28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 11 Mart 2017 10 Kimse Türkiye’yi parlamaktan alıkoyamaz Babam her gece ben yatmadan önce bana masal anlatmayı çok severdi. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu, Almanya’da yayımlanan insanların tebessümünde. Babam masalın sonunda “iyi geceler” demeden önce, büyüyünce bu masalın Masalların birinde Doğu’dan genç bir Die Welt gazetesi için bir yazı kaleme aldı. sadece masal olduğunu, asla gerçek ola prensin hikâyesini anlatmıştı. Kemal’di mayacağını söyleyenlere kulak asmama prensin adı, dünyayı değiştirebileceğini bir bahçeden yürekleri serinletecek bir Ben de ortağım o hayallere. mı söylemişti. Masalların önce çocukla zannetmişti. Ülkesindeki ağıtları duyuyor rüzgâr esmesini bekleyebilir misiniz? Babamı ve arkadaşlarını mahkum et rın hayallerinde ve temiz insanların yü ve oralara gidiyordu. Zannediyordu ki za Sonra babam tutuklandı, arkadaşla tiklerini zannettikleri yalnızlıkta biz her reklerinde, sonra ülkece daha iyi bir gele manlar değişecek. rı da onunla birlikte. Birkaç gün önce de gün çoğalıyoruz. Onlar gazetecileri esir cek için sloganlar atılan bir meydanda ya O masalı her anlattığında koşarak an hapiste geçirdiği dördüncü ayı tamam aldıklarında gerçeği nefessiz bırakabil da seçim sandıklarında gerçek olabilece neannemin kucağına oturmak isterdim. ladı. Yani 120 gün, yani 16 hafta, yani 2 diklerini zannediyorlar, ama gerçek bu ğini söylemişti. Öyle de olacak gibi gö O da Kemal’in geldiği şehirden gelmiş bin 280 saat doldu. 17 saat daral ülkenin cesur ve umutlu gençlerinin züküyor. Şimdi biraz yorgun Türkiye’m, ti. Kemal’in hikâyesini bir de onun mavi tılmış aile görüşü ve 17 saat avu gözlerinde ve sesinde, gerçek bu ama onu parlamayan bir yıldız olmaya gözlerinden dinlemek isterdim. katlarla görüş, 1 saat milletveki toprağın bağrında doğan yeni ka mahkum edemeyeceklerini biliyorum. İle Yaşım büyüdükçe Kemal’in rüya gör li görüşü, hücrenin dışında ge lemlerden dökülen kelimelerde, ride, tüm bunlar geride kaldığında, ba düğünü sandım önce. Kemal’in yıldız gi çirilmiş 36 saat. Ben de 6 daki tanklara ve göz yaşartıcı bomba bamı hedef gösteren, hücreye mahkum bi parlayacağını zannettiği ülkesinde ka ka telefonda konuşabildim dört lara alışmış meydanlarda oku eden eli tutmak için çaba göstereceğim, ra bulutların mavi gökyüzünü esir alaca ayda. nan özgürlük türkülerinde. O emin olabilirsiniz. ğını sandım. O ülkede ölümlerin, gözyaş Şimdi gazeteden okuyorum ki gerçek, babamın ve ar Mutlu günler çok yakın. Belki bu yı larının, terörün, işsizliğin, korkunun, işten kalemiyle ülkeme güneşler do kadaşlarının mücadele lın nisan ayında yalanlara, iftiraya, kana, çıkarmaların bitmediğini gördüm. Fark ğurmak isteyen babam, öğle sini hepimizin kılan ve gözyaşına “Hayır” demiş bir Türkiye’ye lı renklere tahammülü olmayan bir elin ül den sonra kaldığı hücreye yan dünyanın her köşesinde uyanacağız. O gün güneş yeniden doğa kedeki tüm çiçekleri yolmaya çalıştığına sıyan güneşe bakıp güzel günşahit oldum. Bütün çiçeklerin yolunduğu lerin hayallerini kuruyormuş. Gerçeği yazdıklarıMuratcan Sabuncu kalpleri bizimle atan, ellerini göğe bizimle açan cak, hak ve adalet üstün gelecek karanlığa ve masal gerçek olacak. Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç’in meslek yaşamındaki 60. yılı ile Silivri Cezaevi’nde 132 gündür tutuklu olan gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Yayın Danışmanımız ve yazarımız, Uluslararası Basın Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi Kadri Gürsel ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve çizerimiz Musa Kart’ın doğum günü kutlandı. Gazetemizin Şişli’deki merkez binasında gerçekleşen kutlamaya, tutuklu yazar ve yöneticilerimizin eşleri, gazetemiz yazarları ve çalışanları katıldı. Kutlamada konuşan Orhan Erinç, Musa Kart’ın 63, Akın Atalay ve Kadri Gürsel’in 56. doğum günlerini cezaevinde kutladıklarını belirterek, “Umuyorum ki bundan sonra arkadaşlarımızın da aramızda olduğu nice kutlamalar yaparız” dedi. Erinç, şöyle devam etti: “Öncelikle içerideki arkadaşlarımızı özlem ve sevgiyle anıyorum. Akın Atalay’ın, Kadri Gürsel’in ve Musa Kart’ın doğum günlerini kutluyorum. Sanırım ki bir soruya yanıt aramak durumundayız. Bu da arkadaşlarımız niye içeride? Arkadaşlarım lütfettiler, Onlar sayesinde 14 Şubat 1957’de gazeteciliğe başlayışımın 60. yılımı kutluyorum. Bu süreler göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Geri dönüp bakınca acı, tatlı bir şeyler oluyor ama ben Cumhuriyet’teki sürecimi net ve brüt diye açıklamak durumundayım çünkü 1963’te geldiğime göre 54 sene olmuş. 1981 Haziranı’yla 1993 Nisan’ı arasındaki süreçte biraz sürgün gibiydim. O dönemde net 42, brüt 54 yıl olmuş Cumhuriyet’te. Şimdi bu süreçte yaşadıklarımıza bakınca şunu görmek durumundayız. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kendi çıkardığı yasaları bile uygulamama konusunda tam uzmanlaşma aşamasında. İktidar 12 Eylül’ün darbeci anayasından hem yakınıyor, hem de mutlu görünüyor. Bunun yanı sıra 12 Eylül hukukunun yeniden yaşama geçirmiş, bununla yetinmeyip ‘Tazminatlarını devlet kesesinden öder, istediğim hukuksuzluğu yaparım’ yaklaşımıyla yeni bir boyut eklemiş durumda. O nedenle arkadaşlarımız gerçekleri yazdıkları, çizdikleri, ilettikleri için içeride yatıyorlar. Tabii bunun sorumluluğunu sanıyorum ki bazı muhbir arkadaşlarımız üstlenmek durumunda.” Soruşturma neden uzuyor? Bu süreçte basın hukuku, kişiler hukuku ve iş hukukunun yok sayıldığını belirten Erinç, “Basın Yasası diyor ki: ‘Üzerinden 4 ay geçmiş haber ve yazılar hakkında dava açılmaz’. Bize 3 yıl önceki başlıkları yazıları soruyorlar. Demek ki Basın Yasası yok. Kişiler hukukuna vakıf yönünden bakmak gerekiyor. Vakıf da kişiler hukuku kapsamında olmasına rağmen o da ceza hukukunun bir parçası haline getirildi. Basın İş Yasası dediğimiz 5953 sayılı yasaya göre de patronun ya da gazete üst yönetiminin yayın politikasını değiştirme hakkı var. Bu sadece değiştiren yönetimle çalışanlar arasındaki bir parasal sorun. Bu da karşımıza ceza yasası olarak, hatta terörle mücadele yasasının uygulanması olarak çıkıyor, yani hukuktan bir karma yapıp ceza hukukunun içine sokmaya çalışıyorlar bizi. O nedenle de uzuyor zaten ‘Neden iddianame yazılmıyor’ sorusu. İşverenin yayın politikasını değiştirme konusu işverenle çalışan arasında. Ben Fatih Adliyesi’nde ki iş mahkemesinde 9 dosyada bu konuda bilirkişilik yaptım. Yayın politikasının değişip değişmediği konusun için içerideler Tutuklu yazar, çizer ve yöneticilerimizden Akın Atalay, Kadri Gürsel ve Musa Kart’ın doğum günleri ile Orhan Erinç’in meslekteki 60. yılını buruk bir törenle kutladık Akın Atalay, Kadri Gürsel ve Musa Kart’ın yeni yaşlarını ve Orhan Erinç’in meslekteki 60. yılı için düzenlenen kutlamalara tutuklu yazar ve yöneticilerimizin yakınları ve Cumhuriyet çalışanları katıldı. ‘Ayrılık da sevdaya dahil’ Akın Atalay’ın eşi Adalet Dinamit eşine şöyle seslen di: “İyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın, iyi ki tanımışım seni, iyi ki sevda lanmışım sana. Bu sene böyle oldu. Ayrı kaldık doğum gününde. Üzülmüyorum; ayrılık da sevdaya da Atalay hil. Nâzım’ın dediği gibi, seni düşünmek güzel şey, ümitli şey... Çok özledim seni... Biliyorum bu da geçecek. Kendine iyi bak. Musa’nın ve Kadri’nin de doğum gününü kutluyorum. Hepi nizi hasretle kucaklarım.” Özgür ve mutlu hep birlikte Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart ise “Özgürlük onu hayatı boyunca cesaretle savunan gazetecilerin hakkıdır. Nice yıllar olsun. Özgür ve mutlu hep birlikte” dedi. ‘Tutsaklıkta 3. doğum günü’ Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel de “25 yıldır Kadri’yle ilk defa ayrı bir doğum günü geçiriyo ruz. Bu seneki bütün doğum gün lerimiz bizim maalesef Kadri’nin tutsaklığına rastgeldi. Benim doğum günüm, oğlumuzun doğum Gürsel günü, şimdi de Kadri’nin doğum günü tutsak lığa rastgeldi. Tutsaklıkta 3. doğum günümüz. Umarım bundan sonra böyle şeyler hiç yaşa mayız aile olarak da ama en önemlisi ülkemiz hiç yaşamasın” diye konuştu. da uzmanlığımı yargı kabul ediyor. Sonra da diyor ki: ‘Sen yayın politikasını değiştirdin, gazeteyi FETÖ’cü ve PKK’ci yaptın’ diyor. Muhbir arkadaşlarımız sadece Ergenekon davası sırasında FETÖ’cü savcı, yargıç, polis, yönetici politikacıların yeni saldırılarına uğramamak için yayın politikamızı daraltmış olmamızdan yola çıkıyorlar. Oysa 1992’den başlayarak sorumlu yönetici oldukları dönemin başlıklarına haberlerine ve yazarlarına baksalar yayın politikamızda hiçbir değişikliğin olmadığını görecekler. Belki de utanacaklar ama o konuda emin değilim” diye konuştu. Takipsizlik bekliyorum Soruşturma sonunda takipsizlik kararı verilmesini beklediğini vurgulayan Erinç, şöyle devam etti: “Çünkü basın hukuku açısından zamanaşımı var. Vakıflar yasası açısından bir yanlışlık varsa karşılığı idari para cezası. Basınİş yasası açısından da öyle bir cezalandırma sonucu olmayan iddia. Bu nedenle burada arkadaşlarımız aramızda olmadan bir ön kutlama daha yapma durumunda kaldık. İlk ön kutlamayı Alternatif Nobel Ödülü’nü aldığımızda yapmıştık. Umuyorum ki bundan sonra arkadaşlarımızın da aramızda olduğu nice kutlamalar yaparız. Benim de hatırlanmamı teşekkürlerle karşılıyorum.” l İSTANBUL / Cumhuriyet MEKTUP GÖNDER TECRİTİ YIK Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi’nde aylardır tutuklu bulunan gazetecilere tecrit uygulanıyor. Tamamen keyfi bir uygulama ile mektup almaları ve göndermeleri yasak. Dışarıdaki gazeteciler, tutuklu meslektaşlarına uygulanan tecriti kırmak için kartpostal gönderme kampanyası yapacak. Bugün saat 11.00’de, Kadıköy Postanesi önünde toplanıp yazdıkları kartpostalları postalayacaklar. Dışarıdaki Gazeteciler’in çağrı metninde şöyle denildi: “Yazarların, çizerlerin, hukukçuların kalemleri tutsak. Sadece gerçekleri yazdıkları ve gazetecilik yaptıkları için hapsedilmeleri bu ülkenin bir utancı olarak hiç unutulmayacak. Onlara ses olmak için, ‘Gazetecilere Özgürlük’ demek için bir mektup kampanyası başlatıyoruz. Bu kartpostalları Silivri 9 No’lu Cezaevi’ne gönderiyoruz. Cumartesi günü saat 11.00’de ise Kadıköy Postanesi önünde toplanıp postalayacağız. Sizin de yanımızda olmanız bize güç verecek.” Af Örgütü’nün “gazetecilik suç değildir” diyerek başlattığı imza kampanyası da sürüyor. Af Örgütü, “Özgür basın çoğulcu bir toplumun olmazsa olmazıdır. Özgür basın için harekete geçin. Mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazetecilerin ve basın çalışanlarının serbest bırakılmasını talep edin. Çünkü gazetecilik suç değildir!” diyor. l İSTANBUL / Cumhuriyet Yazarımız Çiğdem Toker’e ödül Eskişehir Bilecik Tabip Odası’nın bu yıl 11. kez düzenlediği “Basın Sağlık Ödülleri” sahiplerini buldu. Ulusal basın alanında sağlık ödülleri gazetemiz yazarı Çiğdem Toker ile Hürriyet gazetesi muhabiri İsmail Saymaz’a verilirken, yerel basında “Çocuk İstismarına Bakış” konulu haberi ile Esgazete Muhabiri Tuğba Koçal, araştırma dalında ödüle layık görüldü. TV programı da lında Hanife Kamar, haber dalında ise Yenigün Gazetesi muhabiri Gökhan Koçal “Aşıdan mı oldu?” haberi ödüle layık görüldü. Jüri özel ödülü ise odaya katkılarından dolayı Esgazete muhabiri Şaban Bağcı’ya ve Eskişehir yerel sağlık haberlerini ulusal medya gündemine taşımasındaki katkıları nedeni ile Aydın Sarıoğlu’na verildi. l ESKİŞEHİR / Cumhuriyet EDİTÖR: SERKAN OZAN haber TASARIM: İLKNUR FİLİZ Sosyaldemokrasi ve liberalmilli küreselleşme 20. yüzyılın son yıllarında, neredeyse bütün Avrupa ülkelerini sosyalist/sosyaldemokrat hükümetler yönetiyordu. İsveç’ten Portekiz’e, Birleşik Krallık’tan Yunanistan’a, Avrupa siyasal haritasında pembe renk hâkimdi. Bu tablo, yirmi yıl sonra büyük ölçüde değişti. Avrupa sosyaldemokrasilerinin seçmen tabanı iki zıt çekim noktasının etkisiyle büyük ölçüde eridi. Bu seçmen erozyonu, geleneksel sağ partilere çok yaramadı. Bundan en çok aşırı milliyetçi ve kimlikçi sağ partiler yararlandı. Fransa’da seçmenlerin dörtte birinden fazlasının oy vermeye yatkın olduğunu belirttiği Milli Cephe’nin tabanında eskiden sosyaldemokrat, komünist ve başka sol partilere oy vermiş olanlar önemli bir oran oluşturuyor. Aynı şey, Almanya’da, Hollanda’da, Avusturya’da ve birçok Kuzey Avrupa ülkesinde geçerli. Sosyaldemokratların kaybettiği seçmenlerin bir başka kısmı yüzünü aşırı sağın tam zıddına, yeni radikal sol partilere son yedisekiz yılda dönüyor. Yunanistan’da SYRİZA seçmenlerinin ezici çoğunluğu PASOK’un eski seçmenleri. İspanya’da PODEMOS, Belçika’da son yıllarda hızla yükselen Belçika Emek Partisi (PTB/PVDA), Portekiz’de Sol Blok, Hollanda’da 2000’lerin ikinci yarısında büyük bir yükseliş yakalayan Sosyalist Parti, Almanya’da Sol Parti (Die Linke) ve daha birkaç benzer örnek için de bu tespit geçerli. İngiltere’de İşçi Partisi’nin başına Jeremy Corbin’in seçilmesi, Fransa’da da cumhurbaşkanlığı önseçiminde Sosyalist Parti içinde sol kanadın adayı Benoit Hamon’un birinci gelmesi, bu kez sosyaldemokrat parti içinde ortaya çıkan benzer bir sola dönüş eğiliminin tezahürleri. Avrupa sosyaldemokrasilerinin geçirdiği varoluş bunalımının en önemli nedeni, tarihsel işlevi olan toplumsal pazarlıklarda emekçiler lehine kazanımlar elde etme kapasitesini büyük ölçüde kaybetmiş olması. Sosyaldemokrat partiler, hemen her yerde, iktidara gelirken dile getirdikleri piyasa güçlerine gem vurma vaatlerini iktidardayken yerine getirememenin bedelini ödüyorlar. Özellikle, iktisadisosyal koşulların eşitliğine doğru ilerleme ve sosyal güvenlik sistemini koruma vaatleri verip iktidara gelince, neoliberal hegemonyaya teslim olmaları, vaatlerinin tam tersi yönde sonuçları olan “yapısal reformları” hayata geçirmeleri, geleneksel emekçi kesimleri sosyal demokrat partilerden uzaklaştırdı. Diğer yandan, küreselleşme ile ilgili liberal yanılgıyı sosyaldemokrat partiler de paylaştılar. Bu yanılgı, küreselleşmenin ulusdevlet işlevlerini ve buna olan toplumsal talepleri zayıflatacağı ve yerel kimliklerin cılızlaşarak, evrensel bir üst kimliğin marjinal motiflerine dönüşeceği inancıydı. Halbuki Fransız siyaset bilimci JeanFrançois Bayart, Fransa’da yeni yayımlanan kitabında, liberal küresel entegrasyon ve milli devletin güçlenmesinin birlikte gerçekleştiğine dikkatimizi çekiyor. Liberal küreselleşme ve kimlikçimilli içe kapanış aynı dinamiğin tezahürleri. İkisi birleşerek, şu anda hâkim olan milliyetçiliberal hegemonyayı oluşturuyorlar. Bayart, bu ikili içinde, liberal olanın zenginlere, milli olanın yoksullara hitap ettiğini belirtiyor. Sosyal demokrasi liberal küreselleşme sarhoşluğu içinde birçok yerde yeniden iktidara gelirken kapitalizm eleştirisini modası geçmiş fikirler olarak rafa kaldırdı ve halkın sosyal koruma taleplerini “herkesin kazanacağı küresel pazar”a büyük ölçüde havale etti. Halbuki sosyaldemokrasi sosyal devleti ulusdevlet bünyesi içinde kurabilmişti. Ulusdevletin piyasa toplumu elitlerinin denetimine geçmesine sosyaldemokrat partiler direnemediler. Hatta bir kısmı bunun öncülüğünü yaptı. Toplumsal dönüşüm mücadelesini ise esas olarak cinsel kimlik, azınlıklar ve kadın hakları gibi kültürel alanlara yönelttiler. Bu alanlarda yadsınmayacak kazanımlar elde edilmesini sağladılar. Ama bu yeni siyasal gündem hiyerarşisi, gelecek endişesi taşıyan halk kesimlerini de kimlik korunması talepleri içinden seslerini duyurmaya sevk etti. Ne var ki bu taleplerin doğal ifade kanalları sağ ve aşırı sağda yer alıyordu. Şimdi Avrupa sosyalist/sosyaldemokrat partileri, belki Almanya gibi birkaç istisna dışında, küreselleşmenin liberalmilli ikili baskısını dikkate almamanın ya da bunu küçümsemenin bedelini ağır biçimde ödüyorlar. Ülkemizin propaganda hakkını engellediler Yabancı sendikacıları duruşmaya almayan hâkimden ilginç gerekçe Aralarında Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Adana Şube Başkanı Salim Büyükkaya’nın da olduğu 13 gazeteci ve yerel basın kurumu yöneticisinin yargılandığı FETÖ davası, dün Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Davayı izlemek için Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreter Yardımcısı Oliver MoneyKyrle ve Avrupa Gazeteciler Temsilcisi Mehmet Köksal ile birlikte TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş ile İstanbul, Ankara ve İzmir şube başkanları Adana’ya geldi. Ancak heyet önce adliyeye alınmadı. İtirazlar üzerine mahkeme heyeti sadece TGS yöneticilerine izin verdi. Mahkeme başkanı Nurullah Bodur, uluslararası sendikacıların duruşmayı izleme taleplerinin reddetti. Bodur, “Ülkemize yönelik propaganda hakkını engelledikleri için yabancı basın temsilcilerinin alınmaması kararı aldık. Ama biz söz hakkı vermeyen Ortadoğu ülkeleri gibi değiliz. Yarım saat izleyebilirler” dedi. Uluslararası sendika temsilcilerinin gazeteci değil sendikacı olduğunun iletilmesi üzerine Bodur, “Bir de gözlemci mi gelecekler. Giremezler” dedi. İtirazlar üzerine içeri alınan MoneyKyrle ve Köksal yarım saat sonra şeker yedikleri gerekçesiyle salondan çıkarıldı. l SİNAN TARTANOĞLU / ADANA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear