26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR ‘SEMOŞ’UN İMZASI DUVARINDA Dikmen Hanım’ın eşyayla bağı çok kuvvetli. Evine ilk adım attığınızda dikkatinizi hemen yılların şahidi oldukları her olacak” diye tatlı tatlı takılsa da ona, Dikmen Hanım içten içe kaygılanıyor bir müzeyi çağrıştıran evini süzerken. Duvarda hallerinden belli mobilyalar çekiyor. Ai Esat Tekand, Orhan Taylan gibi imzaları Pazartesi 13 Haziran 2016 kultur@cumhuriyet.com.tr EDITÖR: ezgi atabilen TASARIM: zarife selçuk 15 lesinden yadigâr eşyanın tümünü korumuş Dikmen Hanım. En kuvvetli endişelerinden biri de, “benden sonra bu eşyaya n’olacak”. Eşi “Sana ne senden sonra ne taşıyan tablolar... İçlerinden koca bir tablo “Beni Semiha Berksoy yaptı” diye bağırıyor. Resimden ise salona bir çift göz bakıyor, her zaman kızıla boyadığı saçlarıyla. ‘Baskıcı politikalar ‘Bana her şeyi anlatırdı’ O bir çift gözün sahibine resmin hikâyesini soruyoruz... Sohbet sırasında “Semoş” diye bahsediyor ondan, kayıt cihazına konuşurken “Semiha Hanım”: “Aslında kızı Zeliha (Berksoy) benim çok yakın arkadaşım. Ama Semiha Hanım’la çok yakın dost oldum ben. Semiha Hanım’ı çok sık ziyarete giderdim. Uzun uzun konuşurduk. Bana bütün gençli derin zafiyet yarattı’ ğini, operada yaşadıklarını, uğradığı haksızlıkları, her şeyi anlattı. Hatta ‘Ateş Kuşu Semiha Berksoy’ adlı bir kitap da yaptım. Sonra çok istedi benim tablomu yapmak. Beni çok mutlu etti. İki tane tablomu yaptı. Kâh burada, kâh kendi evinde. Biri daha küçüktür ama o da harikadır. İkisi de evimde durur. İyi ki Semiha Hanım’ı tanımışım.” Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü sahibi, eleştirmen Dikmen Gürün’le skandallarla çalkalanan ve baskılara direnen tiyatromuzun bugününü konuştuk EZGİ ATABİLEN n Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü’nün de sahibi olarak, onun yıllarını verdiği Şehir Tiyatroları (İBBŞT) ve Devlet Tiyatroları’nın (DT) bugününü nasıl görüyorsunuz? Beni çok heyecanlandıran, onurlandıran bir ödül. Çağdaş Türk tiyatrosunun kurucusu ve yolunu aydınlatan bir insan. Ömrünü tiyatroya adamış, tiyatro için mücadele etmiş. Bildiği doğrulardan hiç ödün vermemiş. Dönüp geriye baktığımızda, Muhsin Hoca zamanında da, sonrasında da gerek İBBŞT gerekse DT’de inişli çıkışlı dönemler olduğunu biliyoruz. Ama bugün resim çok daha farklı. AKP iktidarı ile birlikte, hele de son yıllarda bu kurumlarda sorunlar giderek tırmandı. Çünkü bu iktidar tiyatro ile barışık değil. Bu süreçte iktidarın dümen suyuna gitmeyen sanat yö neticilerini tenzih ederim, ama hepimizin bildiği ve gördüğü gerçek şu ki, İBBŞT de DT de AKP’nin baskıcı politikaları nedeniyle bugün derin bir zafiyet içinde. Konuşanın kurumdan atıldığı, sansürün kol gezdiği, repertuvarlara karışıldığı, sanatı siyasilerin yönlendirdiği bir ortamda nasıl bir performans bekliyoruz ki! Hele bir de şu son günlerde basına yansıyan olaylar karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum. ‘Resim çok karamsar’ n Muhsin Ertuğrul yaşamı boyunca hem ödenek darlığından hem de rejimlerin tiyatroya müdahale girişimlerinden yakınmış, hep mücadele vermiş bir isim. Bugün hâlâ aynı şeyleri tartışıyor olmak size ‘iki adım ileri bir adım geri’ gittiğimizi düşündürüyor mu? Evet, ödenekli tiyatrolarımızda dalgalanmalar yaşanmış, benim kuşağımın şa Dikmen Gürün’ün evine misafir olduk. hitliğinde de yaşandı ama hiçbir zaman bu denli çığırından çıkmış bir durum söz konusu değildi. Zaten şimdi yazmakta olduğum kitabımda ödenekli ve özel tiyatrolarda yaşananları eleştiriler ışığında inceliyorum. Bugün, resim çok karamsar. ‘Eleştirmen adayları kaygılı’ n Geçenlerde Trabzon DT’nin düzenlediği Trabzon Tiyatro Festivali’nin kortejinde Osmanlı rüzgârı esti. Ca Vedat ARIK riye kostümlü genç kızlar, Fatih ve Kanuni’yi canlandıran oyuncuların atlı geçidi, mehter takımı vs... DT Genel Müdür Vekili Necat Birecik de konuşma yaptı orada... Nereye gidiyoruz? Atatürk’ün Türkiye’sinde bir tiyatro festivali böyle açılmamalı. Sanatçı iktidarın dümen suyuna giderse yönettiği kurum da böyle kortejler düzenler. n Yıllarca İÜ Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Başkanı’ydınız. Gazete ve dergilerde tiyatroya ayrılan yer giderek azalırken, mezunlarınız yazacak yer bulmakta zorlanıyor olmalı. Bölüme rağbet ne durumda? Bu teliflerle geçinmek de mümkün değil... Oradan yetişen dramaturglar son yıllarda daha kolay iş buluyorlar. Eleştirmen olmak isteyenin işiyse daha zor. Öncelikle, nerede yazacak? Benim gençliğimde bütün gazetelerin kültür sayfaları vardı. Şimdi kaç gazetenin kültür sayfası var? Şimdi internet var ama farklı bir olay o. Bölüme ilginin azaldığını sanmıyorum, kişiyi gerçekten donanımlı yetiştiren bir bölümüz. n Oyuncu olamayan eleştirmen oluyor, diye de bir laf var... (Kahkahayla) Hiç katılmıyorum. Çünkü doğru bir değerlendirme değil bu. Eleştirmen de bunun aksini mi söyleyecek? “Eleştiri yazamıyorum, oyuncu olayım bari!” Bu yaklaşım bazı sanatçıların gereksiz böbürünü yansıtan bir bakıştır kanımca. Birbirini tamamlayan ama birbirinden farklı kulvarlar bunlar. Ama şu da bir gerçek ki hem oyunculuk hem eleştirmenlik eğitim, bilgi, ciddiyet ve sürekli kendini geliştirmek isteyen alanlardır. Tam bir cehalet... 17Mayıs 2016 günlü gazetede “Cinayetin müzayedesi...” başlıklı bir yazım yayımlanmıştı. ABD’nin Orlando kentinde Trayvon Martin adlı 17 yaşındaki bir Siyah genci sokağın ortasında vurduktan sonra “aklanan” mahalle güvenlikçisi George Zimmerman’ın cinayet silahını internet üstünde açık artırmaya çıkarmaya kalkışmasından söz ediyordum... Yazının sonunda da, “Umarım, yakında, Zimmerman’ı örnek alanlar çıkmaz bizde de” diyor; ama yine de ülkemizde yaşadığımız akıllara durgunluk veren gaddarlıkların yüreğime yüklediği kaygıyla, “Gezi Direnişi sırasında Ethem Sarısülük’ü, Ali İsmail Korkmaz’ı öldüren silahların ya da Ahmet Atakan’ın, Berkin Elvan’ın ca Oscar nına kıyan gaz fişek Wilde lerinin açık artırmaya çıkarıldığını görür müyüz?” diye sormadan edemiyordum. Buraya kadar bir sorun yoktu. Amerikalı güvenlikçinin, mahkeme tarafından aklanmasıyla da bilenen cüretkârlığı karşısında kapıldığım ürküntüden kalkarak, ülkede yaşanan kıyıcılıklara yaptığım alaycı, acı bir gönderme. Gelgelelim, yazı, şu iki cümleyle sona eriyordu: “Herkes üç ciltlik bir roman yazabilir. Tek gereken, hayat ve edebiyat konusunda tam bir cehalettir.” Haydaa! Kötü yazarlara yöneltilmiş bu incelikli yerginin benim yazıyla ne ilgisi vardı? Elbette en küçük bir ilgisi yoktu... Başka bir yazı için aldığım “not”u silmeyi unutmuştum ve o iki cüm le “Cinayetin müzayedesi...” yazımın son sözleri olarak yayımlanıvermişti... Üstelik o sözler benim de değildi; Oscar Wilde’a aitti! Ne ki, benim dikkatsizliğim sonucunda yazının sonunda boy gösteren iki cümle kimi okurların büyük övgüsünü aldı. Evet, yazıda bana ait olmayan yalnızca o iki cümle vardı ve gönderilen epostalardan en çok da yazıya yanlışlıkla eklenen o sözlerin beğenildiği anlaşılıyordu! Yüzümde acı bir gülümseyişin belirmesine engel olamamakla birlikte, bir süre önce dokunulmazlıkların görüşüldüğü kavgalı Anayasa Komisyonu’nda meydana gelen “Oscar Wilde vakası”nı anımsama dan da edemedim. Oscar Wilde’dan alıntı yapmak isteyen HDP’li Mithat Sancar’ı susturmak isteyen AKP’lilerin, “O kim ya!”, “Oscar ödüllerinden bahset!”, “Necip Fazıl’dan örnek ver!” bağırtıları bir kez daha kulaklarımda yankılandı... Gerek gözüpek yaşam tarzıyla, gerek yazdıklarıyla 19. yüzyılın ikinci yarısında tutucu Victoria döneminin ikiyüzlülüğüne başkaldıran bu İrlandalı yazar, parasızlıktan çok çekmiş, Reading Zindanı’nda yatmış, 46 yaşında Paris’te bir otel odasında can vermişti. Yahu, dedim kendi kendime, nedir bu çektiği Wilde’ın; sağlığında çektikleri yetmiyormuş gibi, ölümünden 116 yıl sonra hâlâ çektiriyoruz adama... Ona hâlâ çektiren, yine onun sözleriyle “hayat ve edebiyat konusunda tam bir cehalet” olsa gerek... Cevdet Kudret Ödülü’ne çağrı 2016 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, bu yıl ‘Deneme’ ve ‘Edebiyat Araştırması’ dallarında verilecek. 1 Eylül 20151 Ağustos 2016 arasında basılmış kitapların aday olabileceği ödülün seçici kurulu Prof. Dr. Hatice Aynur, Doğan Hızlan, Orhan Koçak, Sabri Koz, Mehmet Rifat ve Prof. Dr. Abdullah Uçman’dan oluşuyor. (www.cevdetkudretodulu.com) Suriyeli minikler mektup yazdı Kilis Belediyesi, Suriyeli sığınmacı miniklerin yaşadıkları tecrübeler ve gelecekten beklentilerini belgeselleştiren özel bir kitap yayımladı. “Suriyeli Çocuklardan Mektup Var” isimli kitapta ‘Devlet Büyükleri’ne hita ben yazan çocuklar, özlemlerini, kayıplarını, ailevi hatıralarını ve hükümetten beklentilerini açık ve samimi bir dille ortaya koyuyorlar. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear