28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 4 Şubat 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Akdoğan Arınç’a teşekkür etmiş ski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la “o zat” nitelemesine varan tartışmanın ardından “Dolmabahçe görüşmesi ve detaylarına dair tüm bildiklerimi tarih huzurunda Akdoğan’ın namusuna emanet ediyorum” açıklamasının şifresi, 1 yıl öncesine dayanıyor. Arınç, EMİNE 28 Şubat’tan 20 gün KAPLAN sonra “Dolmabahçe mutabakatını doğru bulmuyorum” diyen haber 11 Bülent Arınç’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la arasında polemiğe neden olan ‘Dolmabahçe’ açıklamasını ‘Yalçın Akdoğan’ın namusuna emanet etmesi’ bir yıl öncesine dayanıyor E Dolmabahçe’deki 3 ismin bakan olması Kabine krizine mi gönderme yaptı? A rınç’ın, son açıklamasında “Dolmabahçe görüşmesinde yer alan 3 değerli arkadaşımız Cumhurbaşkanı’nın ikaz ve itirazlarına rağmen böyle bir fotoğraf vermişlerse bu büyük suçu işlemiş olanlar niye hükümetimizde bakan olarak taltif edilmiş olsunlar? Benim tanıyabildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanı, temel değerlerimiz ve önemli siyasi konularda yanlış yapanları siyaseten affetmez, siyasi hayatlarını sonlandırırdı. Demek ki Cumhurbaşkanı, bu 4 arkadaşımız için engin hoşgörüsünü ve bağışlama yetkisini kullan mış” sözleri de Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında 1 Kasım seçimleri sonrasında yaşanan kabine krizini akıllara getirdi. Erdoğan, isimler üzerinde uzlaşma sağlanamadığı için hükümetin kuruluşunu 1 ay kadar geciktirmişti. O dönem Erdoğan’ın Dolmabahçe görüntüsünde yer alan Akdoğan, Efkan Ala ve Mahir Ünal’ı kabineye almayabileceği dile getirilmişti. Kabine listesinin Davutoğlu tarafından Saray’a sunulmasından önce Akdoğan, İstanbul’da Erdoğan ile görüşmüştü. Erdoğan’a “Bugün yapılanlardan, yarın geleceğimiz noktadan Sayın Cumhurbaşkanımızın habersiz sayılması mümkün değildir, her şeyi çok iyi bilmektedir” diye tepki göstermişti. Bu açıklaması üzerine Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ın Arınç’a teşekkür ettiği, “Abi, bu açıklamayla beni çok rahatlattınız” dediği öğrenildi. Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, önceki gün kendisine “o zat” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Twitter üzerinden verdiği yanıtın satır aralarındaki bazı vurgular, pek çok şifreyi içinde barındırıyor. Arınç, tartışmayı başlatan CNN Türk’teki ilk açıklamasında “Dolmabahçe mutabakatında okunan metin hükümetin önüne gelmişti. Oturma düzenine kadar her şey kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanı’nın haberi olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum. Yalçın Akdoğan, anında haberi olduğunu aktarmıştı. Bu işlerde ben anı anına bilgi verilmeden yapılacağını tahmin edemiyorum. Bazı arkadaşlarımız özel işlerini bile sorarken böyle bir görüntüye girmeden önce sormuştur” demişti. Erdoğan’ın kendisine “O zat dürüst davranmıyor” demesi üzerine Arınç’ın verdiği yanıtta, “Dolmabahçe görüşmesi ve detaylarına dair tüm bildiklerimi tarih huzurunda Akdoğan’ın namusuna emanet ediyorum” sözünün, 1 yıl öncesine gönderme olduğuna dikkat çekiliyor. Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı 28 Şubat 2015 tarihinden yaklaşık 3 hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dolmabahçe mutabakatını doğru bulmuyorum” demesi, hükümet ile Erdoğan arasında kriz yaratmış; Arınç, Erdoğan’ı sert bir dille eleştirmiş İyi ki konuştun ti. Arınç, o dönem “Bugün yapılanlardan, yarın geleceğimiz noktadan Sayın Cumhurbaşkanımızın habersiz sayılması mümkün değildir, her şeyi çok iyi bilmektedir. Milli Güvenlik Kurulu ne zaman emretmişse kendisine bilgi sunulmaktadır. Çözüm sürecinde aktör olan bakan arkadaşlarımız tarafından kendilerine arz edilmektedir” demiş, Erdoğan’ın izleme heyetiyle ilgili açıklamalarına ise “sorumluluk ve yetki hükümette” demesi tartışmayı alevlendirmişti. Bülent Arınç’ın bugün “bildiklerini namusuna emanet ettiği” Akdoğan’ın, o dönem bu açıklaması nedeniyle Arınç’a teşekkür ettiği, hatta “Abi, iyi ki bu açıklamayı yaptın, beni rahatlattın” dediği öğrenildi. Arınç’ın, “namusa emanet” sözüyle Akdoğan ile aralarında geçen bu dertleşmeye de atıf yaptığına dikkat çekiliyor. l ANKARA B Türkiye Delegasyonu Başkanı Hansjörg Haber’in Hürriyet’te yazısı yayımlandı. “AB Türkiye’den bekçisi mi olmasını istiyor?” başlıklı yazıda, göreve başladığından beri sesi duyulmayan AB Büyükelçisi, ABTürkiye Ortak Eylem Planı hakkında dile getirilen eleştirileri yanıtlıyor. Bunları gerçekle pek bağdaşmayan ifadeler olarak tanımlıyor. Büyükelçi Haber, planı savunmak için, göç sosyolojisinde kullanılan “itici ve çekici faktörler” kavramına başvuruyor. İş bulmadaki yasal engellerin ve çocukların anlayabildikleri dilde eğitim alamayışının mültecileri Türkiye’den AB’ye gitmeye ittiğini iddia ediyor. İşsizliğin yüzde onu geçtiği bir ülkede yasal iş olanaklarına kavuşmak, sayısı bir buçuk milyondan fazla olan çalışma yaşındaki Suriyeli konuk/mültecinin ne kadarını Türkiye’de kalmaya ikna edebilir? Diğer yandan, başta Almanya olmak üzere, hangi AB ülkesinde mültecilerin çocukları anladıkları dilde eğitim görme olanağına sahip olacak? Büyükelçi, çekici faktör olarak, AB’de Mültecilerin Statüsü’ne ilişkin 1951 Sözleşmesi’yle tanınan hakları gösteriyor. Madem öyle, neden AB’nin ilk işi, Türkiye’nin söz konusu sözleşmeye koyduğu çekinceyi kaldırmasını ısrarla talep etmek değildir, sorusu akla geliyor. AB’nin yerine getiremeyeceği vaatleri A luları, reel politika gereklerini ileri sürüp planda öngörülenlerin gerçekleşebilir olduğunu savundu. Parlamentoda görüştüğümüz milletvekillerinin ortak kanaati ise, AB’nin yerine getirilmesi mümkün olmayan vaatlerde bulunmuş olmasıydı. Suriyeli mültecilerin önemli bölümünün, ne yapılırsa yapılsın, Türkiye’de kalmayacaklarını hemen herkes kabul ediyor. Mültecileri kitleler halinde Ege Denizi’nde boğulma tehlikesini göze almaya mecbur bırakmak yerine, AB’ye belli bir düzen içinde güvenli gidiş yolları açılması gereğine işaret ediyorlar. AB Parlamentosu Başkanı Schultz da, büyük sayıda mültecinin AB’ye ve esas olarak Almanya’ya gelmesinin kaçınılmaz olduğunu ama bu pazarlıktaki amacın bunu dörtbeş yıla yaymak olduğunu belirtiyor. Vize kalkar mı? Sorun yardım değil ARINÇ’A BEKİ’DEN DESTEK Evin direğini sorguluyorlar ürriyet gazetesi yazarı, Erdoğan’ın eski basın danışmanı Akif Beki, Bülent Arınç’a ağır suçlamalar yönelten AKP’lileri sert bir dille eleştirdi. Beki, yazısında, “Tehlike geçtikten sonra trene atlayan kimi açıkgözler, şimdi Arınç’ı aforoz etme hakkını kendilerinde görmüyor mu, şaşıyorum. AK Parti’nin bir yere gitmediği, artık kalıcı olduğu kesinleşmeden ona yanaşmayan kimi sağlamcılar, şimdi kendilerini AK Parti’nin merkezine koyup Arınç’ı dışlamaya yeltenmiyor mu! Şaşakalıyorum. Ev sahibi oldular, evin ana direklerinden Arınç’ın samimiyetini sorguluyorlar.” Eski bakan Sadullah Ergin, Beki’nin yazısını sosyal medyadan paylaşırken eski AKP Genel Başkanı Danışmanı Hüseyin Çelik ise aynı saatlerde sosyal medyadan “AKP’de, emek sahiplerinin emeği üzerinde tepişen eyyamcıları iyi tanıyan A.Beki’yi okumak lazım” dedi. Gazeteci Mustafa Karaalioğlu’nun sahibi olduğu “karar.com” sitesi de, Arınç’a destek veren bir yazı yayımladı. Yazıda, “Saldırıların zihin arkasında yatan gizli cümlesi, ‘Sana konuşma hakkını kim verdi ki?’ mealindedir” denildi. Meselenin Arınç’ın “Dolmabahçe’den Erdoğan’ın haberi vardı” açıklaması olmadığı savunulan yazıda, “Linç kampanyasıyla Arınç’a konuşma hakkı bile tanımak istemiyorlar” dendi. Yazıda “Geriye tek sebep kalıyor: Arınç’ın havadan sudan konuşma hakkı dahi bulunmuyor” denildi. H Ergin ve Çelik paylaştı C Makam aracı Peru’da değişti umhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Şili’deki temaslarını tamamlayarak Güney Amerika ziyaretinin ikinci durağı olan Peru’ya geçti. Şili’deki temaslarının son gününde başkent Santiago’da bulunan ve Türkiye tarafından yenilenen Vitacura Türkiye Parkı’nın açılış törenine katılan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ile birlikte parkta ağaç dikti. Erdoğan daha sonra beraberindeki heyetle birlikte Peru’ya gitti. Peru Devlet Başkanı Ollanta Humala tarafından resmi törenle karşılanan Erdoğan, başkanlık sarayında onuruna verilen akşam yemeğine katıldı. Erdoğan Dışişleri Bakanlığı olarak kullanılan Torre Tagle Sarayı’nı da ziyaret etti. Şili’deki temasları sırasında Türkiye’den özel olarak götürülen zırhı makam aracını kullanan Erdoğan’ın Peru’da Devlet Başkanı Humala’nın kendisi için tahsis ettiği aracı kullanması dikkat çekti. Ziyaret sırasında istenen düzeyde zırhlı araç bulunamaması ihtimaline karşı askeri kargo uçağıyla 20 saatte Şili’ye götürülen aracın Peru’ya da götürüldüğü, ancak Şili’de tahsis edilen araç istenen güvenlik seviyesini karşıladığı için kullanılmadığı öğrenildi. AB’nin vermeyi vaat ettiği 3 milyar yardımı eleştirmek saçmadır. AB’nin, amacına yönelik kullanılacağını denetleyerek, çok daha fazla yardım yapması beklenir. Sorun, mali yardım değil, yardım karşılığında resmen mülteci hakkı elde edemeyen kişilerin Türkiye’de tutulmasının talep edilmesidir. Savaştan kaçtıkları konusunda herhangi bir şüphe kırıntısı bile olmayan, sayısı iki buçuk milyona ulaşan bu kitlenin büyük bölümü ısrarla AB’ye gitmek istiyor. Bu konuda en önemli çekici faktör, başta Almanya olmak üzere, birkaç AB ülkesine yerleşmiş bir milyon civarında Suriyelidir. Bu kişilerin Türkiye’deki akrabaları, komşuları, tanıdıkları için onların yanına gitmek, bastırılması mümkün olmayan en önemli çekici faktördür artık. Geçen hafta Brüksel’de AB Komisyonu ve AB parlamentosundan birçok kişiyle bu konuları konuştuk. Komisyon sorum AB’nin yerine getirmesi mümkün gözükmeyen en önemli vaadi, Büyükelçi Haber’in yazısında bahsetmediği, vize uygulamasının 2016 sonbaharında kaldırılması. Komisyondaki sorumlular, “Türkiye koşulları yerine getirirse, biz evet deriz, ama üye ülkelerin nitelikli çoğunluğunun da evet demesi lazım” diyorlar. Parlamentodakiler ise, Türkiye’nin bütün koşulları yerine getirmesinin çok zor olduğunu, nitelikli çoğunluğun sağlanmasının ise bu ortamda mümkün olmadığını iddia ediyor. Brüksel’de ortak kanı, Ortak Eylem Planı’nın Almanya’nın planı olduğu ve telaş içinde yapıldığı. Vaat edilen paranın da büyük ölçüde Almanya’nın cebinden çıkması bekleniyor. Alelacele yapılan, yerine getirilmesi pek mümkün olmayan vaatlerin, belki günü kurtaracağı, ama Türkiye’de çok daha büyük bir AB tepkisi yaratacağı endişesi, özellikle parlamento üyeleri arasında dile getiriliyor. Bu pazarlığın AB’nin Türkiye’deki son derece vahim hak ihlalleri karşısında sesini kısmaya mecbur edeceğini, şimdiden bunun yaşandığını belirtiyorlar. Aslında sorunun esas kaynağı, Türkiye’nin AB nezdinde gerçek konumunun ne olduğunda yatıyor. Eğer Türkiye, resmen üyelik müzakereleri yürüten ama fiilen AB’nin iyi komşuluk politikaları kapsamında ele alınan bir ülke ise, o zaman AB’nin tavrı gerçek ayakları üstüne oturuyor. Gerçekle bağdaşan ifadelerle konuşmakta gerçekten yarar var. Arınç’ın yaptığı açıklamaların ardından hükümet medyası Arınç’ın dosyalarını açmaya başladı. Bugün gazetesi dünkü manşetinde “FETÖ Vakfı’nın kurucusu çıktı” diye manşet attı. Haberde, Arınç’ın 1976’da kurulan ve cemaate yakınlığıyla bilinen Türkiye Öğretmenler Vakfı’nın kurucularından olduğu belirtildi. Güneş gazetesi de Arınç, eski bakanlar Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin ve Suat Kılıç ile gazeteciler Bülent Korucu ve Emre Uslu’yu Gülen cemaatinin “uyuyan hücresi” olarak nitelendirdi. Uyuyan hücre benzetmesi rinin de Öcalan’ın yazaptığı sınavda Abdığı metinler olduğunu dullah Öcalan’ın belirtti. “Devlet, bu kayKürt sorununa ilişkin nakları sakıncalı buluiki metninin karşılaşyor diye bunları tartıştırılmasını istediği için mamak bilimsel bir tuhakkında “terör örgütü tum olmaz. Şiddetin nepropagandası” ve “suç denini öğrenmek kişiyi ve suçluyu övme” iddişiddet yanlısı yapmaz” asıyla dava açılan AnBarış Ünlü diyen Ünlü, yargılanıyor kara Üniversitesi Siyaolmasını “akademik özgürlük sal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğve üniversite özerkliği fikirleretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış rine saygı duyulmaması olaÜnlü, dün çıktığı ilk duruşmarak” niteledi. da beraat etti. “Türkiye’de Siyasal Hayat ve Sakin kafayla çalışma Kurumlar I” dersini son 200 yıllık OsmanlıTürkiye tarihi Şöyle devam etti: “Ben korErmeni ve Kürt meseleleri üze kusuz bir insan değilim. Bu rinden işlediğini söyleyen Ündava ile içinde sürdürdüğüm lü, Türkiye’yi derinden etkilebilimsel faaliyetlerime daryen Kürt meselesini anlamak be vuruldu. Artık kendimi yeiçin bazı temel metinleri bilterince güvende hissetmiyomek gerektiğini, bunlardan birum. Hatta dersimi alan öğ Barış Ünlü’den ders gibi savunma İLK ADA DURUŞM ETTİ BERAAT Y nkara Üniversitesi Rektörlüğü, Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan 121 öğretim üyesi hakkında soruşturma başlattı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “aydın müsveddeleri” diyerek, önce YÖK’e sonra da üniversite rektörlüklerine şikâyet ederek hedef haline getirdiği, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenler hakkında en büyük soruşturma Ankara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından başlatıldı. Edinilen bilgiye göre soruşturma, aralarında Prof. Dr. Işıl Ankara Üniversitesi’nde 121 isme soruşturma A Ünal, Prof. Dr. Nejla Kurul, Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse, Prof. Dr. Alev Özkazanç, Prof. Dr. Mine Gencel Bek, Yrd. Doç. Dr. Barış Ünlü gibi isimlerin de bulunduğu Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, İletişim Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde görevli 121 akademisyeni kapsıyor. Gönderilmeye başlanan tebligatlarda, akademisyenlerden “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiride imzalarının bulunup bulunmadığıyla ilgili savunma yapmaları istendi. l ANKARA / Cumhuriyet rencilerin güvenliği için bile endişelendiğim zamanlar oluyor. Yakınlarım başta olmak üzere, çevremden sürekli uyarı alıyorum, bu işleri bırakmam isteniyor. Bu basınç da otosansür yapmayı düşünmeme yol açıyor. Bana yapılanları gören çok sayıda genç araştırmacının da bilimsel faaliyetlerinden belki daha başlamadan ödün verdiklerini tahmin ediyorum. Bilim insanları teröristmiş gibi gösteriliyor. Bu tarz baskıların bilim açısından en önemli sonucu bir düşüncenin açıklanmasını engellemesi değil, o düşüncenin oluşmasını engellemesidir. Yani benim sakin kafayla çalışabilme özgürlüğüme de müdahale edildi.” l ANKARA / Cumhuriyet arış İçin Akademisvermişler ve benim bunyenler bildirgesine dan haberim yok. Tarafıimza attığı gerekçesiyle ma uzaklaştırma aldığıgözaltına alınan ve çıkama dair hiçbir yazı gelrıldığı mahkemece yurtmedi. Bunu 15 Ocak’ta dışı yasağı konularak seröğrendim. Otomasyon best bırakılan Erzurum sistemine ve üniversiAtatürk Üniversitesi’nde te mail adresime giremiAraştırma Görevlisi olan Ramazan Kurt yordum. Bunun sebebiRamazan Kurt, üniversini öğrenmek için enstitütedeki görevinden uzaklaştırıldı. yü aradığımda rektörlük tarafınUzaklaştırma kararını öğrenince dan uzaklaştırma verildiğini söyailesinin bulunduğu İzmir’e gilediler. İdari soruşturma başlatılden Kurt, “Bunların hepsi siyadı. İfade gönderdim. Erzurum’da si. Hiçbir hukuki dayanağı yok. artık yaşama koşullarım kalma11 Ocak günü bana uzaklaştırma dı” l ERZURUM / DHA Önce gözaltına alındı şimdi de işinden oldu B C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear