26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 4 Haziran 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN Dört yıldır büyük bir acıyla yaşıyorum Gezi Direnişi sırasında yaşamını yitiren Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert, 4 yıldır adalet beklediğini söyledi DİLEK ŞEN Gezi Direnişi sırasında Antakya’da 3 Haziran 2013’te polis tarafından gaz bombası kapsülüyle başından vurularak yaşamını yitiren 22 yaşındaki Abdullah Cömert anıldı. Hatay’ın Defne ilçesindeki Armutlu Mezarlığı’nda Abdullah Cömert’in anıt mezarındaki anmaya ailesi ve yakınları, Gezi Direnişi’nde ODTÜ’ye destek eyleminde yaşamını yitiren Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan, sanatçı Fevzi Kurtuluş, CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Emre Yılmaz, CHP Gençlik Kolları İl Başkanı Ümit Kutlu, İHD, Eğitim Sen üye ve yöneticileri katıldı. Gazetemize konuşan anne Hatice Cömert, beklediği adaletin 4 yıl dır gelmediğini vurgulayarak adaletsizliğin daha çok acı verdiğini söyledi. Cömert, “4 yıl geçti. Tam 4 yıl adalet bekledim ama göremedim. Katil dışarıda, ben artık Allah’ın adaletine güveniyorum. Hukukun işlemediğini görüyorum. Abdo’nun acısı kalbimde. Her gün acı çekiyorum. 4 yıldır acıyla yaşıyorum” dedi. Cömert ailesinin avukatı Hatice Can ise “Gezi’nin ilk yitirileniydi Abdocan. Yargılama süreci de cezasızlıkla mücadeleye dönüştü. Antakya’da görülmesi gereken dava, Balıkesir’de görüldü. Sonuçta bir ceza çıktı, 13 yıl 4 ay. Adalet arayışımız devam ediyor. Cezasızlıkla mücadelemiz de sürecek” diye konuştu. Daha sonra Abdullah Cömert için CHP Gençlik Kolları tarafından “Gezi’yi anıyoruz” adıyla Harbiye Hidro Park’ta çeşitli etkinlikler düzenlendi. Sanatçı Fevzi Kurtuluş bir konser verirken, gençlerin yaptığı Gezi Direnişi resim sergisi açıldı. Etkinlikler kapsamında açık hava film gösterimi yapıldı, Köy Okullarına Kütüphane Platformu kitap toplama kampanyası başlattı, Çapulcular Yazıyor Platformu etkinlik düzenlerken yeryüzü sofrası kuruldu. Hatice Cömert 55 öğrenciye Ali İsmail bursu sağlandı CAN HACIOĞLU Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de 2 Haziran 2013 gecesi polisler ve eli sopalı esnaf tarafından dövüldükten sonra beyin kanaması geçirerek 10 Temmuz 2013’te yaşamını yitiren 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz için Eskişehir Tabip Odası, TMMOB, DİSK, KESK ve Ali İsmail Korkmaz Vakfı (ALİKEV) tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Ali İsmail Korkmaz Yaşam Ödülleri”, Prof. Dr. Korkut Boratav ile KHK ile üniversiteden ihraç edilen barış akademisyenlerinin kurduğu dayanışma akademilerine verildi. Aile adına konuşan Ali İsmail Korkmaz’ın avukat ağabeyi Gürkan Korkmaz, kardeşini unutmadıkları için Eskişehirlilere teşekkür ederek, “Vakfımız onun ideallerini yaşatıyor. Kurslar açıyoruz, konferanslar düzenliyoruz. Bu yıl 55 öğrenciye öğrenim görmelerini sağlamak için burs verdik. Gelecek yıl bu sayı 100’e çıkacaktır. Gambiya’da suyu bulunmayan 500 kişinin yaşadığı bir köyde çocukların ve köylülerin sağlıklı su içebilmesi için su kuyusu açacağız” diye konuştu. Törende, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ve CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer de hazır bulundu. Gezi anısına 530 fidan Bursa’nın Nilüfer ilçesinde, Nilüfer Kent Konseyi’nin de bileşeni olduğu Bursa Demokrasi Güçleri, Gezi’nin 4. yıldönümünde Kurtuluş Mahallesi’nde 530 fidan dikti., Fidan dikimine katılan Nilüfer Belediye Başkanı CHP’li Mustafa Bozbey, “Gezi’yi demokrasi talebinin açığa vurulduğu gün olarak değerlendirmemiz gerekiyor” dedi. Etkinliğe, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve CHP Nilüfer İlçe Başkanı Mehmet Turan Tansal da katıldı. AÜ’de rektörlük taraf oldu Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, önceki gün 3 öğrencinin yaralandığı 33 kişinin gözaltına alındığı olaya ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, yaşanan kavganın, sınırlı sayıda öğrenciden oluşan, küçük bir marjinal grubun milli değerler ve şehitlerin anısına çirkin saldırısıyla başladığı öne sürüldü. Rektörlük açıklamasında, “Olaylara karışan ve sorumlu olan herkes hakkında hem Rektörlüğümüz hem de adli makamlarca gerekli yasal işlem yapılacaktır” denildi. Öte yandan, sosyal medyada indirildiği iddia edilen bayrakların asılı durduğu fotoğraflar yayıldı. Bayraklara herhangi bir müdahale olmadığı, iddiaların yalan olduğu belirtildi. l ANKARA/Cumhuriyet Nâzım Hikmet anıldı Ünlü Türk şairi Nâzım Hikmet Ran, ölümünün 54’üncü yıldönümünde Moskova’daki mezarı başında anıldı Moskova’daki Ünlüler Mezarlığı olarak bilinen Novodeviçi mezarlığında düzenlenen anma etkinliğinde, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Hüseyin Diriöz’ün yanı sıra sanatçı Zülfü Livaneli, belgeselci Nebil Özgentürk, şair Sunay Akın, dizi ve sinema oyuncusu A. Mümtaz Taylan ve çok sayıda Moskova’da yaşayan Türk ve Rus vatandaşı katıldı. Sanatçı Rutkay Aziz daha önce merhum sanatçı Tarık Akan ile Nâzım’ın mezarına geldiklerini ve artık Akan’ın aralarında olmadığını belirterek, onun Zuhuratbaba Mezarlığı’ndaki kabrinden aldığı toprağı Moskova’ya Nâzım’a getirdi ğini, Nâzım’ın mezarından da toprak alıp ona götüreceğini söyledi. Törende ayrıca katılımcılar, ünlü şairin bestelenen şiiri Karlı Kayın Ormanında Yürüyorum Geceleyin şarkısını hep birlikte seslendirdiler. Beyaz güvercinlerin uçurulmasının ardından anmaya katılanlar mezara kırmızı karanfiller bıraktı. ‘Hepimiz şair babanın evlatlarıyız’ Şair Nâzım Hikmet’in iki yakın dostu ressam İbrahim Balaban ile gazeteci Orhan Karaveli, Tekirdağ’da “Nâzım’la Yaşayanlar” söyleşisine katıldı. CEREN ÇIPLAK Usta şair Nâzım Hikmet, ölümünün 54. yılında onunla birlikte yaşayanlarca anıldı. Nâzım, iki yakın dostu ressam İbrahim Balaban ile gazeteci Orhan Karaveli Tekirdağ’da “Nâzım’la Yaşayanlar” söyleşisinde andı. Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi’nin düzenlediği etkinlikte ilk olarak Balaban’ın sergisi açıldı. Sergi sonrası “Nâzım’la Yaşayanlar” söyleşisi yapıldı. Nâzım’la Bursa Cezaevi’nde birlikte 7 yıl kalan Balaban, “Ben ressam Balaban. O şair baba Nâzım. Artık bütün dünya ona şair baba demeli. Çünkü hepiniz şair baba Nâzım’ın evlatlarısınız. Şair babanın ortaya çıkardıklarıyız. Onca yıl hapiste yatmasına rağmen umudunu hiç kaybetmedi” dedi. Moskova’da birlikte pek çok günü paylaşan Karaveli de Nâzım’ın yeni şi irlerini dinlediğini, birlikte ağlaştıklarını ve o yeni şiirlerin bir kısmını gizlice Türkiye’ye getirdiğini söyledi. Karaveli, “Bir gün Nâzım’a sordum, hiç mi korktuğun bir şey yok?” diye. O da “Var, benim ülkemde yanlış tanınmaktan korkuyorum. Bundan daha büyük korkum yok” dedi. Nâzım’a vatan haini diyenleri affetmiyorum. Nâzım, memleketinin hapishanelerini bile sevmiş büyük bir şair. Asla ülkesi hakkında olumsuz konuşmamıştır. Nâzım inanılmayacak kadar yurtseverdi... Ama ona vebalı gibi davrandılar. “Merhaba Nâzım” demeye korkarlardı. Bu utanç verici. Bir de “öldüğüme yanmam, burada gömüleceğime yanarım” demişti. Onu istediği yere gömmek millet olarak görevimiz. Nâzım Türkiye’ye gelmeli. Nâzım kimin burnunu kanatmış, kime kötülük etmiş. Nedir Nâzım’ın suçu?” l TEKİRDAĞ ‘İyi ki varsın usta’ ZEHRA ÖZDİLEK Nâzım Hikmet ölümünün 54. yılında, Şişli Belediyesi ve Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen gecede anıldı. Geceye CHP Milletvekili Gülay Yedekçi, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı üyesi Özcan Arca, gazetemiz yazarı Şükran Soner katıldı. Açılış konuşmasını yapan Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, Nâzım Hikmet’in bir şairden, bir edebiyatçıdan çok daha fazlası olduğunu belirterek, onu sürgün, hapis edenlerin bugün onun şiirlerine sığınarak demokrasi mesajları verdiğini dile getirdi. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı üyesi Özcan Arca ise Nâzım Hikmet’i öğrenmek için yasa dışı olmak zorunda kaldıklarını belirterek, “Nâzım Hikmet sadece bir Türk şaiiri olmaktan çok daha öte bir insandır. Türk dilinin en büyük ustasıdır. İyi ki varsın Nazım, iyi ki varsın usta.” l İSTANBUL Anma gecesi tiyatro sanatçısı Tilbe Saran ve müzisyen besteci Sema Moritz’in müzik ve şiir dinletisi ile devam etti. haber 11 Bir cenazenin ardından... Okyanus ötesi bir seyahatte olduğum için, haberleri neredeyse bir gün geriden takip edebiliyorum. Tuhaf bir durum. Heyecanı da, acıyı da geriden, zamanaşımına direnerek yaşıyorsunuz. Siz ayıldığınızda, haberden habere ışık hızıyla giden Türkiye, çoktan bambaşka bir gündemi yakalamış oluyor. Uzaktan bakıyorsunuz; “Nasıl bir ülke olduk biz” diye... Dedim ya, uzaklardayım. Şırnak’ta 12 silah arkadaşıyla birlikte bir helikopter kazasında şehit olan Yarbay Songül Yakut’un hikâyesini geç okudum. Geç öğrendim Balyoz mağdurlarından olduğunu, gözlerindeki o derin bakışın, bir nebze de olsa, yıllar süren hukuk mücadelesinin sonunda gelen zafer dinginliğinden olduğunu. Malatya’daki annesinin, 5 evladını okuttuğunu, yetiştirdiğini, sonra Songül’ünü kaybettiğini... Öfkelendim. Tabii ölüm nedenine, çatışma ortamına, helikopter kazasına, hâlâ bu topraklarda barışı hâkim kılamayışımıza öfkelendim... Ama bir yandan da Balyoz davasını düşünerek öfkelendim. Bakmayın siz şimdi konuşanlara. Hiçbirinin geçmişini unutmadık. Siyaset, hükümet ve medyanın, o günlerde sahte delillerle başlatıldığı konusunda hiç tereddüt olmayan o davayı, halka “bağırsak temizliği” ve “demokratikleşme” diye yutturmak için el birliği yapmıştı. Önceleri ben de Taraf’taki haberleri okuyunca TSK’nin korkunç bir darbe planı yaptığını düşünmüştüm. Zira ortada ses kayıtları ve bir seminer vardı. Ama biraz eşelemeye başlayınca, aslında suçlamaların bu seminerle ilgili değil, ne zaman üretildiği belli olmayan ve çoğunluğu abuksubuk fantaziler içeren “Word” belgelerinden oluştuğunu öğrendim. Daha da eşeleyince, olayın TSK’nin komuta kademesini şekillendirmek ve muhtemelen 15 Temmuz’ları garanti altına almak için yapılan mükemmel bir organizasyon olduğu çok net görünüyordu. Sadece ben değil, herkes biliyordu bunu. Susmayı seçtiler. Belgeler, 2008 yılında, o tarihli bilgisayar programı ve o tarihte çıkan bir Word yazı puntosu kullanılarak hazırlanmıştı. İmzasızdı. Seminere katılanlar değil, birilerinin önünü açmak için kapalı kapılar arkasında hazırlanan bu muallak listedeki isimler tutuklanıyordu. Aynı bugün olduğu gibi, bir kere tutuklanınca derdinizi anlatmanız mümkün değildi. Hep aynı savcılar, aynı hâkimler, Adli Tıp’ta aynı isimler vardı karşınızda... Sadece belli insanlara veriliyordu bu dosya. Adalet Bakanlığı da devredeydi. Her türlü mantık ve hak arayışına karşı duvar örülmüştü. Avukat Celal Ülgen’i, Harvard Ekonomi Profesörü Dani Rodrik ve Pınar Doğan’ı o dönem tanıdım. Gerçeği arayan insanlardan oluşan bir yeraltı örgütü gibi olmuştuk. Gizlice görüşebiliyor, Skype üzerinden konuşabiliyorduk. Çok az gazeteci konuya dokunabiliyordu, medyada yöneticilerimiz (hükümet korkusundan sanırım) davanın sorgulanmasını istemiyordu. Boston’da yaşayan Dani Rodrik ve Pınar Doğan, davadaki yüzlerce “çelişki” ve sonradan üretilen delili yakalamışlardı; ancak Türkiye’ye geldiklerinde Ayşenur Arslan dışında kimse onları televizyona çıkarmadı, mikrofon uzatmadı. Sedat Ergin, tarihe geçecek bir cesaret ve titiz haberciliğiyle iddianameyi tarayıp çelişkileri bir bir sergilemeye başladı. Yine de medya oralı olmadı. Medya da, hükümet de yüzünü Gülen cemaatine dönmüştü. Balyoz ve ardından gelen kumpas davaları konusunda en ufak bir vicdani hesaplaşmaya, hukuki argümana izin vermediler. Odatv ve Balyoz, sadece bir başlangıçtı. İzmir’deki “Askeri Casusluk” davasında asıl niyetin orduda ciddi bir tasfiye olduğu, özellikle de Alevi ve laik subayların binlerce kişilik listelerle elendiğini gördük... Şimdilerde ne zaman Sevgili Celal Ülgen’i televizyonda görsem, o günleri hatırlıyorum. Celal Bey, bir avukat olarak yüreğini koymuş, en pis kumpas davalarında devlere karşı mücadele vermeyi seçmişti. Bakmayın şimdi her gün televizyonlarda oluşuna; o günlerde kimse çıkarmazdı Celal Ülgen ya da diğer avukatları. Yasaktı bu davaları sorgulayan isimlere ekranda yer vermek. (Sedat ve ben de Celal Ülgen’le görüşmek istediğimizde ücra bir lokantada, gizlice buluşurduk.) Songül Yarbay’ın ölüm haberi, beni o günlere götürdü. Balyoz mağduru olarak, muhtemelen benzer tecrübeleri olmuştu. Biraz parlayınca kumpas yemiş, isimsiz ihbar mektubuyla görevden uzaklaştırılmış, derdini anlatacak kimse bulamamıştı. Çok değil, bunlar birkaç yıl önce yaşandı. Bu ülke evlatlarını çok üzdü, çok hırpaladı... Haksız davalarda yıllarca insanları süründürdü. Dün de öyleydi, bugün de... C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear