29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 12 Ocak 2019 CUMARTESİ cengiz.yıldırım@cumhuriyet.com.tr TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN olaylar ve görüşler Gata böyle kalmamalı Op. Dr. Aytekin Ertuğrul GATA ( Gülhane Askeri Tıp Akademisi) bilindiği gibi 2955 sayılı kanunla kurulmuş TSK’nin savaşta, barışta ve savaşa hazırlanmasında her türlü sağlık desteği ve sağlık eğitimi veren çok önemli ve temel bir kuruluştur. Oysa OHAL bahane edilerek çıkarılan 669 Sayılı KHK ile GATA ve diğer tüm kara, hava, deniz askeri hastaneleri Genelkurmay Başkanlığından alınarak Sağlık Bakanlığına bağlanmıştır. İşte bu işlem, anayasal ve yasal dayanaktan yoksun sakat bir işlemdir. Sözü edilen işlem 31 Temmuz 2016 tarih ve 29787 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak tesis edilmiş olmasına karşın 3 yıla yakın uzun bir süreçte düzeltilmemiş olması da acı bir keyfiyettir. gata’nın önemi 2955 sayılı kanunda bu husus şöyle açıklanmaktadır. “Gülhane Askeri Tıp Akademisi: Genelkurmay Başkanlığı’nın kuruluşunda, bilimsel özerkliğe sahip, Atatürk ilkelerine bağlı, milli şuur ve disiplini görev bilen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlık bilimleri alanında en yüksek danışma organı... ve bünyesindeki Askeri Tıp Fakültesi’ne enstitü, yüksek okul ve benzeri kuruluşlar, eğitim hastaneleri ile diğer eğitim ve öğretim kurumları bağlanabilen ve Genelkurmay Başkanlığının gerek ve ihtiyaç duyduğu sağlıkla ilgili eğitim ve öğretimi de yaptıran bir yüksek öğretim kurumudur.” Görüldüğü gibi GATA’nın adı ve bağlı olduğu Genelkurmay başkanlığı makamı kanunla tayin edilmiştir. 669 sayılı KHK ile GATA’nın isminin değiştirilerek Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi yapılması ile özel bir askeri sağlık kurumu olan GATA’nın askerlikle ve askeri hizmetlerle ilgisi bulunmayan T.C Sağlık Bakanlığına bağlanması ağır bir hukuk ihlalidir. Anayasamızın 104. maddesi sarih ve acıktır. “Anayasamızda münhasıran kanunla düzenlenmesi ön görülen konularda KHK çıkarılamaz.” Ve ayrıca “Kanun Askeri hastaneleri ve askeri tıbbiyeyi kapatmak GATA ve diğer tüm askeri hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na bağlamak Türkiye Cumhuriyeti’nin ve TSK’nin askeri sağlık destek hizmetlerinin başıbozuk bırakılması teşebbüsünden başka bir anlama gelemez. GATA ile ilgili olarak yapılan düzenlemelerin yeni bir KHK ile değiştirilerek eski haline getirilmesi yasal ve anayasal bir zorunluluktur. TBMM’nin T.C. Hükümeti’nin ve Türk yargı sisteminin bu olumsuz duruma seyirci kalması asla düşünülemez. da açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz”. Ve yine Anayasamızın 119. maddesinin f fıkrasında şu hüküm yer almaktadır. “olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda... Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri çıkarabilir. Hükümleri yer almaktadır. Anayasamızda açıkça yazılı olduğu gibi Anayasamızın 104. maddesini f bendine göre kanunla düzenlenmesi yapılmış konularda KHK çıkarılamaz. Olağanüstü halin gerekli kıldığı konular dışında Cumhurbaşkanlığı veya OHAL kararnameleri çıkarılamaz. Anayasamızın bu açık hükümleri karşısında; GATA’nın isminin değiştirilmesi ve GATA’nın Genelkurmay Başkanlığına bağlı iken Sağlık bakanlığına bağlanması işlemi 2955 sayılı GATA kanunu ile düzenlenmiş bir husus olduğundan anayasamızın izin verdiği KHK çıkarılması yetkilerine aykırılığı tartışmasızdır. Olağanüstü hallerde çıkarılacak KHK kararnameler Anayasamızın 119. maddesinde belirtildiği gibi ancak “Olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda” çıkarılabilir. Ve ayni gün TBMM’nin onayına sunulur. GATA’nın ismi ile görevleri ve bağlı olacağı makam 2955 sayılı kanunla düzenlendiğinden bu konuda ne normal KHK ve ne de olağanüstü hal KHK çıkarılamayacağı apaçıktır. Çünkü yasama yetkisi münhasıran TBMM’ye ait olup bu yetki hiçbir şekilde değiştirilemez ve devredilemez. Anayasa madde 7. Bu açıklamalarımız karşısında 669 sayılı KHK’nin anayasamızın KHK kararnamelerinin sınırlarını tayin eden yetkileri aştığı anayasa hükümlerine aykırılığı ve hatta anayasamızın ihlal edildiği dahi kuşkusuzdur. GATA kanununa dönersek, kanuna göre; GATA Genelkurmay Başkanlığına bağlıdır. Bilimsel özerkliği vardır. Atatürk ilkelerine bağlıdır, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlık bilimleri alanında en yüksek danışma organıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerine muvazzaf askeri tabip ve gerektiğinde diğer sağlık bilimleri alanında askeri personel yetiştirir. Genelkurmay Başkanlığının hizmet için ihtiyaç olarak gördüğü sağlıkla ilgili tüm eğitimleri yapan veya yaptıran bir askeri yükseköğretim kurumudur.” Tartışma Askeri hastaneleri ve askeri tıbbiyeyi kapatmak GATA ve diğer tüm askeri hastaneleri Sağlık Bakanlığına bağlamak Türkiye Cumhuriyetinin ve TSK’nin askeri sağlık destek hizmetlerinin başıbozuk bırakılması teşebbüsünden başka bir anlama gelemez. Çünkü Sağlık Bakanlığının askeri tababetten anlayan ve askeri tababet eğitimi almış bir uzmanı ve ya bir dairesi yoktur. Hizmetleri eğitilmemiş insanlar yürütemezler. Sözü edilen işlemin KHK ile yapılması yukarıda arz ve izah edildiği gibi anayasal sınırlar içinde bir işlem olarak değerlendirilemez. Çünkü Anayasamıza göre “ Olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda (Anayasa Madde 119)” KHK’na çıkarılabilir. GATA’mızın ve Askeri Hastanelerimizin OHAL ilanı ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunamaz ve yoktur. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı hizmet için ihtiyaç olarak göreceği sağlık desteği ve hizmetleri ile ilgili tüm eğitim ve öğretim hizmetlerini, nerede ve kime yaptıracaktır. Sonuç ve istem  Açıklanan durum nedeniyle 669 sayılı KHK ile; GATA’nın isminin kaldırılarak Gülhane Eğitim Hastanesi olarak değiştirilmesi(Bu husus 669 sayılı KHK’de yer almamasına rağmen uygulamada GATA kaldırılarak ismi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak değiştirilmiştir.) GATA’nın Genelkurmay Başkanlığından alınarak Sağlık Bakanlığına bağlanması GATA’da görevli askeri tabiplere TSK leri kıyafet kanununda belirtilen üniformaların ve işaretlerinin kullandırılmaması Genelkurmay Başkanlığımızın Askeri hizmetlerin gerektirdiği eğitimlerden mahrum bırakılması vs. hizmetlerimiz 2955 sayılı kanunla düzenlenmiş bulunduğundan bu düzenlemelerin KHK ile yok edilmesine ve bu olumsuz sürecin devamına seyirci kalınamaz. 669 sayılı KHK’nin GATA ile ilgili olarak yapılan düzenlemelerin yeni bir KHK ile değiştirilerek eski haline getirilmesi yasal ve anayasal bir zorunluktur. TBMM nin. T.C. Hükumetinin ve Türk Yargı sisteminin bu olumsuz duruma seyirci kalması asla düşünülemez. Gereği ilgili makamlara tarih önünde arz olunur. Gazetecilik üzerine... Hikmet Aksoy (Yazar) Ülkemiz gazetecilik tarihinin 188 yıllık bir geçmişi var.  Neredeyse 200 yıl olacak... Ama inişliçıkışlı, kavgalı yıllar. Pek çok da sorunlu... Cinayete kurban giden gazeteciler. İşkence görenler. Jurnallenenler... Hapise atılanlar... Ve kapatılan gazeteler... Basılıp yakılan, darmadağın edilen matbaalar. Tüm bu olumsuzluktan toplumsal anlamda ders aldık mı? Kocaman bir hayır... Batıdan dört yüz yıl sonra ülkemize gelen bir yeniliğin/gazete basımının; böylesine maceralı bir süreçten geçerek gelmesi elbette olumlu bir not değil. Bunun nedeni, yönetim katında bu yeniliğin/gazetelerin “tehlikeli iş” olarak algılanması oldu. Batı, bu yoldan aydınlanırken biz toplum olarak çok da istendiği/merak edildiği halde gazetecilikte yaya kaldık. Dört yüz yıl sonra devletin yönetiminde “Takvimi Vekayi” gazetesini yayımladık ama, o da “resmi bir ceride” idi. Bizde ilk özel gazeteyi Agah Efendi ile Şinasi Bey “Tercümanı Ahval” adıyla yayımladılar. Türk basın tarihinin bu noktadan başladığına inanıyoruz. Bu konuda kimileri daha önce İzmir’de gazete yayımlandığını belirtiyorlar. Neyse... Öldürülmüş/şehit edilmiş, hapse atılmış, jurnallenmiş, işkence görmüş, sürgün edilmiş nice gazetecinin arkada bıraktığı herbiri tarihsel değer olan anıları şimdi genç kuşaklara mesleksel anlamda ışık tutuyor. Türk gazeteciliğinin hangi badirelerde geçtiğini, gazetecilerin neler yaşadıklarını bilmek genç kuşak gazeteci arkadaşlarımızın birincil görevi olmalı... Tarihte yaşananlardan ders çıkarılmalı, tutulacak gazetecilik yolunda meslek ilkelerinden ödün vermemeliler. Bugün Türk gazeteciliğinin içinde bulunduğu sorunları aşmasını dileriz. İlhan Gülek Aykut Küçükkaya Ali Rıza Ateş Zuhal Özen Süheyl Batum Alev Coşkun Şahin Ateşoğlu Gazetemizi ziyaret eden ADD Genel Başkan’ı Prof.Dr. Süheyl Batum ve yönetim kurulu üyeleri yeni yönetimin mücadelesine destek verdiklerini belirterek, “İMECE kampanyasını çok başarılı ADD’den Cumhuriyet’ebulduk. Bizde katkı sunmak için Ankara ve İstanbul’da harekete geçiyoruz” dedi. anlamlı ziyaret ADD Cumhuriyet gazetesine destek için Ankara’da Kuğulu Park’ta ve İstanbul’da Cevahir AVM önünde gazete dağıtacak Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) gazetemizle dayanışma için bugün Ankara’da Kuğulu Park’ta, İstanbul’da Cevahir AVM önünde Cumhuriyet Gazetesi dağıtacak.  Gazetemizin Şişli’deki merkez binasına destek ziyaretleri sürüyor. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Prof. Dr. Süheyl Batum, ADD GYK Üyesi ve İstanbul Bölge Sorumlusu İlhan Gülek, ADD Yönetim Kurulu üyesi Zuhal Özen, ADD Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi Şahin Ateşoğlu, ADD Genel Denetleme Kurulu Üyesi Ali Rı za Ateş dün gazetemiz imtiyaz sahibi ve Cumhuriye Vakfı Başkanı Alev Coşkun ile gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya’yı ziyaret ederek, yeni dönemde başarı dileklerinde bulundu. Prof. Dr. Süheyl Batum Cumhuriyet gazetesinin yeni yönetimin sürdürdüğü mücadelenin kendilerinin de mücadelesi olduğunu dile getirerek özetle şöyle konuştu: “Bu mücadeleye mutlaka katkımızın olması gerektiğini düşündük. İmece kampanyasını da çok başarılı bulduk. Bizim katkımızda şöyle; ADD içerisinde yani kendi içimizde bir bağış kampanyası başlatalım. Bu mücadelenin bir parçası olarak yarın (bugün) Ankara Kuğulu Park’ta, İstanbul’da Cevahir AVM önünde gazete satmaya ve dağıtmaya karar verdik. ‘Arkası ADD önü ise ‘Cumhuriyet’i seviyoruz’ logolu önlüklerle Cumhuriyet’e olan bağlılığımızı, sevgimizi, desteğimizi bu şekilde göstermek istedi.” Bir grup ADD üyesi de dün aynı saatlerde Ankara Büromuzu ziyaret ederek destek verdi. l İSTANBUL/Cumhuriyet 1923 Cumhuriyet’i, yoksun ve bitkin bir köylüler ülkesinde geri kalmışlığı aşabilme davası, iddiasıdır. Istanbul:Kitaphaneyi Sudî. 1927 notu vardır. Cumhuriyetimizin ilk sanayi sayımı Cumhuriyetin kadroları, hem yeni bir sanayi hareketini, hem de yeni bir toprak rejimi tasarımını kurgularken iki ciddi yoklukla yüz yüze gelmişlerdir. Biri, ileri atılacak ve tarihi rol üstlenecek bir burjuvazinin yokluğu. Serdar Şahinkaya (İktisatçı) Shakespeare’in bir sözü vardır; “Bütün dünler, yarınları aydınlatan fenerlerdir”. Gerçekten de öyledir. O nedenle, bugünün gözlüğünden bakarak geçmişi değerlendirirken dönemin kendine özgü koşullarının hatırlanması büyük önem taşır. Köhne imparatorlukların cenaze töreni de sayılabilecek I. Dünya Savaşı. 1912 – 1922 yılları, iki yüzyılın kırılma dönemidir. Bu yıllar, en derin izlerini Türkiye’de bırakmıştır. 18 milyonu barındıran Anadolu, on yıl içinde 5 milyon nüfus yitirmiştir. 1923 Cumhuriyet’i Yoksulların zaferi olarak adlandırabileceğimiz Kurtuluş Savaşımız sonrası 1923’te Cumhuriyetin kuruluşu, 20. yüzyıla girme adımıdır. Bir anlamda 20. yüzyılın dünyasına, bilimine ve geç kalınmış aydınlanmasına giriştir. 1923 Cumhuriyeti, yoksun ve bitkin bir köylüler ülkesinde geri kalmışlığı aşabilme davası, iddiasıdır. 1927 İdari bölünüş Cumhuriyetin ilk dört yılı büyük bir onarımla geçmiştir. Devletin örgütlenmesinde kurumsallaşma gayretleri nerede ise tamamlanmış, ekonominin inşasında da politika tartışmaları hızlanmıştır. Gazi Mustafa Kemal ve Cumhuriyetin kadroları, dört yaşındaki genç Cumhuriyeti geleceğe taşımak üzere netleşmek için üç büyük sayımı gerçekleştirdiler: nüfus sayımı, tarım sayımı ve sanayi sayımı. 13.640.270 kişilik ulus devletin tarım ve sanayi sayımı sonuçlarına dair bulgular oldukça cılızdır. Konumuz olan 1927 Sanayi Sayımına göre 65.245 işletme ve 256.855 çalışan ile sınai yapı çok zayıf bir duruma işaret ediyordu. Bu işletmelerin nerede ise yüzde 70’i bir ya da iki– üç kişilik kurumsallaşmamış aile işletmeleriydi ve sektörel yapı itibarıyla Osmanlı’nın 1917 Sanayi vaziyetinden çok da farklı değildi. İşletmelerin dağılımı Sanayi işletmelerinin yüzde 45’i tarım, yüzde 18’i dokuma, yüzde 11’i maden çıkarımı gibi geleneksel üretici karakterde idiler ve bu işletmelerin sadece yüzde 4’ünde motor gücü kullanılmaktaydı. İşletmelerin coğrafi olarak dağılımına bakıldığında; başta İstanbul olmak üzere İzmit, Bursa, Balıkesir, Manisa, Denizli, Gaziantep, Kastamonu ve Ankara’da yoğunlaşmıştı. Sanayi sayımı sonuçları ile açığa çıkan sınaî altyapı, Cumhuriyet rejimini kendisini güvende hissettirmekten çok uzaktır. Birinci sanayi planı Cumhuriyetçiler bir karar vermek zorunda idiler. 1930’a kadar özel kesimi çeşitli teşviklerle desteklemeyi ihtiyatı elden bırakmadan sürdürdüler. Fakat başta İstanbul olmak üzere girişimcilerdeki hâkim ithalatçı karakter bir türlü üretici karaktere bürünmüyordu. Ve hesaplaşma 1930’un Nisanında Ankara’da toplanan Sanayi Kongresi ve sonrasında yapıldı. 1933 yılında Sovyetler Birliği’nin teknik destekleriyle hazırlanan Birinci Sanayi Planı ile birlikte Cumhuriyet sihirli bir denklem ile yoluna devam etmiştir. O sihirli denklem: Demiryolları + Sanayileşme = Devletçilik idi. Yeni bir toprak rejimi Bir sürü iç ve dış dirence karşı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu sihirli denklemin dayandığı stratejik tercihin yol gösterici önderidir. Bu tercih sayesindedir ki, Cumhuriyet Türkiye’si 1930’lu yılları bitirirken; l Sanayi temelli üretim alanına, l Dış ticaret, borçlanma ve finansal akımlardan oluşan dolaşım alanına, l Bölüşüm alanına, l Fikir alanına, sahip, yeni ‘özgür ve bağımsız’ bir ülke olarak yaratılmıştır. Yaratılmıştır yaratılmasına ama Cumhuriyetin kadroları, hem yeni bir sanayi hareketini, hem de yeni bir toprak rejimi tasarımını kurgularken iki ciddi yoklukla yüz yüze gelmişlerdir. Biri, ileri atılacak ve tarihi rol üstlenecek bir burjuvazinin yokluğu. Diğeri de, topraksız, az topraklı, maraba, yarıcı, ortakçı, mevsimlik işçi olan ve yine tarihin akışı içinde toprağı ve toprak – tarım rejimini talep etmesi, bunu eylemlerle gösterecek bir köylülüğün kitlesel suskunluğu ve yokluğu. Sınıfsal destek almadan 1930’dan itibaren Cumhuriyetçi kadrolar iki ciddi yokluğu görerek, fakat herhangi bir sınıfsal destek almadan bu iki taşıyıcı kolonu inşa etme ve böylece geri kalmışlığın kalın kabuğunu kırma davasını omuzladılar ve başardılar. Unutulmamalıdır ki; tarihin hükmünü değiştirme fikri, düşünce ve belki de efendi değiştirmek kadar kolay değildir. Ve unutulmamalıdır ki; tarihle oynayan, hükmüne katlanacaktır! C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear