28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 2 Haziran 2016 14 Bharara’ya itiraflar Sana bir milyon liralık saat verilmiş rüşvet olarak. Bir tane de eşime yollandı. Kayıtlara geçmemiş; lütfen ekleyin ama bunlar sizin söylediğiniz gibi rüşvet sayılmaz. Verenden, her bin dolar pakete imzalı bir “helal ettim” notu eklemesini istemiştim. Paralar geldiğinde bu imzayı onun şirket sirkülerindeki imzalarıyla karşılaştırıp emin olmadan tek dolarına bile el sürmedim. ABD mahkemelerinde sanığın itirafları, verilecek cezalarda bazen önemli indirimlerin yapılmasına yol açmaktadır. Cenevre’ye gittiğinde tutuklanıp ABD’ye iletilen eski bir bakan bu olasılıktan yararlanmak için itirafa başlamıştır: Kim getirdi? Kurye. Öğle vakti. Kimse görmedi mi? Komşunun oğlu görmüş, bizin oğlana sormuş, “Yine ne geldi size?” demiş. Oğlan da, “Pizzacı. Annem ısmarladı” diye yanıtlamış. Çocuk inanmış mı? Hayır, “Pizzacı hiç Mercedes’le gelir mi?” demiş. Bizimki, “Promosyon var da ondan öyle geldi” deyip idare etmiş. Akşam saati koluma takınca oğlan kıskandı, “Baba, bundan bana da al!” diye tutturdu. Ne yaptın? Yakında kara kartallısı çıkacak; sana ondan alacam, dedim; inandı, sustu. Kayıtlar eşine bir değil dört saatin getirildiğini yansıtıyor. İlk üçünün rengini beğenmemişti. Onları geri mi yolladınız? Valla zaman bulamadık. Eşinizin beğendiği saatle çekilmiş hiç resmi yok neden? O saati İsviçre’de sigortalamıştık da ondan. Sonra kayboldu; sigorta ödedi değerini. Gerçekten mi? Hayır, aslında saklayıp “kayboldu” demiştik. Bir de elli bin Avroluk piyano istemişsin. Tek piyano değil, iki kontrbas, beş keman bir de saksafon istemiştim. Doğduğum köye senfonik orkestra kuracaktım. Çingene herif sadece piyanoyu yolladı. O günden beri onun yüzüne bakmıyorum. Kırk milyon Avro, on milyon dolar ve on milyon Yen aldığınızı kabul etmişsiniz ama sayıldığında eksik çıkıyor. Çıkar tabii, beş lirasını, getirene bahşiş verdiydim. Son olarak söyleyeceğin bir şey var mı? Servetim asla şımarmama neden olmamıştır. Bu da hafifletici bir sebep sayılmaz mı? Pek sayılmaz. Şu ana kadar sizden hiçbir gerçeği saklamadım... Halkının hürriyetini çalan bir örgüte üye olman konusunda henüz bir itiraf işitmedik. Onlar bu hakkı bize isteyerek verdiler! Saatleri, dolarları veren rüşvetçiler gibi mi? Evet yani... Rüşvetçiler hiç olmazsa verdiklerinin karşılığını aldılar ama halk, elindekinden de oldu. Ancak açıklamaların sana bir ölçüde yararlı oldu: Mahkumiyetin boyunca saat kullanmana izin verilmeyecek. İtirafların yüzünden bunu değiştiriyoruz: Son yirmi yılında saat kullanabileceksin ama bu sadece bir kum saati olacak. ŞANS TOPU 02, 05, 10, 20, 23 + 14 5+1 BİLEN: 680 bin 626’şar TL (1 kişi) 5 bilen: Bin 582’şer TL 4+1 bilen: 335.50’şer TL 4 bilen: 24.95’er TL 3+1 bilen: 21.30’ar TL 3 bilen: 3.55’er TL 2+1 bilen: 6.85’er TL 1+1 bilen: 3.90’ar TL 2 HAZİRAN 2016 SAYI: 33111 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.29 03.21 04.10 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.27 13.09 17.06 05.15 12.54 16.48 05.52 13.15 17.04 Akşam 20.39 20.20 20.26 Yatsı 22.26 22.03 21.59 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Kısmen süren ablukanın 38. günüydü. Lise ikinci sınıf öğrencisi 16 yaşındaki Rozerin Çukur, okuldan çıktıktan sonra bir arkadaşına ödev almaya gitmişti. Ama dönmedi. Merak etti ailesi, telefonla aradılar, cevap veren olmadı. Başından isabet eden tek kurşunla öldürülmüştü... Tarih 8 Ocak’tı... Aradan neredeyse 6 ay geçti, cenazesine hâlâ ulaşılamadı. “22 Ocak’ta bir koridor açılma meselesi vardı” diyor babası Mustafa Çukur, “Cenazeler alınacaktı içeriden”. Rozerin için de Dicle Kırkpınar eski adıyla Heridan köyünde mezar kazmışlardı. “O zamana kadar cenazeler devletin elinde olan bir yerdeydi” diye devam ediyor Mustafa Çukur: “Hazırlığımızı yapmıştık biz de. Ama o zamandan beri halen mezar duruyor. Alırsak köye götüreceğiz.” Sur’daki Dicle Fırat Kültür Merkezi’ndeyiz. Kapının hemen girişinde bir tabela var. İsimler ve öldükleri tarihleri. Çoğunun karşısında “cenazeleri alındı” notu. Rozerin ile birlikte üç kişinin cenazesi daha alınmamış tabelaya göre. Yaklaşık 10 gün önce çıkarılan iki cenazeden birinin kızlarına ait olduğunu düşünüyorlar. DNA örneklerinin sonucunu bekliyorlar. Ama bir türlü gelmiyor o sonuçlar. Mustafa Çukur, gözyaşlarının el verdiği ölçüde sessiz sedasız anlatıyor: “Kanlardan alınan örnekler üç günde gelirmiş ama kemiklerden alınan örnekler bir hafta sürermiş. Bir haftayı geçti ama yanıt alamadık. Ailelere işkence yapılıyor. Zaten cenazelerden eser kalmamış.” Bu sırada masada oturan oğlu Gündüz Dört aydır sahibini bekleyen mezar Akmeşe’nin cenazesini aylar sonra Gaziantep’te gömüldüğü yerden çıkaran ve 11 Mayıs’ta toprağa veren Abdullah Akmeşe, “Bir siyah torba verdiler, al bu çocuğun” dediler diyor. O günleri yeniden yaşıyormuşçasına anlatmayı sürdürüyor Mustafa Çukur: “İçeriden çıkan aileler vardı. Onlar, cenazeleri kendilerinin defnettiklerini anlatmışlardı. Yerlerini de söylemişlerdi. Yıkadık, kefenledik, zarar görmesin diye derine gömdük demişlerdi. Hatta her cenazenin başucuna da bir kavanoza kimlik bilgileri konulmuş. Biz en son savcılığa yer bildirimi yaptığımızda, bırakın biz ellerimizle çıkaralım dedik. Zaten cenazeler çürümüştür, iş makinesiyle çıkarırsanız darmadağın olacak birbirine girecek dedik. Savcı bize ‘dilekçenizi verin ben gerekeni yaparım’ diye söz verdi. Ama o akşam cenazeler iş makineleriyle çıkarıldı. Çünkü teşhise gittiğimizde oradaki morg görevlisi, ‘O çocuk hayalinizde neyse o şekilde kalsın. Ben o manzarayı gördükten sonra ailelerin görmesini istemiyorum’ dedi. Tanınacak halde değillermiş. Ben de görmek istemedim.” Son çıkan iki cenazeden birinin kızına ait olduğunu düşünüyor Mustafa Çukur ama Dicle Üniversitesi’ne dökülen hafriyatta bulunan kadın cesedi günlerce uykularını kaçırmış. “Benim çocuğum olabileceğini düşündüm. O cenazenin ne olduğunu da bilmiyoruz. Nereye götürdüler, kime ait belli değil. Örnek alınıp Adli Tıbba gönderilmiş mi onu da bilmiyoruz.” Peki kavanozlardaki kimlik bilgileri? Onlardan tespit yapılamıyor mu? “Bundan önce çıkarılan dört cenaze Cihat, Gündüz, Mahmut ve Turgay’ın cenazelerinin yerini de yine biz devlete vermişizdir. Çünkü bize içeriden çıkan aileler söylemiştir. Memurlara söyledim, ‘hepsinin kimlik bilgileri var, kavanozların içinde’ dedim. ‘Doğrudur’ dedi ama onu savcılık almış. O gün o cenazeler çıkarıldığında hangi savcı görev yapmış bilmiyoruz ama o almış. Biz de avukatlar aracılığıyla o çocukların dosyalarına konmuştur bakın dedik. Diyorlar ki dosyaların gizlilik kararı var, vermiyoruz.” Mustafa Çukur hâlâ Adli Tıp sonucunu bekliyor, 4 aydır boş duran mezar da Rozerin’i. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA posta@cumhuriyet.com.tr İnsanlığın güzel dostları IŞIK ÖĞÜTÇÜ AraştırmacıYazar Bursa Cezaevi’nde yıllarca 52. Koğuş’ta birlikte yatmış, aynı mücadelenin içinde olarak düşüncelerini kâğıda dökmüş şiir ve düzyazı ustası iki insanın dostluklarını, Orhan Kemal’in cezası bittikten sonra da mektuplaşarak devam ettirmeleri bu yazıyı yazmama neden oldu. Onları bizden ayıran haziran ayında, babamın Nâzım Hikmet’e yazdığı ve elime ulaşan tek mektubu ile üstadın ona verdiği ders niteliğindeki cevaplarla, bu iki güzel insanı selamlamak istedim. Dostların samimi sözleri Eylül 1943’te hapislik bitip Adana’ya döner dönmez yazdığı ilk mektupta sıcaktan söz eder, “Bugün şimdi şu anda, şu satırları yazarken evde, evin damındayım. Hava müthiş sıcak. Ama bildiğin gibi değil. Hani elli ikinci koğuşta en sıcak ayların, tahtakurusu dolu, insanı boğan geceleri vardır; aynen öyle. Gecelik entarimin altındaki çıplak bacaklarımı birbiri üstüne attım. Aradan dakika geçmedi, ılık ve sinirlendirici bir ter yapış yapış sıvandı.” Nâzım Hikmet de Bursa’da soğuktan şikâyetçi, “Burda havalar soğumaya başladı. Ben yün çorapları çektim, takunyaları giydim. Sen orda sıcaktan bahsediyorsun, birbirinden bu kadar ayrı iki dünyada mı yaşıyoruz?” Ya özlem? “Emin ol, senin yokluğunu müthiş bir yara acısıyla içimde taşıyorum ve uzun senelerde taşıyacağım. Sen yalnız imanlı bir sanatkâr değil, hepsinden daha fazla insandın, dosttun. Senin büyük dostluğunu senden ayrılmakla bütün re Orhan Kemal’in ölümünün 46, Nâzım Hikmet’in 53. yılında onların bıraktıkları eserler bize yol göstermeye, ufkumuzu açmaya, insanları sevmeye ve umudumuzu canlı tutmaya devam ediyor. Nâzım Hikmet Bursa Cezaevi, 1940 alitesiyle duyuyorum. Bazen sükut en beliğ ikrar veya ifade tarzıymış. Susacağım üstadım, seni hapishane duvarları arasına bırakmak azabının bütün ıstırabını içte çekiyorum.” Özlem mektuba yansıyor Üstat da özlemini mektubunda yansıtıyor, “Seni her dakika anıyorum. Burda beraberken seni dokuz on saat görmediğim olurdu. Fakat Orhan Kemal on birinci saatte göreceğimden gelen bir emniyetle umursamazdım. Şimdi burnumda tütüyorsun. Şöyle karşılıklı geçip edebiyattan, şiirden konuşmaya nasıl ihtiyacım var. Burda bu işleri hiç kimseyle konuşmanın imkânı yok. Zaten kimselerle konuşmuyor, kendimi çalışmağa vermiş münzevi yaşıyorum.” Adana’daki kardeşine yol göstermeye devam eder, “Gönderdiğin mecmu alardaki şiirleri ve hikâyeleri okudum. Ne kötü şeyler. ‘Sen en son neslin en iyi şairi ve hikâyecisisin.’ Buna artık iyice kanaat getirdim. Ve dehşetli sevindim. Aman Raşit Fransızcaya çalışmayı ihmal etme kardeşim. Fransızcadaki terakkinle babanı şaşırtamadın, hiç olmazsa ben çıkıncaya kadar şunu öğren, karşımda bülbül gibi şakı da beni hayran bırak. Hapishane hasretini duymağa başlamışsın. Bu hasret esasında, arkadaşlık hayatını hapishanelerde muayyen şartlar içinde tabii ve kışlalarda çok kesif olarak yaşamak gelir. Her ne hâl ise, o da geçer ve zaman zaman uzak ve tatlı, fakat kuvvetlenmesi istenmeyen bir sızı halinde belirir, sonra büsbütün unutulur. Muhakkak ki yeryüzündeki en kuvvetli bağlardan biri de kafa ve yürek dostluğudur. Biz seninle öyleydik.” Derin arkadaşlık Orhan Kemal mektubunu bitirirken hapishanedeki üstada seslenir, “Bu kadar az şey içinde öyle mesudum ki üstat. Yalnız, evet yalnız seni orada, hapishanede düşünmek azabı! Gözlerinden öperim büyük ve insan dostum...” Eylül ve Ekim 1943 tarihlerinde yazılan bu karşılıklı iki mektup, onların bize bıraktıkları derin arkadaşlığın bir belgesidir. Onlar halkın sanatçıları ve savaşçıları olmuşlardır. Halkının daha mutlu yaşaması için mücadele eden insanları anmak görevimizdir. Bu unutulmaz sanatçıları ölüm yıldönümlerinde hasretle anıyorum. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com.tr Zirve Yayınevi davasında tutuklu sanık kalmadı! Malatya’daki 18 Nisan 2007’de biri Alman ikisi Türk üç Hıristiyanın boğazlarının kesilerek öldürüldüğü Zirve Yayınevi’ne ilişkin davanın son tutuklu sanığı Bülent Aral da dünkü duruşmada tahliye edildi. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada mahkeme heyeti, esas hakkındaki savunmasını yapan emekli binbaşı Haydar Yeşil’i dinledi. Yeşil, “Ben bu 5 sanığı tanımıyorum, onlar da beni tanımıyor. Ama bu 5 genç şerefli insanlardır. Çünkü önlerine gelen cazip ve şerefsiz teklifleri kabul etmediler. Belki adam öldürdüler ama iftira atmadılar” dedi. Sanık Ruhi Abat da savunmasında dosyayı cemaate bağladı. ‘Kozmik’ hâkim ve savcılara ihraç talebi HSYK Başmüfettişliği, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiası üzerine Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik Tetkik Kurulu Bölge Başkanlığı’nın Kozmik Odasına girilmesine ilişkin soruşturmada görev alan 8 hâkim ve savcının meslekten ihracını istedi. Kocaeli Başsavcılığı’nın yürüttüğü paralel devlet yapılanması soruşturması kapsamında 7 ilde düzenlenen operasyonda işadamları ve polislerin de olduğu 88 kişi gözaltına alındı. Aydın, Elazığ, Osmaniye’de de 23 kişi gözaltına alındı. Gazeteci dövenlere takipsizlik Gezi Direnişi sırasında gözaltına alınan ve şiddet gören gazeteci Gökhan Biçici’yle ilgili açılan soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Böylece gazeteciye şiddet uygulayanlar cezasız kaldı. Avukatı ile bir basın toplantısı yapan Biçici şunları söyledi: “16 Haziran 2013’te Şişli’de haber takip ederken dövüldüm, yerlerde sürüklendim, hukuksuzca gözaltına alındım. Bu kadar bariz bir vaka olmasına rağmen hukuki sonuç yok. Olay cezasızlık tutumunun çarpıcı bir örneği oldu. AYM’ye başvuracağız.” l İSTANBUL C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear