Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazar 22 Temmuz 2018 TASARIM: EMİNE BİLGET Siyasetten de bıktım, sosyal medyadan da! Gerçekten sıkıldım, kime rastlasam “ah vah siyaset” ya da “sosyal medya papağanlığı.” Her ikisinden de sıkıldım. Bana göre bugünlerde siyaset biz figüranların can sıkıntısını gidermek için ha babam laf ürettiğimiz bir tuhaf alan, en iyisi sosyal medyadan konuşup biraz eğlenelim. Çünkü başka ülkelerde sokaklarda dans eden insanlara imrenmekten de bıktım. Şöyle; gittiğim, girdiğim her yerde insanlar cep telefonlarına eğilmiş pür dikkat mesaj yolluyorlar. Her toplantıda konuşmadan çok fotoğraf çekiliyor. İçe dönüklüğün, az arkadaşı olmanın, kitap okumanın erdemlerinden söz eden yok. Ülkemin otobüslerinde, tatil kıyılarında tek bir kitap okuyana rastlamıyorum. Gazete de okunmuyor. Varsa yoksa selfi ve mesaj! Ne yazık ki, bizde her durum fazlasıyla abartıldığı için, bir sosyal medya hayranlığıdır gidiyor. Genel kanıya göre sosyal medyada yoksan, yoksun, olanlara ne oluyor ki… “A şekerim sen de çok asosyal bir tipsin!” “Öyleyim var mı bir diyeceğiniz!” Bu arada da merak ediyorum, ellerinde sürekli cep telefonları, mesaj yazanlar sosyalleşmek adına sosyal medyadaki arkadaşlarına neler söylüyor? Takıldım ya, ben çekerim, uçaktayım, yanımdaki genç adam telefonuyla sürekli bir şeyler yazıyor, anonsa rağmen yazmaya devam ediyor, uyarıyorum, uykudan uyanmış gibi yüzüme bakıyor ve cep telefonunu kapatıyor. Şeytan dürtüyor, sosyalleşmeye karar veriyorum, genç adamla sohbet etmeye başlıyorum. İşini soruyorum ve hiç çekinmeden son ana kadar neden mesaj geçtiğini öğrenmek istiyorum. Bir hastası mı var, çok önemli bir toplantısı mı var? Hayır hiçbiri değil, arkadaşlarına uçağın içinde on dakikadır beklediğini anlatıyor. Vay canına, işim bu ya, “Size çok mu sıkıntı bastı, bir destek mi almaya çalışıyorsunuz” diye soruyorum. “Hayır”, diyor “can sıkıntısı” yaşıma güveniyorum ya, devam ediyorum, “bari sevgilinize bir şey yazsaydınız, bildiğiniz bir şiirden bir dize, ya da onun şimdiye kadar duymadığı şirin bir sözcük.” Genç adam hayretle bana bakıyor, içinden ‘kadın biraz üşütmüş’ diye geçirdiğine eminim, ama kibarca “ben şiir bilmem” diyor. Ben de artık susuyorum. Bir üniversitedeyim, yaklaşık altmış kişilik genç bir gruba konuşuyorum. Söze “bugün kaç kişi gazete okudu” diye başlıyorum, utana sıkıla üç el kalkıyor. “Yani hepinizin bilgisayarı var, oradan da mı okumadınız?” Derin bir suskunluk. “Peki” diyorum “Siz bu internette ne yapıyorsunuz?” Samimi biri ayağa kalkıyor, “Hocam” diyor, “bizde geyik muhabbetinden başka bir şey yok!” “Ne yani” diyorum, “ne zaman tuvalete gittiğinizi de mi yazıyorsunuz?” Gülüşüyorlar. Atölye öğrencilerimden iyi para kazanan, cıvıl cıvıl bir genç kız, geniş bir masa toplantısında Yunanlı bir arkadaşıyla yaşadığı bir aşkı anlatıyor, gözleri pırıl pırıl parlayarak, neredeyse dört yıl süren bir ilişki bu. Hepimiz erkek tarafının kızın doğum gününü unutmamasını, pek bir güzel buluyoruz. Adamın gittiği her yerden kızı aramasını da. Bir ara biri akıl edip soruyor, “Bu adam devamlı Avrupa’nın çeşitli kentlerinde geziyor, sen burada çalışıyorsun, nasıl görüşüyorsunuz”. Aşkın kahramanı kızımız yanıt veriyor, “Bütün ilişkimiz sadece üç aydı, gerisi hep internetten.” Ben suskunum, birilerinin bir söz etmesini bekliyorum. Neyse ki birileri, “yazık” diyor, “bu da bir internet aşkı, yok gibi bir şey.” Ahmet yirmi beş yaşında, mühendis olacak, bilgisayarın başında oturup her gün Türkiye gündemine dair düşündüklerini yazıyor. Yazdıkları doğru şeyler, mühendis olduğu için işe matematik açısından bakıyor ve şöyle diyor: “Bir ülkede vergi kaçıranlar bu kadar çoksa, iktidardan hesap soranların sayısı da o kadar azdır. Çünkü vergi kaçıranlar gizlice bilirler ki, iktidarın ortaklarıdırlar.” Tümüyle katıldığım bir düşünce ama Ahmet’in bir kez sokağa çıktığını görmedim. Sosyal medyası ona yetiyor. Bu örnekleri daha çoğaltabilirim, bazı köşe yazarlarının bu sosyal medya işini abarttığını da görüyorum, böylece derinlemesine değil, her alanda yüzeysel düşünen, vasat bir Türkiye yaratılıyor. Neyse ben yoluma gideyim, İzmir’in Satsuma mandalinleri ve yavaş şehir olmasıyla ünlü Tunç Başkanın Seferihisar’ında yaşları 1015 arası 10 genç insan beni bekliyor. Hep birlikte bir sinema atölyesi yapıp kısa bir film çekeceğiz. En azından bir hafta boyunca günde üç saat ellerine cep telefonlarını almayacaklar. Kesin kural, hepsini topluyorum ve bir metot defteri ve kurşun kalem zorunluluğunu getiriyorum. Vallahi işe yarıyor. 22 TEMMUZ 2018 SAYI: 33891 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:53 03:44 04:16 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:43 13:17 17:12 05:31 13:01 16:55 05:58 13:24 17:15 Akşam 20:38 20:19 20:38 Yatsı 22:20 21:58 22:13 yorum 13 Değerli meslektaşım ve arkadaşım İpek Özbey’in eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’la yaptığı röportajında (Hürriyet, 17 Temmuz) vurgulandığı gibi Adnan Hoca örgütü; Türkiye’yi güvenlik güçlerinden yargı erkine kadar yirmi yıldır parmağında oynatan, çünkü şantaj yaptığı eski mürit ya da fuhuş, rüşvet gibi kirli ilişkiler aracılığıyla devletin içine sızan bir mafyadır. 1999 yılında Adnancılara ne yazık ki sonuç alınamayan ilk operasyonu başlatan Sadettin Tantan’ın tanımıyla “Mal varlığını şantaj mekanizmasıyla büyüten ve yabancı istihbarat örgütleriyle çetrefil ilişkiler kuran” bu suç örgütüne yönelik uzun iddia listesini, uluslararası hukuk jargonunda birkaç temel iddiaya indirgemek mümkün: Fuhuş ticaretine dayalı örgütlü şantaj. Yasadışı kan ticaretiyle yabancı ilaç sanayiyi ve yabancı istihbarat örgütlerine casusluk. Halkın dini inanç ve ahlak değerlerini yozlaştırmak amacıyla yayımcılık. Adnancılar mafyası, Türkiye’deki yetki odaklarında FETÖ kadar etkili ve zaten aynı “akıllı tasarımcı”nın hizmetlisi olarak Ergenekon davalarında görüldüğü gibi FETÖ yargısıyla el ele çalışmasına karşın, uzun yıllar ciddiye alınmadı. HHH Gıllıgışı olmayan insanlar, “aşkım inşallah, aşkım maşallah” diye dolanan cıbıldak hatunlarla çevrili Adnan Oktar’ı “zararsız deli” sandılar. Çoğu, ABD’nin Texas’taki Foundation for Thought and Ethics ve Seattle’daki Discovery Institute/Center for Science and Culture kuruluşlarının desteğiyle 2006’da basılan ve dünya çapında dağıtılan “Yaratılış Atlası”nın çakma yazarı Harun Yahya ile Adnan Oktar’ın aynı kişi olduğunu bile bilmez! Adnan’ın sırtlanları! Oysa Yahudilerle Protestanları aynı çatı altında birleştiren Evangelist Kilise’nin çok ciddi yan kuruluşları olup, bugün hem ABD, hem de İsrail politikalarına yön veren “akıllı tasarımcılar”; Yaratılış Atlası yazarı(!) Harun Yahya’nın sonraki yıllarda Adnan Oktar’lığa rücu edip A9 kanalında silikonda devrim sayılacak estetik evrimler geçiren kedi cinsleriyle yaptığı programları nasıl karşıladılar, ne düşündüler, biz de bunu bilemiyoruz… HHH Ama Türkiye’nin hiç de iyiliğini istemeyen dış güçlerin 1990’lı yıllardan beri gerek devlet, gerekse toplum katında uygulamaya koyduğu “yıkıcı yozlaştırma” projesi; “paralel” çalışan iki yapılanma, Fethullah Gülen Fethullah ve Adnan Hocacı örgütlerle yürütülüyordu, bu kesin. Her iki örgüt de her zaman çok tehlikeliydi ve dokunan yanıyordu. Sadettin Tantan’ın “Türkiye’de teknolojiyi en iyi kullanan örgüt Adnan Hoca’nın örgütüdür. Teknik takiple siyaseti ve basını teslim alan lar bunlardır” saptamasında hiçbir abartma yoktur. 1999’daki operasyon, gerek Tantan, gerekse zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan’ın itibarsızlaştırılması, yıldırılmasıyla sonuçlanmıştır. Her ikisi hakkında yüzlerce dava açılmış ve en ağır bedeli, 300 davayla hayatı karartılan, mesleği elinden alınan, sonunda da Adnan Hocacıların kumpasıyla Ergenekon mağduru olan Adil Serdar Saçan ödemiştir. Adnan Oktar’ın kedileri ve kedicikleri, bir sırtlan sürüsüdür. Bazen şantaj yapılan bir milletvekili ya da bürokrat, bazen öğretim görevlisi, yayımcı, yargıç, avukat ordusu olarak karşınıza çıkarlar. HHH Bir suç fabrikasından ibaret bu örgütü, umarım nihayet çökertmeye yönelik son operasyonun ardından sosyal medyada ne kadar çok Adnan hocacı olduğuna bakarak, tarihin tekrarlamasından korkuyorum! Siz sevgili okurlarım, Harun Yahya takma adıyla hiçbir zaman olmadığı, olamayacağı düşün ve yazın adamlığına soyunan Adnan Oktar mafyasıyla 2006’dan öteye “istemeden” girdiğim hukuk mücadelesini medyaya yansıyan birkaç dava dışında bilmezsiniz… Adnan Hocacılar, yalnız İstanbul Anadolu Adliyesi’nde açtıkları beş binin üstünde davayla binlerce insanın hayatını kararttı ve yargıdan tam anlamıyla temizlenmeyen FETÖ’cü yargıç ya da savcılar onlara çalıştı, hâlâ da çalışıyor. Beni de böyle yıldırmaya uğraşıyorlardı ki, operasyona uğradılar. Bu girizgâhla, Adnancı mafyayla kişisel mücadelemi anlatacağım bir diziye başlıyorum. Örgüte çalışan bazı devlet görevlileri, isimlerini bu dizide bulabilir! Tahmin etmek zor değil. KHK’ler sürecek.. AEKfmaeçnamdaiı’şmddeaancıdaWledniılğleitwaaıb wnmiialwlhih.rmaa.hmemt@etgtamn.aciol.mcom Sırada “kindar dindar ile Londra’da gazete nesil” den “Osmanlıca çıkartmaktır. Ama öğrenilecek”e kadar yığın çok geçtir. İngilizler la “ferman” var. 1622’den beri gazete En iyisi, “düremeye çıkartmaktadırlar. Ama ceğin fermana” uymak! yine de Türkçe ilk ga “Adam, 10 milyondan fazla zete çıkartma onuru oy almış!” Ziya Paşa ile Namık Tarihimizin ve talihimizin Kemal’in olacaktır. son başbakanının şakaya getirerek TV’lerde verdiği öğüt, hâlâ kulaklarda: Asiyabı devlet “Hürriyet” adlı gazeteyi kimsenin burnunu kanatmadan, işin içine “İtaat et.. Biat et.. Rahat pırlantalı nişan ve yağ et!” ğu avlanırken tüfeğinden çıkan mağ karıştırmadan Bu yüzden, “kindar – dindar saçmalarla kör ediyor. Zaptiyeler uzunca süre çıkarmışlardır. nesil” meselesini okul sahibi yeni de kendisini derdest ederek ne Tanzimatın ilanı ve 1876 Eğitim Bakanımıza bırakmak ve zarete atıyorlar. Birkaç günlük Teşkilatı Esasiye Kanunu (anaya şahsen Osmanlıcaya yönelmek gözaltı nedeniyle İngilizler kıyameti sa) hazırlanırken ülkeye dönmüş. gerek! kopartıyor. Hariciye Nazırı Akif Geçim sıkıntısı çekmiş. Siroza ya Zamane gazeteciliğinin bihakkın Paşa hastalığı bahane gösterilerek kalanıp 55 yaşında da ölmüştür. icrası ile zamanın ruhu ile buluş görevden alınıyor. Yetmiyor. HHH mak için bu keyfiyet zaten elzem William Efendi’ye pırlanta bir devlet Ziya Paşa’nın özdeyiş haline hale gelmiştir. nişanı ve büyük miktarda da zeytin gelmiş bir çok mısra ve beyiti HHH yağı ihracına izin veriliyor. vardır.. Çoğu da halk veya devlet Haydi Bismillah.. Özel bir “ricası” daha oluyor: katında hâlâ geçerli olan zihniyet Mezar taşları dolayısıyla günde “Osmanlı topraklarında gazete ve hayat tarzımız üzerinedir. me gelen Osmanlıca diye bir lisan neşretme müsaadesi” anında bah Bu topraklarda nedense en çok yoktur aslında. şediliyor. ihanetten korkulur. Bu yüzden devlet Konuştuğumuz Türkçenin Arap Böylece ülkemizdeki Türkçe ilk katında hep sadakat öne çıkar. çaFarsça kökenli sözcüklerle gazeteyi yayımlama onuru “kör Muhalefet bile ehliyet, marifet, liya harmanlanması ve Arap harfleri ile nişancılığı sayesinde” bu İngiliz’e kat yerine önce sadakat arar durur. yazılıp konuşulmasından ibarettir. nasip oluyor. (31 Temmuz 1840) Neden? Ziya Paşa’nın buna ya Tam 90 yıl önce (1928) bugün Gazete ile Sultan Abülme nıtı çok açıktır: kü alfabeye geçtik. cid özel olarak ilgileniyor. Çünkü “Asiyabı devlet’i bir har da Her yurttaşın en koyu istibdat devletin daha önce yayımlamaya olsa çevirir!” dönemlerinde bile Osmanlı’da ne başladığı bir tür resmi gazete olan Asiyabı devlet, devlet çarkı demek. lerin yazılıp çizilebildiğini bil Takvimi Vekayi yeterli okura sa “Har” ne? mesi bugünkü hali pür melalimi hip olamamıştır. Farsça, bildiğimiz, bindiğimiz zi daha iyi idrak etmek için çok Osmanlıcanızı mezar taşları ile eşek. elzemdir. sınırlamak yerine gerilere Ceridei 150 yıl önce Ziya Paşa korkma Hatta bu keyfiyet mezar taşlarını Havadis’e kadar sündürmek ister dan “devlet çarkını” bir eşek bile okumaktan daha ziyade bir ehem seniz biraz daha da uzmanlaşma çevirebilir demiş ve başı belaya miyet arz eder. nız gerekiyor. girmemiş. HHH Bunun için de herhalde emeklilik Bundan cesaret alan Şair Eşref Bizim gazetenin ilk 5 yılının dönemini beklemek gerek ki Alzeimer ise cevabı yapıştırmakta gecik sayılarını okumak için bile biraz bir daha semtinize uğramasın. memiş: Osmanlıca şarttır. HHH “Çevirir ama anasının örekesi Daha gerilere gitmek daha da Osmanlıcanız için en ideal ne çevirir.” heyecan vericidir. başlangıç noktası Ziya Paşa’dır (Kabul etmek gerekir ki, Faraza, ülkemizde Türkçe ilk (1825 1880). Bugün bile hâlâ “öreke”yi Osmanlıca okumakta özel gazetenin (Ceridei Havadis) kullandığımız bazı özdeyişlerin herkes zorlanır.) çıkış macerası bile akıllara ziyan babasıdır. Ama Neyzen Tevfik için hayatta bir hadisedir. Ziya Paşa, aslında paşa değil. zorluk yoktur: William Churhill (O değil!) adlı Maşa hiç değildir. Kitaplar, şiirler, “O kadar har (eşek) koştular İngiliz uyruklu bir muhabir Ame taşlamalar yazmıştır.. Muhalefet ki asiyabı devlete rikan sefaretinde de memuriyet yapmış. Padişaha kafa tutmuş, Çiğnemekten birbirin dolabı yapmaktadır. laf sokuşturmuş. Ama hapse devlet dönmüyor!” Kadıköy taraflarında koyun düşmemiş. Namık Kemal ile Yaşasın Osmanlı demokrasisi ..Ya otlatmakta olan bir çoban çocu birlikte Londra’ya gitmişlerdir. şasın Osmanlı’nın fikir özgürlüğü. Katil robot uyarısı Dünyanın önde gelen teknoloji şirketleri ve yapay zekâ uzmanları otonom silahlar konusunda yeni bir bildiriye imza attılar. Hükümetleri otonom silahları denetim altına alacak yasalar çıkarmaya çağırıyorlar. Katil robotlar konusunda uluslararası kurallar oluşturulmasını ve iş işten geçmeden önlem alınmasını istiyorlar. Aralarında OpenAI kurucusu Elon Musk, Skype kurucu ortağı Jaan Tallinn, yapay zekâ (AI) araştırmacısı Stuart Russell, Deepmind kurucuları Demis Hassabis, Shane Legg ve Mustafa Süleyman gibi isimler de var. 90 ülkeden 195 kuruluş, 2 bin 636 akademisyen, bilim insanı ve teknoloji uzmanı… İmzacılar bu bildiriyle otonom silahların geliştirilmesine katkıda bulunmayacaklarını açıklıyorlar. “Future of Life Institute”nun konuyla ilgili açıklamasında şöyle bir tümce dikkatimi çekti: “Ölümcül otonom silahlar baskı ve şiddetin güçlü araçları haline gelebilirler. Özellikle de gözetleme ve veri sistemleriyle bağlantılı olduklarında…” Ne demek istiyorlar? Kuruluşun açıklamasındaki bir başka tümce durumu anlatıyor: “Ölümcül otonom silah sistemleri kişilerin kimliğini belirleyip, onları hedefleyip insan müdahalesi olmadan öldürebilir.” “Hayvanlardan Tanrı’lara Sapiens” ve “Homo Deus” kitaplarıyla tanınan Yuval Harari’nin “Bu çağ dijital diktatörlükler yaratabilir. İnsanlar dijital diktatörlüklerin boyunduruğu altına girebilir” sözlerini anımsıyorum. Şöyle bir sahne geliyor aklıma: Sıcak bir yaz günü balkonunuzda oturmuş, keyif yapıyorsunuz. Birden bilgisayar boyutlarındaki bir dron beliriveriyor. Sonra şöyle bir ses duyuyorsunuz: “İşte buldum seni!” Haydi anlatın bakalım derdinizi. HHH Katil robotlar konusundaki bu açıklama ilk değil. İlk kampanya 2012 yılında başlamıştı. Kampanyayı yürütenler “İnsan hayatı konusunda sorumluluk robotlara bırakılamaz” diyorlardı. “Katil Robotları Durdurun” kampanyası altı yıldır sürüyor. (www.stopkillerrobots.org) 2012 yılının Kasım ayında İnsan Hakları İzleme Örgütü, katil robotlar konusunda 55 sayfalık bir rapor yayımladı. Başlığı: Losing Humanity (İnsanlığın Yitimi). Örgüt, katil robotların üretiminin engellenmesi için Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulunuyordu. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr 2015 yılında Buenos Aires’te “Uluslararası Yapay Zekâ Konferansı”nda bir araya gelen uzmanlar Birleşmiş Milletler’e yönelik bir açık mektup yayımladılar. Yapay zekâya sahip si lahların yasaklanmasını istediler. 2017’de 116 yapay zekâ uzmanı bir başka açık mektup yayımladı. BM’yi otonom silahlar konusunda harekete geçmeye çağırdı. Katil robotlar konusunda 2012 yılında ilk kampanya başladığında bazıları bunu “abartı lı” bulmuştu. Öyle ya, katil robotlar, bilim kur gu filmlerinin konusuydu. Aradan sadece altı yıl geçti. Katil robot kampanyasını “abartılı” bulanların pek sesi çıkmıyor. Bugün katil robotlar, barut ve nükleer silah ların ardından savaş teknolojisinde “üçüncü devrim” olarak nitelendiriliyor. Ölümcül otonom silah sistemleri dünyada özellikle ABD, Çin, İsrail, Güney Kore, Rusya ve Birleşik Krallık’ta geliştiriliyor. Konu bir süredir Birleşmiş Milletler günde minde. Ağustos ayında konu BM’de yeniden ele alınacak. Katil robotlar konusunda somut bir adım atılabilir mi? HHH Daha üç hafta önce Karaburun’da yapılan ‘Ütopyalar Toplantısı’nda “Yapay zekâ fırsat mı tehdit mi” konusunu tartışıyorduk. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Pek çok uzman yapay zekânın sağladığı olanakları anlattı. Tarımda, sağlıkta, eğitimde… Gerçekten de önemli bir teknoloji yapay zekâ. Fakat teknoloji odaklı sohbetler nedense kolayca ütopyadan distopyaya doğru kayıyor. Neden? Çünkü insanlar, sadece gelirini düşünen, kârını maksimize etmekten başka derdi ol mayan kapitalist zihniyetin yapay zekâsından çekiniyor. “Bu zihniyet yapay zekâyı kâr etme hırsıyla kullanır” diyorlar, “Ya da insanları kont rol etmek, baskı altına almak amacıyla…” Haksızlar mı? “Ekşi şeyler” web sitesinde kapitalizmi en iyi anlatan sözleri derlemişler. Biri şöyle: “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.” C MY B