26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 27 Mayıs 2016 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ZARİFE SEÇUK ‘Dink’in öldürüleceğini duymadım, bilmiyorum’ ESKİ TRABZON EMNİYET MÜDÜRÜ ALTAY KENDİNİ BÖYLE SAVUNDU Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin 26 kamu görevlisinin yargılandığı davada eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, “Başta istihbaratla ilgili olmak üzere aldığım hiçbir brifingde Dink’in öldürüleceğine dair bilgi almadım” dedi. Engin Dinç katılmadı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Ercan Demir katılırken, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Tamer Bülent Demirel, Osman Gülbel, Ali Poyraz, Hamdi Egebatan bulundukları cezaevlerinden SEGBİS yöntemiyle duruşmaya katıldı. Yasin Hayal ve Ogün Samast da duruşmaya cezaevinden görüntülü katıldı. Tutuksuz sanıklardan Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Faruk Sarı, Sabri Uzun, Onur Karakaya, Mehmet Ayhan, Mehmet Ali Özkılıç, Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu duruşmaya katılırken sanıklardan Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç yine katılmadı. Duruşmayı HDP milletvekili Garo Paylan ile Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden Erol Önderoğlu da takip etti. Tertemiz bir sicil Duruşmada ilk olarak savunma yapan dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, “tertemiz bir sicile” sahip olduğunu ve Dink cinayeti davasında yargılanmaktan “hicap duyduğunu” söyledi. Altay Dink Altay, 15 Mayıs 2006’da görevi Ramazan Akyürek’ten devraldığını ve Akyürek’in kendisine devam eden sözlü ve yazılı operasyonlarla ilgili bir bilgi vermediğini ifade etti. Altay, “Başta istihbaratla ilgili olmak üzere aldığım hiçbir brifingde Dink’in öldürüleceğine dair bilgi almadım” diyerek, göreve başladıktan sonra Engin Dinç ile sorunlu bir yardımcı istihbarat elemanı üzerine konuştuklarını aktardı. Dinç’in bu yardımıcı istihbarat elemanının ag resif olduğunu, bilgi getirmediğini ve “istemedikleri olaya karışabileceğini” kaydeden Altay, Engin Dinç ile görüşmelerinde Dink suikastıyla ilgili hiçbir bilgi vermediğini söyledi. Sorunlu eleman Altay, söz konusu elemanın Erhan Tuncel olduğunu, cinayetin işlenmesinin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde Tuncel’in sorgulanmasından sonra Celalettin Cerrah’ın kendisine söylemesiyle öğrendiği söyledi. 2006 Temmuz ayında sanıklardan Faruk Sarı’nın Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olarak göreve başladığını ve Sarı’nın bu tarihten Dink’in öldürüldüğü tarihe kadar kendisine suikastla ilgili bir bilgi vermediğini söyledi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Yasin Hayal: Özür dilerim Tutuksuz sanık Altay’ın savunmasının ardından, hükümlü sanık Yasin Hayal söz aldı. SEGBİS ile duruşmaya bağlanan Hayal, “İstem dışı sarf ettiğim sözlerden dolayı Dink ailesinden ve Orhan Pamuk’tan özür diliyorum. Kullanılan silah sadece bana aitti. Böyle bir olayın içinde kullanılacağını bilseydim, Ogün’e vermezdim. Tahliyemi talep ediyorum” dedi. Mahkeme Başkanı ise “Sen zaten tutuklu değil, hükümlüsün” dedi. CANAN COŞKUN’UN YARGILANMASI Kapıcı duruşmaya çağrıldı Gazetemiz muhabiri Canan Coşkun’un hâkim ve savcıların indirimli evsahibi olmasını haberleştirdiği gerekçesiyle 23 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davada mahkeme Coşkun’un ispat hakkını kullanması talebi ile ilgili müşteki Başsavcı Vekili Orhan Kapıcı’nın duruşmaya çağrılmasına karar verdi. Coşkun’a destek İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya gazeteci Coşkun ve avukatları ile Emlak Konut GYO’nun ve Kapıcı’nın avukatı katıldı. Coşkun’a destek olmak amacıyla gazeteciler Ahmet Şık ve İsmail Saymaz, Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden Erol Önderoğlu da duruşmaya katıldı. Duruşmada söz alan Coşkun’un avukatı Bülent Utku, ispat hakkını kullanabilmek için Kapıcı’nın avukatının bir önceki celsede süre istediğini söyledi. Kapıcı’nın avukatı Samet Diren ise, müvekkilinin bu konuda onayı olduğunu ancak duruşmaya gelmesinin yargılamayı uzatacağını savundu. Mahkeme de Kapıcı’nın duruşmaya çağrılmasına hükmederek, duruşmayı 22 Eylül’e erteledi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Dündar Coşkun Yalçın Atalay Köse Küçükkaya Gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar, gazetemiz Sorumlu Müdürü Abbas Yalçın ve Haber Merkezi Müdürümüz Aykut Küçükkaya muhabirlerimizle ödülün mutluluğunu yaşadı. Savaş Erok Gazetemiz için önceki gün ve dün gurur günüydü. İstanbul’da muhabirlerimiz Hilal Köse ve Canan Coşkun’a AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülü verilirken Ankara’da da foto muhabirlerimiz Necati Savaş ve Can Erok’a Yılın Basın Fotoğrafı ödülleri verildi. Gazetemize 4 ödül Gazetemiz muhabirleri Hilal Köse ve Canan Coşkun AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri’ne, foto muhabirlerimiz Necati Savaş ve Can Erok Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin 2015 yılı Yılın Basın Fotoğrafı ödüllerine değer görüldü. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği “Yılın Basın Fotoğrafı 2016 Ödülleri” önceki gün sahiplerini Ankara’da buldu. Bu yıl 31. kez düzenlenen ödül töreninin açılışında konuşan Dernek Başkanı Rıza Özel, 1985’ten beri aralıksız düzenlenen yarışmada bu yıl 4 bin 155 kare fotoğrafın yarıştığını açıkladı. 8 kategoride 30 fotoğraf ve 6 serinin ödüllerinin sahiplerini bulduğu gecede, Doğan Haber Ajansı’ndan Nilüfer Demir’in tüm dünyada yankı uyandıran “Aylan bebek” fotoğrafı, “Yılın Basın Fotoğrafı” ve “Yılın Ha ber Fotoğrafı” birincilik ödüllerine layık görüldü. Foto muhabirimiz Necati Savaş, “Yılın Siyaset Fotoğrafı” dalında ikinciliğe layık görüldü. Savaş ödülünü minik oğlu Deniz ile birlikte Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’den aldı. Foto muhabirimiz Can Erok, “Yılın Günlük Hayat Fotoğrafı” ikinciliği kazandı. Erok’a ise ödülünü MHP Milletvekili Mehmet Günal verdi. yDaülnndızarbıvreakAmtaaldaıy İstanbul’da ise Avrupa Birliği desteğiyle, Bağımsız Gazetecilik Platformu Punto 24 tarafından düzenlenen AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri sahiplerine verildi. Gazetemiz muhabirleri Köse ve Coşkun ödüle layık görüldü. Beyoğlu’ndaki Cezayir Restoran’da dün gerçekleşen ödül törenine çok sayıda gazeteci, yazar, medya örgütü temsilcisi, diplomat ve akademisyen katılırken, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay da ödül törenindeydi. ‘Daha çok yazacağız’ Ödülünü alan Köse, “Türkiye, her geçen gün, gazetecilik mesleği için daha zor bir ülke haline geliyor. Kürt basınında tutuklanmak, ulusal basında ise işsiz bırakılmak sıradanlaştı. Daha geçen günlerde, Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, siyasilerin hedef göstermesi sonucu silahlı saldırıya uğradı... Gazetede masa arkadaşım, yolsuzluk haberi nedeniyle yargılanan Canan Coşkun, bugün yargıç karşısındaydı... Umutsuz olmak için pek çok sebebimiz var. Da ha çok yazacağız. Bütün iyi yürekli gazeteciler yazacak” dedi. Konuşmasında, “Bugün ilginç bir gün oluyor benim için” diyen Coşkun, “23 yıl hapsimin istendiği davadan çıkarak buraya ödül almaya gelmek eğlenceli bir durum aslında. İfade ve basın özgürlüğünün iktidar mengenesi içinde olduğu, Anayasa ile teminat altına alınmış en temel özgürlüklerin askıya alındığı bugünlerde araştırmacı gazetecilik ödülüne layık görülmek cesaret verici. İyi gazeteciliğe devam” ifadelerini kullandı. Törende konuşan gazeteci Hasan Cemal, Türkiye’de basın özgürlüğünün hiç olmadığı kadar kötü durumda olduğuna vurgu yaparak, Cumhuriyet Gazetesi gibi birkaç örnek haricinde habercilik anlamında iyi örnekler olmadığını söyledi. l ANKARA/İSTANBULCumhuriyet haber 7 Şu Bharara’nın Yaptığı Bir sarsıntı yaratır mı? Tahmin etmek zor. Çok daha deneyimsiz oldukları zamanlarda Deniz Feneri fırtınasını büyük bir inat ve yüzsüzlükle atlatmış, Alman yargısında kanıtlanmış, hüküm giymiş yolsuzluğun Türkiye ayağını ustaca her yolu deneyerek kapatmışlardı. Bu her yolun içinde o zaman daha sınırlı olan medya güçleri, yargıya uzanan ve soruşturmanın peşine düşen savcıları görevden almaya kadar uzanan yöntemler ve kuşkusuz kolu uzun siyasi destek vardı. O zaman da üst kademeler “ya Deniz Feneri’nin gölgesi bizim de üstümüze düşerse” korkusuyla ellerinden geleni yapmış, davanın Türkiye ayağını kapatmayı başarmışlardı. HHH Şimdi iş biraz daha karışıktır; uluslararası bir nitelik kazanmış gibi görünüyor. Deniz Feneri benzeri, yine ustaca, yine yukarıda anılan yöntemlerle kapatılmış olan ünlü 1725 Aralık soruşturmalarında kısa bir süre tutuklu kaldıktan sonra takipsizlik kararı almayı başaran Zarraf bu kez Amerikan yargısına paçayı kaptırdı. “Yakalandı mı, bilerek mi gitti?” tartışmasını, önemlidir ama şimdilik bir yana bırakalım; kurtulması zor görünüyor. Bu arada anlattıklarının Savcı Bharara tarafından lehine değil, aleyhine delil olarak dosyaya konduğu unutmamalı. Daha da anlatacakları olduğu, en önemlisi bunların Türkiye’ye mesaj niteliği taşıdığı da akla gelmiyor değil. HHH Yargılama safhasına henüz geçilmemiştir. Amerikan yargısının özellikle akçeli suçlardaki katılığı biliniyor; yine de davanın sonucu belirsizdir. Bildiğimiz, Türkiye’de büyük bir hızla, siyasi bir kampanya eşliğinde, “eski ortakla mücadele” bahanesiyle kapatılan 1725 Aralık iddianamesinin Bharara’nın dosyasına girdiği ve açıklandığıdır. Davanın gelişmesi ile birlikte bu durumun hukuki sonuçları olup olmayacağını öğreneceğiz. Siyasi sonuçları herhalde olacaktır, olmalıdır. Bu da siyaseti sürekli olarak kendilerine sunulan zeminde yapmayı seçen muhalefetin konuya ilgisine önemli ölçüde bağlıdır. Kuşkusuz bunun için “bize ‘paralelci’ derler” kaygısını, korkusunu bir yana bırakmak, “boşverin demagojiyi, mugalatayı, siz bize ayakkabı kutularını, altın kaçakçılığı hikâyesini, rüşvet listelerini şöyle tane tane bir anlatın bakalım” diyebilmek gerekir. HHH Yandaş medya şoku atlattıktan sonra konuya gereken ilgiyi gösterecek, daha genişlemiş havuzuyla Deniz Feneri deneyimini de konuşturarak saldırıya geçecektir. Geçsin; bu kez sonuç Deniz Feneri gibi olmayabilir. Çünkü bu kez işin çapı uluslararası ölçektedir. Belgeler daha gerçek, alışveriş daha kanıtlı, üstüne üstlük Miami’ye gezmeye giderken yakalanıveren, pazarlıktan başka şansı kalmadığı belirtilen sanık daha tehlikelidir. Gelişmeyi ilk gün derin bir sessizlikle karşılayan, “haber nedir” konusuna zaten pek aldırmayan havuzcuları değil ama “acaba kızdırmadan nasıl görebiliriz” derdindeki, şu ne anlama geldiğini bir türlü çıkaramadığım “ana akım” medya ne yapacak, merak ediyoruz. HHH Konuyu küçümseme eğilimine karşı da aklı başında medyanın uyanık olmasında büyük yarar var. “Yolsuzluk rüşvet bunların göbek adıdır; yeni bir durum yok, hem bundan bir şey çıkmaz” denmesin. Konunun, önemli bir çevre kirliliği, halkın cebi yani ekonomi, nihayet her türlü ahlak düşkünlüğüne karşı savaş; yani laiklik ve demokrasi ile, özetle söyleyelim, siyasetle derin ilgisi vardır. Türköne için en Türköne az 5 yıl isteniyor Eski Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne hakkında, 4 Şubat 2016’da köşesindeki “Arınç sarayı Sur’daki tünellere sokuyor” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “tehdit” ettiği iddiasıyla 5 yıldan az olmamak üzere hapis istemiyle dava açıldı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin Türköne hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyette bulunduğu ifade edilen iddianamede, Cumhurbaşkanına yönelik tehdit içerikli ifadeler bulunduğu, bu nedenle so ruşturma başlatılmasının istendiği ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetkisizlik kararı ile suç duyurusu dilekçesini Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na yolladığı belirtildi. Türköne’nin ifadesinde, “Yazım dikkatlice okunursa saray iktidarını ipe dizeceğimi söylemediğim, devlet iktidarının tarihte bu tür durumlarda uyguladığı yol ve yöntemi hatırlattığım görülecektir. Dolayısı ile tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığını düşünüyorum” dediği kaydedildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet ‘Cemaat’te 10 tutuklama Fethullahçı Terör ÖrgütüParalel Devlet Yapılanması’na (FETÖ/ PDY) yönelik soruşturma kapsamında Yalova’da gözaltına alınan 27 kişiden 9’u tutuklanırken Çorum’da da 6 şüpheliden A.E. tutuklandı. Diğer 5 şüpheli ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Erzincan’daki FETÖ/PDY soruşturması kapsamında da Erzincan Girişimci İşadamları ve Sanayicileri Derneği’ne, Sosyal Destek Programı projelerinde usulsüzlük yapıldığı, haksız gelirin örgüt ve ona yakın kuruluşlara aktarıldığı iddiasıyla operasyon başlatıldı. l Yurt Haberler Ahmet Şık: Savcı kitabı okusa dava açmazdı AhmetŞık Gazeteci Ahmet Şık, AKPGülen Cemaati ilişkisini ele aldığı “Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda” adlı kitabında, dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı olan Başbakan Binali Yıldırım’a kamu görevinden dolayı hakaret ettiği iddiasıyla hâkim karşısına çıktı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, 2 yıl 4 aya kadar hapsi istenen Şık, avukatı Tora Pekin ve Yıldırım’ın avukatı katıldı. Duruşmada savunma yapan Şık, hakaret kastı olmadığını belirterek “Kitap incelendiğinde yüzlerce isim olduğu görülür ve bunlardan sadece Binali Yıldırım dava açmıştır. Kitabın in dexinde birçok isim var. Bu kitapla ilgili medyada birçok bilgi paylaşıldı ancak sadece benimle ilgili dava açıldı. Bunun da kötü niyetli olduğunu düşünüyorum. Savcı eğer kitabı okusaydı dava açmazdı” dedi. ‘Tanık olarak dinlensinler’ Şık, fezlekelerin hazırlanmasında görev alan polislerin tanık sıfatıyla dinlenmelerini, fezleke içeriklerinin doğruluğunun ispat edilmesini talep etti. Mahkeme talebi reddederek duruşmayı 21 Eylül’e erteledi. Şık, daha önce de yine kitabı nedeniyle 4 bin liralık manevi tazminat ödemeye mahkum edilmişti. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear