmlerde bu görüntüler yok elbette ama bilmekte yarar var. Uzun lafın kısası, 16 Temmuz 1969’da başlayıp, 8 gün, 3 saat, 18 dakika ve 35 saniye sonra astronotları taşıyan küçük kapsülün Kuzey Pasifik Okyanusu’ndan USS Hornet uçak gemisine alınmalarıyla sonlanan Apollo 11 görevini tüm görkemi ve büyüsüyle aktaran bu iki belgeseli ilk fırsatta bulup izlemenizi tavsiye etmek de, bu 50. yıldönümüde, bizim görevimiz olsun. Filmmor’dan cinsiyet eşitliği çağrısı Filmmor Kadın Kooperatifi, sinema sektöründe 2020 yı lına kadar cinsiyet eşitliğinin sağlan mış olmasını hedef leyen uluslararası #5050x2020 (2020 yılına kadar yüzde 50 eşitlik) kampanyası nın Türkiye’de yaygınlaşması için çağrı Cinsiyet Eşitliği Taahhüdü Cannes Film Festivali’nde de imzalanmıştı (üstte) da bulundu. Ekip çağ rısında: “Türkiye’de ye katılmak üzere gönderilen ki tüm film festivallerini: 35 ulus tüm filmlerin, filmin kayıt süre lararası film festivalinin imzala ci esnasında adı geçen tüm dığı 5050x2020 Cinsiyet Eşitliği oyuncu ve ekip üyelerinin cin Taahhüdü’nü imzalamaya, prog siyet dağılımı da içeren bir lis ram ve ekibindeki cinsiyet da tesini sunuyor; program ğılımını açıklamaya, var danışmanlarının yanı olan eşitsizlik ve ayrım sıra tüm seçici ku cılığı gidermeye da rul ve program eki vet ediyoruz” dedi. Ey bi üyelerinin cinsiyet lül sonunda düzenlene dağılımını ilan ediyor cek Adana Altın Ko ve yönetim kurulları za Film Festivali’nin ve/veya yönetmen yönetim kurulu kurullarının cinsiyet dağılımını na eposta gön ilan ederek, tüm bu husularda deren Filmmor, festivali eşitlik sağlanacağının garantisi 5050x2020 Taahhüdü’nü imza ni veriyor. lamaya davet etti. Ekip, cinsiyet Taahhütname, şimdiye dek eşitliği için harekete geçilmesine Cannes, Venedik, Berlin, Toronto, ilişkin önerilerini diğer yerli festi Locarno, Berlin ve London film vallerle de paylaşacak. festivalleri dahil 35 uluslararası Cinsiyet Eşitliği Taahhüdü’nü film festivali tarafından imzalayan festivaller seçki imzalandı. TrFakekasyrtdaiveMaşlügi’zneielkdi 2017 yılından bu yana müzikseverlerle buluşan “Trakya Müzik Festivali”, bu yıl Erikli’den sonra Enez sahilinde de müzikseverleri ağırlayacak. 14 Ağustos tarihleri arasında Edirne’nin Erikli sahilinde yapılacak olan “Trakya Müzik Festivali”, 1113 Ağustos tarihleri arasında ise Enez’de yolculuğuna devam edecek. Festivalde Moğollar, Şeb nem Ferah, Pentagram, Yeni Türkü, Hayko Cepkin, Mabel Matiz, Eda Baba gibi isimler sahne alacak. Trakya Müzik Festivali, bu yıl ayrıca önemli sosyal sorumluluk projelerine de öncülük edecek. Festival alanında oluşturulacak kitap toplama alanlarına bırakılan her kitap, köy okullarındaki çocuklara gönderilecek. l Kültür Servisi ‘Kız Kardeşler’ Bosna’da yarışacak Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Ana Yarışma bölümünde yapan, Emin Alper’in son filmi “Kız Kardeşler”, 25. Saraybosna Film Festivali Uluslararası Yarışma bölümüne seçildi. 1623 Ağustos tarihlerindeki festivalin bu yıl jüri başkanlığını ünlü İsveçli yönetmen Ruben Östlund üstleniyor. Türkiye prömiyerini 38. İstanbul Film Festivali’nde nisan ayında yapan film, festivalde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu (Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel, Helin Kandemir), En İyi Müzik ve FIPRESCI ödüllerini kazanmıştı. l Kültür Servisi Sanat ve ‘muhalefet’ Sanat, nelere karşı olduğu, muhalifliği sorunuyla hep ilgilenmiş, sorunu sürekli olarak tartışmıştır. Yaşamın anlaşılması, yaşam durumlarının, anlarının, olaylarının saptanması, gelecek zamanlara aktarılması, karşılaştırılması; yaşamdaki duyguların, olayların, yalanların, gerçeklerin, düşlemelerin belirlenmesi gereğinden ortaya çıkan sanat, muhalifliğini sürekli gündemde tutmuştur.  İnsan gerçeğini yakalamak Dünden gelen sanat yapıtlarından insanlığın dünüyle ilgili yaşam biçimlerini ve yaşamlarındaki değişimleri, savaşımları, yenilikleri öğreniriz. Günümüz sanat yapıtlarından da bugünün insan gerçeğine ve gelecek düşlerine ilişkin ipuçları yakalama işlevi beklenir. Günümüzdeki sanatın ve sanatçının muhalifliğini bu saptama ışığında değerlendirirsek bir şeylere karşı çıkan sanatın neye, nelere karşı olduğu ya da neye, nelere karşı olması gerektiği sorusunun yanıtında konuyla ilgili birçok ipucu bulabiliriz.  Vazgeçilmeyen Sanat insanlığın yaşam serüveninde vazgeçilmeyen bir olgudur. İlk uygarlıklardan beri dilsel ve görsel olarak gelişen sanatın, yaşamın geleceğe aktarılması konusunda kendisini sürekli geliştirerek çok önemli görevler yerine getirmiştir. Sanat yapıtının özünde insan ve yaşam gerçekliği bulunur. İnsan ve yaşam gerçekliği ise sürekli bir merak, arayış, sorgulama, boyun eğmedirenme, ilerlemegerileme ve değişimle doludur. Aynı zamanda, sürekli bir yenilikle eskiliğin, aydınlıkla karanlığın, ezilenle ezenin, sömürülenle sömürenin savaşımı olan insanlık tarihindeki sanatın yeri, insan yaşamının birikimini geleceğe taşıyanların yanıdır.  Sanat ve sanatçı ‘muhalif’ doğar Yaşamın sürekli gelişmesi ve gerçeğin devrimci olması nedeniyle sanatın görevi insanın arayışıyla çakışır. Güzelliğin bilimi olan, estetikle yüklü olması gereken sanatın yaşamla, insan gerçeğiyle buluşmuş, yoğunlaşmış, harmanlanmış özelliği, doğasına muhalifliği de ekler. Yani sanat ve sanatçı muhalif doğar. Sanat, yaşama, içinde bulunulan düzene, düzenin insanın güzelleşmesine engel olan bozukluklarına karşı bir duruşla kendini var ederken, bu varoluşundaki başarıya göre de güçlenir, büyür, etkinleşir. Bunlar sanatın insan yaşamını etkilemesindeki payını çoğaltır. Sanatın vesanatçının ‘muhalifliği’ Yaşamı etkileyen, daha doğru bir deyişle yaşamı etkilemesi gereken sanatın nelere karşı olup olmayacağını belirleyense içinde bulunulan düzenin gerçekleridir. Tarih bize, içinde barındırdığı düzenlerin sömürü düzenleri olduğunu, insanları ezdiğini gösteriyorsa ve sanat da insanı savunan, güzelleyen, insani bir eylemse düzenlere karşı olmak zorundadır. Sanatın muhalifliği işte bu noktada ortaya çıkar. Örneğin edebiyatımızın yakın tarihinde Nâzım Hikmet’in savaşımı, Sabahattin Ali’nin öncülüğünde Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mim Uykusuz’un yarattığı 1940’ların Markopaşa efsanesi, ‘40 Kuşağı’nın, Köy Enstitülü edebiyatçıların direnişi en anlamlı muhaliflik örnekleridir. Yaşanılan gerçeklik sanatın ve sanatçının yüzyıllardır süren muhalif olma özelliğini hızla yok ederken gerçek sanatçılara, sanata düşen görev, geleneğine, yaşama, insana sahip çıkmaktır. Ülkenin dört bir yanında zorluklarla baş ederek yayınını sürdürmeye çalışan dergilerle, ayakta kalma savaşımı veren kültür merkezleriyle, salonlarla, yaratılan mekânlarla, yapıtlarla, fuarlarla, şenliklerle, eylemlerle bu yanlış gidişe dur demeye çalışan bir avuç sanatseverin çabası, günümüz gerçekliğinin en saygın ve kıvanç duyulacak emeğidir. Diyebiliriz ki sanat kendisini, gerçeğini, sahibini, sanatçıyı; sanatçı sanatı arıyor. bir tavsiyedir Gümüşlük’te ‘Kumda Çello’ Bodrum Klasik Müzik Derneği tarafından düzenlenen 16. Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali, yarın akşam 2019 Gümüşlük Festival Akademisi (GFA) Çello “Masterclass”ına katılan genç yeteneklerin Top rak Ev’de vereceği “Kumda Çello” başlıklı konsere ev sahipliği yapacak. İspanya ve Türkiye’den yaşları 12 ile 20 arasında değişen 5 genç yeteneğin verecekleri konserin bilet gelirleri, 2020 GFA Burs Fonu’na aktarılacak. Yönetmenlere belgesel nedeniyle hapis cezası “Bakur” isimli belgeselde “terör propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanan yönetmen Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel’e 4’er yıl 6’şar ay hapis cezası verildi. Suçun basın yoluyla işlendiği gerekçesiyle ceza, yarı oranında artırıla rak 4’er yıl 6’şar aya çıkarıldı. Mavioğlu ve Demirel hakkında yurtdışına çıkış yasağı da konuldu. Twitter hesabından açıklama yapan Mavioğlu, “Henüz son savunmamızı dahi vermemiştik” sözleriyle mahkeme kararına tepki gösterdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear