22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 5 Nisan 2018 8 Bir gazetecinin bitmeyen suçluluk duygusu Kendimden söz edeceğim. Her ne kadar ustalarım “Bizim meslekte kendinden söz etmek yakışıksızdır” diye öğütledilerse de bugün onları dinlemeyeceğim. Sahici bir suçluluk duygusundan söz ediyorum. Diken gibi batan ve her gün batan bir suçluluk duygusundan. 2018 ilkbaharında Türkiye’de gazetecisin ve “dışarıda”sın. Oysa kimileri can arkadaşın, kimileri arkadaşın, kimileri tanıdığın, selamlaştığın meslektaşların, kimileri belki adlarını bile yeni duyduğun meslektaşların “içeride”ler. Okurlardan “Yav bunu çok yazdın. Sen yazmadığında gazetede haber yaptınız. Biliyoruz yani. Ezberledik” diyenler çıkıyor. Olsun. Desinler... Sen diken gibi batan suçluluk duygusu ile yine onları yazmak, onlara yazmak, onlardan söz etmek istiyorsun. Hiç sıra gözetmeden rastgele onları anacağım. Avukatım, kadim, çok kadim arkadaşım, siyasette yol arkadaşım, Cumhuriyet’te kapı yoldaşım Akın Atalay 522 gündür “içeride”. 522 günü saate, dakikaya, saniyeye çevirin bakalım. Üç kişilik bir hücrekoğuşta tek başına geçirilen saniyeleri, dakikaları, saatleri bir düşünün bakalım. Sonra da tutuklanacağını bile bile Türkiye’ye dönmüş Akın Atalay için “Kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimali olduğundan tutukluluğunun devamına” diye ezber yineleyen savcıyı düşünün. Sakın tutup, “Üzülme. Nisan sonundaki duruşmada o da özgürlüğüne kavuşacak” filan diye teselli cümleleri kurmayın. Ben ne zaman özgür kalacağını merak etmiyorum, “Neden tutuklandığını, neden 522 gündür hapiste tutulduğunu ” sorguluyorum. Bunu, bu soruyu her gün yazmam gerektiğini düşünüyorum. Yazmadığım zamanlar canımı acıtan suçluluk duygusundan kurtulmak istiyorum. Ya Enis Berberoğlu? Ne yani, ceza 25 yıldan 5 yıla düşürüldü diye sevinecek kadar salak mıyım ben? Sorulacak soru, hakkında zevzekçe edilmiş “Videoyu bir solcu milletvekili getirdi” cümlesinden başka kanıt (kanıt?) olmayan bir arkadaşımın neden hapsedildiğidir. Cevabını bilen beri gelsin? Devam edelim: Ahmet Altan arkadaşım, hapsedilmesini, hele hele ömür boyu hapse mahkum edilmesini haklı kılabilecek ne yaptı? Yazı yazmaktan başka ne yaptı ve ne yazdı? Görüşlerine katılın katılmayın, yazı yazan ve sadece yazı yazan birine ömür boyu hapis cezasının uygun görüldüğü bir ülkede bağımsız yargıdan ve hukuk devletinden söz edenler var. Onlar utanmıyor, ben öfkeden kıvranıyorum. Peki Nazlı Ilıcak’ın, Mehmet Altan’ın ömür boyu hapisle cezalandırıldıkları suçlarını açıklayabilecek bir hukuk dehası var mıdır şu gökyüzünün altında? Yazı yazmak, TV ekranında düşündüklerini söylemek ve her defasında şiddete, hele hele darbelere karşı çıkmanın cezası ömür boyu hapis öyle mi? Bunu, bu hukuk ayıbını her gün gün ışığına taşımayınca hem gazetecilik yapmak, hem suçluluk duygusundan kurtulmak mümkün mü? 15 Temmuz’a kadar “Cemaat” ondan sonra “FETÖ” olarak adlandırılan bir siyasal İslamcı örgütün gazetesinde yazı yazmak ve sadece yazı yazmak terör örgütü üyeliği ile suçlanmaya nasıl yol açabilir? Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne neden hapise atıldılar ve neden hâlâ hapisteler? Şahin Alpay’ı gönülsüzce ve mecburen tahliye edip, ev hapsini uygun gören hukuk mantığının bir açıklaması olabilir mi? Yerim bitiyor. Oysa çoğunun adlarını bile duymadığınız onlarca ve onlarca genç ve yaşlı, kadın ve erkek meslektaşım sadece gazetecilik yaptıkları için hapisteler. Hepsini tek tek sayamadıktan ve bunu her gün yinelemedikten sonra “köşe yazarıyım” diye ortalıkta dolanmak içini acıtmaz, suçluluk duygusu seni boğmaz, diken gibi batmaz mı ? Saydıklarım sadece meslektaşlar, arkadaşlar, tanıdıklar. Ya peki hiç tanımadığın ve “Görülmüştür” damgalı mektuplarla seslerini sana ulaştıran çekmeceler dolusu “mapushane mektubu” gözünün önündeyken ülkenin ve dünyanın güncel sorunları üstüne yazı döktürüp ahkâm kesmek sana keyif verebilir mi? Bir gazetecinin kurtulamadığı suçluluk duygusunun küçücük bir bölümünü okudunuz. Gazeteciye hak veriniz. Öfkesini ve kederini paylaşınız... Gazeteciyi bulamadılar babasını gözaltına aldılar Iğdır Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma nedeniyle Mezopotamya Ajansı’nın (MA) Iğdır muhabiri Berzan Güneş hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Kararın ardından Güneş’in Iğdır merkezde bulunan evine polisler tarafından baskın düzenlendi. Evde arama yapan polisler, el koydukları bazı kitapları gerekçe göstererek, Güneş’in 68 yaşındaki babası Ahmet Güneş’i gözaltına aldı. Gazeteci Güneş ise baskın sırasında evde bulunmadığı için gözaltına alınamadı. l Haber Merkezi İş ve adalet mücadelesi KHK’lerle ihraç edilen KESK’liler, Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda 59. oturma eylemini gerçekleştirdi. Eğitim Sen 7 No’lu Şube üyesi Özge Astan, “İktidara biat etmediğimiz, AKP’nin memuru olmadığımız için işimizden atıldık” dedi. Aynur Barkın ise “Sadece iş değil, adalet mücadelesi de veriyoruz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN Kutup yıldızı sönmezTutuklanan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin aileleri tepkili: Tutuklanan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin aileleri, “Biz çocuklarımızı çok iyi tanıyo hengi bir kurumla veya örgütle kesin ların bu raddeye gelmesinden. Hocalalikle bağlantısı yok. Bu çocukların ka rı da bizi arayıp çocukların durumuna zanılması gerekir” dedi. Atay, oğlunun üzüldüklerini ama bireysel olarak bir ruz. Onlar bu ülkenin kutup yıldızları tutuklandığı gece yaptığı açıklama şey yapamadıklarını söylediler.” dır. Onları söndürmeleri mümkün değil. Nerede olurlarsa olsunlar o ışığı ya da da “Suat’ın yaptığı her şeyin ve ağzından çıkan her lafın arkasındayım. ‘Üniversiteye gözdağı’ yacaklardır. Bizim beklentimiz üniver sitenin, siyasi partilerin ve kamuoyu nun bu çocuklara sahip çıkmasıdır” dediler. Tutuklu öğrenci Agah Suat Atay’ın babası Cumhur Atay, “Biz oğ ZEHRA ÖZDİLEK lumuzun arkasındayız. Son derece demokrat, aydın, ilerici, özgür lükçü bir kişidir. Provakasyon sonu cunda gençlerin göstermiş olduğu tep ki aslında demokratik bir tepkiydi. Da ha sonra üstten gelen tehditkâr cüm lelerin sonucunda bizim çoçuklarımız tutuklandı. Kolluk kuvvetleri o cüm lelerin üzerine mecbur kaldı. Yargıç lar da bu ağırlık etkisinde kaldılar. Bu rada tutuklanmayı gerektirecek hiç bir şey yok. Hepsi pırıl pırıl çocuklar. Bo ğaziçi Üniversitesi’nin gelecek vaade den gençleri. Çocukların barış yanlı sı, savaş karşıtı olmasının dışında her Annesi de öyle. Hiç bir zaman inançlarınız ne ise ondan ödün vermeyin. Çünkü biz haklıyız. Bunu asla unutmayın, biz haklıyız. Bunlar yatar çıkar siz daha gençsiniz ömrünüzde bir kaç ay hiç önemli değil. Ama siz ömrünüzün sonuna kadar başınız dik yaşayacaksınız” diye konuştu. Atay’ın annesi Ayşe Atay ise şunları anlattı: “Tutuklu çocuklarımızın hepsinin ailesini gördüm. Hiçbir şekilde suç isnat edilmeyecek kadar aydınlık ve bu ülkenin geleceği gençlerdir. Bizim çocuklarımız dil, din, ırk gözetmeksizin insan hakları doğrultusunda yaşayan bireyler. Anne olarak son derece üzgünüm. Benim oğlum çok duyarlı, vicdanlı, içten ve empati yapabilen bir insandır. Okuldan hocaları arayıp ‘böyle bir çocuk yetiştirdiğiniz için gurur duymalısın’ diyerek takdir etti. Sadece slogan attığı için şu an tutuklu. Rektör ile görüştük. Rektör de çok üzgündü, olay Tutuklu öğrenci Deniz Yılmaz’ın babası Bülent Nazım Yılmaz ise “Çocuklarımızın yaptığı şey sadece barışı savunmaktır. Onun dışında çocuklarımızın ilişkilendirilmeye çalışıldığı yok şu örgüt yok bu örgüt gerçekten ahmakça. Bizim çocuklarımız öğrenci” dedi. Tutuklamaların Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik bir gözdağı olduğunu dile getiren Yılmaz, “Bize de akla, bilime ve özgürlüğe yönelik verilen bir gözdağıdır. Cezalandırılırken de hiçbir hukuksal birşeye dayandırılmadığını biliyoruz. Sadece bir öfke ve baskıyla tutusak edilmişlerdir. Aliler büyük bir üzüntü içerisindeler. Şaşkınlar. Biz çocuklarımızı çok iyi tanıyoruz. Onlar bu ülkenin kutup yıldızlarıdır. Onları söndürmeleri mümkün değil. Nerede olurlarsa olsunlar o ışığı yayacaklardır. Çok yakın sürede bırakılacaklarını düşünüyoruz. Ortada bir suç yok” diye konuştu. l İSTANBUL Kurdeleler söküldü Boğaziçi Üniversitesi’nde gözaltına alınan arkadaşlarına destek olmak isteyen öğrencilerin kampusun çeşitli yerlerine astığı renkli kurdeleler söküldü. Kurdelelerin kim ya da kimler tarafından söküldüğü belirlenemedi. Kurdeleler sökülürken bazı ağaçlara zarar verildiği görüldü. Lokum dökerek propaganda! CANAN COŞKUN Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin’e yönelik askeri operasyona destek için lokum dağıtan öğrencileri “İşgalin ve katliamın lokumu olmaz” pankartıyla protesto ettiği için gözaltına alınan 15 öğrenciden 9’u önceki gece örgüt propagandası yaptıkları iddiasıyla tutuklandı. Dün de Boğaziçi Üniversitesi kampusu girişinde tutuklu öğrenciler için mektup kampanyası düzenleyen bir öğrenci daha gözaltına alındı. 9 Boğaziçili öğrencinin tutuklama kararlarını İstanbul 6. ve 7. Sulh Ceza Hâkimlikleri verdi. 4 öğrenciyi tutuklayan İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararında, protestoların içeriğinin ifade ve düşünce hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceği savunuldu. Hükümet ile ilgili ‘katil’, ‘hesap verecek’ şeklinde söylemlerin olduğunun belirtildiği kararda, “arbede sırasında ikramlık lokumların yere dökülmesi ve içerikleri dikkate alınarak ifade ve düşünce hürriyetini aşıp silahlı terör örgütü lehine propaganda mahiyetinde olduğu” öne sürüldü. “İşbirlikçi Özgür Suriye Ordusu” ve “İşgalin, katliamın lokumu olmaz” ibarelerinin TSK ve birlikle hareket eden “Suriye asker unsurlarının” aleyhine olduğu, YPG/PKK’nin amaçlarını meşru gösterici, övücü, şiddeti tavsiye eder mahiyette olduğu savunuldu. Polis üniversitedeymiş Kararda, dosyada “kolluk görevlileri tarafından suç ve suçların tespitine dönük kamera görüntüleri ve tespitlerin” olduğu belirtildi. Bu görüntülerin Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 140. maddesi gereği teknik araçlarla izleme ve ses veya görüntü kaydı mahiyetinde olmadığı kaydedilerek, sunulan belgelerin hukuka uygun olduğu savunuldu. CMK’nin 140. maddesinde ise, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti, organ veya doku ticareti, kasten öldürme, nitelikli hırsızlık ve yağma, nitelikli dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, parada sahtecilik, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, fuhuş, ihaleye fesat karıştırma, tefecilik, rüşvet, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, silah kaçakçılığı gibi suçlar kapsamında ses ve görüntü kaydı yapılabileceği düzenleniyor. Aynı maddenin 4. fıkrasında, “Elde edilen deliller, sayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz. Ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı taktirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhal yok edilir” hükmü yer alıyor. İnfial oluşmuş Kararda, olay yüzünden toplumda infial ve kaos oluştuğu, olayın gerçekleştiği mecra nedeniyle ceza miktarında üst sınıra yaklaşılabileceği, bu nedenle tutuklamanın ölçülü ve yerinde olduğu ifade edildi. Görgü tanıklarının tam olarak dinlenmediğinin kaydedildiği kararda, tanık ve mağdurlara baskı girişiminde bulunulabileceği iddia edildi. Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi 9 kişiyi tutuklayan Sulh Ceza Hâkimliği, arbede sırasında ikramlık lokumların yere dökülmesini ifade ve düşünce hürriyetini aşıp silahlı terör örgütü lehine propaganda olarak yorumladı Gazetecilere özgürlük Tutuklu bulunan Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabirleri İsminaz Temel ve Havva Cuştan ile Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatları Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş’ın da aralarında olduğu 13 kişinin tutukluluğuna yapılan itiraz dün İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Davanın ilk duruşması 16 Temmuz 2018 tarihinde görülecek. Tutukluluk incelemesinin yaptığı saatlerde gazeteciler, avukatlar ve sosyalistler adliye önünde arkadaşlarına özgürlük istedi. İstanbul Adliyesi önünde bir araya gelenler adına yapılan açıklamayı okuyan Pınar Gayip, “Bugün yargılandıkları mahkemenin bütün iddialarının aksine arkadaşlarımız onurlu gazetecilik yaptıkları için tutsaktır. Tıpkı, aynı mahkemede görülen Cumhuriyet Gazetesi davasında olduğu gibi. Tutuklu gazeteciler için özgürlük istiyoruz” dedi. ESP MYK üyesi Şahin Tümüklü ise Genel Başkanları Çiçek Otlu dahil onlarca üye ve yöneticilerinin tutuklu olduğunu belirterek “Ezilen halkların mücadelesinin yanında yer almaya devam edeceğiz” diye konuştu. DİSK Basınİş Genel Başkanı Faruk Eren de 170’i aşkın gazetecinin tutuklu olduğunu anımsatarak “Arkadaşlarımız yaptıkları haberler nedeniyle tutuklular. Serbest bırakılmalarını istiyoruz” dedi. Özgürlükçü Demokrasi baskınları sürüyor Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin çalışanlarının evlerine önceki gece yapılan baskınlarda Reyhan Hacıoğlu, Pınar Tarlak, Hicran Ürün ile gazetenin eski çalışanlarından Mehmet Beyazıt, Nedim Demirkıran, M. Ali Çelebi ve Ramazan Sola gözaltına alındı. Gazetecilere, gözaltı kararının gerekçesinin söylenmediği, soruşturmada “gizlilik” kararı olduğu belirtildi. Gazeteye ve Gün Matbaasına 28 Mart günü polis baskını yapılmış, gazeteya kayyım atanmıştı. Baskın sırasında ve sonrasında 25 kişi gözaltına alınmıştı. l İSTANBUL / Cumhuriyet BARIŞ BİLDİRİSİNİ İMZALAYAN ÜSTEL’E 1 YIL 3 AY HAPİS Ertelemesiz ceza CANAN COŞKUN Güneydoğu Anadolu’daki çatışmalı sürecin sonlandırılması için “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı gerekçesiyle örgüt propagandası suçlamasıyla tekil davalarla yargılanan Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Füsun Üstel ve İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Veli Polat’ın duruşmasına dün İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Üstel, savunmasında beraatini talep ederek, “Barış için bu metni imzaladığımı heyetinize daha önce yaptığım savunmada söyledim. Takdiri heyetinize bırakıyor, suçlamaları reddediyorum” dedi. Üstel’in avukatı Fikret İlkiz de mahkemenin görüşünün belli olduğunu ifade ederek, “Bu davanın esas hakkındaki mütalaasının verildiği 23 Şubat 2018 tarihinde, İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından aynı bildiri nedeniyle bir başka davada yargılanan aka demisyen hakkında hüküm kurulmuş ve gerekçesi yazılmıştır. Konusu aynı olan davada verilmiş aynı mahkemenin gerekçeli kararı belli olduğuna göre bu davada müdafisi olduğum Üstel hakkında başkaca bir karar verilmesini beklememiz yersizdir” dedi. Mahkeme, Üstel’e 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi. Heyet, Üstel’in pişmanlık göstermediği için cezayı ertelemediğini, hükmün açıklanmasının da geri bırakılmasına yer olmadığına karar verdi. İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Veli Polat ise ilk duruşmadaki savunmasını yinelediğini söyleyerek beraatini talep etti. Polat’ın avukatı Orhan Kılıç, ispat bakımından tanık dinletmek istediklerini söyleyerek süre talep etti. Mahkeme, ispatın davanın esasını ve atılı suçun unsurlarını etkilemeyeceği gerekçesiyle tanık dinletme talebini reddetti. Polat’a da 1 yıl 3 ay hapis cezası veren mahkeme, hükmün açıklanmasını geri bırakarak cezayı erteledi. YARKADAŞ’TAN AYM’YE ÇAĞRI Enis Berberoğlu davasını görüşün CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, Malte pe Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nu dün ziyaret etti. Ziyaretin ardından açıklamalarda bulunan Yarkadaş, “Berberoğlu tam 295 gündür cezaevinde tutuluyor. İstinaf Mahkemesi, Berberoğlu’nun atılı suçlamaları işlemediğine hükmetmesine rağmen beraat de tahliye de veremedi. Bu düğümü ancak Anayasa Mahkemesi (AYM) çözebilir. Berberoğlu olmayan bir suçun bedelini ödüyor. Aslında bu tutukluluk, Berberoğlu şahsında CHP’ye oy veren milyonlarca kişiye ve toplumun tamamına çektirilen bir cezaya dönüştü. AYM, bu kolektif cezalandırmayı bitirebilecek anayasal güce sahip. AİHM’nin son kararı, Berberoğlu davası için bir anahtardır. AYM yeter ki; o kararı önüne alsın ve dosyayı incelesin. Sayın üyeler de görecektir ki; dosyada ciddi bir ihlal vardır. Berberoğlu’nun AYM yoluyla tahliyesi, adalet bekleyen milyonlara da umut ışığı olacak” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet CHP’DEN HAMZAOĞLU’NA ZİYARET Gözaltındayken bile rapor yazdı CHP Milletvekili Utku Çakırözer, iki ay dır tutuklu bulunan halk sağlığı uzmanı Prof. Onur Hamzaoğlu’nu Sincan FTipi Kapalı Cezaevinde ziyaret etti. Çakırözer, “Hayatını bilime ve halkın sağlığına adayan bir ismin düşünceleri ve görüşleri nedeniyle özgürlüğünden mahrum bırakılması kabul edilemez. Onun yeri cezaevi değil üniversitedir, öğrencilerinin yanıdır” dedi. Hamzaoğlu’nun gözaltında tutulduğu Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne ilişkin bir rapor hazırladığını açıklayan Çakırözer, “Hamzaoğlu 52 kişi ile birlikte gözaltında tutulurken yaşadıklarını, Sincan Cezaevi’nde rapor haline getirmiş. Terörle Mücadele Şubesi spor salonunu gözaltı merkezi olarak kullanıyor. Buranın koşullarının insan sağlığı için zararlarını raporunda sıralamış. Burayı bir ‘toplama merkezine’ benzetiyor. Fiziksel mekânın barınmaya uygunsuzluğu, tuvalet ve banyo koşullarının kısıtlılığı ve hijyen açısından sıkıntıları ve gözaltındakilere uygulanan şiddet konularını tek tek raporunda belirtmiş. Havalandırmanın olmadığını, doktor muayenesinin ise kurallara aykırı biçimde açıkta yapıldığını belirtiyor” diye konuştu. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear