22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 27 Şubat 2018 12 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: EMİNE BİLGET Kapalıçarşı’da zor günler yaşanıyor. Eskiden turistlerle dolup taşan çarşıya iki yıldır neredeyse hiç Batılı turist gitmiyor. Dükkân sahipleri cepten yiyoruz diyor. Ama esnaf inatçı ve umutlu, yani bayrağı bırakmaya hiç niyetleri yok. Kapalıçarşılılarla geçmişi, bugünü ‘Kapalıçarşıkonuştuk başımızın tacı’ haber KURTULUŞ ARI Tavanlar Kapalıçarşı’da gezerken kafanızı yukarı kaldırdığınızda hiç hoş olmayan bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Kapalıçarşı’nın içinde bulunan bazı kemerlerde çökme meydana gelmiş, tavanda oluşan küflenmeler, çatlaklar, kabarmalar büyüyerek bazı yerlerde çirkin bir görüntü oluşturuyor. gümüşün ustası Garo Halepli Göz kamaştıran mücevher dükkânlarının vitrinleri, rengârenk lambaların ışıkları, bakır cezveler, el işçiliği porselen tabaklar, birbirinden güzel el dokuması halılar... Böyle uzar gider ve saymakla bitmez bu koskoca dünyanın büyüsü. Hem renkli hem de oldukça hareketli Kapalıçarşı’dan bahsediyorum... 4 bine yakın dükkânın olduğu, yaklaşık 25 bin kişinin çalıştığı bu tarihi çarşıda neler oluyor?.. Kimler çalışıyor ve günleri nasıl geçiyor? Dertleri neler?.. Tüm bunları merak edip rotamızı birkaç gün Kapalıçarşı’ya çeviriyoruz. 1460 yılından bu yana değişikliklere uğrayarak bugüne gelen çarşıda 10 saatini geçiren esnaf ile Kapalıçarşı’yı konuştuk. Esnaf dertli çünkü müşteri yok, daha doğrusu turist yaklaşık iki yıldır uğra mıyormuş Kapalıçarşı’ya... Bir gün boyunca hiç iş yapamadıklarını söyleyen esnafın bazıları ise dükkânlara kilit vurmuş. Kiracılar kiralarını ödemekte zorlanmış, bazı mal sahipleri kiralarını yarıya düşürmüş ama bazıları aynı miktarda ısrar edince dükkânlarını kapatmak zorunda kalmışlar. Son olarak mobilyacıların ve gelinlikçilerin gittiği çarşıda hayat bu aralar zor. Cepten yediklerini söyleyen köklü esnaf, son nefesimize kadar bayrağı bırakmayız, diyor. Kazancın olmadığı ama umudun hiç bitmediği çarşının renkli, neşeli, bol sohbetli dünyasına tanıklık ettik. Kapalıçarşılılarla anılara da bir yolculuk yaptık. Kısa pantolonlu, Kapalıçarşı’nın sokaklarında misket oynayan çocukları şu anın 60 üstü ve geminin kaptanı... ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Yıllar içinde depremler, yangınlar gören çarşı tüm ihtişamı ile hâlâ göz kamaştırıyor evet ama eskisi gibi değil... Bunu ben söylemiyorum, bu cümleyi Kapalıçarşı’nın Şemsi Ağabeyi söylüyor. 90’ına merdiven dayamış olan Şemsettin Şengör, 1918 yılında babası nın ona bıraktığı halıcı dükkânına her sa bah tıpkı eskisi gibi geliyor. Aslında bay rağı oğlu Ahmet Kamil Şengör devral mış... Dükkândan içeri giriyoruz, kendi mizi tanıttıktan sonra başlıyoruz sohbe te... Tabii bu arada olmazsa olmaz tavşan kanı çaylar da yudumlanıyor. Sohbetimiz sırasında dükkâna gelip gidenin sayısını bilmek zor. Gelenler müşteri değil. Kapalıçarşılılar... Şemsi Ağabeylerine merhaba nasılsın demeden dükkânın önünden geçmiyorlar. Çünkü Şemsettin Şengör Kendi kuşağının son temsilcisi Şemsettin Şengör, tıpkı eskisi gibi her sabah dükkâna geliyor. Kapalıçarşı’da gezerken alışverişe gelen çarşının müdavimlerinden Simten Taner ile tanışıyoruz. Taner, Kapalıçarşı’nın çok değiştiğini söylüyor ve ekliyor: “Annemle çocukluğumda alışverişe gelirdik, o zamanlar bugüne göre daha iyiydi, çarşı daha kalabalık tı ve alım gücü daha fazlaydı. Mesela bugün çanta alamıyorum. Çünkü ateş pahası, gençliğimde kot pantolon, deri çeket alırdım, şimdi imkânsız. Kapalıçarşı artık kalabalık değil mesela. Eski alışkanlık yine her hafta geliyorum ancak baharat alıyorum.” kendi kuşağının son temsilcisi... Şengör ailesinin Kapalıçarşı hikâyesi 1900’lere dayanıyor. Savaş başlayınca Kosova’dan Akhisar’a gelen aile bir zaman sonra ticaretin ve paranın İstanbul’da olduğuna karar veriyor. Şengör, “İstanbul’a geliyorlar 1910 yılında. Ufak tefek işler yapıyorlar; zeytinyağı, limon alıp satıyorlar. 1918 yılında bu oturduğumuz dükkânlar satın alınıyor. Kilim ve halı için Isparta’ya, Kayseri’ye gidiliyor, oradan alıp burada satmaya başlıyorlar. Sıkıntılar oluyor tabii... Bu arada Beyazıt’ta büyük bir konak satın alınıyor. Bütün aile, dedem, babaları, amcamlar, onların anneleri, babaları bir arada yaşamaya başlıyor. Savaş yılları sıkın lu, ilkokul birinci sınıftayken 1937 yılında Ankara’ya gidiyorlar. Orada halıcılığı deniyorlar. Olmuyor tekrar İstanbul’a Kapalıçarşı’ya geliyorlar, o günden bugüne de burdayız aynı işi yapıyoruz” diyor. Babadan oğula geçen halıcılık için “Ben bu mesleği seçmedim, meslek beni seçti” diyor dördüncü kuşak Şengör ve ekliyor: “1960’lardan sonra, artık ben de dükkâna gidip gelmeye başlıyorum. Çok paralar kazanıldı o dönemde. Almanlar çok geliyordu.” Batılı turistin yaklaşık 2 yıldır gelmediğini ve terörden etkilendiğini söyleyen Şengör, 20012003 yılları arasında Kapalıçarşı Esnaflar Derneği Başkanlı yararları olmuyor” diyor. Kapalıçarşı’da şu anda pek çok yerde rastlanmayan bir dostluk var. Eşinden ve çocuklarından daha fazla birbirlerini gören çarşı esnafı, dile kolay, neredeyse 50 yıldır dost. Önceki tatları yok tabii ama yine de dükkânın önüne uzun bir kahvaltı masası hazırlanıyor ve taburesini alan masaya oturuyor. Ama sadece Kapalıçarşılılar... Şengör, “Burada sonradan gelenler var, onlar bilmezler Kapalıçarşılı nasıl olunur” diyor ve ekliyor: “Zamanla Kapalıçarşılılığı hak etmeyen insanlar da dahil oldular maalesef. Bunların bir kısmı para gücüyle oturmaya çalışıyor tabii, ama bir kısmı da bünyeden aynı bir mik da, düşünün insanlar bıçaklandı. Ben 63 yaşındayım yani 50 seneyi yaşayarak bilen biriyim. Bizim burada böyle şeyler olmadı, ‘müşteri velinimettir’, bu çok derin bir kelimedir. Senin her şeyin demek.” İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yeni bir uygulaması olacağını söyleyen Şengör, bundan son derece rahatsız. Şengör, bu durumu “Ben yaptım oldu, böyle bir şey olmaz” diye nitelendiriyor. İBB’nin Aksaray tarafından araçlara yolları kapatacağını ve yürüme yolu yapacağını söyleyen Şengör, “Buraya gelmek isteyenler nasıl gelecek, burada o kadar sarrafiye var. Diyelim ki altın, pırlanta almaya geliyor, o kadar pa tılı yıllar ama ailenin yaşaması için ge ğı yapmış. Şengör, “Dernek, 1948 yılın rop gibi atıldı. Onlar da gidecek çarşı yi ra ile ya da değerli bir eşyayla nasıl yü rekli para kazanılıyor. Sonra İkinci Dün da kurulmuş. Kapalıçarşı Esnafı Tesa ne eski esnaf görünümüne kavuşacak. rüyecek. Bunları hiç düşünen yok, ben ya Savaşı, o sırada çok sıkıntılar oluyor, nüt Cemiyeti olarak geçiyor sonra der Müşterilere bir esnaf değil bir düşman yaptım oldu kafasıyla gidiyorlar. Bilmi aylarca işsizlik yaşıyorlar. Onun netice nek faliyetleri artıyor ama şimdi olduğu gibi davranıyorlar, bağırıp çağırıyor, hat yorum nereye varacak, Allah esnafımı sinde bir ara, benim babam 1930 doğum gibi o zaman da esnafa çok yardımları, ta dövüyor, sövüyor; silahlar atıldı bura za yardım etsin” diyor. BOYBEYİ AİLESİ VE CHUKUR KULE ‘Kapalıçarşı durursa Mahmutpaşa kapısından girince Kapalıçarşı’ya tarihi ahşap yapıyla karşılaşıyorsunuz. Hemen yanında küçük bir kuyumcu dükkanı, tarihi yapı da da ay Türkiye’nin beyni durur’ nı tabela dikkatimi çekiyor ve bu şekilde tanışıyoruz Mete Boybeyi ile. Chukur Kule’nin yanındaki kü Nail İsmailli, HasanNuri Kardeşler kuyumcu dükkânının yetmiş hareket etme kabiliyeti turizm sektörüne bağlı” diyor. Kapalıçarşı’da dostlukların hiçbir zaman bitmeyeceğini söylüyor İs çük dükkâna giriyorum ve sahibi. 1948 yılında kurulan bu aile Kapalıçarşı durursa Türkiye’nin mailli... Bir aile olduklarını ve dün sohbet başlıyor. şirketine babasından sonra ağabe beyni durur diyen İsmailli, “Avrupa yanın hiçbir yerinde bu kadar iç içe, Babasının dedesi Ahmedi Zarif Boybeyi’den miras kalan altın mesleğini günümüzde hâlâ Kapalıçarşı’da sürdüren dördüncü kuşak Mete Boybeyi, meşhur eski ‘Chukur Muhallebicisi’nin bulun Ahmedi Zarif Boybeyi Mete Boybeyi da o getirmiş. Çocuklarına da bu işleri dağıtmış vaktiyle. Babamın baba yi, sonra amcasının oğulları devam etmiş. Sonra sıra Nail İsmailli’ye gelmiş. Dükkânı ikiye bölmüş İsmailliler ve ayrı ayrı çalışmaya başlamışlar. O zaman yıl 1973... Kapıdan içeri giriyoruz, biraz sohbet edebilir miyiz, diyorum. Gazeteyi ve ne yazmak istediğimi anlatı lılar bize küs. Ruslarla aramız açıldı. Düzelttik diyorlar, o da bana çok inandırıcı gelmiyor. Kapalıçarşı durursa Türkiye’nin ticari beyni durur. Türkiye Cumhuriyeti’nin milli gelirine en büyük katkıyı yapan çarşıdır. Derisi, halısı... Kapalıçarşı’da birbirine kaynaşmış bir ticari hayatın olmadığının da altını çiziyor. Kapalıçarşı Esnaflar Derneği’ni soruyorum. İsmailli’nin bir benzetmesi var ama kayıt dışı diyoruz ve gülüp geçiyoruz. İşlevsiz olduklarını hiçbir soruna cevap veremediklerini söylüyor. İsmailli, “Bir özel gü duğu 1970 yılında baba sıda kuyumculuğu seçmiş yorum. Cevap net, “Buyurun bu bi legal olan her işin mil venlik kurdular. Özel güvenlikte sı tarafından satın alınan tarihi ah ve babamı kaybedince bana kadar raz yürek işi, herkes konuşmaz, ben li gelire katkısı çok bü Malatya’da merkez İstanbul’da şap yapı ‘Chukur Kule’nin de sahibi. Kapalıçarşı ile aynı yaşta olan Chukur Kule, altında mücevherat dükkânı, üst katında ise aile müzesi olarak kullanılıyor. Boybeyi, “Büyük dedemden bize kalan bu mesleği ben devraldım. Biz Kilisliyiz. Büyük de geldi” diyor. Kapalıçarşı Kat Malikleri Yönetim Kurulu’nda da bulunan Boybeyi’ne bu kurulun neler yaptığını soruyoruz, “Kısaca bu ekip çarşının güvenliği, temizliği, işleyişi, isminin iyi bir şekilde güncellenmesi eski ritüel mesleklerin desteklenmesi ve çerşıya verilen konuşurum” diyor. Tüm sorularıma açık yüreklilikle cevap veren İsmailli, iki yıldır işlerin çok durgun olduğunu ve hiç turistin gelmediğini söylüyor. İsmailli, “Terör olayları Türkiye’nin başına bela olduğundan beri Türk turizmini yerle bir etti. Ma yüktür. Türkiye her zaman Atatürk’ün ışığında yaşayan bir ülkedir, ben Atatürkçüyüm. Bizi hiçbir çalışıyor herkes. Ne biçim iştir anlamadım. Burada herhalde bir suiistimal yoktur, evet kesinlikle yoktur! Ahilik günü kutlaması yapılıyor Beyazıt’ta, bunu kim biliyor kimse. dem 1890’larda ticaret ve sana servislerin organize edilmesiyle il alesef başımızdaki yöneticilerin bir güç yıka Onun dışında hiçbir yi ile uğraşmaya başlamış. Kilis’e, gileniyor. Esnafın çarşıya faydası çoğu bu bacasız sanayiyi korumadı mayacak, şey... Amaçsız oldu ilk kez zeytinyağı fabrikasını, mo olan konulardan haberdar olması lar, ciddiye almadılar. Türkiye ne za bunlar ge ğunu söylüyorum, torlu değirmeni ve arabayı getir nı ve aynı zamanda faydalanmasımiş. İlk oteli o açmış, ilk sinemayı nı da sağlıyoruz” diyor. man turizmde dibi görse her yönde lip geçici” kriz olur. Çünkü Türkiye’nin yüzde diyor. bir amaçları yok” diyor. Şengör halıda sohbet sırasında dükkâna gelen Garo Halepli’yle başlıyoruz konuşmaya. Halepli Kapalıçarşı’nın en eski gümüşçüsü ama öyle böyle değil yani Halepli ustaların ustası... Geçmişleri 186 yıl öncesine dayanıyor. “Ben altıncı jenerasyonum” diyor. 19. yüzyılda kurulmuş gümüş dükkânları önceden bir Rum’a aitmiş. Gümüşcülüğün artık dünya da bittiğini söylüyor Garo Usta, “2014’e kadar imalat devam etti, sonra ancak özel bir sipariş olunca yapıyoruz. Zaten o tarihten bu yana emekliyim. Buradaki dükkânımı kiraya verdim, ufak bir yerim vardı oraya yerleştim” diyor. İş olmadığı için emekliyim diyen Halepli, “Şimdi tavla oynuyoruz, arada rakı içiyoruz” diyor ve gülüyor. Halepli, “Türkiye’de var olan modellerin yüzde 90’ı kayınvalidemin elinden çıkmıştır. Bir zamanlar 1965’ten sonra yılda 6 7 ton çalıştığımız zamanlar oldu. Özal zamanında çok ciddi ihracatlar yaptık. O zamanın Büyükelçisi Akgün Kıcıman, ne kadar kral, kraliçe varsa hepsini getirdi Kapalıçarşı’ya. Şimdilerde, en büyük Şemsi Ağabeyimiz kaldı. Bizim kuşaktan bizim kıdeme sahip bir Simento’yla ben kaldık. Kısa pantolonluyduk, misket oynardık çarşıda arkadaşlarımızla. Çocukluğumuz Kapalıçarşı’da geçti. Eskiden arnavut kaldırımıydı buralar, sonra beton döktüler, çimento döktürler. Yangından sonra” diyor. Şengör dükkânı kalabalıklaştı. Herkes çocukluğundan, ustalarından, babalarından bahsetmeye başladı. Kahkaha sesleri dükkânın dışına taştı. Sonra bir hüzün “nerede o eski günler” diyenler... Derin bir “offf” çekenler... Gözler dolu dolu. Sessizlik... Sessizliği bozuyorum ve “Türkiye’de gümüşçülük” diyorum, Garo Usta sözümü kesiyor. “Türkiye’de gümüşçülük çok eski ve köklü bir meslektir. Benim hatırladığım en az 10 tane üst düzey usta gelip geçmiştir, şimdi ise hiç kimse yok. Dünya çapında ustalardı. Zengin bir altyapısı vardır gümüşçülüğün çünkü Anadolu’da bakırcılık çok yaygındı. Bakırcıların arasında yetenekli olanların hepsini gümüşçülüğe alırlardı. Çünkü bakırcılıkta kazanırdın yüz lira, biz de bin lira. Biraz da aklı çalışıyorsa, gayret ederse iyi yerlere gelirlerdi. Ama sonra bizim iş bütün dünyada ölmeye başladı” diyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear