23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 12 TEMMUZ 2019 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: İLKNUR FİLİZ olaylar ve görüşler Kanadoğlu ve Aktan’dan Cumhuriyet’e ziyaret ‘Cumhuriyet, toplumu aydınlatmaya devam ediyor’ Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan dün gazetemizi ziyaret etti. Kanadoğlu, “Cumhuriyet, Atatürk devrimlerine uygun bir şekilde toplumu aydınlatmaya devam etmektedir” dedi. Şişli’deki merkez binamızda gerçekleştirilen ziyarette Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Yargıtay Onursal Daire Başkanı ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Hamdi Yaver Aktan, Gazetemiz İmtiyaz Sahibi, Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun ve gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya ile görüştü. Sonsuza dek Cumhuriyet Cumhuriyet’in başarısının sonsuza kadar sürmesini dilediğini belirten Sabih Kanadoğlu, “Cumhuriyet gazetesi Türk toplumunun özgür, çağdaş, uygar bir biçimde yücelmesi için bugüne kadar gösterdiği gayreti, çabayı aynı Cumhuriyet ilkelerine ve Ata türk devrimlerine uygun bir şekilde devam ettirme yolunda toplumu aydınlatarak devam etmektedir” dedi. Cumhuriyet gazetesine sahip çıkmanın aynı şekilde Cumhuriyet’e sahip çıkma anlamına geldiğini vurgulayan Hamdi Yaver Aktan, şöyle konuştu: “Gazetemiz Cumhuriyet aynı zamanda Cumhuriyettir. Mustafa Kemal’in ismini verdiği Cumhuriyet, Mustafa Kemal’e layık olarak özgür, bağımsız, çağdaş, özgün düşünceli bir gazete olarak yayınını sürdürmek ve bütün amacımız Cumhuriyet’i da ha da büyütmektir. Bu yönde de adımlar atıldığını yurttaşlarımızla birlikte ben de görmekteyim. Cumhuriyet’e, çalışanlarımıza başarılar diliyorum, tüm Cumhuriyet okurlarına da bu bağlamda selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.” l İSTANBUL/Cumhuriyet Cumhurbaşkanlığı ve tarafsızlık: 12 Temmuz Beyannamesi Remzi ÇETİN Akademisyen, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Tarih 12 Temmuz 1947; 72 yıl önce bugün, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarihe, ‘12 Temmuz Beyannamesi’ olarak geçen ve iktidarla muhalefet arasında bir uzlaşıyı sağlayan çok önemli siyasi bildirisini yayımladı. Peki, İnönü söz konusu bu beyannameyi neden yayımlama ihtiyacı duydu? Kısaca nedenine değinelim... Bilindiği gibi anayasa, Cumhurbaşkanlarına devletin ve yürütmenin başı olarak, iktidar ve muhalefetin uyum içerisinde çalışabilmesi için de bir ‘arabuluculuk’ rolü verir. 1946 seçimlerinden sonra, iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile muhalefetin başat ismi Demokrat Parti (DP) arasında gerginlik her geçen gün artmıştı. Recep Peker’in başbakanlığa getirilmesi, DP tarafından eleştirilmiş ve Meclis oturumlarında, başbakan Recep Peker ve muhalefetin başını çektiği Adnan Menderes arasında yaşanan tartışmalar döneme damgasını vurmuştu. Büyük gerilim Özellikle, başbakan Recep Paker’in, Meclis kürsüsünden Menderes’e yönelik ‘psikopat’ söyleminin, muhalefet sıralarından ‘pis köpek’ olarak algılanması, gerilimi daha da yükseltmiş ve DP, Meclis oturumlarını boykot etmiştir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’na girmeyen; ancak ekonomik ve siyaseten yaralar almış ülkede, iç dinamiklerin uyumlu ve çatışmadan uzak bir şekilde yürütülmesi taraftarıydı. 1946 seçim sonuçları her ne kadar CHP’yi iktidarda tutsa da İnönü, yılların verdiği gözlem ve deneyimleriyle bir an önce çok partili yaşamı genişletmeyi önemsedi. İktidar ve muhalefet temsilci ve vekilleri arasındaki gerginlikler bu süreci daha da hızlandırdı. İnönü’nün büyük bir olgunlukla her iki tarafı da aklıselime davet ettiği beyanname, Anadolu Ajansı ve radyo aracılığıyla yayımlanmıştır. Dikkat edilirse, vatanın ve milletin yararına olan bu önemli tarihi çağrı ve uzlaştırıcı metin, dönemin en önemli kitle iletişim aracı olarak “Anadolu Ajansı” vasıtasıyla kamuoyuna duyurulmuştur. İnönü, kısaca, bu beyannamede; devletin başı olarak, hem iktidar hem de muhalefete karşı eşit mesafede olduğunu belirtmiş ve beyanname yayımlan Ülkenin, şu günlerde, Cumhurbaşkanından tek ve en güçlü beklentisi, iktidar ve muhalefet arasında hakkaniyet ve eşit yaklaşım ilkesini dengeleyip uygulamasıdır. madan önce iktidar ve muhale fet temsilcileriyle özellikle Ce lal Bayar’la görüştüğünü belirt miştir. 12 Temmuz Beyanname si, sadece iktidarmuhalefet iliş kilerinde yumuşama sağlama mış, 1950 seçimlerine giden sü reçte, İnönü’nün bu beyanna mesinin, “çok partili hayata ge çiş denemesi” değil de tamamen “çok partili hayata geçişi” sağ lamlaştıran hamlelerinden bi ri olduğu görülmüştür. İnönü, DP Genel Başkanı Celal Bayar’la Başbakan Recep Peker arasındaki görüşmeleri hem beyanname ön cesi hem de son rasında defalar ca gerçekleştir miş ve her iki partinin millet vekilleri ve tem silcilerinin nab zını yoklamıştır. İnönü’nün bu tu tumu DP’lilerden de takdir gör müş ve Cumhur başkanının siya si ihtilaf ve kriz lerde kendi inisiyatifini de kul İsmet İnönü lanarak “iki taraf arasında den geyi ve uyumu sağlamasının ne kadar önemli olduğunu” fark et mişlerdir. Öyle ki bu beyanna me sonrasında, Recep Peker hü kümeti sadece 2 ay dayanabil miş ve Eylül 1947’de istifası nı vermiştir. Hiç kimse 12 Tem muz Beyannamesinin, siyaset te bu derece etkili olabileceğini öngörememiştir. Hem de CHP Genel Başkanı sıfatı devam etti ği bir dönemde, Cumhurbaşka nı İnönü’nün, iktidar ve muha lefet arasındaki tansiyonu dü şürmesi ve ülke siyasetinin nor malleşmesi için objektif bir mo deratörlük üstlenerek, her iki tarafı da yatıştırıp taraflara gü ven vermesi, Türk demokrasi tarihinin mihenk taşlarından bi ri olarak Cumhuriyet tarihimiz deki yerini almıştır. İnönü isteseydi... İsmet İnönü, 12 Temmuz Beyannamesi’nin sahibi ve çok partili yaşama geçişi kolaylaştırıp iktidarmuhalefet ilişkilerinde yumuşamayı sağlayan ve ‘iktidar geçişini mümkün kılan’ ve bunun için ‘gerekli ortamı hazırlayan’ ‘devlet adamı ve aklının’ adıdır. 1940’ların dünyasında, devletin tüm gücünü elinde tutan İnönü isteseydi ki iktidarı, DP’ye devretmemesi için üzerinde yoğun baskı ve telkin vardı ‘Milli Şef’ Ünvanını Çankaya’da iktidarda kalarak uzun bir süre daha devam ettirirdi; ancak kendisi, savaş sonrası dünyayı ve ülkesini çok iyi okudu ve Atatürk’ün de iktidar döneminde bir an önce uygulamak istediği çok partili yaşama geçişi bizzat kendi isteği ve elleriyle gerçekleştirdi. 12 Temmuz Beyannamesi’nden birkaç yıl sonra alınan seçim sonuçlarıyla merhum İnönü’nün de tek düşüncesi buydu: “İktidarı; olaysız, şiddetsiz ve büyük bir sükunetle devretmek.” Demokrasinin ‘bayrak yarışına’ yakışır biçimde bir cumhurbaşkanının, devlet işlerini yürütmede, iktidar ve muhalefete karşı tarafsızca yaklaşmasının önemini, 72 yıl önce İnönü’nün, Türk siyaseti ve demokrasisine yön veren bu beyannamesinin, ‘tarihi ve ibretlik bir vesika’ olarak bizlere kanıtlamasıdır. İlk adımı değil Esasında, bu tür arabuluculuk ve devletin kurumları ve kişileri arasındaki anlaşmazlıkları çözme yeteneği, İnönü için, çok yabancı ve zorlanacağı ya da gurur meselesi haline getireceği bir durum da değildir. Örneğin İnönü, iktidardan düşüp de ana muhalefet partisi genel başkanlığını üstlendiği Türkiye’nin en sancılı yıllarında da bu tevazusunu korumuştur. Şubat 1959’da, başbakan Adnan Menderes’in Londra yakınlarında uçağı düşmüş ve Menderes, mucizevi bir şekilde bu elim kazadan kurtulmuştur. Kazadan sonra, Menderes’in yurda dönüşünde, bizzat ayağına kadar gidip karşılayanlar ve ona geçmiş olsun dileklerini sunanlar arasında İsmet İnönü de vardır. Bu karşılamadan sonra ülkede iktidarmuhalefet arasında kısa süreli de olsa bir yumuşama yaşanmıştır. 12 Temmuz Beyannamesi ve sonrasın daki süreçte İnönü’nün her dönemde örnek alınacak bu girişimleri, günümüzdeki siyasetçiler için de değerlendirilmesi gereken demokrat tavırlardır. Yakın dönemde, iktidarmuhalefet arasındaki ‘ulusal temelli’ görüşmelere iki önemli olay dışında örnek veremiyoruz ne yazık ki... 2012’de Suriye’nin, bir Türk askeri uçağını düşürmesinin ardından o dönemde başbakan olan Erdoğan ve ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir araya gelmişlerdir. Diğer örnek ise 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra, 7 Ağustos’ta yine ana muhalefet partisi liderinin Yenikapı mitingine katılmasıyla ülkede bir süre oluşan iktidarmuhalefet yumuşamasının dışında, iktidarın inisiyatif kullanarak muhalefete yaklaştığı herhangi bir örnek göremiyoruz. Ortak beklenti Bu ülkenin, şu günlerde, Cumhurbaşkanından tek ve en güçlü beklentisi, iktidar ve muhalefet arasında hakkaniyet ve eşit yaklaşım ilkesini dengeleyip uygulamasıdır. Bu, sadece muhalefetin değil; kendi partisinin de son zamanlarda tartıştığı bir konudur. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, iktidarmuhalefet anlaşmazlığı temelli kriz çözümlerinde, “devletin bekası için”, cumhurbaşkanlarının yeri geldiğinde; ‘dengeleyici’, ‘arabulucu’, ‘yatıştırıcı’ ve ‘tarafsız’ bir rol üstlenebilmesinin elzem olduğunu göstermektedir. Cumhurbaşkanı, her ne kadar, kendisine yönelen “tarafsız değilsiniz” eleştirilerine istinaden; “ben aynı zamanda bir partinin de genel başkanıyım” diye cevap vererek, partili bir Cumhurbaşkanı olduğunu vurgulasa da kendi partisini karşısına alma cesaretini gösteren ve Türkiye’de çok partili yaşama geçişle iktidar değişimini, devlet adamı vasfıyla hızlandıran İsmet İnönü’nün de 12 Temmuz Beyannamesini yayımladığında, CHP’nin değişmez genel başkanı ve partili bir Cumhurbaşkanı olduğunu da hatırlatalım. En azından İnönü gibi objektif ve eşit davranma isteği içerisinde olan bir Cumhurbaşkanının hem kendi partisi hem de muhalefet nezdinde saygınlığının ve güvenilirliğinin daha da artacağını belirtelim. Türkiye’de, böyle niteliklere sahip ve özlem duyduğumuz bir Cumhurbaşkanı, uzun zamandır radardan kayboldu. Umarız, bir gün görünüp ses verir. Umarız... Kurbağa ile öküz Bir gün, kendini beğenmiş, kendisini herkesten üstün gören, ama dünyayı bilmeyen, çevresini tanımayan, sadece kendi sürüsünün içinde yetişmiş, bütün dünyayı bu sürüdeki yaşlı kurbağaların anlattıklarından ibaret sanan, cahil ve kibirli bir kurbağa şefi, çayırda gezerken, hayatında ilk kez koca bir öküz görmüş. Önce öküzün büyüklüğünden korkmuş ama baktıkça, o büyük hayvanın boyundan posundan hoşlanmış, çok etkilenmiş. Kendisinin boyu kısa, bedeni yumurta kadar ama ihtirası büyük, aklı kıt; kurbağa bu; anlamaz ki... İlla da öküze benzemek istemiş: Benim neyim eksik ki ondan, demiş. Öküze bakmış bakmış; ona benzemek için göğsünü şişirmiş, iyice kabarmış... Kabardıkça şişmiş, şişince şişinmiş, şiştikçe şişindikçe kabarmış, kabardıkça şişinmiş! Bakmış ki, şiştikçe, şişindikçe kabarıyor, kabardıkça şişiyor, şişiniyor, ıkınmış, sıkınmış, iyice şişmiş ve şişinmiş. Onu görenler, şişkinlikten ve kabarıp şişinmekten artık nefes alamadığını fark etmişler; gerçekten de kendini germekten artık nefes bile alamıyormuş. İyice şiştiğini kabardığını görünce şişinerek dalkavuklarına sormuş: Nasıl arkadaşlar öküz kadar oldum mu? Dalkavukları sağdan soldan, önden arkadan, şöyle bir bakmışlar, aslında hiç de büyüyemediğini görmüşler, ama şeflerini kızdırmamak için hiç bozuntuya vermemişler ve göze girmek amacıyla: Oldun, ama sen onu da geçmelisin, diye yakalalık yapmışlar. Kurbağa bunun üzerine bakmış ki dalkavukları daha da kabarmasını istiyor, iyice hırslanmış, biraz daha ıkınmış, iyice şişmiş ve şişinerek dalkavuklarına dönmüş. Alın bakalım demiş. Şimdi nasılım? Dalkavukları: Çok büyüdün, çok güzel oldun ama hâlâ senden büyükler var, istersen vazgeç bu sevdadan, demişler. Bizim kurbağa bunun üzerine hiddetlenmiş: Kimse benden büyük olamaz. En büyük ben olacağım. Hele bir daha ölçün boyumu bakalım, demiş Boyu bir kez daha yeniden ölçülürken, iyice şişmiş, biraz daha ıkınmış, biraz daha kabarmış, biraz daha şişmiş, tam şişinerek, dalkavuklarına... En büyük oldum mu, diye soracakken... Çaaat diye çatlamış! HHH Önemli not 1: Kıssadan hisse, yani bu öyküden öğüt (nasihat) çıkarmak isteyenler, Beydeba’ya veya La Fontaine’e baksınlar. Önemli not 2: Şişmek ile şişinmek tümüyle farklı anlamlara gelen iki ayrı sözcüktür. bir tavsiyedir
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear