26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 12 Ağustos 2018 8 ABD ile kriz EDİTÖR: SERKAN OZAN AYDINLAR, kriz ortamınDAN ÇIKMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLERİ SIRALADI Demokrasiye dönün Türkiye, son dönemde ekonomiden dış politikaya, hukuktan insan haklarına, demokrasiden yargıya kadar birçok alanda krizle boğuşuyor. Cumhuriyet, aydınlara kriz ortamından nasıl çıkılacağını sordu. ALİCAN ULUDAĞ Verilen yanıtlarda ortak vurgu, “Gerçek demokrasiye dönülmeli, hukuk devleti yeniden kurulmalı, insan haklarına saygı gösterilmeli. Türkiye’de siyaset barış endeksine oturtulmalı” oldu. İşte verilen yanıtlar: Prof. Dr. Korkut Boratav: Ekonomik kriz hamasetle çözülmez Türkiye’nin karşılaştığı, önemli bir ekonomik açmaz var. Bu açmazın iki boyutu var. Birincisi ulusulararası finansal düzenin tedirginliğini yaratan bir ortam. Bundan kaynaklanan denge bozuklukları oluşuyor. Türkiye’den net para çıkışı başladı. İkincisi ulusulararası siyasi ilişkilerde özellikle ABD ile olan gerginlik. Bu gerilimin ikinci boyutunu nasıl çözer bilemem. Fakat birinci boyut, yani ekonomik kriz ortamıyla ilgili boyut hamaset ve vatanseverlik söylemleriyle geçiştirilemez. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı çok ağır dış ekonomik bağımlılık koşullarının doğru teşhisi ve nedenlerine karşı alınması gereken önlemler, ekonomik mantıkla çözülür. İkti darda bu analizi yapma çabası algılamıyorum. Dolayısıyla ekonomi, başı boş şekilde kara deliğe sürüklenmektedir. Ciddi bir ekonomik teşhis bugünkü iktidarın kadrolarıyla mümkün görünmüyor. Türkiye’nin demokratikleşmesinin bütün toplumun, halkın ortak sorunudur. Genel sorunumuzdur bu. Bana göre Türkiye şu anda faşizme sürüklenmenin ileri bir noktasındadır. Türkiye’yi faşizme sürekleyen güçlerle mücadele etmek gerekir. Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen: Hukuk devleti yeniden Bugünkü tablo ortada. Türkiye’de bir rejim değişikliği oldu. Bu rejim değişikliğinde bütün güçler tek bir elde toplandı. Meclis işlevsiz hale getirildi. Bu da muhalefeti işlevsiz hale getirdi. Hakikatin saklandığı, gerçeklerin halka söylenmediği bir hayal dünyası yaratıldı. İç düşman, dış düşman algısı oluşturuldu. Muhalefet bakımından yapılacak en önemli şey, bu hayal dünyasının içine girmeden gerçekleri halka söylemektir. Milliyetçilik havası yaratılıyor. Dışında kalanlar vatan hainidir deniliyor. Baskıcı, tahakkümcü bir rejimde birleşmek gerekli değil. Demokrasi değil Tam tersi baskıcı rejime karşı mücadele etmek gerekir. Demokrasi mücadelesi vermek gerekir. Seçimlerden sonra, halkın yarısının üzerine büyük bir karamsarlık, umutsuzluk çöktü. Unutmamak lazım ki Türkiye halkın yarısının istememediği bir rejim tarafından yönetiliyor. Bu rejimin adı da demokrasi de değil. Giderek daha çok demokrasiden uzaklaşılıyor. Burada tabii yeni bir umut verebilmek, demokrasi mücadelesi başlatmak lazım. 24 Hazi ran seçimlerinden sonra halkın üzerine çöken umutsuzluğu yeni bir enerjiye, demokrasi mücadelesi enerjisine dönüştürebilmek lazım. Bunu yapacak olan halkın yarısıdır. Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, bunların birlikte hareket edebilmesi önemlidir... Halk mücadelenin öznesi olmalı Demokrasi mücadelesinin bir taraftan yatay birliktelik yani sivil toplum örgütleri, partiler arasında kurulabilmesi, öbür taraftan da dikey birliktelik tabandan gelen mücadele yapılması lazım. Mahalle mahalle halk mec lisleri, bu mücadelenin öğesi olur. Halkın bıkkınlık yılgınlık ruh halinden çıkartılıp aslında siyasi müacadelenin öznesi haline getirilmesi gerekir. Aktif yurttaşlık anlayışı gerekiyor. İktidar duvarları ortadan kaldırmalı Türkiye’yi uçuruma götüren sürükleyen bir iktidar var. Buna karşı halka gerçekleri söyleyerek, hayal dünyasını kırarak aşağıdan bir mücadele dalgası çıkarabilmek lazım... İktidar Türkiye’yi demokrasiye döndürmeli, bu hayallerden vazgeçip gerçekleri söyleyip durum budur demeli. Gerçek bir demokrasiye dönmeli, hukuk devleti yeniden kurulmalı, insan haklarına saygı gösterilmeli. Yapılacak şey budur. Ancak Türkiye, bundan giderek uzaklaşıyor. İktidar giderek daha baskıcı bir rejimde koltuk değnekleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Türkiye’deki siyaseti savaş ekseninden çıkarıp barış endeksine oturturmalı. İç barış ve dış barış gerekiyor. Kutuplaşmaya değil uzlaşmaya ihtiyaç var. İktidar duvarları ortadan kaldırmalı. Demokrasi güçleri, sadece bir direniş değil aynı zamanda yeni bir demok rasinin de kurucusu olmalı. Sadece eleştirmek değil, alternatifi de ortaya koy malı. Çoğulcu katılımcı bir demokrasiye ihtiyacımız var. Siyasetçi Ahmet Türk: Kalkınma için insan hakları Aslında ekonomi ve demokrasi birbirini bes leyen iki kurum. Demokrasi olmadan ekonomik krizden çıkış mümkün değil. Dünyada demokrasiyi esas almayan ülkelerin düştüğü ortam ortada. İnsan hakları, demokrasi olmadan ekonomik kalkınmayı başarmak mümkün değil. Tek kişinin yönettiği ülkede, bütün kararların doğru olacağını düşünmek aslında yanlıştır. Kurumsal ve toplumsal meseleleri çok geniş bir süzgeçten geçirip toplumun önüne koymak lazım. Bugün toplumun talepleri, toplumun sıkıntılarını giderecek bir politika yürütülmüyor. Burada sadece cumhurbaşkanı bütün kararlar üzerinde etkili dir. Demokratik ülkelerde tek bir kişinin yönetiminde ekonomik, toplumsal uzlaşı mümkün olmuyor. Bu da ekonomik kirizi, hem de toplum arasında ötekileştirilmiş büyük bir kesimin oluşmasına neden oluyor. Toplumun yarısını dost yarısını düşman ilan eden mantıkla bu ülkeyi kalkındırmak çağdaş değerlerle bütünleştirmek mümkün değil. Bir rejim ve demokrasi sorunudur. İstediğiniz kadar zam yapın, özellişterme yapın, olmuyor. Bunun altından kalkamazsınız. Önemli olan demokrasi, çoğulculuk, demokratik siyasetin yürütülmesidir... Gazeteci yazar Altan Öymen: Çözümün adresi Meclis Ülkemizin şu sıradaki sorunları çok büyük ve çok çeşitli alanlardadır. Siz de belirtiyorsunuz, ekonomik alanda, politika alanında, dış politika alanında, hukuk ve adalet alanında, insan hakları alanında... Bunlar, sorunlarımızın sadece üst başlıkları... Bu başlıkların altında bir de “alt başlık”lar var ki, burada sayılamayacak kadar çoktur. Bütün bunlara, tek merkezden ve sadece tek kişinin işleteceği bir karar ve icra mekanizmasıyla çözümler aranıp bulunması mümkün değil. Üstelik tek kişiye bağlı o mekanizmanın kuruluşu da çok yeni. Orada görevli olanlardan, birbirlerini tanıma fırsatını bile hâlâ bulamayanlar var. Eski bakanlıkların ve diğer devlet kurumlarının teşkilat ilkeleri ve çalışma koşulları değiştirilmiş. Bunların nasıl işleyeceğinin denemeleri bile yapılmamış. Yetkileri alındı ama... Böyle bir ortamda ülkenin yönetiminde kurum olarak deneyim sahibi olan ve geçmiş dönemlerde zaman zaman bugünkü gibi büyük sorunlar karşısında kalıp onların üstesinden gelebilmiş olan tek siyasal organ, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Gerçi Meclis’in son Anayasa değişikliği ve uyum yasaları veya kararnameleriyle yetkileri nin büyük bir kısmı alınmış, Cumhurbaşkanlığı’na devredilmiştir. Ama Meclis, gene de, devletin temel kurumlarından biri olarak, çok güç koşullar altında olsa bile, varlığını sürdürüyor. Herkes çareyi Meclis’te aramalıdır. Meclis, yaz tatilini ve/veya öteki tatilleri bırakıp görevinin başına çağırılmalıdır. Tüm siyasi partileriyle birlikte, komisyonlarıyla, genel kurullarıyla, partiler arası görüşme olanaklarıyla, sıraladığımız sorunların çözüm olanaklarını görüşmelidir. En azından şu sırada, çok tehlikeli hale gelmiş olan belirli gelişmeler karşısında, partiler arası görüşmeler yoluyla, sivil toplum kuruluşlarıyla temaslar kurarak bugünkü çok taraflı kriz haline, gerçekçi önlemler alınmasını sağlamaya çalışmalıdır. Muhalefete görev düşüyor Evet, Meclis’i devreye sokmak, ancak, iktidar çoğunluğunu oluşturan iki partinin bunu kabul etmesiyle mümkündür. Gerçi Meclis’in devreye girmesi o iki partinin de çıkarınadır. Ama o iki partinin bu gerçeğin farkına varması ihtimali zayıftır. Eğer o ihtimal, yani iktidar partilerinin öteki partilerle birlikte çalışması ihtimali gerçekleşmezse, görev, son genel seçimde bir likte hareket eden üç partiyle tüm muhalefet partilerine düşüyor. O partiler, yeniden bir araya gelmeli ve bugünkü sorunları çözmenin yollarını görüşmelidir. Önümüzde yerel seçimler var. O seçimler öncesinde durumun vahametini tüm seçmenlere anlatmaya çalışmalıdırlar. Ki, o seçimlerin sonucu, geçmişte de örnekleri görüldüğü gibi, bugünkü iktidara, kendisine çeki düzen vermesi için bir ihtar mesajı anlamını taşısın. Alternatifler ne kadar gerçekçi? Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler geçmişte tanık olunanlardan daha derin bir krize girdi. Bundan önceki krizle rin nedenleri ve yarattığı gerginlikler de hafife alınacak türden değildi. Ancak 196364 Kıb rıs krizi ardından gelen John son mektubunun açıklanma sıyla yaşanan gerginlik, Tür kiye’deki afyon ekiminin dur durulması için yapılan baskı, Kıbrıs harekâtından sonra ge SOLİ ÖZEL len silah ambargosu gibi kritik krizler, Soğuk Savaş döneminde yaşandığından bir şekilde ittifaka zarar vermeden aşılabildi. Üs telik silah ambargosu krizinde Başkan Ford Kongre’yi engellemek, halefi Başkan Carter ise ambargoyu kaldırmak için uğraşmışlardı. İran Devrimi ve Afganistan’ın işgaliyle ye niden kızışan ABD ve Sovyetler arasında ki Soğuk Savaş rekabeti Türkiye’nin strate jik önemini yeniden yükseltmiş, ilişkiler ya kınlaşmış ve Washington, 12 Eylül askeri reji mine koşulsuz destek vermişti. Soğuk Savaş sona erene kadar bu yakınlık sürmüş, Ber lin Duvarı’nın yıkılmasıyla Türkiye’nin konumu da ABD açısından muğlaklaşmıştı. Rahmet li Mehmet Ali Birand’ın 1990 yılında 32. Gün programı için mülakat yaptığı dönemin Dışiş leri Bakan Yardımcısı Lawrence Eaglebur ger, “Siz aslında Avrupalı değilsiniz, Ortadoğu ile ilgilenin bundan sonra” mealinde bir şey ler söylemişti. Aslında Türkiye’de de bir çevre Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Batı ile çıkar ortaklığının bittiğini düşünmüş, ara ara ortaya çıkan Av rasyacı perspektiften Türkiye için farklı iliş ki arayışlarını ön plana çıkarmıştı. Daha da önemlisi, Sovyetler’in dağılması ve Yugoslav ya iç savaşı/çözülmesi Türkiye’deki bölünme korkularını körüklemiş, aşağıda anlatılan ABD ile yakınlaşma günlerinde bile ülkedeki pek çok odak Washington’un bir Kürt devleti kur ma peşinde olduğuna iman etmişti. Bugün kü krizin arkasında da bu görüşü somutlaştı ran PYD/YPG’ye verilen desteğin bulunması o nedenle şaşırtıcı değildir. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgaliyle bir likte ABD haritayı ve dolayısıyla Türkiye’nin coğrafi konumunu yeniden keşfetmiş, Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte ortaya çı kan yeni jeopolitik gerçeklik, Türkiye’nin ye ni bağımsızlaşan bu ülkelerin gelişiminde oy nayabileceği düşünülen rol, Balkanlar’da iş birliği, ilişkileri yeniden yakınlaştırmıştı. Clin ton yönetimi sırasında Türkiye, ABD Ticaret Bakanlığı tarafından on yükselen piyasadan birisi diye ilan edilmiş, BP’nin itirazlarına rağ men BakuCeyhan boru hattının önü açılmış, Abdullah Öcalan Kenya’da Türk istihbaratı na teslim edilmiş, AB’nin Türkiye hakkındaki olumsuz kararının değişmesi için Washington markaj yapmış, AGİT zirvesi Türkiye’de top lanmış, 1999 IMF anlaşması çok ehven koşul larla çıkmıştı. Türkiye, ABD açısından laik, demokra tik, kapitalist NATO üyesi, AB üyeliği peşin de Müslüman bir ülke olarak örnek ya da model olarak değerlendirilmiş, emlak değe ri kadar bu nitelikleri de öneminin belirlen mesinde yol oynamıştı. 1 Mart tezkeresinde Türkiye’den istediğini bulamayan Bush yö netimi de Türkiye’yi çok merkezi bir mütte fik konumuna getirmek isteyen Obama yöne timi de bu genel yaklaşımı sürdürmüş, Türki ye, özellikle AKP döneminde Washington’dan olağanüstü destek görmüş, 1 Mart’ın faturası nı TSK’ye çıkaran ABD yönetimi, Türkiye’deki sivilleşme sürecinde en az AB adaylık müza kereleri kadar etkili olmuştu. Irak’taki fiyasko ilginç şekilde Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde hareket alanını geniş letmişti. Uzun zamandan beri Ankara’daki yö netimlerin arzusu olan daha özerk hareket et me imkânları bu devirde çoğalmış, Türkiye et kili bir diplomasi ve ekonomik ilişkilere özel önem veren yaklaşımıyla bölgede bir ilgi ala nı oluşturmaya etkili bir oyuncu haline gelme ye başlamıştı. Arap isyanlarının serencamı, özellikle Suriye’deki iç savaşın bir bölgesel hatta küresel hesaplaşma niteliğini taşıma sı, Ankara’nın pragmatik yönleri ağır basan bir dış politikadan daha ideolojik ve hegemonya peşinde bir dış politikaya geçmesiyle ilişkile re zaten mündemiç çıkar farklılıkları, gerginlik ler, anlaşmazlıklar giderek su yüzüne çıkma ya başlamıştı. Son kriz 1990’larda iki taraf arasında başla yan, sorunları görmezden gelen yakınlaşma nın sona erdiğinin işaretidir. Aynı şekilde So ğuk Savaş’ın bitmesinden itibaren Türkiye’nin stratejik kimliğiyle ilgili yaşadığı ve ülkede ki tüm ideolojik akımların bir şekilde etkisi al tında bulundukları yeni arayışın da bir ayrım noktasına geldiği tarihsel andır. Türkiye, içe rideki siyasi gelişmeler, sistem değişikliği ve ideolojik dönüşümle 200 yıllık toplumsal/si yasal Batılılaşma siyasetini terk eder, kurum sal yapısını yeniden şekillendirirken strate jik Batılılıktan, Rusya ile yakınlaşmasına rağ men, vazgeçmemişti. Beklenti bundan vaz geçemeyeceği yönündeydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times gazetesinde ya yımlanan yazısı, Türkiye’nin stratejik Batılılığı nın sorgulandığı ve bundan vazgeçilebilece ği mesajıyla bitiyordu. Dolayısıyla ülkenin ge lecek onyılları belirleyecek bir karar arifesinde olduğu, krizin ne salt bir ekonomik yaptırım ne de Papaz Brunson krizi olmadığını ya da bunların çok ötesinde anlamlar, tarihsel özel likler taşıdığını gösteriyordu. Erdoğan’ın son cümlesi şöyledir: “Was hington, ilişkilerimizin asimetrik olabileceğine dair yanılgısından vazgeçmeli ve Türkiye’nin alternatifleri bulunduğu gerçeğiyle yüzleşme lidir. Bu tektaraflılık eğiliminden ve saygısızlık tan vazgeçmemek, bizi yeni dostlar ve müt tefikler aramak zorunda bırakacaktır.” Mesaj açıktır. Türkiye Cumhurbaşkanı, Atlantik it tifakından vazgeçebileceğini söylemektedir. ABD sistemi içinde bu haberi memnuniyet le karşılayacak pek çok kurum ve odak mev cuttur. Bu nedenle yaşanan kriz geçmişteki lerden farklı olarak iki ülkenin ittifakının bitme si ihtimalini içermektedir. Türkiye’nin “alterna tiflerinin” ne denli gerçekçi ya da ülke çıkarla rına uygun olduğu tartışması şimdi tüm ağırlı ğıyla önümüzdedir. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear