26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR 14 Pazar 7 Ağustos 2016 kultur@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Buika’nın sesi Bodrum rüzgârına karıştı ‘İspanyol aşk şarkılarının tutkulu sesi’ olarak tanınan Buika, Bodrum’da verdiği konserle keyifli saatler yaşattı. Buika, sesi ve performansıyla binlerce kişiyi hayran bıraktı. İspanyolların dünyaca ünlü sanatçısı 44 yaşındaki Maria Concepcion Balboa Buika, yeni albümü ‘Vivirsin Miedo’nun dünya turnesi kapsamında, Bodrum Antik Tiyatro’da konser ver di. Konseri Alp Kırşan ve eşi, Metin Uca, Ege, Demir Demirkan gibi ünlü isimlerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 1500 kişi izledi. Buika, konserde yeni albümünün yanı sıra ‘En Mi Piel’ ve ‘La Noche Mas Larga’ albümlerindeki şarkılara da yer verdi. Şarkılarını reggae, ragga, flamenko, R&B, afrobat ve gospel müzik türleriyle harmanladı. l DHA Bilmece yüklü sanat eserinin başına gelenler Almanya’nın Nüremberg ken tindeki Neues Museum’da, geçen ay ‘kaza eseri’ yaşanan bir sanatsal ‘sivil performans’, mahkemeye taşındı: Bilindiği gibi, Hannelore K. adlı 91 yaşındaki sanatsever, 1960’ların öncü Fluxus akımı üyesi Alman çağdaş sanatçı Arthur Köpcke’nin, beraberinde ‘Kelimeler Yerleştirin’ mesajını da taşıyan 1965 tarihli ‘Reading/WorkPiece’ isimli kare bulmaca temelli yapıtı önüne gelmiş, bu uyarıyı samimi bularak bulmacayı yanında getirdiği tükenmez kalemle çözme girişiminde bulunmuştu. Olayın ertesinde müzeye gelen polis ekipleri, yaşlı sanatseverleri sorgulamış ve o da, müze yetkililerinin bu konuda kendisine bir uyarıda bulunmadığını ifade etmişti. Müzeye tazminat davası Bunun üzerine polisin serbest bıraktığı yaşlı sanatsever, şimdi müdahalede bulunduğu, ancak müzenin, orijinal yapıttaki yenilikleri sildiği bu ‘kolektif’ sanat yapıtından doğan ‘yaratıcı hakları’ sebebiyle, müzeye tazminat davası açmış bulunuyor. Sanatsevere göre kendisinin bu yapıcı girişimi, sanatçı Köpcke’nin yapıtına yönelik ilgiyi daha da artırmış görünüyor. Hannelore K., bu sebeple eserin maddi değerinin de daha çok arttığı iddiası ile, ‘şimdilik’ 90 bin dolar (en az 270 bin TL) değerindeki yapıtın silinmesinden ötürü, kendi adı ve payına telif hakkı talep ediyor. Teoriye göre, bu tür durumlarda eseri müzeye ödünç vermiş özel koleksiyonerin de, yapıtta oluşan eski veya yeni her türlü zarardan ötürü, müzeyi dava etme hakkı bulunuyor. l Kültür Servisi iki yıl oldu... Çolpan İlhan’a saygı duruşu Türk sinemasına yaptığı paha biçilmez katkılarla hatırlanacak aktör Sadri Alışık’ın eşi, moda tasarımcısı ve aktris Çolpan İlhan, 25 Temmuz 2014’teki vefatının ardından, 8 Ağustos’taki doğum yıldönümünde İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı’nda saat 12.00’de yapılacak anma töreniyle hatırlanacak. l Kültür Servisi Sude Farsça’dan gelme olsa da Ege’nin başlangıcıdır. Sude kızımız, Sanberk oğlumuz geleceğimiz, geleceğiniz. Sessiz sakin denize sıfır ve dünyanın en zor işini yapacağınız bir mekan. Dünyanın en zor işi ne mi? Denize boş boş, bakmak. Buyrun bu zor işi deneyin. Yiyecek mönümüz sabah köy kahvaltısı, her akşam balık ve zeytinyağlı yemeklerden oluşmaktadır. Bektaş köyü Sivrice koyu AYVACIK / ASSOS Tel: 0286.723 40 85 0541.310 10 39 The New York Times’dan hizmet: Okurlara basılabilir tadımlık roman Dünya basınının önde gelen yayınlarından, The New York Times gazetesi (NYT), 7 Ağustos Pazar günü okurlarına ‘basılabilir, tadımlık bir roman’ armağan ediyor. Colson Whitehead’ın, Georgia eyaletindeki bir tarladan kaçmaya çalışan siyahi kölenin hikâyesini işlediği yeni romanı ‘Yeraltı Tüneli’nin 16 bin kelimelik bir bölü mü, ülkede ‘ne dese’ kamuoyu yaratan TV kişiliği Oprah Winfrey tarafından ‘kütüphanesine alınacaklar sırasında’ olarak tavsiye de edilmiş bulunuyor. NYT, bünyesindeki NYT Magazine ile hazırladıkları girişimin ‘dijital’ versiyonunun olmayacağını özellikle hatırlatarak, gelecekteki yeni örneklerini de müjdeliyor. l Kültür Servisi SEeyrlgüil’2d3e Doğançay Müzesi’nin Tayvan ‘turnesi’ Türk fotoğraf ve resim sanatının çağdaş temsilcisi Burhan Doğançay’ın bir süredir İstanbul, Ankara, Porto ve Lizbon’da izlenen ‘Picture the World’ sergisi, 23 Eylül’de Tayvan Ulusal Tarih Müzesi’nde ziyarete açılacak. Sergide, Doğançay’ın 1989’daki Tayvan ziyareti sırasında çektiği şehir duvarla rı ve insan yaşamında gerçekleşen değişim de görülebilecek. Kent duvarlarını ait olduğu ülkenin, şehrin, mahallenin ve sokağın sosyoekonomik yüzü ve toplumun aynası olarak gören Doğançay’ın karelerinde, New York’tan Togo’ya, dünyanın dört bir yanından izler bulunuyor. (www.dogancaymuseum. org) l Kültür Servisi 69. Locarno Festivali’nden notlar Gerçeğin sineması... MEHMET BASUTÇU İsviçre belgesel sinemanın cenneti sayılır. Federal ve yerel idarelerin sürekli ilgi ve desteğiyle sağlam bir belgeselci geleneği oluşmuştur. Günlük yaşamın akışı içindeki değişimleri, kültürel farklılıkların getirdiği çelişkileri saptayan; pazar yerindeki satıcının ya da şarap üreticisinin sorunlarına eğilen; yaptıkları işlere, sundukları hizmetlere talebin giderek azaldığı bir dünyada, geleneksel meslekleri yok olma süreçine giren zanaatkârların dramına tanıklık eden; kısacası, sokaktaki insanı anlatan belgeselcilerin adları geniş kitlelerce bilinmez ama, ülkelerinin gerçeklerine ayna tutan çalışmaları son derece önemlidir. Locarno Festivali de, doğal olarak belgesel filmlere önemli bir yer ayırır. Örneğin, büyük festivallerde genç yönetmenleri tanıtmayı hedefleyen “Eleştirmenlerin Haftası” yan bölümü, Locarno’da 1990 yılında yaşama geçirildiğinden bu yana, sadece, “içerikleri ve biçimleriyle yenilikçi 7 belgesel” sunar ve izleyicinin yoğun ilgisiyle karşılaşır. Bu yıl, Aral Denizi’nin kurumasının doğur duğu sorunlardan (Katerina Suvorova imzalı Rus/Alman yapımı “Zavtra More”) Meksika’nın Chiapas bölgesinde sürekli taşan bir nehrin verdiği zararlara dek (Laura Herrero Garvin imzalı “El Remolino”) farklı gerçekleri farklı duyarlıkların merceklerinden yansıtan yedi filmi izlemek için salonlarda yer bulmak zor oluyor. Bu olağanüstü ilginin değişik boyutlarını araştırmak, başlı başına bir belgesel filmin konusu olabilir... Özgün bir çalışma: ‘Mister Universo’ Altın Leopar yarışında da, belgesel nitelikli özgün bir çalışma, “Mister Universo”, ilgiyle izleniyor, içtenlikle alkışlanıyor. Bu tkileyici yalın filmin yönetmenleri, Tizza Covi (1971, Bolzano) ile Rainer Frimmel (1971, Viyana) Avusturya’da birlikte fotoğraf eğitimi aldıklarından bu yana, gözlemci kameralarının gerisinde de birlikte çalışıyorlar. Gerçeklerin kurmacasını yapıyorlar bir anlamda. Profesyonel oyunculara yer yok ama profesyonel bir çalışma süreci söz konusu; gerçeklerin akışının yönlendirdiği bir “senaryo” var ortada; çekimler ‘Mister Universo’ den sonra da uzun bir kurgu çalışması yapıyorlar. “Mister Universo” İtalya’da, küçük bir aile sirkinde vahşi hayvan terbiyeciliği yapan, aslanları kaplanları çemberlerden atlatarak gösterilere de katılan genç Tairo’nun öyküsü. Kendine uğur getirdiğine inandığı, yıllar önce, daha çocukken, dünyanın en güçlü adamı sıfatıyla sirklerde numaralar yapan Mister Universo’nun büküp kendisine verdiği demir parçasını kaybedince bunalıma giren Tairo, kısa bir yolculuğa çıkarak izini yitirdiği Mister Universo’yu ararken, bir anlamda kendini bulmaya çalışacaktır... Batıl inançlardan, küçük sirklerin karşılaştıkları zorluklara kadar bir dizi gerçeği birlikte kotaran Tizza Covi ile Rainer Frimmel, Tairo’yu çocukluğundan beri tanıdıklarını vurguluyorlar. O zamanlar çektikleri bir belgeselde Tairo’yu da görüntülemişler zaten ve kendisine söz vermişler : “Bir gün mutlaka seninle ilgili bir film yapacağız”... “Mister Universo” buram buram insan kokan sımsıcak bir film; “gerçeğin sineması” dediğimiz türün özgün bir örneği. l LOCARNO ‘IAn HLuonoadries Manoeuvre’ (A.K. Müzik) In Hoodies topluluk görünümlü kişisel bir proje; zira oluşuma verilen isim, vokalleri yapıp, gitar ve tuşlu çalgıları çalan Murat Kılıkçıer’in aka’sı. Murat’ın bestelediği ilk şarkılardan birinde geçen bu ifade saklanmaya işaret ediyor. Ruhsal bir sağaltım öğesi olarak müzik üreten biri için, dışarıdaki hayatta başa çıkılması olanaksız pek çok soruna karşı içine kapanarak yapılan bir faaliyetin sonucu bu. Sesler üzerinden çıkan bestelerin dili İngilizce. Yurtdışına açılma hayalleri falan değil; yılların kulak dolgunluğunun sonucu melodik bir tercih. Müzik doksanların BritPop’undan, Yorke, Ashcroft ve Albarn’lardan epey etkilenmiş. Yanı sıra erken The Smiths ile orta dönem Echo & The Bunnymen… Birkaç akordan oluşan basit yapılı şarkılar, içerikleriyle hepten uyumlu. Temelleri basit; üst üste yapılan kayıtlar dan dolayı da çok katmanlı. Eşlikçiler İngi liz stüdyo müzisyeni; sadece davul cu Ali Berk Bursa’dan, eski arkadaş. Şarkıların içeriği ruhsal ve ciddi bir aidiyetsizlik taşıyor. Çocukluğunu, buna bağlı masumiyetini ve saflığını kaybetmemek isteyen birinin dışarıdaki vahşi dünyaya ayak uyduramayan halleri... “Düşünüyorum da büyüyerek çocukluk etmişiz” diyen Turgut Uyar’ın zamane sürümü. ‘FPuhnegnisotloangbyu’ l (Hits On Air) 2014 yılında kurulan Fungistanbul, bugüne değin hiç canlı performans sergilememiş. Belki de o yüzden bestelerin pişmesi iki yılı bulmuş. Neyse şimdi iyice demlenen 10 tanesi bir araya gelmiş, ilgilisini memnun eden bir albüme dönüşmüş: “Phenology.” Tamamı enstrümantal; ses var, şarkı yok. Besteler ağırlıkla telli sazlar çalan Roni Aran’ın. Biri etnik vurmalıları fırça ile çalmayı seven davulcu Herman Artuç, diğeri nefeslileri çalan Eldem’in. Üç de anonim şarkı var: Ermeni şarkısı “Nubar Nubar”, Kürt şarkısı “Dar Hejiroke (Kayısı Ağacı)”, Kerkük türküsü “Kalenin Dibinde Taş Ben Olaydım.” Bası Ciwan Ayaz’ın çaldığı albümde batı sazları da var, ama daha ziyade etnik tınılar hâkim. Sadece ezgi ve melodi çalmıyorlar. Doğaçlamalar da önemli ki o yüzden çalgısal pasajlar oldukça kuvvetli. Besteye önem veriyor ve güncele ait cümleler kuruyorlar. Albümün bir başka teması doğa. Küresel ısınma konusunda gösterdikleri hassasiyeti en iyi anlatan şey kapak görseli. Doğanın yok oluşunu engellemek isteyen, onu en değerli öğretmen gören topluluğun adı Fungis (mantar âlemi) kelimesinden geliyor. Mottoları “yaşamdan doğaya, doğadan yaşama.” Anladınız elbette; coğrafyamızın politik dertlerine uzak değiller. (muratbeser@muratbeser.com) Yetmez ama... “Sözün bittiği an hangisi?  Hukukun ayaklar altına alındığı, lime lime çiğnendiği an mı? Siyasal gücün yargı gücüne üstün geldiği; adalete hiç ama hiç güven kalmadığı an mı? Belki de yanlışın, içimizde taa en derinlerde büyüdüğü ve bizleri sonsuz bir çaresizliğe gömdüğü an mı? Gözlerimizin önünde uygulanmakta olan zulme tanık olup hiçbir şey yapamamak mı? Bana, vazgeçtim yetkililerden, herhangi bir insan, Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın tutukluluk halinin sürmesi için bir neden, geçerli, tutarlı, mantıklı, tek bir neden söyleyebilir mi?” 18 Aralık 2005 tarihli yazım böyle başlıyor ve insan onurunu sorgulamamla Van’da yaşayan dostlardan aldığım yanıtla bitiyordu: “Van’da öyle bir dinci, gerici, şeriatçı yükseliş var ki, insanlar sindi. Koskoca rektörün başına bunlar geliyorsa, kim bilir benim başıma neler gelir diye, herkes korkudan sus pus olmuş durumda...” Bilgisayarın nimeti: Bir “tık” ile Prof. Aşkın’a ilişkin tüm yazdıklarımı buluverdim. Dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in, Türkan Saylan’ın çırpınışları; Mustafa Koç’un Yücel Aşkın’ı ve adaleti savunan demeçleri... Dönemin Başbakanı’nın “Yargıyı etkilemeye teşebbüs, anayasal suç işleniyor!” kükremesini... İhbarcı başbakan olunca, Ankara Başsavcılığı’nın demeç verenler hakkında derhal inceleme başlatmasını... Ne ilk ne de son Savcı Sarıkaya’nın itirafları getirdi aklıma bunları. Yücel Aşkın olayı, FETÖ’cüler için bir eşik atlamaydı... Ardından öteki büyük davalar geldi. Milyonlarca yazı, nice kitaplar yazıldı, tüm uyarılar yapıldı, işe yaramadı. Bugün yine itirafçılar, ihbarcılar yarışa girmiş durumda... Doğru yanlış, kuru yaş... Ve hepimiz biliyoruz ki bu ne ilk ne de son cadı avı... İki gündür gazetemizde İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sanatçı kıyımını okuyorsunuz. İçlerinden çoğunu neredeyse çocukluklarından beri izliyorum. Tek tutkuları var, o da tiyatro... Şimdi tiyatrodan uzaklaştırılan sanatçılar için söylenen, yazılan her direniş sözcüğünü, 80’li yıllar boyunca da yazdım ben. Nicelerimiz yazdı. Direndik, kavga ettik, dövüştük, acı çektik, telef olduk. Ama vazgeçmedik. Şimdi aynı şeyleri yeniden yaşıyoruz. Bu tiyatrocuların en büyük gücü masumiyetleri, yaptıkları işe dört elle sarılmış olmaları. Hepsi bu. Kim ne ister onlardan?! Tüm muhalifleri “temizleme” yöntemi olacaksa “darbeci” suçlaması, AKP’ye oy vermemiş herkes risk altında demektir. ‘Kandırıldık’ ve özür Listede Ragıp Yavuz’un da adını görünce anılar labirentimde 12 Eylül faşist darbe günlerine geri döndüm. Bugün “darbeci” diye, o zaman “darbe karşıtı” diye çekmişti bütün çektiklerini. Faşist mahkemelerde yargılanmış, 1402’lik olarak işinden olmuş, sürgün yaşamış bir tiyatrocu... “Sosyalistler kolay kolay kandırılamazlar” diyordu son açıklamalarında. Evet öyle. Devlet büyükleri, hükümetin başındakiler, bakanlar, milletvekilleri, savcılar, hâkimler, kimi yazar ve gazeteciler, “kandırıldık” deyip işi geçiştirmeye çalışabilir. Ama yetmez... Özeleştiri de olmalı. Ancak özeleştiri yapılırsa kandırıldıklarına inanabiliriz. Bir de bundan böyle yargıda “taraf olmama” sözü verebilseler... Eğer akla karanın birbirine karışmaması, “kandırıldık” sözünün bir anlam kazanması, özrün kabulü isteniyorsa yapılacak tek ve ilk şey, hukukun üstünlüğünü sağlamaktır. Siyasete değil, keyfiyete hiç değil; hak, hukuk, adalet, vicdan ve güçler ayrılığına dayalı bir demokratik ve parlamenter sisteme geçmektir. NOT: Sevgili Okurlar, ülkemin bunca heyecanlı günler yaşayacağını önceden bilemediğim için en sıcak günlerde en soğuk yere gitmek gibi bir yolculuk düzenlemiştim. Bir haftalık izin rica ediyorum. Dönüşte Norveç fiyortlarını bir de benden dinleyin... • Havuz, çocuk havuzubahçesi • Açıkkapalı restaurant, bar • Odalarda: Klima, TV, fön, balkon • Sabah, öğle, akşam açık büfe, ikramlar • Alkolsüz içeceklerimiz LİMİTSİZDİR. • AİLE OTELİNİZ, WiFi 12 ADALAR, KELEBEKLER VADİSİ, DALYAN, GÖCEK, JEEP ile SAKLIKENT TURLARINA KATILMA İMKANI *79 TL TAM PAPNLSUİYSON 5 gece konaklamalarda geçerlidir. Tel: 0252.616 76 11 12 • www.starotel.com.tr C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear