22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 15 Şubat 2018 12 Onur Hoca ile timsah İstanbul Tabip Odası geçen yıl Haldun Taner’in “Timsah” adlı bir oynununu İstanbul, Eskişehir ve İzmir’de sahneledi. Taner, 1960’ta 147 öğretim üyesinin askeri yönetim tarafından üniversitelerden gerekçesiz uzaklaştırılmasını eleştirmek için yazmıştı bu oyunu. “Timsah”ın 2017 yılındaki oyuncuları, elli küsur yıl önceki gibi üniversitelerden uluslararası hukuk kurallarına aykırı uzaklaştırılmış olan akademisyenler oldu.. Bu oyunda, üniversitedeki görevinden uzaklaştırılan vatandaşı, bir sirkte kayıp düştüğü çukurdaki timsahın yuttuğu İvan adlı bir karakter simgeliyordu: Görevinden, yaşadığı ortamdan böylece uzaklaşmış olan İvan, oyun boyunca timsahın içinden konuşuyor, yutulmasına değişik tepkiler sergileyen insanlar konusundaki düşüncelerini açıklıyordu. Oyunun sonunda timsahtan çıkan İvan şöyle diyordu: Ben otuz yılını memuriyete adayan ve son on beş gününü timsahın midesinde geçiren İvan İvanoviç.. İnsanlara tuhaf bir yerden seslendim.. Koşup geldiler. Başına felaket gelmiş bir insanın neler söyleyeceğini merak ettiler. Bu yolculuk bana kırk seyahatte öğrenebileceğimden fazlasını öğretti: Timsahın içinde otururken ülkemin insanlarını, insanlarıyla beraber ülkemi tanıdım. Timsah oynunu yaratıcı bir şekilde yöneterek başarısını sağlamış olan Orhan Alkaya’nın başrole yani İvan rolüne en uygun oyuncuyu seçmesi gerekiyordu. Alkaya, bu rol için Onur Hamzaoğlu’nu seçmişti. Seçim isabetliydi: Onur Hoca rolünde çok başarılı oldu. Neden? Adaylar arasında timsahlarla en çok cebelleşmiş akademisyen Hamzaoğlu’ydu da ondan. Onur Hoca, çevre kirliliğinin doğmamış bebekleri bile zehirlediği Dilovası’nda, annelerin ilk sütünde ve bebeklerin dışkısında Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınırın üzerinde ağır metal bulunduğunu kanıtlayan bir araştırmayı yöneltmişti. 2011’den beri bu nedenle üniversitesi ve Belediye Başkanlığı tarafından adeta bir timsahın ağzına doğru itilmişti: Soruşturmalarla, yargılamalarla uğraşmakla geçti yılları: “Böyle bir kirlilik yok” deniyordu, “şarlatanlık”la suçlanıyordu. Onur Hoca, bir taraftan bu davalarla uğraştı, bir taraftan öğrencilerini yetiştirmeyi, bilimsel yayınlarda bulunmayı sürdürdü. Davaların tümünde aklandı, timsahın içinden çıkmasını bildi! Bir zaman sonra, Barış Bildirisi’ni imzaladığından Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden uzaklaştırılanlardan biri de Prof. Hamzaoğlu oldu: Hamzaoğlu yeniden dönmüştü timsahın midesine. Olanlara depresyona girerek değil, 2017 model timsahın içinden gerçekleri söylemeyi sürdürerek tepki gösterdi. Geçenlerde eşsözcüsü olduğu kuruluşun birçok üyesiyle beraber yeniden itiliverdi timsahın midesine. Timsahın onu sindiremeyeceğini iyi biliyorum. Ancak Timsah oynunun provalarına kadar insan sağlığı ve hakları mücadelesini hayranlıkla izlediğim, yakından tanıdığımda “Onun gibi daha birkaç yüz akademisyenimiz olsaydı dünya demokrasi indeksinde böyle düşük bir yerde mi olurduk?” diye düşündüğüm meslektaşımın bir an önce aramıza dönmesini istiyorum. 15 ŞUBAT 2018 SAYI: 33734 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:27 06:11 06:34 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:52 13:24 16:16 07:35 13:09 16:02 07:56 13:32 16:28 Akşam 18:44 18:31 18:56 Yatsı 20:04 19:49 20:12 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı grup toplantısında ikinci kez barkovizyon kullandı. İlki CHP’nin yeni seçilen İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu içindi. Bu salı ise çerçevesini daha da genişletti. “Bu terör sevicilerin söylemleri bir ekrana gelirse isabetli olur” dedi ve barkovizyondan sadece grup salonundakilere değil o anda hemen tüm kanallar canlı yayımladığı için tüm Türkiye’ye “terör sevicileri” olarak CHP ve HDP’lileri gösterdi. Önce Kılıçdaroğlu’nun bir televizyon programındaki konuşması yansıdı ekrana. Ardından kimi fotoğraflar, kimi tivitler ve konuşmalarla Sera Kadıgil, Eren Erdem, Canan Kaftancıoğlu, Gamze Akkuş İlgezdi, Selin Sayek Böke, Erdal Aksünger, Sezgin Tanrıkulu, Muharrem Erkek, Aytuğ Atıcı geldi. CHP’nin ardından ekrana hafta sonu yapılan HDP kongre salonu yansıdı. Serpil Kemalbay’ın konuşmasıyla birlikte ekranın altında yer alan “İstiklal Marşı okunmadı, Türk bayrağı yoktu” yazısıyla iyice vurgulandı. Elbette HDP kongresine giden CHP’li Engin Altay kırmızı bir daireye alınarak işaretlendi. Ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, neden böyle bir barkovizyon gösterisi yaptığını şu sözlerle açıkladı: “Değerli kardeşlerim görüntülerde kimlerin olduğunu ve bu kimlerin neler söylediğini tekrar, zaten Güç kaybettikçe daha çok saldırıyorlar çoğunuz sosyal medyadan biliyordunuz ama bugün bir daha tazeleyelim, görün istedim. Zira tüm milletimizin bazı gerçekleri bilmesi gerekiyor. İşte bakıyorsunuz ana muhalefetin genel başkanı neler söylüyor, yardımcıları neler söylüyor, mensupları neler söylüyor. Zaten şu anda terör örgütünün uzantısı durumunda olan partinin temsilcileri neler konuşuyor.” Peşinden de ekliyor: “Şehit haberleri alındığında atılan sevinç naralarını medyadan gördük.” Bir “dünya lideri” olduğu söylenen Erdoğan, muhalefet partilerini “terör sevici” olarak lanse ederse savcıların ya da kendisini dinleyenlerin durumdan vazife çıkarmayacağını bilmiyor olamaz herhalde. Nitekim, biraz sonra Serpil Kemalbay’ın gözaltı na alındığı haberi geldi. Muhtemelen sırada o barkovizyonda yer alan diğer isimler olacak. Ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü yüzde 50’yi bulamadıkları için tüm bu saldırılar. Onun için ne yazarsanız yazın, ne söylerseniz söyleyin “vatan haini” damgasını yapıştırıveriyorlar. Cumhurbaşkanı böyle konuşur da bugüne dek yaptığı tetikçilik ve hedef gösterme “haberciliğiyle” bilinen Yeni Akit “paçavrası” ondan geri kalır mı? Daha da ileri gider ve Cumhuriyet gazetesini hedef gösterir. Cumhuriyetçileri “asmakla”, “katletmekle” tehdit eder sonra da kalkar bunu “eleştiri” diye yutturmaya çalışır. Tahammülsüzler ve bu tahammülsüzlükleri öyle bir aşamaya vardı ki, Afrin harekâtını destekleyen İlker Başbuğ’un “siyasete alet edilmesin” sözlerini bile anlamaktan imtina edip saldırdılar. Ne diyordu Erdoğan: “Siyasete alet edildiğini söylemek onun haddine mi? Gerekli cevabını alacak, böyle bırakılamaz.” O Başbuğ ki Ergenekon’dan hapis yatmasına rağmen Erdoğan’a “FETÖ ile mücadelede yalnız bırakıldığını” söyleyerek destek veren isimdi. Ama dedim ya tahammülsüzler. Cümlelerin içindeki kelimeleri cımbızlayıp bağırıp çağırıyorlar. Çünkü söyledikleri kadar güçlü olmadıklarını onlar da çok iyi biliyorlar. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Roboski’nin gerçek vekili SEZGİN TANRIKULU CHP Milletvekili 28Aralık 2011 gecesi, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu/Roboski köyünde bir facianın yaşandığına dair haberler, tüm bölge genelinde daha gün doğmadan yayılmaya başlamıştı. Bir bombalamanın gerçekleştiği ve onlarca kişinin öldüğü söyleniyordu. Ben de, daha gün doğmadan, Uludere’den Irak sınırı yakınlarındaki Roboski/Ortasu ve Bujeh/Gülyazı köylerine doğru yola çıkanlar arasındaydım. Dağların arasında, sert iklim ve coğrafya koşulları içindeki bu köylerde, 29 Aralık 2011 günü oraya varanları bekleyen manzara, en dayanıklı insanın bile içini burkacak sarsıcılıktaydı. Sıra bekleyen tabutlar “Bu kadar çok tabutu aynı anda görmemiştim. Tabutlar kuyruk oluşturmuştu gömülmek için... Ölüme bu kadar çok tanıklık bile, 30 Aralık günü kalkan cenazelerin, birbiri arkasına dizilen onlarca tabutun yarattığı sarsıntıya insanı hazırlayamıyor.” Bunları yazmıştım bir hafta kadar sonra. Özcan Uysal, Seyithan Enç, Nadir Alma, Osman Kaplan, Adem Ant, Mehmet Ali Tosun, Celal, Salih ve Yüksel Ürek, Encü ailesinden Celal, Zeydan, Şerafettin, Bilal, Şervan, Nevzat, Salih, Hüsnü, Muhammet, Mahsun, Fadıl, Cihan, Hamza, Cemal, Erkan, Savaş, Vedat, Selim, Selahattin, Aslan, Orhan, Hüseyin, Bedran, Serhat, Abdülselam. Bugün, yaşları 12 ile 37 arası değişen bu kurbanların isimlerine ulaşmak bile zor. Meğer, Roboski katliamı zamanlarımız, ‘iyi zamanlarımız’ imiş. O zamanlar, olayın neden, nasıllarının, faillerinin kimliğinin, ‘Ankara’nın karanlık koridorlarında kaybedilmeyeceği’ sözleri bile veriliyordu...” Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 2012’de bir söz vermişti. Bu olay, “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” idi. 14 tutuklu vekilden biri 2012’den bu yana, özellikle de son yıllardaki Ankara’nın “karanlık koridorlarında” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Ankara’nın karanlık dehlizlerinde şimdi vekiller kayboluyor. Roboksi’de, aralarında kardeşi Serhat’ın bulunduğu akrabalarından 26 kişiyi kaybeden Ferhat Encü’nün milletvekilliği düşürüldü  Ferhat Encü Kasım 2015’te vekillik mazbatasını almıştı. Roboski’nin faillerinden Tahir Elçi’nin katillerine, kaybedilen kaybedilene. Şimdi sıra, Ankara’nın karanlık dehlizlerinde, “milletvekillerinin kaybedilmesine” de geldi. Roboski’de, aralarında kardeşi Serhat’ın da bulunduğu akrabalarından 26 kişiyi kaybeden Ferhat Encü, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde, Şırnak milletvekili olarak Meclis’e girmişti. Ferhat Encü, tutuklu 14 milletvekilinden biri.  Roboskili köylülerin, çok fazla bir yaşam şansı, geçim kaynağı yok. Ve evet, bu insanlar “kaçak” için dağ yollarına düşüyorlardı. Ferhat Encü, bu köylerden çıkıp da, Adana’da üniversite okuyan ve farklı bir geleceğin peşine düşmeyi başarabilen biriydi. Partisi HDP hakkında ne düşünürseniz düşünün, Encü hakkında böyle de bir gerçek var. Onun ötesinde de şu veya bu parti tabanından, bölge insanından, Kürtlerden öte milyonlarca insanın hayatını etkileyen Kürt meselesinin “gerçeğini” de unutmamak behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com ve artık, yine ve gene inkâr etmemek lazım. Çünkü, kimliği ne olursa olsun insanlar ölüyor. Vekil düşürmek halkın hakkıdır 2012’de şöyle yazmıştım: “Vicdanlar o kadar nasırlaşmış ki, önce Van depreminde ve şimdi de Uludere’de, Ankara merkezli siyasi çatışmalar, çekişmeler, tüm insaniyeti gölgeliyor. Oysa, politikanın didişmesini bir yana bırakıp Uludere’de, Şırnak’ta ve ötesinde, artık Diyarbakır’dan bakınca bile kolay okunamayan karmaşıklıktaki, sadece vicdan gözüyle bakılınca ayrıntıları seçilebilen birçok ince insani detaya artık hiç kimse kör kalmamalı. Kürt sorunu, çözülmedikçe içinden çıkılmaz hale geliyor. Bölgede, PKK ile devlet arasında, hep şiddetten mağdur biçare kalan halk, her şeyin farkında... Sorguluyor.” Altı yıldır değişmeyen tek şey de, bu farkındalık ve sorgulama oldu zaten. “Milletvekilliği düşürme” vakaları da, her şeyden önce oy veren insanların, seçmenlerin iradelerine saygısızlıktır. Milletvekilleri, tutuksuz yargılanabilirler; gerçekten suç işlemişlerse yargı da iktidarın gerekli gördüğünü değil, kanunların gereğini yapar. Ancak en önemlisi şu: Halk, beğenmediği milletvekilini de bir daha seçmez. Bir milletvekiline en büyük cezayı verme kudreti ve yetkisi, halkın elinde, halkın iradesindedir. 2011’in son günlerindeki haberlerde şöyle deniyordu: “Uludere’de terörist zannedilerek öldürülen 35 kişinin...” Bundan bir süre sonra da, “terörist zannedilerek yıllarca hapsedilen ve milletvekillikleri düşürülen kişilerin” mi diyeceğiz? Bugün, iktidar ve iktidara yaslanan partilerin milletvekilleri de, hiç “sırtımız pek” diye kendilerine güvenmesin. Kürt meselesinin “şerbetlisi” bizlerin farkında olduğu çok iyi bir şey var: Ayrımcılıkla bir kesime reva görülen ne insan hakları ihlali varsa, dönüp bir gün gelip bütün ülkede tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da reva görülür oluyor. Van depremi Roboski’ye 2011’den bugüne kadar yaşananlar, gözlerimin önünde film şeridi gibi. 2011’in son ve 2012’nin ilk günlerini, ben Uludere’de geçirmiştim. 23 Ekim 2011’de Van depremi olmuştu. 2012 yılbaşını deprem bölgesinde geçirmek üzere Van’a gelen CHP Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu da 1 Ocak’ta Uludere’yi de ziyaret edecekti. Resmi yetkililer, hava şartlarının kötülüğünden ötürü helikopter tahsisi talebimizi reddettiler. Kılıçdaroğlu’nun da içinde bulunduğu araç, Bitlis’in Tatvan ilçesi çıkışına gelindiğinde, karlı ve buzlu yolda kontrolden çıktı. Savrulan otomobile, aynı yönde giden İran plakalı TIR arkadan çarptı.  Otuz üç kan pınarı 11 Ocak 2012’de, aralarında benim de olduğum CHP milletvekillerinin talebiyle, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Uludere Alt Komisyonu kuruldu. Şubat 2012’de, Roboski’de köylülerin vurulma anlarını gösteren kamera görüntüleri bu Komisyon’da izlendiğinde, AKP temsilcileri de dahil, tüm vekiller gözyaşlarını tutamayacaktı. 2013’te dönemin başbakanı Erdoğan, Uludere’de hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla Şırnak’ta, “Şerafettin Elçi Havaalanı” açılışının ardından iftar yemeğinde bir araya geldi. Kendilerine tazminat teklif etti, aileler reddetti ve olayın çözülmesini istediler.  Ailelerin bu görüşmeyle ilgili ifadesi şöyleydi: “Başbakan, elinden geleni yapacağını ve sabırlı olmamızı istedi. Ölenler için üzüldüğünü söyledi. Bizim kadar üzüldüğünü söyledi.” Ve bugüne geldik; bugünün arifine de tarife gerek yok. Arif Ahmet’in “Otuzüç Kurşun” şiirinden alıntılayarak: Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu  Gökte yıldız burcu değil  Otuzüç kurşunlu yürek  Otuzüç kan pınarı C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear