28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Salı 14 Haziran 2016 kultur@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘Hamile Haliç’ Metropolitan’da Elif Uras’ın “Pregnant Haliç II” eseri Metropolitan Museum of Art’ın daimi koleksiyonuna eklendi. Eser, sanatçının ABD’deki Aldrich Contemporary Art Museum’da gösterilen kişisel sergisinde yer almıştı. Uras, eylül ayında Galerist’te açılacak kişisel sergisi için hazırlanıyor. 17 EDbdMUDrieüEmerdlTnhikeukİdamStmtateNüeırl,GmytövCeüebEıaşllgeentietçrı.iii,’ynnlee ‘Kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet’im...’KMAEYHBMEETTTİEKGE’Yİ RESSAM TANER CEYLAN ORLANDO BağışlamakKATLİAMININ ARDINDAN YAZDI TANER CEYLAN Artık seksenli ve Bir cümle söyle menin şakası yoktur, keyfi yet ve sıradanlık, üre timin ve emeğin heba olması demektir. Ba zı konular boş zaman eğlencesi olamayacak Taner kadar ağır ve karma şıktırlar. Özellikle LGBTİ bağ lamında.  En zordan başlayalım; Meditasyonda en kilit mant ralardan birisi, “kendim dahil herkesi ve her şeyi bağışlıyo rum” cümlesidir. Tahmini rakamlara gö re dünya nüfusu 8 milyar, yi ne tahminen 2 milyar Hıris tiyan, 1.5 milyar Müslüman, 500 milyon Musevi ve diğer 4000 din. Neredeyse hepsinde eşcin sellik yasak. Toplumun üre mesine engel en büyük tehdit olarak görülüyor. Oysa LGBTİ bireyin de inançlısı ve inançsı zı, üreyeni ve üremeyeni var. Vicdanlı ve merhametli olmak doktrinlerden ve cinsiyetler den bağımsız temel insani bir niteliktir. Orlando katliamı kalbimizde büyük bir delik açtı. Her gün cinsel yönelimden dolayı öldü rülen idam edilen tüm o genç insanlar da yaramızı taze tutu yor ama yine de yeni formülle re, duyulmamış olana her za mankinden fazla ihtiyaç var.  doksanlı yıllarda de ğiliz ve konulara tek merkezden ve tek katmandan baka mayız. Nesil farkı, ırk farkı, millet far kı, inanç farkı, birbi Ceylan rimizi anlamama ve karşılıklı empati ku ramamanın bu kadar hızlı şekilde gerçekleşmesi en azından herkesi iyi bir izleyici olmaya ve anlamaya davet et melidir.  Bilinmelidir ki; LGBTİ dün yası, çok uzun süredir kendi sorunlarının dışındaki mesele lere eğiliyor, destek veriyor ve taraf oluyor. İşçi ve kadın hak larına, ezilen bütün kesimlere desteğini veriyor. Buna çevre sorunları ve hayvanlar da da hil. Özellikle LGBTİ oluşumu son yıllarda homofobi ve İsla mofobiye karşı en ciddi direni şi ve kampanyaları yürütüyor. Yeni, güncel ve ilham verici bir dünya inşası, önce bağış lamaktan geçer. Yıkıntılar ve acılar üzerine bir sürü cüm le kurulabilir haklı olarak. Bu, sadece enkazı kemikleştire cektir. İyimser olmak, daha iyiyi ummak zor olandır. Dik katimizi yaralarımıza değil, al tın çağı inşa etme potansiyeli mize vermeliyiz.  Öfke biriktirmeden, eskiyi bağışlayıp geride bırakma za manıdır. Ne olursa olsun! Evet, bu hızda ve bu acillikte. Eski DT Genel Müdürü ve DETİS Başkanı Mehmet Ege, en son İzmir’deki ‘teamüllere aykırı’ koordinasyon toplantısının raporunu Cumhuriyet için yazıyordu Eski Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü ve Dev başkanlığını yürüttü. Her seferinde, “Ben artık DETİS’in başkanlığından let Tiyatroları Sanatçıla ayrılayım, başka biri gel rı Derneği (DETİS) Başka sin bu koltuğa otursun” nı Mehmet Ege, önceki akşam geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. SELDA GÜNEYSU diyordu ama her seferinde tiyatrocular “Ege’siz olmaz” diyerek, seçimler ‘Ege’siz olmaz’ de yine ilk ve tek aday olarak Ege’yi gösteriyordu. Önce Ölümünden henüz birkaç da ki gün akşam saatlerine kadar da kika öncesine kadar, DT Genel böyleydi. Müdürlüğü’nün “teamüllere aykırı” olarak ilk kez Ankara yeri ‘Gazetecilere özgürlük’ ne bu yıl İzmir’de gerçekleştir Tiyatro ve DT ile bağını hiç kes diği koordinasyon toplantısında mediği için en ufak bir olumsuz yaşananları kaleme aldığı rapor luktan ilk Ege’nin haberi olur üzerinde çalışan Ege, iki gün ön du. Ankara’daki kültür sanat mu ce telefon açtığında, “Bu rapor si habirlerinin de herhangi bir du zin, Cumhuriyet için... Ama sürp rumda aradığı ilk isim Mehmet riz, şimdi söylemeyeceğim, bitin Ege’ydi. Ancak o kendi deyimiyle, ce haber veririm” demişti; haber “en çok gazetemiz Cumhuriyet’i veremedi. sevdi”. “Bu haber her zaman ol Kendisini tiyatroya adayan bir duğu gibi Cumhuriyet’in hak isim Mehmet Ege. Çok değil, üç, kı...” derdi. Cumhuriyet’in en sı dört yıl önce emekli oldu DT’den. kıntılı dönemlerinde hep gazete DT’nin genel müdürlüğü görevi mizin yanında oldu. En son Genel ni üstlendi. Bir süre Telif Hakları Yayın Yönetmenimiz Can Dün Genel Müdürlüğü görevinde bu dar ile Ankara Temsilcimiz Er lundu. Tiyatro ile bağını hiçbir dem Gül’ün “MİT TIR’ları habe dönem kesmedi. Yıllarca DETİS’in ri” nedeniyle tutuklanmasının ar Mehmet Ege 71 yaşındaydı. dından DETİS ekibi olarak önce Cumhuriyet’in Ankara bürosunu ziyaret etti. Dündar ve Gül’ün tutukluluğunun 68. gününde de Silivri’deki “Umut Nöbeti”ne katıldı; elinde “Özgür basın, özgür sanat varsa, özgür toplum vardır” yazılı pankartıyla... Son ana kadar... Cumhuriyet’te geçen hafta oyun yazarı Refik Erduran’ın “sanatçıları Bakan Nabi Avcı’ya şikâyet ettiği”ne ilişkin haber ile DT Genel Müdürlüğü’nün koordinasyon toplantısını bu yıl “teamüllere aykırı” olarak Ankara yerine İzmir’de yapmasına yönelik haberler üzerine gazetemizi arayarak, “O toplantıda ben de vardım. Ama gidip, ‘Nasıl olur bu’ demek için...” demişti. “Toplantıda konuşulanları raporlaştırdığını” da not etmişti. İki gün önce aradığında, “Ey kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet’imin muhabiri... Rapor bitmek üzere, bu rapor sizin için, Cumhuriyet için. Haberi sen patlattığına göre, raporu yayımlamak da sizin hakkınız. Raporda çok detay var ama sürpriz olsun. Şimdi söylemeyeceğim, bitince haber veririm” demişti; haber veremedi. Ege, bugün saat 10.00’da, Büyük Tiyatro’da düzenlenecek törenin ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak. l ANKARA * Mehmet Ege’nin DT’nin İzmir’deki koordinasyon toplantısı raporundan satırbaşları yarınki sayfamızda... Taner Ceylan, katliamın ardından gazetemiz okurlarıyla 2008 tarihli ‘Ruhani’ resmini paylaştı. ‘Ruhani’, 140 x 200 cm, tuval üzeri yağlıboya, sanat çının ve Paul Kasmin Galerisi’nin izniyle... Türk yönetmenin trans belgeseli ABD festivalinde ABD, San Francisco’da hafta sonu başlayan ‘12. Queer Women of Color Film Festivali’nde (Eşcinsel Kadınlar Film Festivali), 26 yaşındaki Türk yönetmen İrem Şimşek’in “Translar Vardır” filmi de gösterildi. Bilgi Üniversitesi İletişim Bölümü’nde okuyan Şimşek’in (26) belgesel filmi festivaldeki tek Türk filmi. Film, “gerçek bir trans belgeseli” olarak nitelendi. Film gösteriminden önce belgesel hakkında bilgi veren ve ayakta alkışlanan İrem Şimşek, Kanada’nın Vancouver kentinde yaşıyor. Küresel çizgilerin zirvesine kadın damgası 20. yılını kutlayan Aydın Doğan Vakfı’nca düzenlenen 33. Uluslararası Aydın Doğan Karikatür Yarışması’nın jürisi, dün Bodrum Işıl Club’ta toplandı. Etkinlik dolayısıyla Vakıf Kurucusu ve Onursal Başkanı Aydın Doğan da jüri ve basınla bir araya geldi. Türkiye, İran, Kanada, İtalya, Kolombiya ve Arjantin’den 11 jüri üyesi, yarışmaya ilgi gösteren 2 bin 514 eserden finale kalan 250 çalışma içerisinden ödüle değer görülecek küresel çizgileri tespit etmek için çalışmaya başladı. Bu yıl oyuncu, yazar ve senarist Gülse Birsel’in de içinde yer aldığı jüride, yedi kadın üye bu lunuyor. Ayrıca Ercan Akyol, Assunta Toti Buratti, Latif Demirci, Selçuk Demirel, Yalda Hasheminezhad, Anita Kunz, Piyale Madra, Tan Oral, Elena Ospina ve Marlene Pohle’den oluşan jüri bu yıl, vakfın 20. yılı onuruna “Güçlü Kızlar, Güçlü Bir Dünya” başlığı ile özel bir ödül de verecek. Derecelere göre çizerlere 500 ile 8 bin dolar arasında değişen para ödülü de sunacak yarışma, bu akşam 19.30’da yapılacak törenle sonuçlanacak. Ödül kazanan eserler Milta Bodrum Marina Osmanlı Tersanesi Kaymakamlık Sanat Galerisi’nde 1621 Haziran arasında sergilenecek. l Kültür Servisi / BODRUM Jüri üyeleri bir arada yarışmanın geleneksel pozunu verdi. Gülse Birsel: ‘Çok sert Avrupa eleştirisi de var’ “Dünyanın problemleri burada müşterekleşmiş, çevre sorunları, mülteci sorunu, eşitsizlik, kadın sorunları, açlık ve şiddet ile savaşlar gibi... Bir de, hayatımızın aldığı yeni biçimler var... Cep telefonları, ‘selfie’ kültürü ve kapitalizm eleştirisi, dikkatimizi çeken ve en sık rastladığımız temalar arasında... Çoğumuzun derdi aynı galiba, benim dikkatimi çeken, mülteciler üzerinden çok sert bir Avrupa eleştirisi de var.” Türk tipi TV dizileri biterken 2000’lere yaklaştığımız yıllarda Metin And hocamız, “Ben artık tiyatroya gitmiyorum, dizi izliyorum” demişti. Farklı olayları iç içe kurgulayıp birbirine bağlayan dizi senaryosu tekniğinin ustalığından keyif alıyormuş. Biz de bu ustalığı gözlemlemek için dizi izler olduk. Ekran karşısında bu tür deneyimlerden edindiğim izlenim, ister sinema, ister TV, isterse tiyatro için yazılmış olsun, büyük izleyici kitlelerini hedefleyen metinlerin iki karşıt biçimde etki uyandırdığıdır: Her yeni öyküde daha öncekilerden farklı bir tat yaratarak, izleme hevesini yenileyen metinler; ya da tam tersine, yeni senaryolarda da yineleyerek kullandıkları tanıdık malzemeyle izleyicide otomatik algılama sağlayıp bir tür ‘alışkanlık’ oluşturanlar. Yinelenen senaryolar Aynı yıla birkaç oyun sığdıran Shakespeare’in her yapıtı, benzer izlekleri işlese bile, benzersiz bir deneyim sunar. Büyük ozan her bir yeni oyununda, Globe tiyatrosunu dolduran 3 bin dolayındaki izleyiciyi farklı duygu ve düşüncelerle sarıp sarmalayan metinlere imza atmıştır. Farklı olay örgülerini birbirine bağlama ustalığına ise kimse erişememiştir. Söz gelimi, Othello, ihanete uğ radığına inandırıldığında, günahsız karısını tanrısal bir yüceliğe bürünerek cezalandıran, yanılgısını anladığı anda ise hiç duraksamadan kendi canına kıyan bir trajik kahramandır. Oysa, “Bir Kış Masalı”nın Sicilya kralı Leontes, anlamsız bir kıskançlık krizine girip, sadık karısından olan kızını ölüme yollayan, sonra da yıllar boyunca yaptığı yanlışın pişmanlığını yaşayarak, acı verdiği herkesten özür dileme durumunda kalan sıradan bir kocadır. Bizim TV dizilerimiz ise, çoğunlukla, seyircinin hoşlandığı izlekleri, ilişkileri ve olayları, hemen her senaryoda bıkıp usanmadan yineleyerek, izleme mekanizmasını otomatik algılamaya bağlamayı amaçlamaktadır. Bu tür dizilerde öykünün nasıl gelişeceği kolayca bilinebilmekte, karakterlerin söyleyecekleri sözler bile kolayca tahmin edilebilmektedir. Komedi öğeleriyse sıradan zekâ düzeyinin çok altında kalmakta, yazarını da izleyeni de kafa tembelliğine sürükleyerek, akıllara durgunluk verecek safsataları bile doğal görmeye yöneltmektedir. Bu hafta biteceği haberiyle adeta bir ‘müjde’ almış gibi sevindiğimiz “Aşk Yeniden”de olduğu gibi... Olay bağlamak da yok Dizilerimiz, birbirini taklit eden sahnelerle çekilip uzatılmaktadır. Yeşilçam’ın çok daha ekonomik biçimde kullandığı cenaze, mezarlık, dua vb. sahnelerine, son zamanlarda –yasal/ yasa dışı mezar açma sahneleri eklenmiştir. Babalık tespiti için yapılan DNA testlerine hile karıştırılmakta, hamile kadınlar durmadan merdivenden düşmekte, başrollerdeki kişiler tabancayla kafalarda delik açmakta, kadınlar/çocuklar kaçırılmakta, ölü sanılanların yaşamakta olduğu anlaşılmaktadır. Yalan söylemeden var olmak söz konusu bile değildir. Olayları birbirine bağlama işlemi ise çoktan unutulmuştur. En başarılı sayılan senaryolar da bir noktada aklın denetiminden çıkabilmektedir. 125. ‘zafer haftası’nda noktalanan “Karagül” dizisinde sevgi dolu aile babası olarak gösterilen Kasım’ın, Melek Şamverdi’nin ilk sevdiği genci, Kendal’ın emriyle hapishanede şişleyip öldürdüğünü bir tek ben mi anımsıyorum? C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear